- 859 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Gençlik 11
Sofie’nin Dünya’sı felsefeyle tanıştığım ilk kitap.
Güven vermişti bu kitabı bana ve şimdiye kadar bildiğim her şeyi sarsmıştı.
Ben kimim sorusunu ilk sorduğum, gökyüzüne bakıp nerdeyse ağlayarak cevaplar aradığım bu kitap; ağaçta ruh varmıdır, böcekte ruh varmıdır gibi?
Aklımın almadığı soruları Güven, ve Pınar’a sorduğumda dalga geçiyorlardı benimle, gülüyorlardı.
Beraber gülecek bir şeyler paylaşabiliyorduk artık.
Güven her gün yanımdaydı, çalışmıyordu.
Pınarlada iyi birer arkadaş olmuştuk, Pınar deli dolu bir kız Güven’le arkadaş gibiydiler, Onunla sohpet etmeyi severdi, bende Pınar’ın ortalıkta olmasını istiyordum, neşeyliydi, ortalıkta vızıldıyordu.
Bizden farklıydı hayat daha ona tokadını çarpmamıştı,
Sus! Otur oturduğun yere bakayım denmemişti ona daha.
Bana daha tanışmadan önce, ona tiksintiyle baktığımı söylerdi.
Nedenini sorardı gülerek; bilmiyordum, Pınar’ı daha önce gördüğümü hatırlamıyordum.
Sanki birden hayatımda bitmişlerdi.
Güven’e Fatma’dan bahsetmiştim, Pınar’ada Anlattı Güven.
Pınar, düğün salonlarında şarkı söylüyordu, evde tek çalışan oydu, Güven çalışmıyordu, iş aramak gibi bir derdide yoktu, Semra Üniversiteye hazırlanıyor, evimizin vefalı kızı pınar çalışıp dursun.
Güven’e harçlığını verirdi.
Bendende alırdı, sigarasını ben alırdım.
Güven kız arkadaşıyla buluşmaya gideceği zaman para verirdim.
Babaları Kemal İETT den emekli eski bir kominist 12 Eylül mağdurlarından.
Cezaevlerinde kalmış, Annelerinin ikinci evliliği sanırım, beraber çok acı çekmişler ama hiç anlaşamazlardı, baba ayrı alem anne ayrı.
Kimse öyle çocuklarının sorumluluklarının farkında deyil.
İnsanlar acılarını bölüştükçe bütünleşirler, bunlar Çocuklarının hayatlarını mahveden iki kötü ebeveyndi.
İnsanları çocuk yapmadan önce kursa sokup ehliyet vermeliler bence, Sınavdan geçemeyenleri kısırlaştırmalılar.
Anneleri sanki ablalarıymış gibi elbise kavgası ederdi kızlarla.
Baba ... teki, anada çok akıllı deyildi hani.
kominist rejimlerden kalma ülkeler ahlak çöküntüsü yaşıyordu.
Çekirdek aile ne yapsın dağılmaya çok müsait.
Aslında ben ateizme doğru ilerlerken, bunu ahlakla birleştirmeye çalışıyordum.
Eyer sen kominizmle dünya düzenini daha doğru bir düzenle deyiştirme gayesi içindeysen, ahlaklı ve etik davranmak zorundasın demiştim Semra ablanın da olduğu bir sırada. söylediğim bu sözler ilgisini çekmişti biraz.
Semra abla varmış, Kemal’le anneleri evlendiklerinde (yada Fuzuli gejesi bize anlatsın; hanginiz özdünüz. anasına sövdümde benle konuşmuyor, ha birde anasının adını unuttum teşrîf edip söylerse:)))
Ben öyle çirkince bir Şeydim aslında, kızlar bakardıda ben çok utangaçtım, gidip kimseyle konuşamazdım.
Şöförler kızların bana baktığını görüyor kıskançlıkla niye gidip konuşmadığımı soruyorlardı.
Yılmaz Güney havalarında, Miroğlu edasında ağır abiydim.
Ağzımdan kelpetenle laf alırlardı. Lan kavga sebebimdi, asla kot pantolon giymezdim.
Hep söylerdim kendimden fazla hiç etmedim, özgüven sorunum o dönemler hep vardı.
Benim ayırdıma çok geç vardılar hepsi beni terketti.
(Şu an kendimi en çok sevdiğim bir dönemde beni terk etmiş olmaları ilginç tabi:))
Ve İmrahor köyü kavgalarımla hatırlandığım bir köy burası, buranın yerlileri iyi tanır beni.
Minübüs durağı İmrahor’a taşındığından beri bir çekemezlik vardı, minübüsçüleri pek sevmiyorlardı.
Köy meydanında bir çay bahçesi vardı, çay bahçesinin önüne araç park etmemizi istemiyorlardı.
Kadınların köy kahvesi önünden binerken, rahatsız olduklarını söylüyorlardı, haklılardı aslında.
Hatta bize muhtarlığın bahçesini yıkıp 7-8 araçlık yer yapmıştı ozamanlar köy Muhtar’ı olan Galip.
Ama minübüsleri daha iyi görmek için oturduğumuz çay bahçesininin önüne çekiyorduk.
Sanki hepsi namus müptalası,
Iyi bilirim ciğerlerinide, bu sözler anlatsın onları
İhanet
Göz görmeyince gerçeği
Nefret tutarmış kendini
Göz görürde dil söylemez
Kapı aralığında duyulur sesler.
İlk kavgam çay bahçesindeki çaycıyla olmuştu, aslında sebebi kıskançlıktı.
Bu çaycı bir ay evli kaldığı bir kadını babasının evine yollamış eski karısıda minübüsçülerle düşüp kalkıyordu.
Şöförün birine bak bu çaycının eski karısı derken duymuştu beni ilk rahatsızlığı bu olmuştu benden.
Hatta birgün çaycının eski karısıyla düşüp kalkan bir şöförün amcasına, bu kadın, yeğeni olduğunu bilmeden; Neco nerde diye sormuştu?
Bu Şöför amcasından baya dayak yemişti.
İşte bu çaycının birde nişanlısı vardı, bana bakıp duruyor, saçlarını savurup geriye dönüp bakıyor, peşinden gitmem için kaş göz yapıyordu, çaycının nişanlısı olduğunu bilmiyordum.
Ama gitmiyordum peşinden.
Çaycı farketmiş olacak bizim oturduğumuz masada bırakılan bir gazete parçasını bahane edip küfür ediyor, bu gazete parçasını kimin bıraktığını soruyordu.
Yanına gidip nerdeyse aramızda hiç bir mesafe kalmadan, bu önemsiz şey için niye böyle konuştuğunu sordum.
Geri çekilip bana kafa atmaya kalkarken, yumruğum aynı hızla gelen kafada patlamıştı, elimden zor aldılar kaşı gözü patlamıştı.
Ben sebebini, bir gazete parçası olduğunu düşündüğüm bu kavga;
Meyer nişanlısı bana baktığı içinmiş.
Ben insanları bulundukları mevkilerle göre ölçmezdim buna çok dikkat ederdim, ama yeni edindiğim sessizlikle bu ağırlık, insanların gözüne batıyordu.
Kendinde o cesareti bulanlar damarıma basıyorlardı öyle iri yarı olmadığım için gözlerine kestirebiliyorlardı ama her seferinde pişman olmuşlardır çünkü eğer biraz cesaretiniz varsa ve haklıysanız bir kavgadan mutlaka galip çıkarsınız.
O dönemler biri bana bir yanlış yaptımı mutlaka gidip ona sormalıydım, sorduğumda kavga çıkardı. Gece uyumamaktansa kavga daha edilebilir geliyordu.