- 618 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YARALI YÜREK
-Dediğim gibi, sevgilim. Akşama ziyafet sofrasına hazırlıklı ol. Gelirken sevdiğin şaraptan da alırım. Özle beni aşkım, e mi… Görüşene kadar uslu dur.
Son bir kez bakıp aynaya kapıyı arkasından çekti Betül.
-Günaydın, komşu. Nasılsın?
-Merhaba, Aysel Hanım. Acelem var, kusura bakmayın.
-Epeydir göremiyorum Selim Beyi. Afiyettedir umarım.
-A, evet. İş seyahatine çıktı. Daha demin telefonda konuştuk. Selamı var herkese.
-Betül Hanım bu arada önümüzdeki Pazar sizde toplansak, diyorum. Müsait olursunuz, değil mi?
-Ben, ben… Şey mesaiye kalıyorum Pazar günleri. Belki başka bir gün.
-Nasıl isterseniz. İyi günler.
-Meraklı ne olacak. Neden bu insanlar işine gücüne bakmaz ki,
Diye geçirdi içinden Betül. Oldum olası haz etmezdi meraklı insanlardan.
-Alo, evet yoldayım, hocam. Son sınıfların öğrenci listesi masamda. Yarım saate kadar ulaşırım ben.
-Bir rahat yok, Allahım.
-Alo, Derya Hanım merhaba. Ben Betül. Hazır mı siparişlerim? Hayır, hayır, provaya gerek yok. Ben size zaten ölçüleri vermiştim. Evet, sürpriz olacak. Daha önce de belirtmiştim bunu. Tamam. Beş gibi görüşürüz.
Derin bir nefes aldı genç kadın.
-Hadi, sakinleş kızım. Her şey yolunda gidecek. Gitmeli de…
-Hey, taksi boş mu? Beşiktaş’a çek ağabey. Ve hızlı sür. Çok acelem var.
Sağ salim varmıştı sonunda Betül. Bunca işin altından nasıl kalkacağını düşünüyordu bir yandan. Haber vermesi gereken ne çok insan vardı. Bir yandan da dua ediyordu planının işlemesi için.
-Betül, geldin mi sonunda? Saatin kaç olduğundan haberin var mı senin?
-Mert Bey, özür dilerim. Trafiğe kaldım.
-O zaman daha erken çıkacaksın evden. Lütfen bir daha tekerrür etmesin.
-Buyurun, Mert Bey.
-Ne bu?
-Nikâh davetiyem.
-Oo, sonunda ha Betül.
-Evet, efendim.
-Haydi hayırlısı. Epeydir de uğramıyor Selim. Nerelerde?
-Çok yoğun son zamanlarda. Şehir dışında.
-Hadi bakalım. On dakikaya kadar toplantı odası hazır olsun. Müfredat hakkında konuşacaklarım var. Herkese haber ver.
-Peki, efendim.
-Ha, bu arada, bak bu son olsun Betül. Bir daha bu kadar geç kalma. Sende bir değişiklik mi var?
-Saçımı kestirdim.
-Bak, iyi olmuş. Hem yüzündeki o yara izi eskisi kadar belirgin durmuyor. Pardon, boş bulundum. Sen bakma bana.
-Önemli değil, efendim. Hele dün kuaför yüzümü görüp çığlık attıktan sonra dediğinizin ne önemi var…
-Ben bir şey mi dedim ki. Yalan mı?
-Hayır, efendim. İzninizle ben gerekli hazırlıkları yapayım.
-Tamam, tamam. Çabuk tut elini.
-Betül, günaydın.
-Buyurun Meral Hanım. Günaydın.
-Dubai’ye iki kişilik yer ayırt şu son gittiğim otelde. Adını da unuttum. Neydi, neydi?
-Paradise idi sanırım.
-A, evet. Hayret nasıl da aklında tutmuşsunuz. Ben bile o kadar gittiğim halde hatırlamazken.
-Önemli değil.
-Ah, bir de bu kadar çirkin olmasaydın…
-Efendim, bir şey mi dediniz?
-Hayır, hayır. Sesli düşünüyordum.
-Bu arada lise sonların veli toplantısı iptal.
-Ama…
-Aması maması yok. Okuldan arkadaşlarla buluşacağız o gün.
-Günaydın arkadaşlar. Nasılsın yaralı yüz?
-Günaydın Ali Bey.
-Hım, sevdim bu kokunu.
-Teşekkür ederim, dün aldım.
-Sana demedim ki.
-Şey, özür dilerim. Ben, ben…
-Bana ne senin kokundan. Neyse ben odama geçiyorum.
-Kızım.
-Aa, Ayşe Teyze, merhaba.
-Susayım susayım diyorum ama tutamıyorum da dilimi. Sen aldırma onlara kızım. Hepsi densiz. Tabii ya, biz kimiz ki onların gözünde.
-Ben artık aldırmıyorum, teyzem.
-Haydi, gel, mutfağa. Bak yeni çay demledim. Hem kendine gelirsin.
-Ben gayet kendimdeyim hem de fazlasıyla. Onlara göstereceğim yakında.
-Ne dedin? Yok, yok deme öyle. Günah çok günah. Sen yeter ki metanetini koru ve yoluna bak.
-İşim var, görüşürüz.
İşte yine içindeki o karanlık ses bas bas bağırmaya başlamıştı Betül’ün.
-Haydi, çık git. Ne duruyorsun? Ne halleri varsa görsünler.
-Hayır, yapamam. Daha vakit gelmedi. Ama çok az kaldı.
Bin bir düşünce ile boğuşmaya başlamıştı genç kadın. Her şey ve herkes aynı idi. Ve herkes birbirine benziyordu. Aynı yüzler, aynı diyaloglar. Aynı, aynı…
Böyle oldu mu zor ederdi akşamı Betül. En azından evde onu bekleyen biri vardı. Aydınlandı yüzü aniden. Üzmeyen ve alay etmeyen tek kişi… Gerçi o da üzeceği kadar üzmüştü ama artık her şey kontrolü altındaydı. Kimsenin onu aşağılamasına izin vermeyecekti artık.
Vakit geçmek bilmiyordu. Moda evi ile olan randevusuna geç kalmasaydı bari. Elini çabuk tutmalı ve arı gibi çalışmalı idi.
Akşama doğru elindeki tüm işleri bitirmişti bile. Bir o kadar da yorulmuştu ayrıca. On dakikalık yürüyüş mesafesindeydi gideceği yer. Elini çabuk tutarsa randevusuna vaktinde yetişirdi.
Hızlı adımlarla vardı moda evine. Tam içeri girecekti ki güvenlik görevlisi yolunu kesti.
-Hanımefendi, kimliğiniz.
-Buyurun.
-Bir dakika, bu kimlik size ait değil.
-Tabii ki bana ait.
-Hayır, resim size ait değil.
-Dikkatli bakın, lütfen.
-Özür dilerim, hanımefendi. Ama kimlikteki kız çok güzel.
-Evet, biliyorum. Farkındayım da. Bir zamanlar çok güzeldim.
-Çok üzgünüm ben.
-Önemli değil, artık alıştım bunlara. Kaza öncesi çekilmiş resmim bu.
-Açıklama yapmak zorunda değilsiniz.
- Geçebilir miyim?
-Tabii ki de.
-Hoş geldiniz, Betül Hanım.
-Hazır mı?
-Evet, hazır. Siz oturun lütfen. Arkadaş getirecek. Ne içersiniz?
-Acelem var. Alıp çıkacağım. Arabada bekliyor nişanlım.
-Keşke beyefendiyi de görseydik. Tanışmış olurduk.
-Anlamıyor musunuz? Vaktim yok. Buyurun borcumun kalanını da ödüyorum.
-Çok naziksiniz.
-Değilim. Sadece hizmetinizin karşılığını veriyorum.
-Gelinlik ve damatlık hazır. Yardım ister misiniz?
-Gerek yok. Taşırım ben.
-Oldukça ağır. Ben taşıyayım arabaya kadar.
-İstemiyorum. Teşekkür ederim. Sizlere iyi günler.
-Lanet olsun, belim koptu. Ne de ağırmış. Neyse, atlarım bir taksiye.
-Taksi. Sarıyer’e gideceğiz.
-Peki, abla.
Trafiğin bu kadar tıkalı olması oldukça canını sıkmıştı. Bir an evvel eve varmak için sabırsızlanıyordu. Sonunda güç bela vardı evine.
-Buyurun, üstü kalsın.
-Sağ ol, abla.
-Ne ablası. Babam yaşımdasın.
-Bir şey mi dedin abla?
-Yok, bir şey.
Kimselere görünmeden eve bir an evvel varmak ve içeri girmek istiyordu. Yapacak o kadar çok işi vardı ki. Anahtarları çıkardı ve açtı kapıyı.
-Sevgilim, ben geldim. Aşkım, bak neler getirdim. Neden konuşmuyorsun? Tabii ya, duymasınlar sesini değil mi? Nasıl meraklı herkes, bir bilsen Selim.
-Of, çok kokuyor burası. Evi havalandırmalıyım.
Camı açıp yere çömeldi Betül Selim’in yanı başına.
-Gel buraya. Haydi, kımılda. Uzat şu kolunu. Hah, tamam. Bak, kasma kendini. Haydi, direnme. Şimdi de bacağından geçirelim.
Selim’i zar zor giydirmeye başarmıştı. Kapının çalınması ile yerinden fırladı aniden.
-Allah Allah, bu gelen de kim şimdi. Ne isterler ki…
-Bana bak. Sakın sesini çıkarma, anlaştık mı sevgilim. Ben geleni def eder gelirim yanına. Az bekle, aşkım.
-Kim o?
-Betül Hanım.
-Evet, kimsiniz.
-Emniyetten geliyoruz.
-Ne istiyorsunuz?
-Lütfen açar mısınız kapıyı? Hakkınızda şikâyet var.
- Ne şikâyeti?
-Açın, lütfen. Konuşmalıyız. Açmazsanız, zor kullanacağız.
-Tamam, açıyorum.
-Evet, ne istiyorsunuz. Tam da yatacaktım.
-Bu koku neyin nesi hanımefendi?
-Sadece ev çok havasız.
-Çekilir misiniz, lütfen. İçeri gireceğiz.
-Hayır, buna hakkınız yok.
-Çekilin , lütfen.
-Ben, ben bir şey yapmadım. Sadece nişanlım ile oturuyorduk.
-Biz de bir merhaba diyelim ona.
-Bakın birkaç gün sonra nikâhım var benim. Nişanlımla yemek yiyorduk. Gidin, lütfen.
-Ne güzel. Biz de kutlayalım o zaman beyefendiyi.
-Ciddi misiniz?
-Tabii ki, Betül Hanım. Mutluluklar dilemek istiyoruz.
-Selim, aşkım duydun mu? Bak, ilk konuklarımız geldi bile.
-Adınız ne, memur bey?
-Tolga.
-Selim bak, Tolga Bey. Tolga Bey, bu da Selim, Nişanlım olur kendileri.
-Aman Allahım.
-Betül Hanım, kaç gündür bu halde bu adam?
-Yirmi gün oldu. Çok yakışıklı değil mi. Gerçi çok beyaz yüzü ama. Gelmeyecektiniz anladınız mı gelmeyecektiniz. Planımı mahvettiniz.
-Siz ne yapıyorsunuz?
-Gidin, gidin hemen terk edin evimi.
-Bırakın elinizdeki o bıçağı.
-Her şeyi mahvettiniz her şeyi anlıyor musunuz.
-Hayır, hayır yapmayın. Bakın Selim Bey de bırak diyor.
-Geç, artık her şey için çok geç!
-Haayır…