- 1554 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
EHL-İ SÜNNETE GÖRE KABİR ZİYARETİ...
Ehl-i Sünneti Yıkmak İslam’ı Yıkmak demektir...Türkiye’de şu anda acaba kaç çeşit Müslümanlık var?Eskiden iki çeşit vardı: Ehl-i Sünnet Müslümanları ile ehl-i bid’at. Şimdi bin çeşit desek mübalağa etmiş (abartmış) olmayız.
Ehl-i Sünnet Müslümanları acaba şu anda kimlerdir?İtikadları sahih olan ve İslam’ı dört fıkıh mezhebinden birine göre hayata uygulayan kimselerin hepsi şu anda dünyada Ehl-i Sünnettir.Ehli sünnet islamını yaşamaktadırlar.
Mezheplere lüzum yok, ben İslamı Kur’andan ve Sünnetten öğrenirim diyen mezhepsizler ve Selefîler Ehl-i Sünnet değildir. Sosyolojik kimlik kültür açısından elbette Müslümandırlar ama Ehl-i Sünnetten çıkmışlardır.
Dört mezhebi terk ve inkar edince müslümanlar arasında birlik olmaz.Tam aksine, korkunç bir tefrika, dağılma, kaos ve anarşi oluyor. Fıkha sırt dönülünce ortaya milyonla bozuk bâtıl mezhep çıkmış oluyor. Eline Kur’an tercümesi ve bir de hadîs kitabı alan cahiller ve yarı cahiller müctehid kesiliyor.
Ben dinimi Kur’an mealinden ve hadis kitaplarından öğrenirim, bana fıkıh gerekmez” diyenler bugün ehli bid’attir.Bence değil, büyük İslam alimlerinin gözünde bid’atçi ve yoldan ayrılmış olur böyleleri.
Ehl-i Sünnet Müslümanları birliği korumak için ne yapmalı diye geçenlerde sordu birisi.İslamı kendi kafalarına göre anlamaktan ve yorumlamaktan kaçınmalı, dört mezhepten birine sımsıkı bağlanmalıdır.
Yirminci asırda zuhur etmiş aktivist İslam hareketi Sünnî bir hareket değildir.Bu hareket Sünnîlik içinde bir bid’at cereyanıdır. Bugünkü kaosta, tefrikada, bölünmüşlükte onların da hayli tuzu biberi bulunmaktadır.
Sosyolojik ve kültürel açıdan Sünnî görünen bazı İslamcılar ve ilahiyatçılar, Ali Şeriatî isimli Şiîyi büyük bir Müslüman düşünür, örnek, önder, model olarak gösteriyorlar.
Ali Şeriatî, İslam Şinasî adlı kitabında “Allah (bir baskısında Hoda) yek Janus-i hakikî est” demiştir. Yâni (hâşâ) “Allah gerçek bir Janus’tur” diye yazmıştır. Bilmeyenlere söyleyelim, Janus iki çehresi olan bir Roma putudur. Allahı bir şeye benzetmek küfürdür. Bir puta benzetmek küfür üstü küfürdür.
Bugün, büyük sayıda İslamcı mezhepsiz bu adamı İslam büyüğü olarak övmekte ve kitaplarını gençlere tavsiye etmektedir. Diyanet bile, kitabevlerinde Şeriatî’nin kitaplarını satıyor…
Şayet bir kısım İslamcılar, Allahı bir puta benzeten bir kimseyi övüyorlar, kitaplarını tavsiye ediyorlarsa durum çok vahimdir.Bu zatın dünya çapında büyük bir sosyolog olduğunu söylüyorlar.Sosyoloji okumuş o kadar. Yirminci asırda yaşamış dünya çapında büyük filozoflar, düşünürler, sosyologlar listesinde onun ismi yoktur.
Türkiye’de Ehl-i Sünneti böyle azar azar yavaş yavaş sarstılar ve yıktılar.1970’li yıllarda, Afganîci Reşid Rızanın “İslamda Telfik-i Mezâhib” adlı kitabını Diyanet yayınları arasında çıkarttılar ve Sünnî surda büyük bir gedik açtılar.
Ne kadar bozuk, sapık, yıkıcı, kafa karıştırıcı cereyan, bid’at fırkası varsa o gedikten bünyemize girdi ve bugünkü anarşi meydana geldi.
Son elli yılda, Ehl-i Sünnet gereği gibi ve kadar korunabildi mi,maalesef korunamadı. Hem laiklik terörü yüzünden, hem de Sünnî geçinen bazılarının vazifelerini yapmamaları yüzünden. Bulgaristanlı Ahmed Davudoğlu Ezherî hocaefendi gibi yirmi büyük alim kitap ve makale yazmış, bunlar milyonlarca Müslümana ulaştırılmış, Ehl-i Sünnet Müslümanları uyarılmış olsaydı, bu kadar tahribat olmayacaktı.
Dindar geçinen birileri, din yıkılırken maalesef yan gelip yatmış, bize dokunmayan yılan bin yaşasın demişlerdir… Ehl-i Sünneti savunan merhum üstad Necip Fazıl’ı burada minnet, teşekkür ve dua ile anıyorum…
Ülkemizde İslam’ın içi boşaltılmak isteniyor.Evet dinin içi boşaltılmıştır. Önce Şeriat elden gitti, şimdi din iman gidiyor ve bizim bazı sahte dindarların, yalancı sofuların kılı bile kıpırdamıyor.
Gafiller, kâfirler, münâfıklar, dıştan Müslüman görünen Kriptolar Şeriatsız bir İslam türetmek istiyor.Halbuki Şeriatsiz İslam olmaz. Çünkü Şeriat, Kur’andan ve Sünnetten çıkartılmış dinî hükümlerin tamamına verilen isimdir.
Namaz, oruç, zekat hep Şeriattır. Ben Müslümanım ama Şeriata karşıyım diyen kimse ya cahildir, yahut haindir, her hâlükârda dinden çıkar…
Bir de Türkiyede Fazlurrahmancılık bozuk cereyanı var…Bu akıma islamî fırka sıfatını veremeyiz. Kadiyaniler gibi bağımsız bir din türetmişlerdir. Kur’andaki üç yüz küsur ayetin hükümlerinin tarihsel olduğunu, bugün geçerli olmadığı iddia ediyorlar. Bin kere yazıklar olsun ki, bu akım çok önemli bir kuruma da sızmıştır. Taqiyye ve kitman yaparak gizleniyorlar.
Dinin içinin boşaltılmasından hep bunlar sorumludurAsıl sorumlular vazifelerini yapmayan, Fırka-i Nâciye olan Ehl-i Sünneti savunmayan, bid’atçileri ve sapıkları red, cerh ve ibtal etmeyen BİLENLER’dir.Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda sorumludur.
Dinin içi bu şekilde boşaltılmaya devam edilirse, bu işin sonu nereye varır? İçi boşalan din yıkılır, bid’atçilerle birlikte Sünnîler de enkazın altında kalır, Türkiye çöker, parçalanır.
İslamı siyasete, şahsî emellerine, menfaat ve nüfuza, prestije, paraya, zengin olmaya, ün ve alkış kazanmaya, nefs-i emmarelerine alet edenlere Islahları için dua ediyoruz. Olmayacaklarsa onlardan teberri ediyoruz.. Onların bu gidişi cehennemîdir.
İslamcıların, bid’adçilerin, Selefîlerin haklı oldukları bir konu yok mudur dersek,Onların, Ehl-i Sünnete uymayan bütün itikadları, görüşleri, çare ve çözümleri, (bozuk) ictihad ve fetvaları yanlıştır. Bunların bir teki bile haklı ve doğru değildir.
Onların da söyledikleri doğrular var mıdır? Elbette vardır,bunlar Ehl-i Sünnete uygun olanlarıdır. Bir örnek vereyim: Namaz kılmak farzdır diyorlar… Bu doğrudur. Namazı, dört mezhepten birinin fıkhına göre değil, kendi kafama göre, kendim ictihad yaparak kılarım derlerse bu yanlıştır.
***
TEVESSÜL
Tevessül, vesîle edinmek demektir. Vesîle de başkasına yaklaşmaya sebep olan şeye denir. Bir kimseden, isteğini kolaylıkla elde etmek için onun sevdiği bir kimseyi araya koymak gibidir.
O aradaki kişiye “vesîle”, işini gördürmek isteyen kimsenin onu aracı koymasına da “tevessül” denir. Cenâb-ı Hakk’ın yüce dergâhına yaklaşmak için sâlihler ile tevessül edildiği gibi, sâlih ameller ile de tevessül edilir.
Allâme ibn-i Hacer-i Mekkî (rah.) der ki: “Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem ve evliyâullah ile tevessül ve onların şefaatlerini istemek câizdir.”
Allâhü Teâlâ’ya yaklaştıran amel ve tâatler, hiçbir mahlûkun ortaklığı olmadan sırf Allah için olmalıdır. Lâkin bazı amellerde Allâhü Teâlâ’nın hikmeti ve takdîr ettiği maslahattan dolayı mahlûkun vasıta kılınması ve ona teveccüh ve yönelmek lâzım gelir (Namazda Kâbe-i Muazzama’ya yöneldiğimiz gibi). Lâkin burada hakîkî maksûd ve yegâne mabûd, Allâhü Teâlâ’dır.
İmâm Sübkî (rah.) der ki: “İstiğâse, meded ve yardım talep etmektir. Bazen mededi yani yardımı, her şeyi yaratan Allâhü Teâlâ’dan istersin de ‘Allah’tan yardım istiyorum’ dersin. Allâhü Teâlâ, yardım talep olunandır, bütün yardımı ve yardımın sebeplerini yaratan odur.
Bazı kere de yardımın ulaşmasına vesile olandan yardımı istersin. Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’den meded ve yardım dilemek gibi ki yardıma nâil olmak için ondan dua etmesini istemek manasınadır.
Bu, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hayatta iken olduğu gibi vefatından sonra dahi olabilir. Peygamberimiz (s.a.v.), kendisinden yardım talep olunandır, ondan gelen yardım, sebep olmak cihetiyledir…”
Bu şekilde, Peygamber Efendimizden (s.a.v.), istedikleri şey için sebep (vesîle) ve şefaatçi olması kastedilmiştir.
Yoksa murat, istenen şeyi Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’in yaratması değildir. Zira hiçbir Müslüman, bu manayı kastetmez.
(İmâm Sübkî, Şifâü’s-Sekâm fî-Ziyâreti Hayri’l-Enâm)
İstanbul’a her gittiğimde orada yatan Sahabe-i Kiramın ve Evliullahın kabirlerini ziyaret eder onları vesile ederek şu deni dünyanın sıkıntılarından kurtarması için Rabbime dua ederim.
Her zaman orada bir yerde yazılı olan Kabir ziyareti adabı yazısı dikkatimi çeker.Neymiş yardım istiane sadece Allahtan istenirmiş ve burada yatan kuldan yardım istemek şirk yani Allaha ortak koşmakmış.
Eskilerde yoktu bu türden uyarılar yazılar.Anadoluda bu işi bütün müslümanlar bilirler.Burada yatan salih zatları vesile ederek Allahtan yardım istenir.
Nereden çıktı bütün bunlar derseniz bunlar son yıllarda ülkemize hızla sokulan ve yayılan bir takım İlahiyatcı Hocalarında başını çektiği Vehhabi-Selefi zihniyetin tezahürleridir.
Bildiğiniz gibi S.Arabistan’da İngilizlerin kurdurduğu Vehhabi Mezhebine göre kabir ziyareti şirktir.S.Arabistanda Resulullah Efendimizin kabri hariç bütün Eshab-ı Kiramın kabirleri yerle bir edilmiştir.
Afganistan’da Abd’nin kurdurduğıu Taiban neyse Arabistandaki Vehhabi zihniyyeti de aynı aykırı görüşlere sahiptir.
Kabirlerini ziyaret ettiğimiz Selef-i Salihin yani salih geçmişlerimiz olan bütün Evliyaullahın bizi götüreceği yer Hz.Allah cc.dür.Bütün Allah Dostları İla-i Kelimetüllahı yükseltmek ve yüceltmek için hayatları boyunca çalışmışlardır.
Bugün bir adam çıkıyor mezardaki bir Veliyi ziyarete gidene sen arkadaşım şirke düştün diyor.Mesela hepimiz Hacca gidiyoruz.Medine-i Münevvere’de Peygamber sav.nin Ravzasını, kabrini ziyaret için dua ettiğimizde hemen asker veya birileri geliyor Hacı haram, yasak şirk diyor.
Ne şirki yahu.Şirk Allaha ortak koşmak demektir.Biz Allaha şirk koşmuyoruz ki.Biz Peygamber sav.Efendimizin kabr-.i Şerifine haşa sümme haşa Allah İlah diye varmıyoruz ki Resulullah diye Allahın Peygamberidir diye varıyoruz.
Allahın habibi Habibullah diye varıyoruz.Ne demek Habibullah Hz. Allah onu hayatında mematında hep sevmiş kullarına da onu sevmelerini Ayet-i Kerimede emir buyurmuş.
Allahın Habibini vesile ederek yalvarıyoruz Allah cc. ye.Beni Allaha götür ya Resululah.Ben Allahtan bir şey isterim.Allah cc. benim gibi günahkarın duasını reddeder.Ama Habibini vesile edersem umulur ki kabul eder.
Resulullah sav. elini açarak Rabbim falanca oğlu falanın şu müşkilini hallet dese Allah cc. bu duayı rededer mi?Bu dünyada da böyle değil mi?
Evliyaullah ksa.yazdıkları eserlerinde ekabirden yani büyüklerden Allah dostlarından sıkıntılı anlarımızda yardım yani istimdat istemenin caiz olduğunu beyan etmişlerdir.
Mesela:Ya Bilal-i Habeşi,Ya Abdulkadir-i Geylani demek ondan yardım istemek,Onun rütbesinden,Onun ruhaniyyetinden,Onun maneviyyatından medet istemektir.Yoksa zatından ve cesedinden yardım beklemek değildir demişlerdir.
Sevdiğiniz birisini, makam sahibi birinin yanına varırken araya sokarak varınca istekleriniz kolayca kabul görmüyor mu?
Maddi torpil iltimas var manevi torpil yani iltimas var.Maddi torpile yer yok İslam Dininde ama manevi iltimasa yer var.
Maddi torpil caiz değil dedim bir işe girerken oldu ya bir yetkili etkili insandan torpil yaptın.Senin çocuğun altmış almış siyasileri devreye soktun senin çocuğunu işe aldılar ama torpili olmayan yüz puana sahip birisi ortada kaldı.
Yeminle söylüyorum o kimse aldığı parayı huzur içerisinde yiyemez.Ya iflas eder sonunda ya hanımı ya çocuğu gelini hayırsız olur hayrını asla ve kat’a göremediği gibi ahirerete de kul hakkıyla gider.
Size birisi evladınız için iltimas yapmak isterse elinizin tersiyle bu dünyada reddedin derim.Kendi aklıyla bilgisiyle giriyorsa ne la yoksa bırakın işsiz kalsın.Hem bu dünyada hem de öbür alemde hayrını göremeyeceği hesabını veremeyeceği işe kalkışmasın derim.
Hak ettiyse işe girsin haketmediyse varsın işsiz kalsın.Onun haramına ihtiyacın mı var senin evladının.Bu işi düşününce aklıma hep Fetö’nün Kpss Ünüversite imtihanları askere polise yerleşme eylemleri gelir sonuç ne oldu.
Yüz almış adam mülakatta eleniyor daha az alan Fetö’ye mensup olanlar işe alınıyordu.Allah ne yaptı hepsinin cezasını verdi değil mi?
***
Dinimizde yardım istiane ancak Allahtan istenir.Ey kabirde yatan şu işimi yap denmez.Ona kurban kesilmez.Kabirlere mum yakılmaz..Bugün kabir ziyaretlerinde insanlar kabirde yatanı vesile ederek yine Allahtan yardım istiyorlar.
Bu Hocanın sohbet yaptığı kanaldaki proğramının adı Kurana göreydi galiba.Bu kabirlere karşı çıkma,kabir ziyaretinden insanları uzaklaştırma faaliyetleri bildiğiniz gibi İngilizlerin kurdurduğu Suudi Arabistanda şu andahakim mezhep Vehhabiliğin görüşleridir.
Ehli sünnette kabir ziyareti menedilmemiştir.Maalesef selefi-harici kaynaklı akımların tesirinde olan bazı İlahiyat fakültelerinde bulunan bu adamlar Suudi hükümetinden aldıkları maddi imkanları kullanarak hem kendilerini hem de müslüman ehli sünnet halkımızı yıllardan beri zehirlemeye devam etmektedirler.
Biz görev yaptığımız yerlerde din dersi öğretmenlerinden çok işittik bu türden sözleri.Yine ilahınıza taptınız diyenleri çok gördük.
Selçuklu-Osmanlı geleneğine Yunus Emre-Mevlana çizgisine bakın bunları göremezsinizMedinede Resulullahı niye ziyaret ediyoruz onu vesile ederek Allahtan yardım istiyoruz.
Kuranın bütün ayetleri vesile ve resulullaha ,Allaha rabıataya, seyrü sülüke delalet etmektedir.Ben bu adamların hepsini tanır bilir ve bir çırpıda adlarını yazar verebilirim isteyenlere.Bunlar din reforcuları, din tahripcileridir.
Dünyada Osmanlı ehli sünnet ekolü ile- Mısır Ezher Üniversitesinin selefilik ekolleri mücadele halindedir.En doğru görüş amelde hanefiyyül meşrep,itikatta maturidi ve Eşari mezhebinin görüşü olduğu ehli sünnet uleması tarafından uygun bulunmuş icma yapılmıştır.
EHLİ SÜNNET AKAİDİ...
" İmam-ı Rabbânî Hazretleri buyurdular:
"İtikad bozukluğu -ki bu Ehl-i Sünnet itikadına muhalefettir- öldürücü zehirdir, insanı ebedi ölüme ve sonsuz azaba götürür.
Amelde meydana gelecek gevşeklik ve tembelliklerin mağfiret olunması ümid edilir. Ancak itikattaki gevşekliğin bağışlanma ihtimali yoktur."
(Mektubat, c.2, m. 67)
"Kurtuluş yolu fiillerde, sözlerde, itikat ve amelde Ehl-i Sünnet ve’l- Cemaat mezhebine uymaktır.
-Allâhü Sübhanehû onların adedini çoğaltsın.Çünkü kurtuluşa erecek tek fırka onlardır. Diğer fırkalar ise zeval ve helâk mevkiindedir. Bunu bugün birileri bilsin veya bilmesin (hüküm budur). Yarın herkes anlayacaktır, amma faydası olmayacaktır.
Allâh’ım ölüm bizi uyandırmadan sen bizi uyandır." (Mektubat, c. 1, m. 69)
Yetmiş üç fırkadan her biri, şeriate; dine tâbî olduklarını iddia ediyorlar ve kendilerinin Fırka-i Naciye olduklarına hükmediyorlar.
"Her fırka kendi yanlarındaki ile ferahlanırlar." meâlindeki (Mü ’minûn sûresi, 53.) âyet-i kerîmesi onların hallerini doğrulamaktadır.
Fırka-i Naciye’yi diğer fırkalardan ayıran delil, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in,
"O kurtulanlar, benim ve Ashabımın yolu üzere olanlardır." Hadîs-i Şerîfi’dir.
Bu mahalde, şeri’atın sahibi Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in zikri kâfi iken, Ashab’ın zikredilmesi, mümkündür ki:
"Benim yolum, Ashabımın yoludur ve kurtuluş, yalnız onların yoluna tâbî olmaya bağlı olduğunu bildirmek içindir." (Mektûbât, c.1, m. 80)
Allah ehli sünnet akaidine bağlı olmayı nasip etsin cümlemize...
Kabir ziyareti konusunu detaylı olarak bir inceleyelim.
KABİR ZİYARETİ...
Kabir ziyareti, biz Müslümanların çok önem verdiği bir uygulamadır.
Kabristanları ziyaret eder, ibret alır ve Kur’an-ı Kerim okuyarak vefat eden yakınlarımızın ruhlarına hediye ederiz.
Dinimizde Peygamberimizin hadislerine ve kendi fiili sünnetine dayanan bu uygulamayı bazı vehhabi ve sapık zihniyetli insanlar kabul etmezler. Dinde olan bir şeyi gizlemeye çalışırlar.
İşte onların yüzlerine çarpacağımız deliller:
1.“… Aişe (Radtyallâhü anhâ)’dan; Şöyle demiştir:
Ben bir defa Onu —yâni Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’i evde— bulamadım da (aradım.) Baktım ki Bakî’ mezarlığın-dadır. Şöyle buyurdu:
“Selâm sizlere ey mü’mîn bir kavmin kabristan (halk)ı! Siz bizim için faratlarsınız (23) ve biz muhakkak size iltihak edicileriz. Allah’ım! Bizi onların sevabından mahrum etme. Ve bizi onlardan sonra hak yoldan saptırma.”
Farat: Yola çıkacak bir kavmin varacağı yerde gerekli hazırlığı yapmak üzere oraya gidecek öncülere denilir.
2.… Büreyde (Radıyallâhü anh)’den; Şöyle demiştir: Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sahâbilerine, kabristana çıkacakları zaman (ne söyleyeceklerini) öğretirdi. (Onlardan mezarlığa gideni) şöyle derdi:
“Selâm sizlere ey bu diyarın mü’min ve müslüman halkı! Biz de inşâallah sizlere iltihak edicileriz. Allah’tan kendimize ve sizlere afiyet dileriz.”
3.… Ebû Hüreyre’den demiştir ki:
Rasûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (ziyaret için) annesinin mezarına geldi de ağladı ve etrafındakileri de ağlattı. Sonra (şöyle) buyurdu:
“Onun için af dilemek üzere yüce Rabbimden izin istedim de bana izin vermedi. Bunun üzerine kabrini ziyaret etmem için izin istedim. (Bu sefer) bana izin verdi. Kabirleri (siz de) ziyaret ediniz. Çünkü bu (ziyaret) ölümü hatırlatır.” (Müslim, cenâiz 108; Ebû Dâvud, edeb 128; Nesaî, cenâiz 101; İbn Mâce, cenâiz 48; Ahmed b. Hanbel 11-441. Sünen-i Ebu Davud)
4.Süleyman b. Büreyde (Radıyallâhü anh)’nin babasından rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: Bazı sebeblerden dolayı size kabirleri ziyaret etmeyi yasaklamış idim. Şimdi Muhammed’e annesinin kabrini ziyaret etme izni verildi siz de kabirleri ziyaret ediniz çünkü kabir ziyareti size ahireti hatırlatır.” (Nesâî, Cenaiz: 100; İbn Mâce, Cenaiz: 47)
5.Tirmîzî: Bu konuda Ebû Saîd, İbn Mes’ûd, Enes, Ebû Hüreyre ve Ümmü Seleme’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Büreyde hadisi hasen sahihtir. İlim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar ve kabir ziyaretinde bir sakınca görmezler. İbn’ül Mübarek, Şâfii, Ahmed ve İshâk bu görüştedirler.
Hadis-i Şerifler bu konuda bizim yolumuzu aydınlatmıştır. Eğer biri de kalkıp: “Kur’an’da bu yok” derse ona da şu ayet ilahi bir cevap olur:
“…Peygamber size ne verdiyse onu alın (ne emrettiyse onu yapın).
Size ne yasak ettiyse ondan da sakının (ona muhalefet etmeyin).
ALLAH’tan korkun; çünkü, (Peygamber’e muhalefet edenlere karşı) ALLAH’ın azâbı çetindir. ” (Sûre-i Haşr,7)
KABİR ZİYARETİNDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR...
*Genel olarak kabirleri ziyaret etmek erkekler için müstehab olup, kadınlar için caizdir.
*Salih kimselerin, anne, baba ve yakın akrabanın kabirlerini ziyaret etmek mendup sayılmıştır.
*
Kadınların kabirleri ziyaret etmesi, bağırıp çağırma, saçını başını yolma ve kabirlere aşırı saygı gibi bir fitne korkusu olmadığı zaman mümkün ve caizdir.
*
Çünkü Hz. Peygamber, çocuğunun kabri başında ağlamakta olan bir kadına sabır tavsiye etmiş, onu ziyaretten alıkoymamıştır (Buhârî, Cenâiz, 7, Ahkâm, ll; Müslim, Cenâiz, 15).
*Diğer yandan Hz. Âîşe’nin de kardeşi Abdurrahman b. Ebi Bekr’in kabrini ziyaret ettiği nakledilir (Tirmizi, Cenâiz, 61).
*Hz. Peygamber, henüz kader inancının kökleşmediği ve cahiliye alışkanlıklarının devam ettiği dönemde kabir ziyaretini bir ara yasaklamış, ancak bunu daha sonra serbest bırakmıştır.
*Hadiste şöyle buyrulur:
“Size kabir ziyaretini yasaklamıştım.
Artık kabirleri ziyaret edebilirsiniz”
(Müslim, Cenâiz, – 106, Edâhi, 37; Ebû Dâvud, Cenâiz 77, Eşribe, 7; Tirmizi, Cenâiz, 7;Nesaî, Cenâiz, 100; İbn Mâce, Cenâiz, 47; Ahmed b. Hanbel, I, 147, 452, III, 38, 63, 237, 250, V, 35, 355, 357).
*Hz. Peygamber’in kabirleri çok ziyaret eden kadınlara lânet ettiğini bildiren hadisler (Tirmizi, Salât, 21; Cenâiz, 61; Nesaî, Cenâiz, 104; İbn Mâce, Cenâiz, 49), ziyaret yasağı olan döneme aittir.
Tirmizi bunu açıkça ifade etmiştir (Tirmizi, Cenâiz, 60). Hz. Âîşe ve İbn Abdilberr bu görüştedir.
*Hanefilerin sağlam görüşüne göre, saç baş yolma, ağlamayı tazeleme gibi aşırılıklar olmamak şartıyla kadının kabir ziyareti caiz görülmüştür.
*Çünkü hadislerde yer alan ruhsat, kadınları da kapsamına almaktadır (Tirmizi, Cenâiz 60, 61; İbn Abidin, Reddü’l-Muhtâr, İstanbul 1984, II, 242).
*Kabir, insanın dünya ile âhiret arasında meskeni, kıyâmete kadar durağıdır.
*Bu bakımdan kabirlerin muhafazasına çalışmalıyız.
*Zaman zaman da kabirleri ziyârete gitmeliyiz.
*Salih kimselerin kabirleri teberrük için ziyaret edilir.
*Uzak bir yerde bulunmuş olsalar dahi, bu yolculuğa katlanmak mendubdur.
***
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Kabirleri ziyâret ediniz.
Çünkü onlar size âhireti hatırlatır." buyurmaktadır. (Sünen-i İbn-i Mâce)
Kabirleri ziyaret edip ibret almalı, vaktiyle hayatta olan birçok kimselerin topraklar içinde kalmış olduğunu görmeli, Ahiret âlemini düşünmelidir.
Üç beş günlük dünya hayatı için birtakım günahları işlememeli, hakiki istikbâli düşünerek gaflet içinde yaşamaktan kurtulmalıdır.
Dinimizde kabirleri ziyâretin usûlü, âdâbı vardır.
1.Kabirleri çiğnemeksizin mezara yanaşmalı, selam vermeli;
2.Fâtiha, İhlâs, Yâsin-i Şerîf sûrelerini ve salavât-ı şerîfe okuyup ruhlarına hediye etmelidir.
3.Diğer Müslümanlar için de okuyup bağışladıktan sonra kendisinin de âkıbetinin bu hale geleceğini hatırlayarak mahzûn mahzûn çekilip dönmelidir.
4.Kabristanda gülmek, yemek içmek, lüzumsuz laflar etmek Müslümana yakışmaz.
KABİR ZİYARETİNİN FAYDALARI...
1. İnsana ölümü ve ahireti hatırlatır ve ahireti için ibret almayı sağlar (Müslim, Cenâiz, 108; Tirmizî, Cenâiz, 59; İbn Mâce, Cenâiz, 47-48; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 145).
2. İnsanı zühd ve takvaya yöneltir. Aşırı dünya hırsını ve haram işlemeyi engeller. Kişiyi iyilik yapmaya yöneltir (İbn Mâce, Cenâiz, 47).
3. Salih kişilerin kabirlerini, özellikle Hz. Peygamber’in kabrini ziyaret, ruhlara ferahlık sağlar ve yüce duyguların oluşmasına yardım eder.
Hz. Peygamber’in ve Allah’ın veli kullarının kabirlerini ziyaret için yolculuğa çıkmak menduptur.
Bir hadis-i şerifte; “Kim, beni öldükten sonra ziyaret ederse, sanki hayatımda iken ziyaret etmiş gibi olur” buyurulmuştur. (Mansur Ali Nasif, et- Tâc, el-Câmiu’l-Usûl, II, 190).
4. Ziyaret; insanın geçmişi, dinî kültürü ve tarihi ile bağlarının güçlenmesine yardımcı olur.
ZİYARETİN ÖLÜYE FAYDASI...
1. Özellikle anne, baba diğer akraba ve dostların kabirleri, ruhları için Allah’a dua ve istiğfar etmek amacıyla ziyaret edilir.
Ölüler adına yapılan hayır ve hasenâtın sevabının onlara ulaşacağı sahih hadis ve icmâ delili ile sabittir.
Ölüler ziyaret edilirken, onların ruhları için Allah’a dua edilir, Kur’an okunur, yapılan iyiliklerin sevabı bağışlanır.
Kabre ağaç dikmek sevabtır.
Dikilen ağaç ve bitkinin ölünün ruhundan azabın hafifletilmesine sebep olacağına dair hadisler vardır. Hristiyanların yaptığı gibi kabre çelenk götürmek mekruhtur.
Dua ve istiğfarın ölülerin ruhları için faydalı olacağına şu ayet-i kerime de delâlet eder:
“Ey Rabbimiz, bizi ve iman ile bizden önce geçmiş olanları yarlığa.
İman etmiş olanlar için kalbimizde bir kin bırakma” (el-Haşr, 59/10). Bu konuda varid olan pek çok hadis vardır (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 509; VI, 252; İbn Mâce, Edeb,
2. Ölünün dirileri işitmesi. Kabir ziyareti sırasında konuşulanları kabirdeki kişinin duyduğu ve verilen selâmı aldığı hadislerle sabittir.
Abdullah b. Ömer (r.a)’den nakledildiğine göre Hazreti Peygamber Bedir gazvesinden sonra yerde yatan Kureyş büyüklerinin cesetlerine karşı: “Rabbinizin va’dettiği azabın doğru olduğunu anladınız mı?” diye seslenmişti.
Hazreti Ömer’in: “Ey Allah’ın Resulu! Bu duygusuz cesetlere mi hitap ediyorsunuz?” demesi üzerine, Resulullah Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Siz bunlardan daha fazla işitici değilsiniz. Fakat bunlar cevap veremezler” buyurmuştur
(Ahmed b. Hanbel, II, 121).
Bu konuda Hz. Aişe’den, ölülerin işitmesi yerine, Resulullah’ın; “Gerçeği ölünce şimdi daha iyi anlarlar.
Nitekim Cenâb-ı Hak’da: “Habibim sen, sözünü ölülere duyuramazsın ” hadisi nakledilmiştir.
Ancak çoğunluk İslâm bilginleri bu konuda Hz. Âîşe’ye muhalefet etmişler, başka rivayetlere uygun düştüğü için yukarıda zikrettiğimiz Abdullah b. Ömer’in hadisini esas almışlardır
(bk. ez-Zebîdi, Tecrid-i Sarih Terc. Kâmil Miras, Ankara 1985, IV, 580).
KABİRLERİ ZİYARETİN ADABI...
Ziyaretçi mezarlığa varınca yüzünü mezarlara döndürerek Peygamberimizin dediği gibi şöyle selâm verir:
“Ey müminler ve müslümanlar diyarının ahalisi, sizlere selâm olsun.
İnşaallah, biz de sizlere katılacağız. Allah’tan bize ve size âf yet dilerim”
(Müslim, Cenâiz, 104; İbn Mâce, Cenâiz, 36).
Hazreti Âîşe’nin rivayetinde anlam aynı olduğu halde ifade biraz farklıdır.
Tirmizi’nin İbn Abbâs’tan rivayetinde Resulullah bir defasında Medine mezarlığına uğradı ve onlardan tarafa dönerek şöyle dedi:
“Ey kabirler ahâlisi, size selâm olsun! Allah bizi ve sizi mağfiret eylesin.
Sizler, bizden önce gittiniz, biz de sizin ardınızdan (geleceğiz)”
(Tirmizi, Cenâiz, 58, 59).
Kişi, tanıdığı bir kimseye kabrinin başından geçerken selâm verirse, ölü selâmını alır ve onu tanır.
Tanımadığı bir kimsenin kabrinin yanından geçerken selam verirse, ölü, selâmını alır (
Gazzâli, İhyau Ulûmi’d-din, IV, Ziyâretü’l-Kubur bahsi).
*Kabir ziyareti sırasında mezarda namaz kılınmaz.
*Kabirler asla mescid edinilmez.
*Kabre karşı da namaz kılmak mekruhtur.
*Kabirlere mum dikmek ve yakmak caiz değildir (Müslim, Cenâiz, 98; Ebû Dâvud, Salât, 24; Tirmizî, Salât, 236).
*Boş yere para harcandığı için, ya da kabirlere tazim için buralarda mum yakılmasını Hz. Peygamber yasaklamıştır.
*Kabrin üzerine oturmak ve mezarları çiğnemek mekruhtur (Müslim, Cenâiz, 33; Tirmizi, Cenâiz, 56).
*Kabirde ziyaretle bağdaşmayan edep dışı ve boş söz söylemekten, kibirlenip çalım satarak yürümekten sakınmak ve mütevâzı bir durumda bulunmak gerekir (Nesâî, Cenaiz, 100; Tirmizî, Cenaiz, 46).
*Kabirlere, küçük ve büyük abdest bozmaktan sakınmak gerekir. (Nesaî, Cenâiz, 100; ibn Mâce, Cenâiz, 46). *Kabristanın yaş ot ve ağaçlarını kesmek mekruhtur.
*Çaput bağlamak, mum yakmak caiz değildir.
*Ölülerden bir şey istenmez çünkü diri de olsa, ölü de ola kimse yaratmaya kadir değildir.
*Ancak salih kimseleri vesile ederek Allah’tan istemek caizdir.
*Kabirler Kâbe tavaf edilir gibi dolaşılıp tavaf edilmez.
*Hanefi ve Malikilere göre kabir ziyaretini cuma ve bunun iki yanındaki perşembe ve cumartesi günleri yapmak daha faziletlidir.
*Şafiîler, perşembe gününün ikindi vaktinden başlamak üzere cumartesi sabahına kadar ziyaretin daha uygun olacağını söylemişlerdir.
*Hanbeliler, ziyaret için belli bir gün tahsis etmenin doğru olmadığını belirtmişlerdir.
Sonuç olarak cuma günü ziyaret daha faziletli ise de diğer günlerde ziyaret de mümkün ve caizdir.
Tarih boyunca biz müslümanlar Peygamberin gösterdiği şekilde kabirleri ziyaret etmiş onlara dualar okumuşuzdur.
Allah cc. tüm geçmişlerimize rahmet eylesin...
12.09.2014//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.