- 493 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Edebiyat Tutkusu
Hayatın belli bir kesitinden sonra edebiyat tutkusu içimi kor gibi kaplamış, son dört yılda elime ne geçmiş ise okumuş denemeler, öyküler ve hikâyeler tarzında yazılar kaleme almıştım ama iyi bir yazı nasıl yazılır henüz bilmiyordum ve modern yazı yazma teknikleri hakkında bilgi eksikliğim vardı. Tavsiyelere, görüşlere ihtiyacım vardı.
Ben henüz yolun başında acemi bir taklitçiydim.
Edebiyat dünyasının duayenleri ise gökyüzünde yıldızlar gibi pırıl pırıl parlıyordu. Bense daha minicik bir ateş böceğiydim. Gecenin zifiri karanlığında parmak kadar boyum ve sönük ışığımla yol alırken arada başımı semaya kaldırıyor ve ihtişamlı yıldızları imrenerek seyrederken, acaba bir gün ben de oralara ulaşabilecek miyim diye de hayıflanıyordum.
Parası bol, imkânları geniş, rahat bir meslek sahibi olmak her insanın hayalidir. Ebeveynler çocuklarını daha küçük yaşlardan itibaren bu şekilde yönlendirirler. Ancak özgürlüğüne düşkün olanlar, bir amaç ve ideale gönül verenlerdir ki; ailelerine karşı direnirler hatta onlarla kavga ederler ve kaderlerini ellerine alırlar.
Bense ömrümün ortasında henüz bir meslek seçip seçmeme konusunda kararsızdım. Ya da istiyordum ki; önümde uzayıp giden sayısız yollar olsun ve ben tüm yolların başında durayım da hepsini tüm netliğiyle görebileyim.
Daha doğrusu hayatımın tek amaç ve gayesinin edebiyat sevgisi olmasını istiyordum. Bu tutku içimde daima taptaze durmalı hiçbir zaman sönmemeliydi ve ben hayatta ne zaman bir dayanak bir sığınak aradığımda yorgan misali bu sevgiye sığınmalı, bu sevgiyle teselli bulup, bu sevgiyle huzura ermeliydim. Geçim kaygısı ve maddi sebeplerden dolayı bu sevgiye darılıp küsmemeliydim. Hayatımı ve geçimimi başka alanlarda, başka işlerde kazanmalıydım.
Edebiyat tutkusu bende adeta ikinci bir benlik oluşturmuştu. Hayatta inandığım şeyleri yazıyor, yazdığım şeylere inanıyordum. Sonra da bunları bir kobay gibi önce kendimde, kendi hayatımda uyguluyordum. Bunu yaparken de işin sonunun nereye varacağını düşünmüyordum. Parmaklar arasında tuttuğum kalem hakikatte bir kader, kudret kalemi olmuş bana bir yön, rota çiziyordu.
Bu şehirde adımlarım artık beni bir yere götürmüyor mu? Ben artık bu şehri terk etmeli ama önce bu konu hakkında bir yazı kaleme almalıydım. Son noktayı koyduğumda artık ben bu şehirde değildim. Uzak bir yolculuğa mı çıkacağım? Önce böyle bir yolculuğa çıkacağıma inanıyor sonra inandıklarımı yazıyor ve yolculuğu gerçekleştiriyordum. Elimdeki yazı ise bir harita gibi bana izleyeceğim yolu gösteriyordu. İşte o ülkenin sokaklarındaydım. İnsanlar arasındaydım. Dilencisine sadaka verirken, hırsızından kendimi sakınıyordum. Kılık kıyafetim de tıpkı onlar gibiydi ve aramızda görünüş itibariyle hiç fark kalmamıştı.
Yazı yazmak için elbet bir adaya çekilmeli, bir odaya kapanmalıydı insan. Daha doğrusu kendine, iç alemine dönmeliydi, ama ben toplumun içinde, halkın arasında olmalıydım. Onların acılarına, sevinçlerine, hayallerine ilk elden şahitlik etmeliydim. Onların dudaklarından dökülüveren bir kelime bir cümle hayal dünyamda fırtınalar kopartarak hemen bir hikayeciğe bir öyküye dönüşmeliydi.
Tüm çırpınışlarım bir tutkudur bir sevgidir önce. Hayatımı kağıt ve kalemle doldurabilme arzusudur. Ömrüm boyunca kafamda daima bir hikayenin olması isteğidir. Yapabilirsem eğer kendimi mesut ve bahtiyar kabul edeceğim, ama şunun da farkındayım:
”Bir edebiyat eseri ne kadar güzel yazılırsa yazılsın hiçbir zaman doğru, dürüst yaşanmış bir hayat kadar güzel olamaz.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.