ADINI KOYAMADIĞIM SEVGİLİ,
Şimdi sana böyle seslendiğimi görenler hala kabul edemedi diyecekler. Bilmezler bazı şeyler eskimez. Belki aile cüzdanımız eskidi. Biz eski yemedik. Orada, o tarihte, evliliğimizin 22 . yılında donup kaldık.
Sevgi eskir mi? Duygular eskimez ki! Olsa olsa şekil değiştirir diye düşünüyorum.
İnanıyorum ki senin bana olan sevgin de yerli yerinde duruyor.
İnsan hayatında beş kere aşık olmuyor. Aşık olmak bir şans insan için. Hele hele aşk için pişip olgunlaşmak, daha bulunmaz bir şey. Hani derler ya seversin ,kavuşamazsan “aşk” olur diye. Pişmek öylesi değil. Ayrı kalacaksın, fedakarlıkta bulunacaksın, hasreti , zorluklara karşı direnmeyi, sabırla beklemeyi öğreneceksin. Başkasını görmeyecek gözün.
Kavuşmalarımız daki o insanın ayaklarını yerden kesen coşkusunu hatırlıyor musun?. Ayrılıklarımız olmasaydı bu duyguyu nasıl yaşardık.
Ya özlemlerimiz, seni bilmem ama benim özlemim çok şiddetli oluyordu. Gidişinden birkaç gün sonra, seni her hatırladığımda gözlerim dolardı. Yıkanacak çamaşırları karıştırıp kirli gömleğini bulurdum. Sana hiç söylemedim bunu.
Sana sarıldığımda öpmekten çok koklardı m seni. Bu kokunun rengi olmalı diye düşünürdüm , düşünürdüm de bir türlü bulamazdım, sonra ebruli en yakın gelirdi nedense. Ben kokunu içime çekerken, dönüp ne yapıyorsun diye sorardın. Ne yaptığımı anlatamazdım ki! Bazı şeyler anlatılmaz yaşanır derler ya işte öyle bir şey.
İşten dönünce , kapıda olurdum. Hiç unutmadım orada hazır beklemeyi , tam 22 yıl. Sofrada salata, tabaklar, çatal kaşık seni bekler olurduk. Eve gelişini kutlardık her akşam. Kapıdan “Yoruldun mu? Üşüdün mü? Acıktın mı?” sorularıyla buyur ederken, gözlerine bakardım acaba bu günü nasıl geçti diye
.
Yemekte sorunlarımızdan konuşulmazdı. Hangi fatura gelmiş, ben ne almışım pazardan, ev kirasının günü gelmiş gibi şeyler yemek sonrası çay içerken konu edilecek şeylerdi bizim evde.
O gün “10” lira kazanmış olsan da “100” lira kazansan da “Allah bereket versin “ diyerek alırdım uzattığın parayı . Kıt kanaat geçinsek de, çok şükür evimizin bereketi hiç eksilmedi.
Benim okuma sevdam bitmemişti. Üniversiteyi kazandım. Yaşım otuzları geçmişti. Evdeki televizyonu satmıştık demek o zaman bir para ediyormuş. Sen de dört yıl boyunca benle beraber ders çalışmıştın. Hani ikinci sınıfta tutturmuştum, müzik sınavına girmeyeceğim diye. Sen beni okula götürmüş, o sınava girmemi sağlamıştın. Arkadaşlarım gülmüştü “hocam velin getirmiş seni” diye.
Diplomamın arkasına “bu diplomanın yarısı sana aittir” diye yazmış, sana minnetimi böyle ifade etmiştim.
Ben hasta yatıyorken bir ekmek hamuru ile çıka gelmiştin. Ben içten içe “hamur yapmayı da biliyor ne güzel “derken, ellerini daldırdın hamura, bir türlü çıkartamamış tın. Ne gülmüştük o halimize.
Hani babama gitmiştim bizim memlekete, orada hastalanmıştım ya. Ben telefonda ağlayınca kapatma demiştin, ben ağlamıştım gece boyu sen 490 km’lik yolu bir soluk gelmiştin. Geri dönüyorken Allah’tan kaza falan yapmamış , ulaşmıştık evimize. O gün kaç saatte gelivermiştin öyle, uçar gibi bana hiç söylemedin.
Aklıma birde her cumartesi bana gelen çiçekler geldi. İşyerinden ağabey dediğim biri, telefonunu bana devredecekti. Gerekli diye adresimi istemişti. Ben de doğal olarak vermiştim. Cumartesi kapı çalınıyor koca bir çiçek ardındaki çocuk adımı söylüyor, zannediyorum ki senden gelmiş. İçinde bir kart çiçekçinin kartı . Akşam gelince soruyorsun bunlar kimden diye, “sen yollamadın mı?” diyorum, bakışıyoruz.
Ertesi Cumartesi yeni bir çiçek, bu defa bir kart ilişik. Peşine düşüyoruz birlikte kartın, iz süre süre işyerindeki Kadir ağabeye ulaşıyoruz. Dövsem dövecek yeri kalmamış, zavallının biri bu deyip gözdağı veriyorsun. Bir daha Cumartesi çiçeği almıyoruz. Çiçek lafı gelince bu olayı anımsayıp gülmüştük sonraları.
Günlerin hızına yetişemiyor insan. Hele ben artık nefes nefese kalıyorum. Günden güne takatim kalmıyor. Sen hep benden gittiğin yaşta mısın? Erken gittin aslında daha çook erken. Daha huysuzluklar edecektik. Olur olmaz küsecek tik birbirimize. Kaybetme korkusuyla daha sıkı sarılacaktık. Sahi ya Abant’a gidecektik daha. Güzün , sararıp kızaran yapraklara bakıp bizim vaktimiz var daha diyecektik.
Nedense kavga edişimiz gelmiyor aklıma. Ya sen susup alttan aldın, ya ben susmayı denedim. Sesimiz yükselmedi hiç. Bazen kavga etseydik keşke dediğim oluyor, belki nefesin açılır daha çok yaşardın diye.
Senden ayrılmak çok zor geliyor şimdi. Albümlere sığmayan bir hayat. Anılar canlandı . Her biri bir yerden çıkıyor. Doldurdular odanın içini. Hatta itiş kakış ,biri diğerinin önüne geçmeye çabalıyor.
Yedi yıldır yoksun.
Üşüyor muşun?
Senin ayakların çabuk etkilenir, kim masaj yapıyor?
Üstüne bir şey almadan öylece uzanıverirsin, üstün açık kalıyordur.
Kokun kayboldu mu artık? Yağmur sonrası toprak kokusuydu.
Belki yağmurlar toprağa karıştırdı.
Burnumun direği hep sızlıyor.
Kokulardan kaçıyorum, ya seninkine benzerse diye.
Yastıklardan izin kayboldu. Ne kadar korumaya çalışsam da kayboldu.
Hediye almayı sevmezdin bana ama senin adına kendime dün bir hediye aldım.Biliyorsun 16 Eylüldü.
Sabırla yanına geleceğim günü bekliyorum.
Sevgimin sınanması bitmedi demek ki diye düşünüyorum.
Seni seviyorum. Yerinde rahat uyu. Yattığın yer nurla dolu olsun.
Günü bilsem bekle derdim ama , belli değil ki!
Ben yeniden aşkın her şeyi ile nasıl yaşanabileceğini yeni baştan öğrenmeye çalışıyorum. Aşkın ölüm halindeyim.
Sevgilin…
YORUMLAR
Yazdan kalma son güneş kırıntılarının ardında bıraktığı nisbeten ılık bir sonbahar gecesi mektup okumak isteği ile bir süredir pekte giremediğim defteri açıyorum ve sizin mektubunuzla anılarınıza hüzünlü ama aynı zamanda bir ömürlük bir aşk ve mutluluk dolu bir yolculuk yapıyorum ve bir kaç damla göz yaşı zorlanmadan akıp gidiyor bu anıların misafirperverliğinde.Anılarınız sizi ebedi istirahatgahınızda sevdiğinizle birleşene kadar hep yaşam enerjisiyle sarıp sarmalasın.Saygılarımla...
mymartin
çok güzel bir yazı..bu yazıya yorum yapmakta epey zorlandım..sevdiklerimizle yaşadığımız her güzel anın kıymetini bilmeyiz, bilmek zorundayız, iş işten geçmeden...yüreğinin sesini, sevgisini bu kadar güzel anlatan sevgili arkadaşımı kutluyorum.ve diyorumki bu yazıyı okuyan tüm arkadaşlara, varsa bir yerlerde kalbini kırdığınız birileri ve değdiyse bu yazı yüreğinizin bir yerine, gidin hemen onun gönlünü alın....
çünkü bu ölümlü dünyada kırgınlıklara, küslüklere, keşkelere hiç yer yok...