Kısa Pantolonlu Çocuk-2
Genç kız cilveli bir bakış attı bana, gülümsedi. Sanırım cevabı benim vermemi bekliyordu. Ama ne diyeceğimi kestiremiyordum. Gençlere küçümseyici bir bakışla baktıktan sonra yolu işaret ederek, ‘’Gitmem gerekiyor!’’ dedim.
‘’Nereye gidiyorsun? Hiçbir yere gidemezsiniz ikiniz de!’’ dedi jöleli çocuk.
Böyle maço bir kız için fazla hoş olan ellerini yumruk yaptı prensesim. Kızdan cesaret aldım, içim rahatladı. ‘’Siktirin gidin! Biz bir yere gitmiyoruz… İsa benim erkek arkadaşım!’’ dedi genç kız. Eliyle gömleğimi düzeltmeye çalıştı. Convers marka spor ayakkabılarıma ilgi ile baktı. İsmim böylece İsa oldu. Hiçbir şeyimden etkilenmeyen kız Convers marka spor ayakkabımdan etkilenmişti. Onlar da çakmaydı.
Jöleli çocuğun yüz ifadesi ciddileşti iyice. Yakamı tutan çocuk kahkaha atmaya başladı. ‘’Rojda bula bula bu ameleyi mi buldun?’’ dedi ve yere tükürdü.
Hemen araya girdim, ‘’Ben amele değilim! Dostoyevski okuyorum artık!’’ diye çıkıştım.
‘’Duydun mu amele, İsa Dostoyevski okuyormuş artık,’’ dedi genç kız, yani Rojda…
Yakışıklı çocuk bağırdı: ‘’Bu kadar saçmalık yeter tamam mı? Hadi gidelim Memo! Rojda’yı da babasına şikâyet edeceğiz. Dostoyevski okuyan bir amele ile işler çeviriyor diye.’’ Ve serseriler gitmek için hareketlendi.
‘’Git anana şikâyet sütü bozuk! Benim babam bana her zaman güvenir. Sen şikâyet edersen ben de o şerefsiz beni rahatsız ediyor, derim,’’ diye söylendi Rojda serseriler uzaklaşırken.
Serseriler gözden kaybolurken yavaş yavaş gözlerini bana çevirdi Rojda. ‘’İsmin neydi İsa?’’
‘’İsmim İsa,’’ dedim gülümseyerek.
‘’Anladım! Marka giyen çocuklardan nefret ederim. Biz ailecek komünistiz…’’ dedi Rojda gayet sakin bir hava ile. Eliyle koluma vurdu. ‘’Senin de komünist olduğunu düşünüyorum. O ayakkabıları biri mi sana verdi?’’
‘’Ben komünist filan değilim. Ayakkabılarım çakma! Pazardan aldım!’’ dedim tereddütle. ‘’Üstündeki tişört sana çok yakışmış.’’
‘’Hemen yavşama! Başka hangi yazarları okuyorsun?’’ dedi ve yukarıya doğru yürümemiz için işaret etti. Tişörtüne baktı, yakasını yukarıya doğru çekti.
Ben de üstüme başıma çekidüzen vermeye çalıştım. Bu arada tıkanan İstanbul trafiğinde arabaların arasında ilerlemeye çalıştık. Zaman gazetesinin binasına bakarken aklıma felsefi şeyler geldi. ‘’Jean Paul Sartre, Albert Camus benzeri yazarların veya filozofların eserlerini de okuyorum.’’
‘’Bir varoluşçusun yani!’’ dedi sevinerek. ‘’Ben de Karl Marx ve Friedrich Nietzsche okuyorum epey zamandır.’’
‘’O da güzel! Albert Camus’un Yabancı’sını okumadın mı?’’ diye heyecanla atıldım. ‘’Bir adamın annesi mi babası mı ölüyor ne!’’
‘’Peki, sonra?’’ diye merakla atıldı kaldırıma geçtiğimiz sırada.
‘’’Bugün annem ölmüş. Emin değilim, dün de olabilir!’ Diyor şimdi hatırladım. Yoksa babası mı ölmüştü? Tam hatırlamıyorum, dün aklımdaydı,’’ dedim tereddütle. ‘’Ne yapacaksın, hoş bir eser anlayacağın. Kızlar Marx okumamalı!’’
‘’Konusu güzelmiş! Evde Marx ve Nietzsche eserlerinden başka bir şey yok.’’
‘’Sana bir tane hediye edebilirim Rojda!’’ dedim keyifle. ‘’İnternette kampanyadaydı galiba.’’
‘’Hiç göründüğün gibi biri değilsin! Dikkatli bakınca içine gizlediğin güzelliği görebiliyorum İsa!’’ dedi utanarak. Aklım bir anda karıştı. Böyle küfürbaz bir kızda olmaması gereken bu duygusallık aklımı çelmeye başlamıştı.
‘’Başka başka kitaplar da alabilirim sana. Uçurtma Avcısı, Kürk Mantolu Madonna, Masumiyet Müzesi,’ Baba, Oğul ve Kutsal Roman’ gibi eserler…’’ dedim bilgece. Öyle diyordum ama ‘Baba, oğul ve Kutsal Roman’ eserini henüz okumamıştım. Ama Rojda’nın beğenebileceği bir eser olabileceğini düşünmüş veya öylesine söylemiştim. Genç kızın göğüs bölgesi bana daha tatlı geliyordu artık. Oraya başımı gömebileceğimi aklımdan geçirdiğimde kızların, başını kızların göğüslerine hemen yapıştıran erkeklerden hoşlanmadığını hatırladım. En azından Nietzsche okuyan komünist kızların aşk işlerini üçüncü plana ittiklerini kabul etmekte fayda vardı.
‘’İşin doğrusu şu!.. Ben erkeklerin bayanlara bir şeyler hediye etmesinden nefret ederim. Ama istiyorsan ben sana hediye alabilirim. Hediye derken pahalı şeyler aklına gelmesin. Çiklet alırım, kırk yıllık hatırası olmayan Türk kahvesi ısmarlayabilirim,’’ dedi keyifle. Evine doğru mu yoksa başka bir yere mi sürüklüyordu beni anlamamıştım.
‘’Bu kelime oyunlarını sana Niçe mi öğretti!’’
‘’Siktir git İsa! Kelime oyunu nereden çıktı? Kibarlaştık diye tepemize çıkma! Seni o piçlerin elinden kim kurtardı?’’
‘’Sen kurtardın tabi ki! Bana bir daha siktir git deme! Ben serseri miyim?’’ dedim bozulmuş gibi. Düğmesi kopmuş olan gömleğimi inceliyormuş gibi yaptım. Tam bu sırada yanımdan tanıdık bir arkadaş geçti. Yenibosna’da karşıma tanıdık birinin çıkması şansızlıktı! İkimizi durdurdu ve yanımda duran genç kızı dikkatlice süzdükten sonra beni kendine doğru çekti, kulağıma sessizce ‘’Bu kız kim oğlum! Çekilişten mi çıktı?’’ dedi lakayt lakayt. Karşılaştığım bu arkadaş bozuntusu da beni gömleğimden tutmuş, çekmişti.
Kendimi pek de sevmediğim arkadaşımın elinden kurtarınca ‘’Bu arkadaş Rojda!’’ diye cevap verdim. Rojda şüpheli bir ifade ile bana baktı.
Arkadaş elindeki 33’lük tespihi parmaklarının arasında gerginleştirip havalara girmeye başladı. ‘’Sizi rahatsız etmeyeyim ahbap!’’ dedi arkadaşım olmayan arkadaş. Neden hep böyle antika işlere bulaşıyor, antika insanlara denk geliyordum ki?
‘’Tamam, biz devam edelim!’’ dedi Rojda ‘’eğer konuşmanız bittiyse İsa!’’
‘’Merak ettim sadece ondan sordum!’’ dedi arkadaş bozuntusu.
‘’Neyi merak ettin? İsa köşede beni mahallenin serserilerinden kurtardı!’’ dedi Rojda. ‘’Öyle tanıştık, şimdi yürüyoruz.’’
‘’Anladım!’’ dedi arkadaş bozuntusu. Benden uzaklaşırken 33’lük tespih elindeyken ‘’seni gidi yaramaz!’’ tarzında bir işaret yaptı. Ardından elini bacağına vurdu, diğer bir anlatım biçimi ile şov yaptı veya hava attı Rojda’nın yanında.
…
YORUMLAR
kapializme inat aşk mı olacak. umarım sonu güzel biter bu serinin. o kadar espri boşa gitmemeli.tekrar tebrikler
ccelayir
ccelayir
şivekar
bi de ben bu hikayedeki esas kızı da esas oğlanı da sevmedim. ileride fikrim değişir mi görcez