- 899 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Gençlik 13
Arnavutköy’de halk evi kuruluyordu.
Kurucuları arasında Güven,de vardı.
Asli kurucu Ahmet abiydi güvenle lise dönemlerinden beri tanışıyorlardı.
Yuvarlak yüzlü Bıyıklı babacan bir adamdı Arnavutköy’de gazete, dergi, sigara satan bir büfesi vardı.
Halkevleri bürösü DEHAP’la aynı binada, kapıları birbirine bakardı.
Aslında Güvenle arkadaşlık ettiğimden beri, DEHAP’lı bir genç beni uyarmış, hatta o dönemler minübüsçülük yapan ümit amcama beni şikayet etmişti.
Halkevinin işleyişiyle ilgili aidatlar, saz kursunun açılması, kültürel aktivitelerin gerçekleşmesi gibi bir dizi faaliyetten bahsettik.
Çıkışta DEHAP’ın bürosuna girdim.
DEHAP’lı yöneticiler rahatsızdı halkevinden, Kürt gençlerini örgütleyip kendi saflarına çektiklerini söylüyorlardı.
Güven’in arkadaşım olduğunu söylediğimde ise.
Güven için teoride çok bilgili ama pratikte pek birşey yapmadığını söylediler.
Haklıda sayılmazlardı ama bu Güven’i kaybetmem için bir neden değildi.
Bende teoride çok bilgi sahibi değildim Dehap’lıydım, ama oy vermek, büyük mitingler ve newruza gitmek dışında bir şey yapmıyordum onuda herzaman yapmıyordum, o dönemler DEHAP tada eleştirilecek çok şey vardı, bazı ilçe yöneticileri partiyi kendi çıkarları için kullanıyor, iyi aileler partiden elini çekiyordu.
Benden farkı çok biliyor olmasıydı.
Yine birgün onların toplantılarına gittiğimde DEHAP’lı yöneticilerin söyledikleri aklıma geldi de;
Bir avuç sosyalist olduğunu, onlarında bir sürü ayrı guruba dağılmış olduğunu, daha kendi içinden çıkamayan ve halk desteği olmadan, bir devrim olacağına inanmadığımı söyleyince, biraz payladılar beni ama, bu toplantıyı provoke ettiğimi söyledi biri, Güven ortayı buldu biraz.
Pınar’ın sesi çok güzeldi Güvenle beraber söylerlerdi, Çok hoşuma giderdi henüz katılamıyordum, bilmiyordum çünkü bu şarkıları.
Efkan Şaşan’dan dokuz altı yollarını,
Bulutlar geçiyor piraye, bende bu mecnunluk hevesi varken/çölünüde kendin yaparsın gönül’,
Onur Akın sevmezlerdi ama İstanbul; salkım salkım tan yelleri estiğinde bir başkaydı, ekmeği tuza banıp yerdik sonra, aman ölüm zalim ölüm 3 gün ara ver al başımdan bu sevdayı götür yâre ver, haziranda Ölmek zor.
Pınar’ın sevdiği biri vardı adı Ahmet.
Çalıştığı düğün salonun sahibinin oğlu.
Güven Ahmet’i görmek için düğün salonuna gitmiş, Ahmet köşe bucak ondan kaçıyormuş.
Bu Güven’e anormal geliyordu, Güven’in yaptığıda bana anormal geliyordu, hatta Pınar bana ne düşündüğümü sorduğunda?
Kız kardeşinin sevgilisini görmeye yanlız dövmek için gidersin, tanışmak için Ahmet gelmeli demiştim.
Oda benim gibi düşünüyordu yada Ahmet’in abisinden kaçışına haklı bir neden arıyordu.
(Zaman geçiyor o an gelsin istemiyorum hiç.)
Güven’le bir gün arkadaşından aldığı bir arabayla Pınar’ıda saz kursuna bırakıp kız arkadaşını alacaktık.
Ahmet Kaya dinliyorduk, Pınar ıııyy dedi bu ne sabah sabah, ne istiyorsun dedik Tarkan dedi gülerek.
Daha hafif birşeyler çalıp yola çıktık.
Yolda şakalaşıp gülerek Pınar’ı bıraktık.
Güven denizi yüksek biryerden görebileceğimiz bir yere çekti arabayı.
Nasıl keşfetmişti burayı bilmiyorum ama manzara müthişti.
Sonra sevgilisini alıp bir çay Bahçesine gittik oturduk sohpet ettik.
Dönüşte Beşiktaş’a gittik beraber birer çay içip eve döndük.
Güven Ahmet Abinin Boğazköy’de kapalı duran tekel bayisine kâr ortağı olmuştu. İşletmesi Güven’den, sermaye ve dükkan Ahmet abiden.
Ziyaretine gittim bir kaç kez.
Güven dükkanı kapatıp kız arkadaşının yanına gidermiş.
Bu yüzden araları bozulmuştu Ahmet abiyle, doğru dürüst parada kazanamayınca dükkanı kapattılar tekrar.
Güven Pınar’a beni çok sevdiğini söylemişti ama, benden sık sık para aldığı için bende sıkılmıştım bu durumdan, ve biraz soğuk davranıyordum.
Sonra Rumeli kavağında bir iş buldu güven.
Giderken doğru dürüst vedalaşamadık bile.
Minübüse bindirdim onu ön koltuğa, belki doğru dürüst yol parası bile yoktu.
Şöföre Söylesem para aldırmayabilirdim ama uğraşmadım.
Onu son görüşüm olduğunu bilseydim göndermezdim.