- 554 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
nenenin evler- ardahan öykül.- yeniyazım-396
Nenenin evleri çok seyrettim; tasvir etmekliğim ona göre efdal olsaydı.
Yazık ne yazık: insan hazırlıksız yakalanıyor.
Bilseydim. Nene’nin evleri birgün kelam’en vasfedeceğiz. Hazırlığım efnan yapardım.
Bilseydim. Nene’nin evlerine ’Perde açılsın’ der. Sahnedeymişim gibi sırtıma yaslanır izlerdim.
Bilebilseydim. Nene’nin evleri kameraya çekermişim... faraza.
Bilseydim.
Sahne de perde açık: Seher’in mavisi kadife kornişte it ölüsü sürükler gibi halkaya takmış çekiyorlar.
Güneş alnımın çatında. Size de olmuştur. Işıkta kamaşan gözünüz karanlık siluetten güneşi göremez.
Külrenginden artılanan gölgesellik yokyer’i aydınlatamıyor.
Elimi kaşlarıma siper çektim. Ardından: nesneler sudan boylanıp çıkan balık gibi suret vermeye yüz- yüze.
Bizim evin balkonu yaz’ın doğuya istikametti. Kışın: güneşi yok, şark’ın manzarası sönmüş.
Bakası gelmez insanın; donmaktan bizar düşersin.
Nenenin evleri sabahları fırlayarak kendimizi attığımız balkonun ilk hücumu ve birinci manzarasıydı.
Yenimahalle sırtlarını güneş altınlarken sarılıktan ön plan: NENENİN EVLERİ avucumuz içre seyrederdik.
Gün ışığı odaya girince, klakson çalarsın onu aratmazdı. Işık "kalk borusunu" çalmasa da sıcaktan biz ayağa dikilirdik.
Balkondan göz atınca: ufkun çepeçevre sahrası sarılık, zerre zerre tanecikler, hamam kubbesi gibi buğulanır... onun bir eşiydi.
Bu meyan:
" Güneş göğe canını zor attı."
" Kaçıyor!"
Peşinde it, kedi, köpek... tazı.
"Hoooyyy! Hoy!"
" Etmeyin amcanız kurban! Hay, haylamak ( gaz vermek) it’e de gelmez. Etmeyin tutmayın!"
Dinler mi elinoğlu:
" Güneşin peşine verin! Durmayın... badak atın, badaklayın (çelme)!"
Ne günlerdi?
Güneş mi dinlerdiler. Badak attılar. Yıkamadılar. Yıkılır mı koca...
Gün pek NAZ ederdi. Uçurtmalar, gün çıkınca takılırdı peşine sıra sıra.
İt, pişik, tazı, tula, çocuklar, oyuncaklar ile yukarıya koşa koşa!
Naz’lı cilve’li güneş’e...
Çocuklar naz’ımız geçiyor onun’çün yarenlik yapıyoruz diye salya sümük bağırırdı.
Güneş dinler miydi?
Müdrikesi alır mıydı?
İşitir miydi?
ADAMIN ADAMA NAZ’I GEÇER!
Onların nazı da ona geçti.
Adamın nazar-ı dikkatini çekmiş. Çok seneler sonra derbeyan etmiş.
Demişki:
" Nenenin evleri resimli tarihti.
Kuş bakışı incelerdim.
Mübarek! Maket olur bazı yerlerde. Boz renkte model evler yapmışsındır. İşte aynısı değilse de bir boyun öküzün yek diğerinin, diğerine benzerliği gibiydi.
Ardahan mimarisi içinde özel konuma sahip inşaat der geçeriz. Yine de mimarinin eşkalini vermeli! Kerpiç ahşap çamurla sıvalı yapıydı. Hacim olarak Rus evleri kadar ’Kazarma’ lık olabilmezdi. Ufak ve kip’ti. Bizim ev’in mıntıkasına " eski meydan" dendiğini anımsıyorum. Bu bahisle şu yordamayı yapacağım: eski Ardahan buradaymış. Kanımca!
Nenenin evleri, Mehralinin han’ı, Hallefendi de kerpiç birkaç ev. İsmeyil Emi’nin han’ı. Kurak İran çöllerine uzar gider ev mimarisi olsa gerektir. Boz çamurun verdiği renkle ilk intibaı zihne kazırdı. Üstü topraktır. O da bozarık çamurdur. Saman katıldığını sıvanın her sahasında parmağınla eştiğinde görürdün. Doğubeyazıt’ta harabeler de görmüşsünüzdür eğer gitmişseniz. Görenler için diyorum. İshak Paşa sarayına çıkarken. Höyük vardı evlerin hemen tamamı kerpiçti.Van-Muradiye, Eski Erzurum, Erzincan hatta orta Anadolu’nun çoğu yapıları kerpiç-ahşaptır.
Ne sınıfa girer? Mimar ve sanat tarihçiler bilir!
Nenenin evlerinde yola nazır dükkanlar açılmıştı. Kapının zir zibili paklanmıştı. Nalbant İbo emi istol çekmiş. Köstekli saatiyle uğraşıyordu. Komşusu Murat dayı lastikçiydi: Yayın balığını severdi. Herkese ikram ederdi. Marangozlar... kepenkleri açıyor. Camekanlı pencereyi akardiyon gibi katlanan kepenkle kapar, eğik demirle zirzelerdiler. Bunlar da bu adeti uygulayarak anahtarı açtılar.
Sabah... bir Ardahan sabahına başlamıştı. Dükkanlar Kars caddesine doğruydu, evlerse doğuya; günle sabahlar muhatap olmaları bu yüzdendi.
Nenenin evler sabahla, sahnede açıldı. Perdeleri atlas ipek!
Seyr-ü sefer eylemişler’e: Nene’nin evler ’ Suda balık’:
Kenarı kırık plağı pikap’a koymuş Tosi dayı. Pikap iğnesi döndükçe; dönen değirmi plaktan şu güfte yükseliyordu:
" Gülember sağar koyunu
Bana göstermez boyunu
Deriye meriye boyuna bosuna
Ben sana kurban
Gülember gitme gelim
Gülember kurbanolim Gülember
Gülember sağar inegi
Bana göstermez bileği
Bilege milege boyuna bosuna
Ben sana kurban
Gülember gitme gelim
Gülember kurbanolim Gülember
Gülember sağar medegi
Bana göstermez gedegi
Gedege medege boyuna bosuna
Ben sana kurban
Gülember gitme gelim
Gülember kurbanolim Gülember"
Ufukta Yenimahallenin küçük afacanları. Güneşin aydınlığında gördükleri halka gibi güneşi, tazı, tula’ya kıskılayarak yakalatacaklar. Çocukların eğlencesi olmuştu. Yetişkinlere ne demeli? Haydi onlar çocuk. Siz, siz bari uymayın!
Çocuklar bağırarak:
" Tu tu tuuuu! Kıs kıs kısss!"
" Bıgır ha! Bıgır!"
Nenenin evleri istimlak oldu. Nenegil hiç gelmediler. Yol’a kamulaştırılan evleri daha uçukken sattılar. Vekaletle. Hiç gelmediler. Bir ’ YILMAZ’ları vardı. Arkadaşımızdı. Ben de unuttum çok şeyi. Aklımda kalan bunlardı.
yalçıner yılmaz
11-12-2010 gebze
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.