- 491 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Seksenbeş Yıllık Ateşkes Sona mı Eriyor!
Kurtuluş savaşı yıllarını inceleyenler bilirler...
O yıllarda da tıpkı günümüzdeki gibi toz bulutu içinde fikir karmaşası yaşanmakta her kafadan farklı bir ses çıkmaktaydı. Herkes kendince çareler üretiyor ve o doğrultuda adım atılması için acele ediyordu. Kimi İngiliz mandasını, kimi Fransız himayesini savunmaktaydı. Kimi, fikir dahi beyan etmeden suskunluğunu sürdürürken kimileri milli direnişin en onurlu duruş olacağına yürekten inanıyordu.
Bunca farklı fikir ve kanaatler arasında en zoru elbette direnmekti. Zira ucunda mücadele ve ölüm vardı. Oysa insan bir kere ölür. Esarette ise ölüm kolay gelmez. Yavaş yavaş ve bütün insani değerlerin çiğnenmesinin ardından gelir. Buna kutsal inanç ve en az onun kadar kutsal saydığımız namus kavramı da dahildir. İşte dönemin örümcek ağıyla örülü mandacı kafaları bunu görmekten aciz ya da kendilerini şirin göstererek bireysel kurtuluş(!) umutlarına sığınmaktaydılar.
Böylesine kavram kargaşasına sürüklenmiş bir toplumda yaşanabilecek ne kadar onursuzluk varsa bütün çıplaklığıyla yoğun bir şekilde yaşanmakta ve vatanı işgal eden yabancı unsurlarla işbirliği yapanların sayısında hatırı sayılır artış gözlemlenmekteydi.
Kimdi bunlar!
Elbette daha geniş kitleleri etkileyebilecek ve daha sonraları mütareke basını diye adlandırdığımız işgalcilerin işbirlikçileri olan yayın organlarıydı. Tıpkı bu günkü bazı basın organlarının üstlendiği misyonu onlar da omuzlamış ulusalcılık karşıtı çığırtkanlık yapmaktaydılar. Kara emellerine hizmet eden bir takım sözde din adamlarını da katarsak epeyce de etkili olabiliyorlardı. Halkı ulusalcılara karşı sürekli kışkırtıyor, direnişi baltalamak adına gammazlamaktan dahi geri kalmıyorlardı. Hepsinin ortak çıkış noktaları, dini referans göstererek ahaliyi etkilemekti. Doğrusu bu girişimleri sonuç da veriyordu.
Nasıl vermesin ki!
Ahali dediğimiz, bütün yoksulluklarına rağmen inançları sayesinde yaşama tutunmuş, cehaletlerinin bile farkında olmayan insanlardan oluşuyordu. Özellikle en zayıf noktalarından (inançlarından) referans ile fetva verenlerin asıl niyetlerini görebilecek halleri mi vardı ki! Onlar, güvenmeye öylesine aç ve muhtaç haldedirler ki, kendilerinden bildikleri bu softa takımına güvenmeyip de kime güvensinler ki!
İşte kurtuluş mücadelesi böylesine umutsuz ve kötü bir ortamda başlar. Ancak, kurtuluş yolunun sadece ve sadece milli şuur ile direnişten geçtiğinin farkında olan Mustafa Kemal ve arkadaşları, inançla Milli Mücadele için girişimlerine hız verirler.
Mücadele sonucunda;
Emperyalizm tarihinin en büyük yenilgisini alır. Türk Milletinin direniş ile kazandığı bu zafer, dünyanın muhtelif bölgelerinde İngiliz sömürgesi olarak yaşamaya mecbur kalmış ulusların özgürlüklerine kavuşmasına da vesile olur.
İşte günümüzde milletimizin içine düştüğü iç siyasi kaosun şekli ve mütesebipleri yukarıda anlattığım odakların uzantısı ve devamıdır. Değişen fazla bir şey olmamıştır. Düşman henüz yüzünü göstermese de ülkemiz sinsice kuşatılmakta, dolaylı olarak sıcak çatışmalar bile yaşanmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ile eşit hak ve özgürlüklere sahip olmalarına karşın, dış destekli silahlı etnik grupların insan hakları ve özgürlük feveranları bu sebepledir. ABD güdümlü Ilımlı İslam safsatasının ve yine emperyalizmin desteği ile tarikatlar, hoca efendiler aracılığıyla milletimize aşırı din pompalanmasının altında yatan sebep, Kurtuluş Savaşında uğradıkları hezimetin rövanş hayalleridir.
Elbette asıl ve en önemli beklentileri; Türklerin Anadolu’dan çıkarılarak geleceğin enerjisi sayılan bor, toryum gibi trilyon dolarlarla ifade edilen kaynağın kontrolünü ele geçirmektir. “Bir taşla iki kuş” misali İslamiyet’i n yeryüzünden tasfiye edilmesi de mümkün olabilecek böylece emperyalizm dünyanın kontrolünü tam olarak ele alarak misyonunu tamamlamayı ummaktadır.
Nihai hedef; Köleleşmiş dünyadır!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.