- 1041 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SON DURAK ÖSS
Değerli okuyucular; bilindiği gibi binlerce gencin sabırsızlıkla, korkuyla, stresle ve heyecanla beklediği ÖSS’ye sayılı günler kalmış. Önceleri sınava daha çok var, 6 ay var, 3 ay var, 1 ay var derken sınav geldi kapıyı çaldı. Sınava girecek olanlar şuana kadar çalışmalarını tamamlamaları gerekmekte, tamamlamayanların ise bu saatten sonra pek fazla bir şey yapacaklarını zannetmiyorum. Bu son günlerde paniğe kapılıp gece gündüz ders çalışmak başarıdan çok başarısızlığa sürükler. Bu tür çalışmalar insanın içindeki en büyük ve sessiz olan korkunun canlanmasına neden olur.
Çoğu insan, bu sınav için gençliklerini feda etme pahasına, tüm engellere göğüs germekte fakat unutmayın ki üniversite kapısından içeri girmek hayatlarının kurtulmuş olması demek değildir. İlk başta ÖSS’nin kendimizi geliştirmede, bilgi ve kültür sahibi olmada, bir akil insan olmada ÖSS amaç değil, araç olduğunu unutmamamız gerekir. Evet işte ÖSS’ye böyle bir gözle bakmalı sadece çok önemli bir araçtır ama eğer siz araç değil amaç olarak görürseniz o zaman vay halinize. Çünkü amaç haline getirsek içimizde uyuyan korkuyu uyandıracağız ve üzerimize alacağımız baskı, duygularımızdaki karmaşıklıklar, stres ve kaygı sayesinde olumlu olmayacaktır.
Bu düzeyde korkuyu aşırı hisseden bir kişinin çalışma düzeni panikten ve “kazanamazsam aileme, çevreme ne cevap vereceğim” düşüncesi ağır basar ve ders çalışmaya başlayınca içinde hep olumsuzluk “başaramıyacağım” kelimesiyle boğuşarak bir türlü derse konsantre olamaz ve saatler, günler, aylar su gibi akıp geçer.
Hiç korkusu olmayan öğrencilerin de olduğunu belirteyim. Bu tip öğrencilerin genel kanıksayışları; ya ailesinin ekonomik durumunu göz önünde tutarak geleceğini garanti altında görmesi yada “bu saate kadar hiçbirşey yapmadım, yapsam da benden ne köy olur ne kasaba” anlayışıdır. Bu tür insanlara bunu söylemek istiyorum: Türkiye gibi sağı solu belli olmayan, istikrarsız bir ülkede yaşıyor olduklarını bilip istikballerini düşünmeli ve bu istikballeri doğrultusunda hareket etmeliler. Hızla eski yaşam tarzları yok olan, değişen ve farklılaşan bir dünyada kendini geliştirmeyen, geleceğini düşünmeyen, geçiciler dünyasında kalıcılığa oynamıyan insanların boşuna yaşam sürdükleri veya kupkuru bir göz kalabalığından başka bir şey olmayacaklarını söylesem herhalde ayıp olmaz.
ÖSS hakında bir sürü öğrenci ve eğitimciyle görüştüm çoğundan fazlası benim düşündüklerime benzer düşünceleri var. Tıpatıp benim gibi düşünen bir öğrenci, diğerlerinden daha farklı bir statüye sahip, askerliğini yapmış ve şuan kendi evinde bu ÖSS zorluğuna direnmekte. İşte bu öğrencinin ÖSS hakkında düşünceleri:
Bahtiyar YAŞAR: Askerliğimi yapmış fakat okuma hevesimi hiç kaybetmedim hatta kazanmak için hep çabalamaktayım. Hiç kimsenin desteğini almadan kendi evimde, kendi imkanlarımla bu okuma yolunda ilerlemekteyim. ÖSS’ye gelince iki yıl önceki duyguları aynı şekilde yaşamaktayım. Gözlerimin keder, endişe, yorgunluk ve korku, hepsinden önemlisi korku yayıyor. Herşeyin yarattığı korku, belirsizliğin, bu yılın, geçen on üç yılın, yarının, geleceğin garanti olmayışının, olması için çabaladığımdan başa gelen korku. Bu korkunun yarattığı stres ve biçimlendirdiği belirsiz bir kaderin düşüncesi var ruhumun derinliğinde. Şimdi ÖSS’ye katılacaklara sesleniyorum kalbimizin bu sessiz korkuyu, yorgunluğu, heyecanı; dost, çevre, anne ve babanın verdiği destekten ötürü mutluluk duyup, bu mutlulukla her şeyi yeneceğimize inanıyorum. Tüm herkese buradan Tekin’in kalemiyle başarılar diliyorum.”
Öğrencilerin çoğu böyle düşünmekte. Önemli olan başarısızlığı da bir ders olarak görüp, tecrübe edinmek, başarıya doğru atılan bir adım olarak düşünmeliyiz. Aile ve çevrenin yapmış olduğu beklentiler, istekler ister istemez öğrencilerin sırtında ağır bir yük oluyor. Bu durumla eziklik duymamak elde değil. İşte buna paralel olarak yeterli bir kültüre sahip olmayan yada kendisinin gerçekleştirmediklerini, çocuğu üzerinde gerçekleştirmek isteyen ailelerin istekleri, yaptıkları destekler birer baskı ürünü olarak algılanmakta.
Bir başka anlamda ÖSS’ye gereğinden fazla anlam yüklemek yanlış bir saptamadır. Elbette bu sınav önemli ancak kazanmamış gençlerinde başka konularda,başka dallarda başarılı olduğunu ve olabileceğini unutmayalım. Hayatta daha geniş bakmalısınız. ÖSS’yi tek kurtuluş yolu olarak görürseniz çok büyük bir hata yaptığınızı bilmelisiniz.
Lafı gene çok fazla geveleyip durduğumun farkındayım ama sevgili okuyucular her değindiğim konu bir kesimi ilgilendirdiği için böyle olması gerekmektedir diyerek devam ediyorum.
Son olarak sessiz olan korkuyu hep uyutarak geçiştirmek, unutmak için zihinsel güçten bahsetmek istiyorum. İnsan zihninin bütün ruh hallerinin üstesinden geleceğinin farkındasınız herhalde. Zihin beynimizi nereye çekerse orada kalırsınız. Eminim ki bunu bir çok defa hissetmişsinizdir. Örneğin kötü olduğunuz bir deneme sınavı esnasında çok güzel bir hatırayı düşünürseniz, o zaman güzel olan hatıra kötüye oranla daha ağır basar ve inanın ki bunu yaparsanız faydasını görürsünüz. İşte bunlarla beraber uyuyan, sessiz korkuyu, bu korkunun yarattığı endişe, kaygı, panik ve başarısızlık düşüncesinin yerine zihnimizin eminliği ve genişliğiyle cesaretimizi toplayıp, sakinliğimizi ve kendimize güvenimizi kökleştirerek sağlamlaştırmalıyız. İşte bu eminlikle içimizdeki korkuyu hep uyutmalı ve başarılı olabileceğimize inanmalıyız ama inanç düzleminde kutsalca inanmalıyız.
İşte benim söylediklerimin uzun, doğal, kuvvetli ve daimi olması gerçekten inanmakla alakalıdır ve son olarak yazımı Necip Fazıl’ın bir cümlesiyle bitirmek istiyorum:
“Mutluluğa, zafere ve refaha ulaşmak için öncelikle vicdanındaki korkak, kilitli elleri açarak kendimize ve çabaladığımız unsurlara inanmalıyız”
Yani demek ki öncelik anlamak değil, inanmaktır.
Sevgi ve saygılarımı sunarak ÖSS’ye girecek olan arkadaşlara kalbimde haykıran bir sesle, onurla başarılar dilerim.
Tekin Torsun