- 817 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
CİNAYET...
CİNAYET...
Özlem köprü oldu, gözlem su. İçimi kapladı değişik bir coşku. Sonra çoğaldım, aktım. Damarlarıma dek yürüdü koca bir ordu. Bir gürültü, bir uğultu koptu. “Ne var, ne oluyorsun?” demeye kalmadı, içim çağlayan olup konuştu ve susmadı artık bundan böyle. Susmak büyüsü bozulmuştu. Özgürlük, bendini yıkan, engel tanımayan taşkın bir sel olmuştu. Duvarları devirmiş, kelepçeleri çözmüş, zincirleri kopararak zindanları aşmıştı.
Önce bir politikacıyı dinlerken açığa çıktı. Herkes alkışlarken o, yuh çekti. Susturmak istedim özsuyumu. “Susmak uykudur. Ölmekten farksızdır, kuraklıktır. Su susmaz” diye bağırdı. Beynimin kuyusu önleyemedi kuşkuyu. Başımı öfke yüklü taşlardan kurtarmak için, arkama bile bakmadan hemen uzaklaştım oradan. Ama artık bir işe yaramadı özümün önüne çektiğim setler. Kapılar, kilitler de engelleyemedi. Üstelik suçladı beni:
“Yeter be, yeter!” diye homurdandı. “Bu zamana dek bütün yetkiler sendeydi de ne oldu? Sıra bende, güç bende, söz bendedir artık. Kalabalık etme, çekil bir kenara!”
İkinci açığımı bir sanat edebiyat toplantısında verdim. Yazarlar, sanatçılar özene bezene yazdıkları yazıları, şiirleri okuyorlar, herkes alkışlıyor; “Aman efendim bu ne güzellik, bu ne çağrışım, o ne sürrealizm, post modernizm!” diye hayranlıklarını belirtiyorlardı. İçimden gür bir kahkaha yükseldi, alkışlayanları, “Hadi oradan! Bu süs biberlerini siz şımartıyorsunuz. Onlar da bundan cesaret alıyorlar, bir şey yaptıklarını sanıyorlar” diye azarladı. Sahnedekilere, “Sizi gidi zaman katilleri sizi! Böyle fasafisolarla uğraşacağınıza daha yararlı, daha insancıl şeyler yapsanıza. Sizi gidi oyuncular, oyuncakçılar, yaldızlı boş kutular sizi! Güzellikleri süse boğuyor, gösteriş yapıyorsunuz. Yutmam ben bu numaraları, hadi başka kapıya. Bizi boşuna oyalamayın” diye seslendi.
“Vay güdümlü vay!” diye üstüne yürüdüler, dövmekten beter ettiler.
Aldırmadı özüm. Bıyık altından gülerek baktı bana. “Şimdiye dek susmasaydın, bunlar böyle güçlenemezler, bu kadar ileri gidemezlerdi. Susmak ucuzdur ama sonunda pahalıya patlar işte böyle. Suç onlarda değil, sende. Uyan artık, aç gözünü!” diye başını salladı.
Hiçbir topluluğa katılamıyor, hayran kitlelerinin arasına karışamıyordum. Sinemalardan kovuluyor, tiyatrolardan yaka paça dışarı atılıyordum. Meyhanelerdeki sarhoşlar bile katlanamıyorlardı iç sesime, eleştirilerime. Örneğin, bir güzel geçiyordu kaldırımlardan. Herkes bir içim su deyip onu hayranlıkla süzerken, içim hemen baş kaldırıyor:
“Hayır! Yüzde doksanı kurak bu güzelliğin; Boya, makyaj, yaldız” diye bağırıyordu.
Ne kadar hayırsever, iyilik babası olursa olsun, elinden kurtulamıyordu. Hepsine bir kulp takıyor, hepsinde bir kusur, bir suç buluyordu. Onların bizim enayiliğimiz, aptallığımız yüzünden böyle göründüklerini, iyi niyetimizi, emeğimizi sömürdüklerini söylüyordu.
Baktım ki bu böyle olmayacak, dayanamadım, en sonunda, çektim kural denilen biçimli tabancayı. Alışkanlık ipleriyle bağladım elini kolunu sımsıkı. Bantladım gözlerini. Tıkadım ağzını görgü kuralları mendiliyle. Gelenek görenek direğine dayadım gövdesini:
“Sen benim elimden dizginleri alıp da niye doludizgin koşarsın bakayım? Haklı olsan bile, bunun âdeti, tarzı, usturuplu söylemi var. Anarşi yaratmanın terör estirmenin ne kadar suç, ne kadar günah olduğunu bilmiyor musun sen? Niyetin rahatımı kaçırmak, huzurumu bozmak mı yoksa a kerata! Tek başına nasıl değiştirebilirsin ki bu düzeni, örgütlü de olsa, bunu yapmaya kalkanların başlarına neler geldiğini görmedin mi? Boşuna uğraşma. Böyle gelmiş, böyle gider; hu iş de burada biter. Aklını başına topla!” diye bağırdım.
Hınç kurşunlarımın hepsini boşalttım üstüne. Sonra aldım cesedini, gömdüm iyice benlik kafesimin derinliklerine. Yeri belli olmasın diye taş bile dikmedim üstüne Derin bir oh çektim. Toplum beni kucakladı, bağrına bastı...
Erhan Tığlı
[email protected]
******************
BeğenBeğen · · Paylaş
YORUMLAR
Valla bende okumaya başladığımda normal bir cinayetle falan karşılacağımı zannetmiştim.. lakin...doğrucu olan iç sesi öldürmek.. ilginçti... Belkide iç seslerinin cinayetine cesaret edemeyenler ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde yatmakta... değişik bir yaklaşımdı.. düşündürücü.. iç sesleri övmek mi lazım.. yermek mi lazım bilmiyorum... sonuçta insanoğlu topluma bir şekilde ayak uydurma derdinde.. malesefte kendinden ödün vererek... saygılarımla...