- 583 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Gençlik 8
Tatlıcılığı bıraktıktan sonra, bir minübüs durağında akşam 17.00 den sonra kahyalık yapmaya başladım.
Arnavutköy’de Çardaktepe mah. Onun hemen altında imrahor köyü vardır.
Bu köy Atatürk zamanında gelen, Tatar Göçmenlerin olduğu bir köydü.
Araçların çıkış saatini belirliyordum.
Yaş 17, babamın baba olduğu yaştaydım.
Çardaktepe minübüslerin son durağıydı, ama yolcu oldumu’ aşağıya imrahor’ada inerlerdi.
Ama bazı şöförler gitmek istemezdi.
Karlı birgün aynı zamanda akrabamız olan bir şöför, kardan dolayı.
Yolu, aşağı doğru sürekli meyleden bu tepeden, inip İmrahor’a gitmek istemedi.
Üç yolcu vardı araçta.
Yolcular haklıydı, sık sık yarı yolda bıraktıkları oluyordu şöförlerin.
Ama bu seferki farklıydı, kar vardı ve bu tepeye geri çıkamayabilirdi, riske girmek istemiyordu.
Tartışıyorlardı, birden şoföre doğru hamle yaptığını gördüm birinin, hemen koştum şöför onunla kavgaya tutuştu.
Diyer yolculardan kavgaya karışmak istemeyen birinide ben aldım.
Vuruyordum ama adam yalnızca kendini savunuyordu.
İllede dahil ediyordum onu kavgaya o karışıklıkta.
Biride ayırıyordu, sonra ayrıldık bir şekilde.
Şöför hala kavga ediyordu koşup içerde, Kenan amcamında(asıl adı keleş) olduğu şöförleri çağırdım.
Keleş amca vurmayın vurmayın deyip bir yumruk attı adama, bu hiç etik deyildi.
Bir çok kişinin minübüs şöförleriyle kötü bir anısı vardır.
Yeni yetme şöförlerin bile, yavaş gittiği için uyaran yolculara;
Acelen varsa taksiye bin kardeşim dediğine çok şahit oldum.
Ama bu onların büyüklerinden gördükleri şeylerdi.
Ve sonradan görme bu yeni yetmeler hep aynı kafa giderdi.
Ben Ümit amcamı örnek alırdım mesela, kimseye haksızlık etmemeyi, yalan söylememeyi üç yolcu parası için kimseden küfür yememeyi, küfür etmemeyi;
Akşamları yanına şöförlük öğrenmeye gittiğimde,
onun şöför arkadaşlarına söylediği bu şeylerden feyz alırdım.
Öyleki ona benzemeye onun gibi davranmaya çalışıyordum.
Tabi bu hemen olmadı ve yapmacık olabiliyordum bazen.
Kendimi, kişiliğimi bulma çabam, sürekli doğruyu bulma çabam uzun süre kafamı meşgul etti.
Hayatımın her evresinde kısa kısa da olsa kitaplar vardı, bir dönem sadece kitaplar vardı.
Çocukken en çok Sevdiğim peygamberlerin hayatının yazdığı çocuk kitaplarıydı.
Kontörlü telefondayken dünya klasiklerinden Türk klasiklerine bir çoğunu sıkılarak okurdum.
Ama okurdum.
Yaşar Kemal kitapları ölesiye ağır geliyordu bazı kısımlarını atlayarak okurdum.
Bir karıncaya 2-3 sayfa ayırıyordu Çukurova’nın, bereketli topraklarını anlatması daha bir uzardı.
Şimdi ömür yetermi yeniden okumaya veya benim okadar sabrım varmı bilmiyorum, ama okumalıyım.
Şimdi klasik müzik dinleyerek yazdığım bu geçmişte,
Tamda burda müzik kültürümü,
Müzik dünyamı geliştirmek istediğimi, birine söylediğimi hatırlıyorum.
Arabeskten uzak durmaya başlamıştım.
Mahsun Kırmızıgül’den kopmak biraz zor oldu.
Hala severim, samimi gelir.
Mütevazidir, ama şarkılarına katlanamıyorum artık. Onun yaşadığı değişim sürekli kendi, üstüne koyma çabası çok ilgimi çeker hep.
Ahmet kaya’lı yıllar başlamıştı.
Özgün müziğin her halini sevmiştim.
Türk’ü dinliyordum farklı olduğumu düşünüyordum.
Halbuki bir arpa boyu gitmemiştim.
YORUMLAR
gidilecek
Güzel anlatıyorsun aslında.
hayatı güzel tarifliyorsun.
Ama,
neden kimseler çalmıyor sayfanın kapısını, neden yorum cümleciklerin yok?
Her şey yazmakla bitmiyor.
İnsanların duygularına ulaşmayı da bilmeli yazar.
Gerçi,
biz de yeni yetmeyiz buralarda ama,
gözlemlerimiz bu istikamette.
Bence,
formatına ve cümleleri sıralayış biçimine bir kez daha göz gezdirmelisin kalem dostu.
Ve,
bu sayfaların güzel insanları ile olan ilişkilere.
Sonuçta,
bir insan için,
harcadığı bir emek karşısındaki en büyük mükafat,
taktir edilmek değil midir?
gidilecek
Ama dil yazdıkça düzeliyor gibi, sağolun yinede.