İkiz ruhlar 13 arkası yarın deneme öykü
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bir şamata şamata dışarıda ki gürültü yetmiyormuş gibi
sınıfta da devam ediyor.
Sene sonuna yaklaştığımız halde bu gün yeni Fransızca hocası gelecekmiş; ama kimsenin umurunda değil.
Doğrusu Galatasaray lisesindeki arkadaşlıkları buradakilerle mukayese bile edemem.
Kim dost, kim düşman; kim gerçek arkadaş ve kim gerçek bir öğrenci belli değil ki..
Bi curcunadır gidiyor. Hele de yıl sonu ya, herkes iyice çığırdan çıktı.
Bu gelen hoca bari azıcık sağlasa disiplini...
Kızlar benimle ne kadar ilgileniyor görünseler de en ufak bi şeyde gözümü oyacakları belli.
Sanki içlerinden dişlerini gıcırdatıyorlar gibiler.
Bi çoğunun ara sıra kıskanç bakışlarını yakalıyorum; bu kez de sırnaşmaya, dalkavukluk yapmaya başlıyorlar.
Bende ne buluyorlarsa onları kıskandıracak.. Ne süper bir zekaya; ne de güzelliğe sahip değilken bende çekemedikleri nedir öğrenmem lazım.
Budalalar, sonunda kaybedecek olan onlar; benim dostluğumdan mahrum kalacaklar.
Şimdi gel de budala deme yani hepsi süs, püs peşinde marka peşinde...
Nihayet hoca girdi içeriye, gürültü az olsun kesildi; herkesin meraklı bakışları hocanın üzerinde....
Oldukça gençmiş; prof deyince ben de hayli yaşlı olmalı diye düşündüm de, sonra da kendimi de iyi bi azarladım.
Kızım ne sanıyorsun, insan genç yaşında kariyer yapıp profösör olamaz mı yani..
Akıl işte...
Bir ara sesler kesilir gibi oldu, büyük bir lütufta bulundular diye aklımdan geçirirken, arka sıraya kaydı gözüm, meğer arka sıradakiler hariçmiş; onlar henüz uyanamamışlar.
Hoca olgun hoş görülü birine benziyor oldukça da yakışıklı.
Bu gün ilk gün tanışma günümüz gibi bir şeyler gevelerken bir kaç kişiyle de ilgilenip sorular sordu.
Her şey bir yana bütün sınıf adamın ses tonuyla büyülenmiştik ağzımız açık pürdikkat onu dinliyorduk.
Kafamda bir biri ardına hayaller kurarken tam o sırada bana acil bir telefon geldiğini söylediler.
İzin alıp çıktım, bizim çılgın kız Hülya idi arayan. Biraz önce İstanbul’a inmiş ilk işi beni aramak olmuş; çabuk bağlasınlar diye de görevliye acil demiş.
Kardeşimi bayağı, bayağı özlemiş olacağım ki sesi bana çok iyi geldi.
Uçaktan yeni inmiş ve ilk işi beni aramak olmuş, açıkca söylemese de demek ki o da beni çok özlemişti.
Beni çok özlediğini sonunda itiraf ettirebildim ona.
Bir an evvel kavuşmak için can atıyorduk.
Birden içimde bir rahatlık, huzur buldum; üzerimden yük kalkmış gibi hafifledim.
Bu hafifliğin sebebi teyzem olmalıydı, son günlerde Hülya diyor, başka bir şey demiyordu.
Son dersi kırıp bir an evvel ona kavuşmak istediğimi, gelebileceğimi söyleyince kıkır, kıkır güldü.
Bu kız hiç mi yorulmazdı bu kadar yoğunluğuna rağmen onun bir gün olsun yorgunluktan yakındığına ve süngüsünün düştüğüne şahit olmadım.
Arslanım Hülya diyordum canım kardeşimm
Nihayet akşam hepimiz bir aradayız, Tayfun’da evde; teyzem sabredemeyip hemen konuyu açıyor.
Tayfun’un da canına minnet, bu arada Hülya’yı çekiştirmeye fırsat doğduğu için seviniyorsa da ben kardeşimi sana yedirir miyim damat der gibi tehditkar bakışlarla ve de ısrarla bakıyorum ona.
Kafasına bir yastık fırlatmam da cabası, ama olsun Allah’a şükür, biz enişte baldız çook iyi anlaşıyoruz
Nihayet pes edip gülümseyerek susuyor.
Hülya: Hülya burada yok istediğiniz gibi didişin diyorsa da e artık Tayfun pes etti ya ben de dönüp, dönüp her ikisine de sarılıyor, hasret gideriyorum.
Tayfun, Hülya’nın çalışmasını istemediğini ve artık kısa bir süre içinde evlenmek istediklerini söylüyor.
Teyzem de makul karşılıyor bu isteğini, başlıyorlar düğün hakkında konuşmaya...
Benim aklım sa bir burada bir orada bir yeni Fransızca hocasında...
Dalıp, dalıp gidiyorum; sevinçliyim ama sanki çok yorgunum.
Bu arada Yalçın’ın ailesinden yana bir problem yok; Hülya’yı tanıyor ve onlar da çok seviyorlar.
Zaten İstanbul dışında yaşadıkları için de Tayfun’un bizimle kalacak olması onları fazlaca incitmiyor.
Nişan ve düğünü konuşmak için Yalçın ailesini bu hafta getireceğini söylüyor.
Hülya’yla birlikte bahçeye iniyorlar, çardağın altından üst kata gelen fısıltılar asgari bir saat sürüyor. ben sabırsızlıkla Hülya’yı beklerken uyuyakalıyorum.
Sabah onun öpücükleriyle uyanıyorum, tekrar, tekrar birbirimize büyük bir özlemle sarılıyoruz..
Hayatımda biri var mı diye soruyor, yok ama olacak diye kahkahalarla gülüyorum.
Gelip beni mıncıklaya mıncıklaya bir öpüyor ki yandım Allah elinden kurtulabilmek ne mümkün.
Ertesi gün yine okul, koridorda yeni hocayla karşılaşıp selamlaşıyoruz; bu gün dünden de daha yakışıklı gibi, hayli yakışıklı...
Aradan bir hafta geçiyor, bir gün durakta araba bekliyorum; teyzem tüm yalvarmalarıma karşın arabasını vermiyor ya böyle sürünüyorum.
Onca insan gideceği yere nasıl ulaşıyorsa sen de öyle yap diyor umursamazlıkla.
Sabah başlayan yağmur da hızlanacak gibi.
İyi ki yağmurluk giymişim, Hava güzel sanıp ince giyinenler kaçışıp duruyor.
Uzun süre beklediğim halde taksiler ya dolu geçiyor ya da boş ama hiç biri durmuyor.
Az sonra bir araba gelip önümde duruyor; camdan başını uzatan adamı tanıyorum galiba...
Yüksel Nimet Apel
YORUMLAR
yukapel
Ferda,ca
ne güzel bir paylaşımdı Nimet teyzecim,
hepsini okuyamasam da iyi bir roman çıkacak bu seriden inanıyorum...
kalemin hep yazsın, yüreğin hiç susmasın...
seni günde görmek çok sevindirdi, kutlarım tüm kalbimle...
nicelerine, daima sevgimle Nimet teyzecim, çok güzeldi...
yukapel
Takipçiniz olduğumu hatırlatmak babında, kolay gelsin diyor, saygılar sunuyorum değerli yazar.