- 837 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
KIYMETSİZ(!) ÖĞRETMENİM
Birçok kişi her mesleği icra edebilir, fakat öğretmenliği herkes laikiyle yapamaz. Çünkü bu mesleğin kendine özgü “olmazsa olmaz” ları, asla göz ardı edilemeyen “kırmızı çizgileri” vardır.
En önemlisi; “sevgi ve sabır” dır elbette ki.
Sonra liderlik, güven, doğruluk, meslek bilgisi, formasyon, karakter, adalet, genel kültür, hoşgörü, empati, çocuk psikoloji, toplum bilimleri, iletişim becerileri vb. özellikler sayılabilir.
Ancak daha mühim olan, bu görevi sürdürenlerin, maaş emek dengesine aldırmamaları hususudur sanırım. Öğretmenlik mesleği için takdir edilen maaş ne kadar olursa olsun, asla harcanan emeği karşılayamaz çünkü.
Bir dernek yararına ses sanatçı davet etmek istemiştik de, üç saatlik bir süre için 20 bin TL istemişti. Peki bir öğretmenin üç saatlik emeği, bu süre kadar zaman harcamadan, devasa paralar alan; sanatçıdan, yorumcudan, jüri üyesinden, daha mı kıymetsizdir?
Elbette daha değerlidir.
Ancak, maddi karşılığı olmayan, bedeli ödenemeyen eşsiz bir emektir bu.
O yüzden parası kadar çalışanlar, ya da mağdur edildiği yargısına kapılanlar bu meslekte asla başarılı ve mutlu olamazlar.
Çünkü “öğretmenlik”, yüreğini emeğe katmak, mesai mevhumu tanımamak, yorulmamak, karşılık beklememek, yılmamak, küsmemek, hayal kırıklığına uğramamak demektir.
Kimi zaman da, hizmetleri görmezden gelinen, hatırlanmayan, hafife alınan ve unutulandır.
Fakat O’nlar, kokusu nadide bulunan çiçekler gibidirler. Kadir kıymet bilen, vefalı, sevgi ile dolu yüreklerde açarlar.
Zaman zaman kırılarak yerlere atılabilirler. Tanımayanlar cam kırığı, kıymetsiz boncuk sanarak aldırmayabilir.
Oysa bir pırlanta, eşsiz bir elmas hırpalansa da değerinden bir şey kaybetmez ki. Elbet kıymetini anlayanlar bir gün yerden kaldırarak layık olduğu yere koyarlar.
Doğalgazlı sıcacık evlerimizde çayımızı yudumlarken, O’nlar hala, soba ile ısınan mekânlarda, tavanı akan, yolu olmayan okullarda, interneti, günlük gazetesi, ekmeği bulunmayan beldelerde özveri ile görev yapmaktadırlar.
Doğubeyazı’ta soba yakmaya çalışırken yanan Kardelenleri, Zapsuyu’ndan yaya geçerken boğulan genç yürekleri, maaşını almaya giderken karda donan delikanlıları eğitim camiası unutmayacaktır.
Evine dönen birçok çalışan, yorgunluğunu dizi, maç, haber vb. izleyerek çıkartırken, öğretmenler ertesi güne hazırlık yapmak için bilgisayarın başına geçerler. Mesai sonrası da zamanlarını görevlerine adarlar. Saatlerce araştırır, notlar çıkartır, yazar, çizerler. Bütün bu masrafları da kendi ceplerinden öderler.
Öğrencilerine yararlı olabilmek uğruna, evlerini, eşlerini, çocuklarını ihmal ederler. Birçoğundan şu cümleyi duyarsınız: Öğrencilerimizle uğraşırken, kendi çocuklarımızı sevmeye zamanımız olmadı, bir baktık ki kocaman olmuşlar.”
Bir okulumuzda teftiş çalışmalarındayken, bayan öğretmenlerimizden birinin eşi, benimle görüşmek istemişti. Kendisiyle tanıştık. Donanmada subaydı.
Hal hatırdan sonra “Müfettiş bey eşimi size şikâyet etmeye geldim. Akşam yemeğinden sonra plan yapmaya oturuyor. Ben de çay demliyorum beraber içelim diye. Çay birkaç kez soğuyor: “Haydi hayatım bekliyorum” dedikçe, “tamam şekerim az kaldı” diye diye 3-4 saat çalışıyor.
Plan defterine baktınız mı bilemiyorum. Sanırsınız ki el yazması değil de renkli basılmış evrak. Onlara benden daha çok zaman ayırıyor, daha fazla ilgi ve itina gösteriyor. İnanın planlarını kıskanmaya başladım. Sanki benle değil de onlarla evlenmiş. Müfettiş bey söyler misiniz bu kadar çalışması gerekiyor mu?”
Bunları dinlediğimde, kendisini böyle bir eşe sahip olduğu için tebrik etmiştim. Bu eşsiz özverinin, emeğin hakkı ödenebilir mi?
Birileri kalkıyor; “öğretmenler yarım gün çalışıyor senenin yarısında yatıyorlar” diye onur kırıcı laflar ediyor.
Bir başkası, aldığı maaşı hak etmediğini, iki ay yattığını vurguluyor. Bu söylemler mesleği tanımamanın acemiliği, ya da öğretmenlere duygulan husumetin hezeyanlarıdır.
O’nlar olmazsa vatanın en ücra köşelerine kimler yenilikleri, medeniyetin nimetlerini götürebilir, şanlı Bayrağımızı dalgalandırarak, İstiklal Marşımızı öğretebilirdi?
Taşımalı eğitimle, çoğu okul kapandığında, köylerde bayrak dalgalanmaz oldu. Bakanlık uygulamayı yumuşatarak, isabetli bir kararla birçok köyümüzde kapanan okulları yeniden açtı.
1997 yılında, her meslek grubundan öğretmen alınmıştı. Uzak köylerimizden birine kimya mühendisi Ankara’lı bir delikanlı tek başına atanmıştı. Rehberliğe gittiğimizde köye girerken koşarak gelip bize sarıldı, uzun süre ağladı. Akşama kadar yanında kalarak moral verdik teselli ettik. Gitmemizi istemiyordu. “Yakında yine yeleceğiz” diyerek ayrıldık.
Bir süre sonra muhtar daireye gelerek öğretmenlerinin kaybolduğunu söyledi. Meğerse dayanamayarak valizini alıp gitmiş. Daha da dönmedi.
Günlük gazete okuyamadan, internete giremeden, cep telefonu ile konuşamadan, çarşı ekmeği yiyemeden, şebeke suyu içemeden, öğretmenden başka kim aylarca sabredebilir?
Görevdeyken mutat vasıtası olmayan 45 km. uzaklıktaki ücra köylerimizden birini ziyarete gitmiştim kendi aracımla. Hava yağmurlu ve soğuktu. Okula yaklaştığımda sessizlik vardı. Kendi kendime “keşke gelmeseydim, bu saatte bu havada öğretmen olmayabilir” diye düşünmeye başladım.
Bahçeye aracımı park ederek, tereddütle binaya yöneldim. Dış kapı açıktı, koridora girdiğimde sesler gelmeye başladı. Hazine bulmuş gibi sevindim. Dersliğin kapısını açınca, genç bir öğretmenimizin öğrencileriyle ders yaptığını gördüm. Gözlerim doldu.
Tıraşını olmuş kravatlı pırıl pırıl bir öğretmen. Gözlerden ırak, tek başına, fakat gönlüyle, içtenliğiyle, özverisiyle beş sınıfı bir arada okutuyordu.
Buna benzer onlarca örnek verilebilir. Mesleği uğruna hayatını hiçe sayan, ailesinden, eşinden çocuklarından, kentin imkânlarından uzak kalan, kimi zaman canından olan öpülesi ellerin emeğini nasıl görmezlikten geliriz?
Kentlerde çalışanların da ayrı bir özverisi var elbette ki. O’nlar da asla göz ardı edilemez. Geçim sıkıntısı, ulaşım güçlüğü, kalabalık derslikler, öğrenci, veli, çevre vb. sorunları öğretmenlerimizin önünde kocaman engeller.
Böylesine yüce, engin, eşi ve benzeri olmayan bir mesleğin birey, aile, toplum, devlet ve dünya için değerini, güzelliğini ve önemini anlatmak mümkün müdür?
Bazen bir şeyi anlatmaya, tanıtmaya zihinler, kalemler sayfalar yetmez derler ya. İşte öğretmenlik de böyle bir şey. Anlayabilmek ve anlatabilmek için yaşamak gerek sanırım.
O yüzden başlığıma “kıymetsiz” ifadesini yazdım. Çünkü paha biçilemezdir O’nlar, kimileri için önemsiz olsa da.
Ülkemize yıllarca misk kokulu çiçekler yetiştiren, havasına, toprağına, suyuna emeği karışan, hakkı asla ödenemeyen fedakâr öğretmenlerimize; takdirlerimi, saygılarımı ve sevgilerimi, gönderiyorum.
Huzurlu çalışmalar, mutluluklar diliyorum.
YORUMLAR
Çok anlamlı ve güzel bir paylaşım.
Belge niteliğinde bir yazı.
ders kitaplarına konulacak güzel ayrıtılar var.
Efendim mesleğin güzelliği ve önemini oldukça güzel vurgulamışsınız.
kaleminize sağlık
Entellektüel-41
Entellektüel-41
Entellektüel-41
öğretmenlik gerçekten stresli, zor bir iş. altı saat çalışmak günün tamamını çalışmak kadar yorucu. görev bilinciyle çalışan öğretmenler gerçekten büyük saygıyı hak ediyor. ama malesef milii eğitim bakanı, bir başbakan bile çıkıp cahilce öğretmeni azarlayabiliyor. çünkü o kadar işsiz öğretmen yetiştirmişler ve kıymetten düşürmüşler ki bir kısmının atamasını yaparak minnet ediyorlar. tebrik ederim
Entellektüel-41
Güzeldi,elinize sağlık.
Sihirli Kalem tarafından 10/13/2014 10:22:03 PM zamanında düzenlenmiştir.
Entellektüel-41
Sihirli Kalem
Sonra yeri değil diye düşündüm,
Bu yazı takdiri hak ediyor,
Saygımla efendim.
Size sonsuz sevgi ve taktirlerimi sunuyorum değerli dost, güzel yürekli, CUMHURİYRİYETİMİZİN değerli öğretmeni Seyfettin bey.
Yine harikulade güzel, ileriye dönük en sağlam umut ve güven duygularımızı tazeleyip pekiştirdiniz bu çalışmanızla da. Evet ben sizin gibi yüksek karakter ve mefkure sahibi değerli öğretmenleri tanıma ve onların eşsiz emeği ve fedekarlıkları ile ücra bir köy yerinde yetişme imkan ve şansını buldum.
"Günün ve ayın yazısı" olarak kabul ettiğim yazınızda tarif ettiğiniz, örnek öğretmenleri görüp tanıdım ve bu yaşıma kadar hiç birisini unutamadım, unutmadım.
Evet o süreçlerdeki eğitim ve öğretim çabası sürdürülebilseydi, o şart ve koşullarda öğretmenlere verilen değer, gösterilen sevgi aksatılmasa, esirgenmeseydi; hiç kuşkusuz bu günkü olumsuzlukları, eğitim ve öğretimdeki yetersizlikleri, acı veren kaos ve karmaşaları yaşamazdık.
Öğretmen her toplumda baş tacı edilmesi gereken bir insandır. Bu nedenle de onun insanca yaşamasını sağlamak her toplum yöneticisinin birinci görevi olmalıdır.
Türk toplumu, öğretmenini de, Askerlerini de koşulsuz doyasıya sever. Çünkü varlığını bu çok değerli iki unsura, paha biçilmez değerlerine bağlı olduğunu bilir. Bütün mesele insanımızda bu bilincin yokelmesini önlemek olmalıdır. İnsanımızı yetiştirip gerçek bilince kavuşturan "Türk eğitim ve öğretim ordusu" vatanımızı ve toprak bütünlüğümüzü can siperane koruyan "Askerimiz, ordularımız TSK" toplumsal yaşamımızın olmaz sa olmaz teminatlarıdır.
Bu iki önemli değerimiz üzerinde, "akla ziyan" oyunlar tezgahlanmaktadır. Türk toplumunun çöküşünü, hatta yok oluşunu, onları etkisizleştirip değersizleştirmekle sağlamak istiyor maalesef bazı çevreler, bir kısım yanlış ve haksız düşünceli insan grupları.
İşte iyi yetişmiş dirayetli, cesur, yürekleri hep Türk toplum sevgisi ile çırpınan, mücadele etmekten yılmayan, çağdaş, CUMHURİYET, ATATÜR ilke ve prensiplerini asla unutmayan, sarsılmış bilinçleri başarıyla onaran, elleri ve alınları öpülesi ÖYRFETMENLERE İHTİYACI VAR BU TOPLUMUN.
Sizi derin sevgi ve saygılarım taktir edip selamlıyorum, değerli dost öğretmen sayın Seyfettin bey
Kemal Polat
Entellektüel-41
sevgi ile çağlayan yüreğinizden kişiliğinize yansıyan pırlantalarla yazıma şeref vermişsiniz...
Ne kadar mutlu oldum...
Böylesi ortak değerlerimizi birlikte paylaşmaktan ne kadar mesudum bilemezsiniz... Saatler boyu yazsam, günlerce okusam bıkmam usanmam...
Anlamak ve anlaşılmak ne güzel bir duygu...Yazımda da belirttiğim gibi bu meslek anlatılamaz...Yaşamak gerek elbette...
Yaşayan bir kalemin gönlünde çağlan duyguları paylaşmak ne büyük saadet...
Teşekkür ediyorum, binlerce...
Sevgiyle kalınız...
sayın hocam, öncelikle böylesi bir yazıyı kaleme aldığınız için teşekkür ve şükranlarımı sunuyorum.
eğitimci bir babanın kızı olarak ve imkanlarım el verdiği sürece kısa da olsa öğretmenlik yapmış biri olarak yazdıklarınızı harfiyen yürekten hissettim.
Otuz beş yılını bu mesleği icra ederek geçiren, idealist neferlerinden biri idi eğitim ordusunun. Bu yüzden eğitimin önemini ufacıkken bize öğretti babam. On yedi yaşında öğretmen çıkmış ve zamanın şartlarında inanılmaz ağır şartlarda çalışmış. Bırakınız odunu, kömürü tezekle ısıttığı o soğuk sınıflarda sayısız öğrenci yetiştirmiş. Ve bu zorlukları çok iyi bildiği için benim öğretmen olmamı bir kez dahi istemedi. Keşke onu dinlemeseydim ve eğitim fakültesi mezunu olup daha da zor şartlarda çalışsaydım.Sonradan pedagojik formasyon aldım ve bu mesleği elimden geldiği kadar icra ettim. Uzun bir uğraş ve sayısız zorluk yaşadığım...Konu ben değilim o yüzden ben geniş açıdan değerlendirdiğimde kıymetli yazınızı bir o kadar duygulandım ve sizin nezdinizde tüm öğretmenlerimizin önünde saygı ile eğiliyor ve ellerinden öpüyorum.
Evet, hocam gerçek mahiyette çok özel bir meslek hatta yaşam biçimi.
Kusura bakmayınız, uzattım sözümü. Zira eğitimin önemi ve öğretmenlerin hakkı asla yadsınamaz.
Tebriklerimi sunuyorum, efendim.
En derin saygılarımla...
Yüreğinize sağlık, hocam.
Entellektüel-41
Öğretmen her yerde aynı...Yaşadıkları da aynı...Vatanımıza helal olsun ne yapalım...Ancak bir nebze anlaşılabilseler...Bir sevgi kırıntısı, ufacık bir tebessüm de yeter O'nlara...Zaten parayla pulla ilgileri olmaz...
katkılarınız için çok teşekkür ediyorum...