- 802 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Çingene dansı- görev...
Eskilerin “ölüm kayalığı” dediği dağın dik yamacının eşiğine geldiğimizde ikimizde aynı anda durduk. Ayın alabildiğince cömert bir aydınlık sunduğu bir gecenin coğrafyasında yürüyen üç insandık sonuçta. Matarasından çıkardığı suyun birazını terli gömleğiyle örttüğü dik göğüs arasına döktü.
Gömleği ıslandı, terinden sızan sıcaklık göğe doğru yükseldi. Elimiz yüzümüz ve sırtımızdaki yük bu kadar ağır olmasa onun büzük büzük dudaklarında yemyeşil sevişmek de güzel olabilirdi.
Sarılıp bütünleşmek, en ince ellerle, en uykulu bir halde, çelikten kelepçe bileklere kesilmiş sanki onun omzundaki çocuk.
**
Haritalara çizilen mesafeler gözlerimize bu denli kısa gelmeseydi, dizlerimizde bu kadar ıslak bir yorgunluk kalmayacaktı. Düzlüğe iner inmez dermansız adımlarına aldırış etmeden direk taşıdığım şeyi kucağına almıştı. Kulağına bir şeyler fısıldadı . Ayın gölgesi, gecenin şafak sancısı serinliği sayesinde biraz hafifledim. Kuru otların üstünden sıçrayan çekirgeler, az yakınımızdaki küçük bir gölede bir ülke yapmış kurbağaların senfonisine ortak olmuştu adeta ateş böcekleri.
**
Yakılan odunlardan salınan dumanlar kıvrım kıvrım haykırarak göğe yükselirken, yere derin izler bırakan gölgeler toprakta gecenin son izlerini bırakıyordu. Yaşlı bir kadın sahiplenir gibi uyuyan çocuğu bizden alıp giderken diğeri- az önceye kadar raks eden adam- bize önden adımlarıyla yol gösterdi. Çadırın içerisine girdiğimizde kara saçlı esmer bir kızın siyah saçları ortadaki ateşin küllerini alıp gölgelerin raksına sunmuştu.
Yuri elindeki kadehi sağa sola kaldırarak geçici zaferlerini rus votkasıyla kutlarken, durmadan kızıl saçlı bir kızı öpüyordu. Beni gördüğünde kahkahasını kesti –çok kısa bir ara verdi-ne olduğunu o an anlamamışlığa verdim bende.
Omzundaki dövmeyi gösterip gözümle “Yarım Kalmış Güneş” sabah yakında tenine değecekse eğer, şimdi söyle kalan kanlı şarkıları…. Daha sözümü bitirmeden korkularını saklayıp kahkaha atarken bir eli beline sakladığı küçük hançere gitmişti…Ne de olsa bir zaman önce yaşamak kavramı onu düşündürürken ben onu hediye etmiştim. Bu yüzden bu şenliğin ortasında, bir Çingenenin en tutku dolusu dansının ateşli bir yerinde onu öldürmek gölgelere bile ihanet sayılacağından sonraya bıraktım o işi.
Ben dışarı çıkarken bir çatışma sonrası öldürdüğü bir işbirlikçinin cebinden aldığı aşikar nöbetçi yarım puroyu içerken “iyi akşamlar…” demişti kekemeliğiyle. Sırtımda çantamdan arta kalan hafiflikle o çocuğun uyuduğu yere doğru yürürken sabahı göremeyecek olan Yuri’nin tüm ruhuyla o ateşin etrafında dönüp yaşamın tadını çıkarmasını diliyordum. En azından kalan yarım güneşin aydınlığı kalacak diye o da şanlılardandı. Bize erzak bırakanı öldürtmemiş olsaydı hepimiz daha çok yaşayacaktık….