İkiz ruhlar 15 arkası yarın deneme öykü
Sırtıma pijamamı geçirip yatmaya hazırlanırken acıktığımı hissedip koşuyorum mutfağa.
Hülya da orada kıtlıkta kalmışcasına bir şeyler atıştırıyoruz.
İkimizin aynı anda orada oluşumuz, bizi kahkahalara boğuyor dakikalarca gözümüzden yaş gelesiye gülüyoruz.
Sonra
-tebrik ediyorum kardeşim deyip sarılıyorum ikizime
Darısı başına; çok mutluyum Rüya, darısı başına olsun canım. Senin de böyle sevip sevilmeni dilerim.
-Senin mutluluğun da yeter bana bunu biliyorsun; çok mutlu ol inşallah çok, çok canım.
Ya bana, ya bana kimin mutluluğu yetsin artık sen de gözlerini kapamadan gez n’olur kardeşim.
Rüya, ben seni düşünmeden edemiyorum. ne kadar mutlu olsam da mutluluğum yarım kalıyor. Sanki bir şeyler hep yarım kalıyor..
Sevincimin, coşkumun üzerine hep bir gölge düşürüyor sanki; bu senin pek de gülmeyen hüzünlü yüzün.
Hep bir yanımın eksik olduğunu hissediyorum.
Tabii hemen demiyorum ama, okul bittiğinde seni de evlenmiş görmek, hem beni hem teyzemi; bizi çok mutlu eder biliyorsun tatlım.
Yeniden hararetle kucaklaşıp, saniyelerce öyle kalıyoruz. Alpina da bacaklarımıza sürünüyor, bu mutluluktan payını almak istiyor.
Mutfaktan çıkıp Hülya’nın odasına gidiyoruz, anılarımıza dalıp çocukken oynadığımız oyunları, arkadaşlarımızı anıyor, hiç gereği yokken köşe bucak eski oyuncaklarımızı arayıp buluyoruz.
Çocukluk günlerimizdeki gibi sorumsuz çocukça davranışlarla oyuncakları bir birimize fırlatırken Alpina da ne yana koşacağını bilemiyor.
Bulamadıklarımız çok önemliymiş kaybolmuşlar gibi telaşa kapılıyoruz.
İkide bir sarmaş dolaş, kah gülüyor, kah ağlıyoruz..
Allah’tan herkes uyudu da bizim bu halimizi görmüyor ama yarattığımız şamatanın uyuyanları uyandıracağı endişesi ağır basıyor.
Hülya’yı son bi kez öpüp uyuyacağına pek ihtimal vermesem de iyi geceler diliyorum,
Odama çelilip Rutkay hocanın kollarında dans ederken duyduğum heyecanı
anımsayıp serin yatağıma uzanıyorum.
Nasıl uyduğumu bilemiyorum.
Rutkay hoca okulda gayet mesafeli. Hoş evde de adamın bir yanlışını, laubali bir davranışını görmemiştim; ama evdeyken sık, sık telefon edip bir yerlere gitmeye davet ediyor.
Ben her seferinde bir mazeret bulunca Hülya bana çok kızıyor.
Kızsa da uydurduğum yalan ve mazeretlerde bana yardımcı olmaktan vazgeçmiyor.
Bari diyor usturuplu yalanlar söyle de adamı kırma! Yani hiç değilse bir açık kapı bırak.
Her şeyden önce komşular ve Allah’ları var bir yanlışlarını görmedik insanların.
Hülya ve Tayfun bir yıl sonra evlenecekler, Tayfun nişandan beri bizde kalıyor.
Askeri üniformasıyla çok yakışıklı olan; pilot olarak da üstlerinden ve arkadaşlarından takdir gören bu genç adam Hülya’ya deliler gibi aşık.
Benim de kendime bile itiraf edemediğim iks bir sevgilim var bu arada.
Bir akşam ailece komşu köşke mangal partisine davet ediliyoruz.
Bahçede kurulan masanın çevresinde pırıl, pırıl iki uşak sessizce bahçeyle mutfak arasında adeta mekik dokuyor, hizmet ediyorlar.
Ressam Fehmi bey mahzenden bizim için bir şarap çıkardığını söylüyor.
Ben de patavatsızca bi şey mi kutluyoruz diye soruyor, sonra da sorduğuma bin pişman kaçacak delik arıyorum.
İmdadıma yine Fehmi bey yetişip bana resimlerini görmek ister miyim diye soruyor.
Görmez miyim bir de dua ederim Allah senden razı olsun be Fehmi beey...
Resim şöleninden ağzım bir karış açık dönüyor davet edilen masada yerimi alıyorum.
Aslında bu davet, biraz da dünürlerimiz için olsa da ben her şeyi üzerime alıyorum ya, bu yüzden de kendimi tanıyamadığım davranışlarla patavatsızlık yapıp duruyorum.
Sofrada bir kuş sütü eksik.
Yemekten sonra Rutkay bir ara bize piyano çalıyor.
Daha sonra bana bahçeyi gezdirmeyi teklif ediyor. Solgun ay ışığı altında rengarenk güllerin, çiçeklerin mis gibi kokan sarmaşıkların mor salkımların arasından her iki yanı ağaçlı bir yola giriyoruz.
Ağaçlıkların arasından serin loş yolda ilerlerken biri birimize değmekten çekinerek yürüyor, edebiyattan, felsefeden söz ediyoruz.
Akşam böylece sona ererken herkes mutlu, memnun ayrılıyoruz komşularımızdan.
Akşam ki ziyafetten, gördüğümüz konukseverlikten memnun kadın olmayan bu evin temizliğinden, intizamından şaşkın ayrılıyoruz.
Hülya ve Tayfun, gezintiye çıkmak istediklerini, arabayla biraz gezeceklerini dönüşte dondurma alacaklarını söylüyorlar.
Ben de eve girer girmez doğru terasa çıkıyor ay ışığı altındaki bu muhteşem gecenin ferahlığı ve romantizmiyle temiz havayı içime çekiyorum.
Teyzem bir ara gelip iyi geceler dileyip odasına çekilmek istediğini söylüyor.
Gitme çay demliyeyim içeriz diyorum.
Uykum kaçar diyor ve reddediyor bende üstelemiyorum.
Kulağıma gelen piyano eşliğindeki çok sevdiğim bir Fransız’ca şarkının ezgisiyle hüzünlenirken, bu geceyi uzun zaman unutmayacağımı düşünüyor iç geçiriyorum.
Yaz gecelerini oldu bitti çok severim, burada kendi evimizde sakin hayatımızda geçirdiğimiz sakin akşam yemekleri,sohbetlerimiz gün gelince Hülya evlenip gittiğinde teyzemle oturup hasret ve özlemle anacağımız en kıymetli anılar olacak.
Rutkay hoca ne kadar kibar ve ölçülü ise ağabeyi Fehmi bey de nezakette ondan geri kalmıyor.
Belli ki komşularımız soylu bir aileden gelme kültürlü, aynı zamanda mütevazi sevecen insanlar.
Nezaketlerinde soğuk bir resmiyetten çok, sevecenlik gördüğümüz bu insanları iyiden, iyiye sevmeye başlamıştık.
Zaman, zaman teyzeme, Fehmi bey nasıl teyzee diye imalı sorular sorunca terliğini fırlatıyor. hemen oradan kaçıp kurtulma telaşındayken arkamdan söylenip duruyor.
Öyle sanıyorum ki hoca yakınlaşmayı benden bekliyor, yoksa bu yakışıklı adamın da aşk hakkında bir bildiği ve aşık olacak bir kalbinin olmadığını sanmıyorum.
Ya da ben kuruntu yapıyorum illa bi şey olması mı lazım
Ayrıca bu güzel arkadaşlığın aşk da dahil hiç bi şekilde bozulmasından yana değilim.
Lakin bu içimdeki boşluk beni korkutmuyor değil.
Hıımmm iks sevgilimi sayarsak kalbim pek de boş değil.
Yüksel Nimet Apel
YORUMLAR
Bu kısmı kaçırmışım! Okudum şimdi ve sonraki bölümün eksik yerleri tamamlandı.