- 1585 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AHMET AYAZ HAYATI VE ŞİİRLERİ
AHMET AYAZ (HAYATI)
1. Öykü, 2. Antoloji, 2. Araştırma ve 14 Adet şiir kitabı yayımlayan Ahmet Ayaz, Gaziantep’in Oğuzeli İlçesine bağlı Yakacık Köyünde doğdu. Aynı ilçenin Tınazdere Köyü nüfusuna kayıtlıdır. İlkokulu Yakacıkta, orta ve lise tahsilini Gaziantep’te tamamladı.
Çok sayıda ödül ve plaketleri bulunan Ahmet AYAZ, şiir, araştırma, inceleme ve sohbet yazıları ile tanınır. İlk şiirleri, ulusal Yeni Asya ile Hergün gazetelerinde yayınlandı. 1980 ihtilalinde bu gazeteler kapanınca yerel gazetelere ve edebiyat sanat dergilerine yöneldi. Bazı edebiyat sanat dergilerinin yazı kurulunda bulundu, şiir ve araştırma yazıları yazdı. Bazı gazetelerde ise edebiyat ve sanat sayfası çıkardı. Güncel konularda sohbet yazıları ve şiir yazdı. Türk Edebiyatı Dergisi dahil bir çok edebiyat sanat dergileri ve antolojilerde şiirleri yayınlanan şair ve yazar, en son olarak ’Elvan Yayınları’ndan İhsan Işık’ın 2006 yılında yayınladığı on ciltlik resimli ve metin örnekli ’TÜRKİYE EDEBİYATÇILARI VE KÜLTÜR ADAMLARI ANSİKLOPEDİSİ’nde yer aldı.Ayrıca, (2008) Life (2012) Kumru Dergilerinde roportaji, (1998) Alleben dergisinde hayatı ve şiirlerinden kesit yayınlanırken, (2014) Maki Dergisine kapak yapıldı. Şiirlerinin bazıları Bülent ÖZCAN tarafından Londrada yayınlanan 80 sayfalık haftalık OLAY gazetesinde, bazı öykü ve şiirleri de, Abbas Abdullah HACALOĞLU tarafından Azerbeycan/BAKÜ de yayınlandı. Şair, ’BALKAN AYDINLARI VE YAZARLARI’nın yayınladığı Türk Dünyasında Atatürk Şiirleri ve Türk Dünyasında Çocuk Şiirleri antolojilerine girdi. Ahmet Ayaz’ın, Askerin Türküsü isimli şiiri 1995 tarihinde Tuğgeneral Zafer ÖZKAN tarafından bestelettirilerek 10. Piyade Tugayı Marşı yapıldı. 2015 öğretim yılında Ahmet Ayaz, Gaziantep Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesinde Doç. Dr. Mehmet Soğukömeroğulları tarafından Esra Güllübardak Tiryaki’ye, 2016 yılında ise Uşak Fen Edebiyat Fakültesinde, Doç. Dr. Arif Yılmaz tarafından Kübra Aksoy’a tez konusu olarak verildi.. Life dergisi başta olmak üzere, bir çok edebiyat sanat dergilerinde defalarca röportajları yayımlandı. Ayrıca Eylül 2017 tarihinde Prof. Dr. Halil İbrahim Yakar, “AHMET AYAZ-HAYATI-ESERLERİ-EDEBİ ŞAHSİYETİ” isimli 390 sayfalık bir kitap yayımladı.
Ahmet Ayaz halen Gaziantep’te yayınlanan Güneş Gazetesinde köşe yazarıdır. Haftalık Türkiyem Gazetesinde olduğu gibi Kumru Dergisi, Gaziantep Life Dergisi başta olmak üzere, bir çok edebiyat sanat dergilerinde ürünleri yayınlanmaktadır. 04 Ocak 2007 (GASED) Gaziantep Kültür Sanat ve Edebiyat Derneği’nin kurucu üyesidir, Atatürkçü Düşünce Derneği, Gaziantep Gazeteciler Cemiyeti, Gaziantep Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği , Dünya Aydınlar ve yazarlar Derneği üyesi ve ilesam üyesidir.
ÖDÜL VE PLAKETLERİ
1) 31 Mart 1991 Şahinbey Belediyesi’nin yurt dışına da açık 1065 kişinin katıldığı şiir yarışmasında ’Feridem’ adlı şiiri ile mansiyon birinciliği.
2) 20.01.1996 GRT Güneydoğu Radyo Televizyon Kurumunun şiir yarışmasında ’Anne’ adlı şiiri ile ikincilik.
3 21 Nisan 1996 Ana Dergisinden Dünya şairler gününde
bir plaket.
4) 04 Kasım 2006 Antalya şairler buluşması kapsamında
düzenlenen şiir yarışmasında hece şiiri dalında ’Antalya’adlı şiiri ile üçüncülük.
5) 2007 tarihinde Ahmet Tufan Şentürk, Türk Şiirine Hizmet
ödülü olarak, seçici kurul özel ödülü.
6) 15-16-17-18-19 Şubat 2010 tarihlerindeki SODES etkinliğinde Gaziantep Valiliğinden plaket
7) 24.25.26 Eylül 2010 tarihinde Nevşehirde düzenlenen Kapadokya etkinliğinde Plaket ve madalya...
8) 30.9.2011 günü Gaziantep de Zirve Parkda Gazikent,Türkiyem ve Bayram Gazetelerinin ortaklaşa düzenledikleri proğramında plaket.
YAYINLANMIŞ ESERLERİ
1) 1993 Yankılı sesler....................................Şiir
2) l998 Antep Şiirleri......................................Derleme
3) 2000- Son Mektuplar.................................Şiir
4) 2002- Hüzün Ve Rüya...............................Şiir
5) 2003- Gaziantep’te Kültür sanat.ve Edebiyatta İz bırakanlar....................................................... Araştırma
6) 2005- Sızı....................................................Şiir
7) 2005- Elveda İstanbul.................................Öykü
8) 2006- Kavgam Barış İçin............................Şiir
9.2008-Şiir Defteri (Şiirler) ............................ Antoloji
10. 2009-Bir Demet Şiir..................................Antoloji
11. DOĞDDUĞUM GÜNDENBERİ..............ŞİİR
1994-2007-2009-2010-2011- tarihlerinde 5 baskı yaptı.
2013-SİHİRLİ MEKTUPLAR.......................ŞİİR
2015-VAY BABOOO.................................ŞİİR
AHMET AYAZ İÇİN YAZILANLAR
Ahmet Ayaz, hecenin başarılı temsilcilerinden biridir. Aynı başarıyı serbest tarzda yazdığı siirlerinde de sürdürüyor. Bize düşen şiirle yoğrulan bir ömre saygıdır. Ahmet Ayaz’a şiirle ve sevgiyle dolu bir ömür diliyoruz.
Yrd. Doç. Dr. Ahmet ÖZPAY
SİHİRLİ MEKTUPLAR
01. AĞUSTOS. 2013
Ahmet Ayaz’ı uzun yıllardır şiirlerinden tanır ve severim. Okudukça sarar beni şiirleri, duygulanırım. Kaç kez okuduğum şiirleri olmuştur. Nesir yazıları, araştırmaları, folklörük çalışmaları olsa da ben O’nu, şair olarak tanıdım ve sevdim. Yapmacıktan uzak durmuştur. Sade bir dil, içten bir söyleyiş, her şiirinde görülen bir unsurdur. Gerek serbest, gerekse hece ölçülü şiirlerinde. Usta bir ozanın söyleyişleri belirgin bir biçimde ortaya çıkar.
Ahmet Ayaz’ın hangi kitaplarını okursanız okuyun. O’nun şiirlerinin çoğunda toplumsal çarpıklığa karşı bir başkaldırı, bir yergi bulacaksınız. Sevda şiirleri okuyucuyu büyülemektedir. Atatürkçü ve yurtsever ozanımızı şiir burcunda dalgalanan bir bayrak olarak görüyorum. Kitaplarının her biri, Dünyamıza başka başka ufuklardan açılan, ayrı ve güzel pencerelerdir.
Ertuğrul KARAKOÇ
…….O’nu uzun yıllara varan bir zaman içinde tanıyorum. Yüreği memleket sevdası ile dolu, asil kanlı bir Türk yazarıdır. Her daim arı gibi çalışkan ve üretken. Yaşamın her alanında emeği ve izleri olan bir gönül erbabıdır.
Tamer ABUŞOĞLU
Gaziantep 27
24 Nisan 2002
…….Yaşayan Türk şiirinin beyefendi şairidir Ahmet Ayaz. Sakin, duru su misali yapısı ile hoşgörü ve dostluğun timsali. “İnsanlık adına huzur, bütün derdim; Bu yolda yolumdan dönersem, namerdim” diyen şair.
Mustafa CEYLAN
Güllük Dergisi Sayı:5
…….Ahmet Ayaz, üretken bir şair. 1993 yılında “Yankılı sesler” ile tanıdık O’nu. Coşkulu, sevecen, saygılı bir kişiliğe sahip. Bu yönü şiirlerine de yansır.
Hüseyin TOPRAK
Olay Gazetesi
EKİM 2006
…..İhanetin adresini, adres defterinden silen şair Ahmet Ayaz. Şiirde olgunluk dönemini yaşayan şairlerimizdendir. Doğrularla, yanlışlıkları görebilmekte, şiirimiz, sanat ve edebiyatımız adına attığı adımların gerçek seslerini duyabilmekte, duydurabilmektedir. Olgunluğa giden yolun görüntü nitelikleridir bunlar.
Prf. Dr. İsa KAYACAN
Zafer Gazetesi
15 ŞUBAT 2011
.....Ahmet Ayaz, Gaziantep’te yetişen bir şair.Tamer Abuşoğlu’nun dediği gibi; Ahmet Ayaz’ın vatan sevgisini takdir etmemek ve hormonsuz şiirlerinde başka tatlar bulmamak mümkün mü?
Abdurrahim KARAKOÇ
Vakit Gazetesi
30 Ağustos 2007
.....Ahmet Ayaz, Gaziantep’in kültür, sanat ve edebiyatında, unutulmaz bir iz bıraktı.
Mehmet NACAR
Gaziantep 27
12 Ağustos 2003
Aziz dostum Ahmet Ayaz, gerçek doğuştan şair. Törelerine saygılı, vatansever, içi dışı pırıl pırıl, dostluğuna güvenilen, sağlam karakterli, mert insan. Katıksız Türk oğlu Türk. O’na Türk Milleti sahip çıkmalıdır.
Dr.Abdülkadir Tanrıverdi.
18 Mart 1999
OLAY GAZETESİ
Ahmet Ayaz’ı, şair olanlar bilir. Bir Şair Ahmet Ayaz var, bir de halk bilimci, folklörcü Ahmet Ayaz var.
Prof. Dr. Erdal Ceyhan
Ocak 2000
SON MEKTUPLAR
Türk Şiirinin geleneksel temaları, Ahmet Ayaz’ın şiirlerinde en içli ifadelerini bulur.
Ziya Çil
Haziran 1991
ŞEHİTKAMİLE BAKIŞ DERGİSİ
Gaziantepli şiir ustası Ahmet Ayaz, şiirin yalın sıcaklığını, söylemin her dem tazeliğini duyumsatan konularla sarıyor okuyucuyu. “Son Mektuplar” isimli eser, hayal dünyamızın öze yansıyan beklenti ve erdemini açıyor, şiir evrenine.
Reşit Güngör Kalkan
27 Mayıs 2001
YENİ GÜN GAZETESİ
Çok yönlü yazarlarımızdan Şair- Araştırmacı- Gazeteci Ahmet Ayaz, insani şiir ile doyuruyor. Duygu ve fikir yüklü şiir demetinde, okuyucu okyanusta yüzer gibi, şiirin derinliklerinde buluyor kendini.
Gürsel GÜZEL
Köy Hizmetleri Dergisi
Eylül 2000 Sayı 6
Ahmet Ayaz’ın şiirlerindeki şekiller, Türk şiirinin güzel örnekleri arasına girmiştir. Şiirde nazım şekilleri olarak, duyguların coşku ve üstünlükle dile getirildiği görülmektedir.
Abdullah Çağrı Elgün.
Ahmet Ayaz’ı, dergilerde okudğum şiirlerinden ve internetten tanıyordum. Geçen yıl 9 Eylül 2005 Antalya şiir şöleninde şahsen tanıma fırsatı buldum. Çok sevecen, kibar, yiğit ve mert bir Antepli var dı karşımda. Tam bir Oğuz Türk’ü, tam bir Dadaloğlu örneği Türkmendi. Ahmet Ayaz’ı anlatmak o kadar zor ki, beklide bu yazımda ilk defa kelime bulamama sıkıntısı yaşıyacağım.. Hece ve serbest tarzda şiirler yazan, her iki dalda da mükemmel şiir yazan usta bir şairimiz Ayaz. Durmadan üreten şair, araştırmacı, folklörcüdür.
Sabit İnce
09 Haziran 2006
KAYSERİ DENİZ POSTASI
AHMET AYAZ’A ÖNEMLİ ÖDÜL
Ahmet Tufan Şentürk, Türk Şiirine Hizmet ödülleri sahiplerini buldu. Ödül töreninde “Seçici kurul özel ödülü” Gaziantep Hakimiyet Gazetesi Yazarı, Ahmet Ayaz’a verildi. Ankarada düzenlenen ödül töreninde Prof.Dr. İsa KAYACAN; Prof. Dr. İbrahim AGAH, Yekta Güngör ÖZDEN, Güzide TARANOĞLU, Prof. Dr. İrfan ÜNVER, Mehmet Zeki AKDAĞ. Dr. Ünal YÜREKLİ, Ahmet ÖZDEMİR ile Şöhret DİRLİK jüri üyeliklerini yeri getirdiler.
Ödül töreninde “Gaziantep Hakimiyet Gazetesi” köşe yazarı Ahmet Ayaz, “DOĞDUĞUM GÜNDENBERİ” adlı şiir kitabıyla JÜRİ ÖZEL ÖDÜLÜNE layik görüldü.
GAZİANTEP HAKİMİYET GAZETESİ
05 Haziran 2008
Sevgili Dost, Aziz Ayaz; Her iki yolu da aynı başarıyla yürütmekte olduğunuzu gördüm ve sevindim. Gönül varlığınızı harcayarak, meydana getirdiğiniz eserler için sizi kitlarım. Şiirleriniz şarkıların, türkülerin yüreklerini taşımaktadır.
Mehmet Zeki AKDAĞ
Şiiri kendine özgü anlatım biçimi ile güzelleştiren Ahmet Ayaz, mütevazı yapısı ve şair yüreği ile, karıncayı bile incitmemek için, temkinli adımlar atar.
İbrahim Halil Aycan
17 Ağustos 1994
GÜNEYDOĞUBİRLİK DERGİSİ
Gaziantep’in resmi deyince akla, Mehmet Ali Diyarbakırlıoğlu’nu getirmemek mümkün mü? Ozan deyince de Vahittin Bozgeyik, Ahmet Ayaz ve Mehmet Nacar’ı.
Mehmet Kara
16 Eylül 2002
ZAFER GAZETESİ
Şiir üzerdeki hakimiyetinizi kutluyorum ve şiirlerinizi, beğenerek ve saygı duyarak okuyorum.
Dr.İrfan Yılmaz
Öyle bir zaman gelecek ki; “Bir zamanlar, Ahmet Ayaz diye bir şair geldi de geçti” diye söylenip de duracağız, kendisini yakından tanımadığımıza bin pişman olacağız.
Vatansever, Atatürkçü, bütün derdi “Sadece insanların mutlu ve huzurlu olmasını sağlamak” ve “-Toplumsal çarpıklığa karşı- şiirleriyle savaş açmak” olup, duygu yüklü sevda şiirleriyle de haşır neşir olunca, orada bir okyanusa daldığınızı fark eder ve bu şiir deryasında zamanımızın Yunus Emre’siyle tanışmış olursunuz...
Ahmet Ayaz candan ve sıcak arkadaşlığıyla güven veren, yakın bir dostum olup, gerçekten onu tanımak benim için bir şanstır. Kendisine sağlıklı ve uzun ömürler diler, başarılarının devamını ve raflarda yeni yeni kitaplarının sıralanmaya devam etmesini görmek isteriz. Saygılarımla… Dr. M. Kâzım Erkent
02.06.2012
Şairimiz Ahmet Ayaz, laf kalabalığına yer vememiştir. Yeri gelmiş Karacaoğlan gibi güzellerle muhabbet etmiş, yeri gelmiş Pir Sultan Abdal gibi isyan bayrağına sarılmış, yeri gelmiş Köroğlu gibi, Dadaloğlu gibi meydan okumuş, yeri gelmiş Yunus Ermenin Deryasında kulaç atmıştır. Ademoğullarına, Mevlana, Hacıbektaş Veli felsefesi ile çağrıda bulunmuştur.,Kardeşliğin önündeki engelleri kaldırmak için didinip durur.
Lütfü KILIÇ
Eskişehir Yenigün Gazetesi
29 Eylül 2012
Sözün özü Ahmet Ayaz için, gerekli sözler söylenmiştir. Şairimizin dili, Türkçesi arı ve durudur. Yaşayan Türkçeden yanadır.Dizelerinde kirli, lekeli, zamanı geçmiş, çalı, çırpı, ağdalı sözler bulamazsınız. Sözcükler insanın yüzünü ve tenini tırmalamıyor. Sadece okşuyor.
Abdulkadir GÜLER
Maki Dergisi Yıl 2013 Sayı 89 Sayfa 21
1. BÖLÜM
İnsanlık adına huzur bütün derdim,
Bu yolda yolumdan dönersem namerdim
BEN OLMASAM DA
Sevincimi el alemle bölüştüm,
Mutluluğu bağış yaptım beylere.
Üzülmesin melekler benim için.
Muğla da Sarızeybek,
Elazığda çayda çıra oynasın kızlar.
Çalınsın sazlar,
Hoyrat türküleri söylensin Şanlıurfada.
Dalgalansın Ayyıldızlı bayrağım.
Ben, olmasam da…
ÇOK GÖRME
Çok görme miskince haykırışımı,
Efkarımı deste deste gül ettim.
Sevdanın yoluna koydum başımı,
Ham sözleri bal küpünde bal ettim.
Ben Yunus Emreden aldım ayağı,
Kul Himmetle tamamladım uyağı.
Öz nefsimden yiye yiye dayağı,
Yüreğimi yoksullara yol ettim.
Senelerdir kendim ile yarıştım,
Sabır dedim namertlerle barıştım.
Aka aka bir ummana karıştım,
Sol yanımı gönüllere sal ettim.
Hayat bir yokuştur hem de bilmece,
Ulu Tanrım büyük yüceden yüce.
Can dostu rüyamda gördüğüm gece,
Ayaz Bey’i tatlı söze kul ettim.
SÖZ KALSIN
Bugün de kalemi aldım elime,
Eşe, dosta birkaç güzel söz kalsın.
Demesem de yakın kaldım ölüme,
Erenlere çiçekli bir yaz kalsın.
Gönlümden güzellik gitmedi benim,
Vicdanım ihanet etmedi benim.
Bin bir türlü sevdam bitmedi benim,
Kalemimden nokta, nokta iz kalsın.
Selam ayyıldıza selam bayrağa,
Selam en yakından selam ırağa.
Gele gele geldim en son durağa,
Göçerken can dosta güler yüz kalsın.
Ayaz’ım ben şaha kalktı hislerim,
Bir dilberi hayalimde beslerim.
Rüyaları onun ile süslerim,
Hatıramda bir sürmeli göz kalsın.
KALEMİN İZLERİ
(Dt.Mehmet Rağıp Güzelbeye)
Ben hakka yürüyorum hayatımın gizinde;
Sihirli bir sevda var kalemimin izinde…
…
Kimse bilemez benim ateşte yandığımı,
Bakınca göreceksin alevlenen közümde.
…
Meyim sarhoş etmiyor içtikçe hû çekerim;
Gizlerim ayıpları astarımda bezimde.
…
Kimsesizin öksüzün göz yaşında çağlarım.
Hissettiğin hisleri göreceksin yüzümde.
…
Öz yurdunda bir garip öz yurdunda kimsesiz;
Görünen benim işte derman bitti dizimde.
…
Hakk diye ağlıyorum karanlık gecelerde.
Sen hakkı göreceksin bir bakınca gözümde.
…
Çiçekli bahar bitti yaz da geride kaldı,
Ömür bitti bitecek belki bu son güzümde.
…
Ben hakka yürüyorum hayatımın gizinde;
Sihirli bir sevda var kalemimin izinde….
...
GEÇEN ZAMANA DAİR
Rüzgarın önünde
Savrulan saman gibi, savruldu zaman
Savruldu ömrümden koskoca altmış yedi yıl.
…
Di gel de gül
Hayatın meçhule giden yollarında
Gözler görmez, akıl ermez sırrına sevdamın
…
Bu gün de akşam oldu
Güneş bir defa daha doğar mı, pencereme ?
Bilemiyorum.
ÇAĞRINI BEKLİYORUM
Her şeyim senin olsun,
Güne gün ekliyorum.
Kalemimden iz kalsın,
Çağrını bekliyorum.
…
Dünyanın kahrı çok zor,
İçime bir ateş kor.
Bütün tarlalarım bor,
Çağrını bekliyorum.
Ateşte erir tenim,
Ellerim hep niyazda.
Saklım gizlim yok benim,
Neyim varsa ayazda;
Çağrını bekliyorum.
…
Ayaz’ım huzurunda,
Eğik duruyor başım.
Eriyorum nurunda,
Dökülürken gözyaşım;
Çağrını bekliyorum.
ERENLER
Bilmem haberiniz var mı erenler,
Yetimlere, yoksullara dostum ben.
Türk İslam yoluna gönül verenler,
Yüzüm yerde serilmiş bir postum ben.
Aşk yolunda koşa koşa yorulup,
Zemzem suyu gibi akıp durulup.
Dosttan gelen bir taş ile vurulup,
Fermanımı gökyüzüne astım ben.
Yarasalar başucuma konarken,
Hayal ettim Mevlana’yı dönerken.
Kerem’in aşkıyla Aslı yanarken,
Kor ateşi ciğerime bastım ben.
Ayaz’ım ben talihsizin birisi,
Anlatamam, bana kalsın gerisi.
Yüzülürken Nesimi’nin derisi,
Bir ah çekip kaderime küstüm ben.
BENDE Kİ SEVDA
Bende ki bu sevda bitmeyen sızı,
Yuvasız kuşlara etmişim meyil.
Canda muhabbettir gönül hırsızı,
Aşkım yirmisinde bir kıza değil.
Bende ki bu sevda, bambaşka sevda;
Dağda şehit düşen askerde usum.
Yanmışım, yangını başlatan kavda,
Hep o yangınlarla başladı yasım.
İncitip yakıyor sinsi savaşlar,
Göklere ulaştı yıllardır ahım.
Toprağa karıştı dik duran başlar,
İşte bunun için bunca eyvahım.
Bahtım bük dibinde yırtık bir keten,
Türküler yakarım sisli dağlarda.
Bir gönül evidir bendeki vatan,
Sevgilim yas tutar viran bağlarda.
Yıldızlar kaybolmuş ay da bulut da,
Ulu dağlarımın karları erir.
Analar ağlarken Van da Bayburt da,
Bâbil den çocuklar bana ses verir.
Bir güneş doğacak bir gün baharda,
Ay yıldız olacak göklerin süsü.
O’nun için yandım bunca yıl harda,
Bana bayrağımdır tabut örtü
ADEMOĞULLARINA ÇAĞRI
Size Türk Yurdundan seslenirim ben,
Bana gel seninle kardeş olalım.
Yunus’un Suyunda beslenirim ben,
Bana gel seninle kardeş olalım.
Bu fani Dünyanın düzeni bozuk,
Göçerken çantada var mıdır azık.
Günah ile geçen ömrüne yazık,
Bana gel seninle kardeş olalım.
Barışta başlatmak isterim akın,
Renk ırk ayrımını yapma ha sakın.
Uzakta sandığın ölüm çok yakın,
Bana gel seninle kardeş olalım.
Varlığın ummanda küçük bir taka,
Akıp gideceksin sen baka baka.
Nefsine uyup da düşmeden faka,
Bana gel seninle kardeş olalım.
Milletler dilince dururlar zikre,
Hep kucak açarlar bütün fakire.
Bedenin batmadan çirkefe kire,
Bana gel seninle kardeş olalım.
Yüce Mevlana’nın izindeyim ben,
Bektâşi Velinin dizindeyim ben.
Türk İslam yolunun düzündeyim ben,
Bana gel seninle kardeş olalım.
Ayaz’ım derdime ekledim derdi,
Bağrıma basarım her aciz ferdi.
Bu gönül sevdanın sırrına erdi,
Bana gel seninle kardeş olalım.
SİVAS’A GELDİM
Şahinler diyarı Gazi ilinden,
Yolları teperek Sivas’a geldim.
Ozanların âşıkların elinden,
Saygıyla öperek Sivas’a geldim.
Gönüllerde sevgi seli akarken,
Hasret sevdalara nişan takarken.
Arzular büyüyüp yürek yakarken,
Sabırla bakarak Sivas’a geldim.
Vatanımda medeniyet yastığı,
Veysel Şatıroğlu bunun tastığı.
Mustafa Kemal’in ayak bastığı,
Toprağa akarak Sivas’a geldim.
Sabiha Serin’i bir kez görmeye,
Şu Bekir Âlim’e bir gül vermeye.
Onlarla bir olup mekan kurmaya,
Muhabbet kokarak Sivas’a geldim.
Ayaz’ım ben derman olsam derdine,
Gelmiş iken erenlerin yurduna.
Sevgiyle bakarak her bir ferdine,
Türküler yakarak Sivas’a geldim.
ABUZER SAYIN’A
Ölüm gelir bir gün beni alırsa,
İnsanı seven bir vefakârdı de.
Yazdıklarım eğer dilde kalırsa,
Babam talihsiz ve cefakârdı de.
Oldukça efendi kibar ve nazik,
Çok sitemler çekmiş sinirler bozuk.
Seçtiği hedefe varmamış yazık,
Bu yorgun bedende kafa dardı de.
Bir gün olur şansın gülerse sana,
Uğraş didin hizmet eyle insana.
İyiden, doğrudan, haklıdan yana,
Destek için vasiyeti var dı de...
BAHTİYAR VAHAPZADEYE
Ne yazsam ne söylesem azdır Vahapzade’ye,
Dilim lâl etme ya rab yazdır Vahapzadeye.
Gidemedim izinden O büyük âsil Türk’ün,
Kirden arınmış mezar kazdır Vahapzade’ye.
O baş bir ulu baş ki; Ululardan uludur,
Türk’e, İslam’a köprü, faziletle doludur.
Bastı bağrına toprak, kucakladı O nuru,
O baş bir ulu baş ki; Ululardan uludur.
N E F E S
Karakterim kirli değil kir tutmaz
Adâlet ararım düşlerimde ben
Benim niyetimde ihanet yatmaz
Benim kevgirimden beslenecekler
Başka bir mekânda yer bulamazlar
Arkamdan gül atıp seslenecekler
Küfür düşer hâktan hisselerine
Bir başka âlemde yaşıyor onlar
Bakıp utanırım cüsselerine
Bu ne hayasızlık bu nasıl bir hal
Şeytana secdede kalmış başları
Hâk yolunda sağır ve dilleri lal
Sen beni anlamaz bilmezsin gülüm
Gün be gün azalıp bitecek yolum
Âleme sevgiyle uzanır elim
Karıncaya öz veririm özümden
Yaradan’dan utanırım basmaya
İncitirsem yaş dökülür gözümden
Ben Hâkkın yolunda Hâkk’a aşığım
Yaşantım emriyle yönlenir O’nun
O’nun hikmetiyle dolar kaşığım
DESTANIMSI
Yol yürüdüm yarım asır,
Ağrılar kaldı dizimde.
Hayat kalleş, umut kısır;
Senelerdir yaş gözümde.
Yaşadığım her bir anı,
Boşa verdim Dünya fani.
Battı yiğitlerin kanı,
Bir sevda kaldı özümde.
Kâinata akan seldim,
Kah ağladım, kahi güldüm.
Yaşamımda zeval buldum,
Goncalar soldu yüzümde.
Ufka kanat açmalıyız,
Semalarda uçmalıyız.
İlim, irfan saçmalıyız,
Kimseyi yakmam közümde.
Muhabbette ülkümüz var,
Gönüllerde mülkümüz var.
Türk Yurdunda türkümüz var,
Söylenip durur sazımda.
Ayaz’ım nurda ıslandım,
Yunus suyunda beslendim.
Güvenip Hakk’a yaslandım,
Bir gül bıraktım izimde.
ÂŞIKLAMA
Eyüb’ün sabrına erişemedim,
Bu halimle, neyleyim ki, ben beni?
Ayıp gizlemeye girişemedim,
Bu halimle neyleyim ki, ben beni?
Farz et ki, bir dostun bir yanlış yaptı,
Hem de kapatmayı kafaya taktı.
Sabretsem n’olurdu? Mescit mi yıktı?
Bu halimle neyleyim ki, ben beni?
Öfke beni aldı, benden götürdü,
Beni, benliğimde yedi bitirdi.
Korhani’den bir uyarı getirdi,
Bu halimle neyleyim ki, ben beni?
Kan akmadı, yara aldım derinden,
Üzüldüm, incindim bin bir yerimden.
Ayrı düştüm erenlerin pirinden,
Bu halimle neyleyim ki, ben beni?
Ayaz’ım ben, he deseydim yalana,
Mevzuatı uydururdum plana.
Bu memleket böyle gitti talana,
Bu halimle neyleyim ki ben beni,
Ya Rab; Hakk’tan uzak tutma
ALYAZMALI
Alyazmalım ben ölürsem ardımda,
Ağlayıpta göz yaşını dökme hiç.
Kökün Beytullah’tan, Oğuz Yurdunda,
Metin ol nâmerde boyun bükme hiç.
Sen ipek eğirir çiçek dokursun,
Şerefsizi gözlerinden okursun.
Bülbül gibi canevimde şakırsın,
Hüzünlenip hasretimi çekme hiç.
Bilirim yürekli, şerefli,mertsin;
Oğluna, kızına, çiçekli yurtsun.
Bazı hainlere çekilmez dertsin,
Dert olsun, kafana sakın takma hiç.
Rüyamdasın güzellerin güzeli;
İpek saçın sırma ile bezeli.
Ölüm haktır, ta ezelden ezeli,
Ayaz’ına yüreğini yakma hiç.
GÖR BENİ
Şiir diye yazılan her nesnenin,
Hece hece özlerinde gör beni.
Aşka dair yapılan her bestenin,
Duygu yüklü sözlerinde gör beni.
Bade içip hayallere dalmışım,
Mecnun gibi bir diyarda kalmışım.
Yunus’a gönülden selam salmışım,
Mevlana’nın izlerinde gör beni.
Araştırdım yordamı da yolu da
Hak yaratmış benim gibi kulu da
Köroğlu’nu bulamadım Bolu’da
Çamlıbel’in düzlerinde gör beni
Âşık oldum aşıklara alıştım,
Birlik oldum arı gibi çalıştım.
Erenlerle rüyalarda buluştum,
Nur damlayan yüzlerinde gör beni.
Yürü bir bak gidenlerin ardında,
Kimler varmış, kimler kimin derdinde.
Bulamazsan Muhammed’in yurdunda,
Ayağının tozlarında gör beni.
Ayaz’ım bağlanıp kızakda kalsam,
Ayılmaz uykuda tuzakda kalsam.
İbadet ilminden uzakda kalsam,
Cebrail’in dizlerinde gör beni.
BİR SEVGİ IRMAĞINA
Bir sevgi ırmağına düşen bir damla suda,
Et kemik yığınına nasıl toplanıyor kan.
Ezan ile uyandım kahrı çok zor dünyada,
Ayılmaz bir uykuda eriyip gitti zaman.
Ne çözülmez bulmaca, ne derunî dildeyim.
Ölülere armağan bir fâtiha yollarım.
Gizlenecek yerim yok, ben hangi gönüldeyim?
Her gün Hakk’a niyazda yoruluyor kollarım.
Bir velvele koparken göçenlerin ardında;
Bakarım diğer yanda cümbüşle düğün dernek.
Çok geçmez baykuş öter onların da yurdunda,
Gönlüme hüzün dolar denmez neyime gerek.
Ayaz’ım belki bir gün ayazlı bir gecede,
Dilerim meleklerle dilim bülbüle kese.
İkbalim iyi gide adımla dört hecede,
Cehennem denen nârda bir serin rüzgâr ese.
BAYRAM
Gelişin fakirin bağrına taştır,
Yokluğun kökünü kaz da gel bayram.
Bana dostlarımdan selam ulaştır,
Bütün düşmanlığı boz da gel bayram.
Bayramlar Bosna’da kanlı savaştır,
Kerkük’te, Musul’da gözlerde yaştır.
Halbu ki her yerde insan gardaştır,
Bütün gönüllere yaz da gel bayram.
Kadın, yaşlı, çocuk büsbütün yasta,
Titreyip dururlar yağmurda pusta.
Aç çıplak gezerler hepside hasta,
Şifa dağıtarak toz da gel bayram.
Ayaz’ım sevdanın sırrına erdim,
Muhabbet bağından goncalar derdim.
Karda kışta geçen ne günler gördüm,
Birgün de baharda yazda gel bayram
KÖYLÜ KARDEŞİME
Bu büyük ulusu yüceltmek için,
Birlik ol oğlunla kızınla çalış.
Elinde bel, kürek kazma kırıksa,
İşleyen iğneyle bizinle çalış.
Türkmen, Arap, Çerkez, Kürtle birleşip,
Benlik çıkarana bir mezar eşip,
Yan bakan düşmanın bağrını deşip,
Olanca gücünle hızınla çalış.
Düşün hele yatmak yakışır kime?
Çalışarak güç ver güzel ülkeme.
Mahsulü derince iş bitti deme,
Yazınla, kışınla, güzünle çalış.
Ayaz’ım bak eller neler yapıyor?
Yerden aya merdivenler takıyor.
Bir pil ile dünyaları yakıyor,
Bütün deneyinle tezinle çalış.
MEYDAN OKUYORUM
Ben yaşamın hakkını vermeden,
Zamansız ölmekten korkuyorum.
Aslında tekbir sesleri ile,
Hep, ölüme meydan okuyorum.
DERTLİ OZANLAR
Doğarken ağlayan dertli ozanlar.
Tükenip biter mi, yasımız bizim?
Hak adına halka ferman yazanlar,
Dost şerbeti dolu tasımız bizim.
Hakkın ateşiyle yanar, coşarız,
Bazı gün dopdolu, bazen taşarız.
Acılarla, çilelerle yaşarız,
Izdırapla gider pasımız bizim.
Biz, Karacaoğlan soyundan geldik.
Bazı gün ağladık, bazı gün güldük.
Yunus Emre ile ummana daldık,
Pir Sultan Abdaldır asımız bizim.
Bektaş Veli ile çıkmışız yola.
Sıdk ile dağıldık yetmiş bin kola.
Kimimiz Bektaşi, kimimiz molla,
Hazreti Mevlana hasımız bizim.
Ayazım yolumuz yağmurlu, sisli,
Yüzümüz gülse de gönlümüz yaslı.
Keremin aşkıyla tutuştu Aslı,
Sevinip güler mi, nasımız bizim.
UZAK DUR
Gün olur da seyahate gidersen,
Görüp bilmediğin elden uzak dur.
Gerekir de alış veriş edersen,
Günahtan korkmayan kuldan uzak dur.
Mal düşürme tefecinin eline,
Benzetirler sonra seni geline.
Düşüp gitsen boz yağmurun seline,
Balığı olmayan gölden uzak dur.
Siz siz olun sır vermeyin kadına,
Haber verir yakınına yadına.
Uyar olmaz baklavanın tadına,
Şekerden yapılan baldan uzak dur.
Ayaz’ım ben insanlığın belgesi,
Makbul zattan fayda görür ülkesi.
Boş olur mu yaş ağacın gölgesi,
Bedende kuruyan daldan uzak dur.
İLK GÜNDEN BERİ
Kendimi bildiğim ilk günden beri,
Helal ekmeğimin peşinde kaldım.
Mert olmalı dedim insanın eri,
Bu yüzden toplumun dışında kaldım.
Soygunda silahın modası geçti,
Hırsızlar tercihte kalemi seçti.
El prensip ekti, maddiyat biçti,
Ben de doğruluğun düşünde kaldım.
Yalan siyasetmiş; güzel düşünce,
Aşılanmış gitmiş yaşlıya gence.
Eğirdim, dokudum, inceden ince,
Sonunda safların dışında kaldım.
Ayaz’ım hileye önem vermedim,
Ömrüm geçti mutlu günler görmedim.
Ne yazık bahara bir gün ermedim,
Her zaman mevsimin kışında kaldım.
ALBÜMDEKİ RESİMLERİM
Albümdeki resimlerime baktım
Dalgın düşünceli üzgün görünür
Gençliğimi artık geriye attım
Ömür umut sevdasına bürünür
Mutluluk hız almış bir asır önde
Koşturdu peşinde bugünde dünde
Sevinip durduğum en mutlu günde
Karabahtım yerden yere sürünür
MUTLULUKLARIM
Küçükken tükendi mutluluklarım,
Suların sessizce akışı gibi.
Ağ gibi örülmüş çaresizlikler,
Önümde genç kızın nakışı gibi.
Bu Felek böyle mi bana mı inat,
Eşeğe yetişmez bindiklerim at.
Saadete giden yollarım kat kat,
Çevrilmiş bir kale yokuşu gibi.
GÖNÜLLERDE BAHAR
Gönüllerde bahar yaprak açmalı,
Çiçeklerle süslü duygularımız.
İnsan sevgisiyle dolup taşmalı,
Tükenip bitmeli kaygılarımız.
Yepyeni icatlar yeni umutlar,
Birbiri peşinden bizleri kutlar.
Kin, nefret pas tutmuş, öfke bayatlar,
Bir tatlı yaşamdır arzularımız.
GÜN GEÇTİKCE
Gün geçtikçe özlüyorum,
Mazideki günlerimi,
Gitgide hoş görüyorum,
Geçen tatlı dünlerimi.
Yıllar beni çok aldattı,
Kader dağdan dağa attı.
Mevlam bir tek pula sattı,
Sevindiğim anlarımı...
Ahmet Ayaz
GÖZLERİM MİYOPTUR
Gözlerim miyoptur uzağı görmez,
Fakat geleceği çabuk sezerim.
Dirlik sağlamaya imkân el vermez,
Onun için dalgın dalgın gezerim.
İnsan sevgisini hep teker teker,
Barış ne tatlı şey, kendine çeker.
İkram etse biri, bana bir şeker,
Var ise ben ona, fıstık ezerim.
Dinimizde yenmez murdarın eti,
Murdarlık edenler murdardan kötü.
Beni bu gönlümün iyi niyeti,
Öldürse de deryasında yüzerim.
Ayaz’ım kafama kötülük girmez,
Hileye, yalana, hiç aklım ermez.
Eğriyi bir zaman gözlerim görmez,
Doğruya gönlümde bâde süzerim
BEYHUDE
Beyhude geçen ömrümün,
Çoğu gitti azı kaldı.
Nice güzellikler varken,
Yüreğimde sızı kaldı.
Temeli boş binaların,
Renkleri yok kınaların.
O mübarek anaların,
Bir zampara kızı kaldı.
Pay almadım çoktan azdan,
Usandım cilveden nazdan.
Bunca yıl bahardan yazdan,
Çiçeklerin tozu kaldı.
Ayaz’ım baktım geriden,
Melek doğmadı huriden.
Güttüğüm bunca sürüden,
Ne koyun, ne kuzu kaldı.
BİLMEDİM
(Dost Şair Abdulhadi Bay’a)
Takılmışken erenlerin ardına,
Bir taş attım dosta deymiş bilmedim.
Üzülürken dertlilerin derdine,
Bir taş attım dosta deymiş bilmedim.
İnsanoğlu beşer şaşar demişler,
Buzlu havalarda düşer demişler.
Hakkın ateşinde pişer demişler,
Bir taş attım dosta deymiş bilmedim.
Elin oyununa düşmemişiz biz,
Sabrın sırlarını aşmamışız biz.
Piştim dedikse de pişmemişiz biz,
Bir taş attım dosta deymiş bilmedim.
Kalemimiz sevenleri üzerken,
Düşündürdük mısraları gezerken.
Ayaz’ım ben zemzem suyu süzerken,
Bir taş attım dosta deymiş bilmedim.
İNCEDEN İNCE
Bir hayli düşündüm inceden ince
……………Yunus rüyalarıma girince
…………………Dedim ki kendi kendime
…………………………………Ben kimim?
Atımı kırbaçlayıp
Koşturdum erenlerin peşi sıra
Zeytin dalı attım sokaklara
Güller çiçekler yolladım gönüllere
Düştüm yaban ellere
……………………Ateşe ırmağa baktım
…………………………..Meşaleler yaktım
……………………………..Ve su gibi aktım
…………………………….Okyanuslara doğru
Coştum coştum coştum
Dağları bayırları aştım
Delice…
…………………………….Aslında ben
…………………………..Ölülere kefen
Deliler için dokunmuş bir kumaşım
Sevgi
………Şefkat
……………..Hoş gürüdür
……………………. Benim,
………………………...Ekmeğim aşım
Yerlerde sürünür başım
Ben, yetimlere yoldaş
Kimsesizlere gardaşım
…………………..Ben;
…………………..Rahmetli babam gibi,
………………….Öz yurdunda
………………….Yurtsuz Yuvasız kalanlara
…………………. Ağlamışım, senelerdir.
Yine,
Bir hayli düşündüm inceden ince
İşin aslına gelince
Alnım açık yüzüm pak
Ve sonum toprak olacak
İNKÂR MI
Şairim ağam, inkâr mı,
Üstüme var mı.
İçini dışına döken.
Cemil Cahit,
Abuşoğlu, bir de ben.
Üç kafadarız.
Hakkın, adaletin,
Olduğu yer de varız.
Yumruk gibi bölünmez,
Bir bütünüz hem de.
Özgür düşüncelerimizle...
BEN BİR ŞAİRİM
Ben bir şairim
Kalemimi alınca elime
Sarar sarmalar bedenimi imgeler
Bütün kafiyeler dolanır kalemime
Gül dikerim gönüllere
Kınalar yakarım gül yüzlü gelinlerin
Süt beyaz ellerine
Ve her gece
Sevdanın kemerini bağlarım bellerine
Gönlüm yaban ellerde
Halay çekerim düğünlerde yahlı zılgıtlı
Türk’ü söylerim bütün türkülerde
Ben bir şairim
Kör şeytana inat
Barış türküleri çağırırım
Kahpe kurşunlara karşı
Siper ederim yüreğimin orta yerini
Kalemim korkusuzdur
Korkmaz
Boyun eğmez namerde karşı
Başı dik ve gururludur
Haksızlığa karşı durur
Ben bir şairim
Okyanuslara sığmayan sevdalar taşırım
Dünyanın bir ucundan öbür ucuna
Yıkılmaz kaleler yaparım
İhanete siper
Kurşun geçirmez
Topla tüfekle yıkılmaz
Çelik duvarlarla örülü
Ben bir şairim
Barak türküleri duyulur sesimde
Ve ceylan sürüleri yayılır
Göğsümün sol kafesinde
Ben bir şairim
Terimle ıslanır toprak
Göz yaşlarımla sulanır kır çiçekleri
İhanetin başı boşluğuna ağlarım
Hey haaaaaaaaat
“Erkekler ağlamaz” demişler
Ama ben ağlarım
Öz yurdunda
Yurtsuz yuvasız kalan
Ülkemin garip insanlarına ağlarım
Senelerdir…
GONCALAR SOLARKEN
İhanetin
Adresini sildim
Adres defterimden
Hedefim Hakk
Hakka doğru yürüyorum
Belki bir son baharın
Son ayında menzile ulaşırım
Ve sahipsiz bir mezar olurum
Bel ki de bir gün
Goncalar solarken Anadolu’da.
TÜRK ÇOCUKLARI
Ayaz Apartmanının önünden,
Çocuklar geçer okula.
Hepsi hazırlar bugüne dünden,
Büyüyünce kul olmazlar kula.
Onlar Atatürk diye diye,
Okulun bahçesinden seslenirler.
Onlar en büyük bir Türkiye,
Yaratmak için beslenirler.
Okul kıyafetleriyle ışıl ışıl,
Birer fidan gibi görünürler.
Kiminin gözleri boncuk gibi yeşil,
Sevginin kucağında laleye bürünürler.
Resimleri hep, hayalimde gölgelenir,
Ağlamasını istemem hiç birilerinin.
Alınlarından öpeceğim gelir,
Çalışkan, zeki ve dirilerinin.
Kışın karın üzerinde gezerler,
Soğuktan korur sırtlarında gocukları.
Kötülükleri ta uzaktan sezerler,
Geleceğin umudu Türk Çocukları.
DÜNYA HALKINA ÇAĞRI
Havva anamız, Adem babamızsa;
Bu saplanan süngü nedir beşige?
Dil, din farklı ise,
İnsan olmamız yetmiyor mu kardeşliğe?
DİLARA
(Torunum Dilara’nın doğum gününde)
Benim bahtım kara,
Kalbim yara.
Şahinler diyarından,
Sana geldim, Dilara.
...
Oku, aydın ol,
Aydınlat Anadolu sokaklarını.
Paslanmış kalplerdeki kiri sil.
...
Zalimin zulmüne değil,
Fâkirin, yoksulun üstüne eğil.
Dilara.
SEVDA
İnadına sevgi,
İnadına şefkat ekeceğim.
...
Öfkenin kısır tarlasına,
Barış bayrağı dikeceğim.
...
Sevenler şad olsun.
Gül gibi bebeklere,
Ad olsun, sevda...
ANADOLUYA AĞIT (1)
“Erkekler ağlamaz” derlerde
Bir bahar ağlıyor gözlerimizde
Yağmurun her damlasında hüzün
Her damlasında göz yaşı var
Doğu’da sözlüsü vurulup ölen kızın
Simsiyah yazmalar bağlı başında
Ak saçlı ananın bulgur aşında
Bir kara haber s aklı
“PKK köyleri bastı”
“Erkekler ağlamaz” derlerde
Bir bahar ağlıyor gözlerimizde
Yağmurun her damlasında hüzün
Her damlasında göz yaşı var
Yine günlerden Cuma bugün
Bir öğretmen öldürülmüş
Dört asker şehit
Kurşuna kurban gidenleri bir görseniz
Nasıl delikanlı, ne babayiğit
Gel de ağlama.
Ağlamayacağım ama
Kediler köpekler ağlıyor Doğu’da
Gelinler, kızlar uykuda
Köyler basılıp
Beşikteki bebeler öldürülüyor
Yakılıp, yıkılıyor her taraf
Bu hamur böyle gitmez bu suda
Gönüllerde barış türküleri söylenirken
Kıyamet gününden önce
Kıyametin kopması çok, çok erken…
Anadoluya Ağıt (2)
Ooooof of
Of benim sevgili yarim
Hele şöyle dursun
Gelinim, kızım ve karım
Aklımı Çeçenistan
Aklımı, Bosnalı çocuklar aldı
Aklım Kerkük’te, Musul’da kaldı
Aklım, Azerbeycan’da kaldı
Ooooof of
Yaktın beni odunda
Yaktın beni
Yakabildiğin kadar
Yaktın beni
Acısı dinmeyen yar
Bekle, beklediğin güneş
Bir gün doğar
Eriyecek başındaki
Yığın yığın kar
Sevgili yar…
SEVDA SELİNDE
Açılan çiçekler yeşeren yapraklar
Gün gelir sararır dökülür bir bir
Bir şair doğurur evren ve şafaklar
Ağaran şafakları ve baharı anlatır şair
Kaleminde
Rüzgarın etkisiyle bulutlar sarmaş dolaş
Ayın etrafında sevişiyor yıldızlar
Bitmeyen sevinç bitmeyen telaş
İçinde şarkı söylüyor kızlar.
Sarhoşluk aleminde
Bakıyorum sevgiye muhtaç butün canlı
Bir alışılmazlığın çarşısında
Bilinmeyen sevdanın tutkusuyla heyecanlı
Bu cennet dünyanın karmaşasında
Kendi halinde
Yaşamak için bir parça ekmek
Bazen hayat bazen zehir
Ya hatıranda ölen sevgiliyi beklemek
Bir uçsuz bucaksız kıvrılan nehir
Sırların erişilmezliğinde.
Yazdılar yazdılar ve yazdım
Yeryüzünde savaşların durmasına dair
Boşuna yazdım bir kuru avazdım
Bir kuru avazdı biçare şair:
Sevda selinde.
TANIŞTIK MI BİLMEM
Tanıştık mı bilmem
Şiirler yazdım kemha donlu güzellere
Ağıtlar yaktım Kerem gibi
Veysel’in sazıyla büyüdüm
Dağları deldim
Ve Dadaloğlu Diyarından geldim
Terimde Pir Sultan Köroğlu kokar
Çamlıbel’e sevdalıyım duydun mu
Fikrimi, zikrimi okudun mu
Tanıştık mı bilmem
Bazen Çukurovada ırgat
Bazen dert yüklü hamal
Harran’da bir yoksulum bazen
Rüyalarıma girer Fırat
Ve Fırat’ın durgun akan suyu.
Kızılırmak olurum
Kıvrım kıvrım Karadeniz kıyılarında
Bazen zil zurna sarhoş
Mâniler söylerim kına gecelerinde
Halay çekerim al fistanlı gelinlerle
Yahlı zılgıtlı
Ve sabahlara kadar
Mevsim bahar
Burnuma bahar çiçekleri kokar.
Bazen pamuk tarlasında pamuk
Bazen Hazreti Ali’nin kılıcı
Hazreti Ali’nin Kılıcı gibi keskinim
Adaletin şah damarlarında
Parıl parıl parlarım
Hürriyete bayrak açarak
Ve mavi bulutlar gibi masmavi
Gökyüzünde uçarak.
Turnalardan selam getiririm
Sevdalılara
Ağlamasın sevdiğim
Ağlamasın benden yana
Ağlamasın bahtı kara.
Ben, memleketime
Ben, memleket kokan güzellere aşığım
Tanıştık mı bilmem
Nefesimde ekin kokar
Sesimde Barak Türküleri yankılanır...
MUHABBET KUŞU
Bir muhabbet kuşudur insan
Muhabbet denizinde
Uçsuz bucaksız
Bir uzun gezide
Bir muhabbet kuşudur insan
Muhabbet gemisinde
Sevinçle kederle beraber
Bazen ölüme
Bazen ölümsüzlüğe doğru ilerler.
ELİMDE OLSA
Elimde olsa
Zambaklar açardı saksılarımda
Güller, çiçekler solmazdı
Elimde hanım eli
Dünya güzeli bahçemde.
...
Hiç susmazdı bülbüller
Şakıdıkça şakırdı kanarya.
...
Önce kıskançlıkları
Sonra bütün kötülükleri
Atardım ırmaklara
...
Kör Şeytana inat.
Alıp götüreydi Fırat
Alıp götüreydi Sakarya.
A R Z U
Bir tıp doktoru olmalıydım;
Kovmazdım kapımdan kimsecikleri,
Getirmezdim para kelimesini dilime.
Şifa dağıtırdım hastalarıma,
Bir çare arardım ölüme.
Bir öğretmen olmalıydım;
Bağrıma basardım Zeynepleri,
Ve Alileri, Yunusları, Okanları.
Sevgi dağıtırdım yüreklerine,
Hayata hazırlardım onları.
Bir büyük asker olmalıydım;
Rütbe omuzlarımda,
Arkamda mehmetcikler.
Baharlarımda, yazlarımda,
Vatan bekçileriyle beraber.
ÜŞÜYORUM
Rüzğarın etkisiyle üşüyorum
Ağlamak kadersizliğime değil
İnsanların kimi yorgun kimi sefil
Dünyanın dengesizliğini düşünüyorum
HAYAT BU
Hayat bu kuzum;
Bir gül gibi
Büyüttüğün bebekler,
Gün gelir,
Ölmeni bekler.
Hayat bu kuzum;
Hayat kalleştir.
YAZDIĞIM ŞİİR
Genç kızlara çeyiz yazdığım şiir,
Mısralarım bir balaban doğurur.
Yiğitler bağrında beslenir bir bir,
Muhabbeti yüreğinde yoğurur.
Köroğlu Bolu’nun Dağında yaşar,
Yunus’umun sesi dünyaya taşar.
Mevlana gönülden gönüle koşar,
Asırlardır Allah diye bağırır.
Bir tarafım yangın bir tarafım kar,
İçimdeki ateş Dünyayı yakar.
Ayaz’a yıllardır seslenen O Yar,
Kainatı cennetine çağırır.
BİTMEYEN SEVDA
Gölgem fıstık ağaçlarıydı;
Yakacık köyünde terim,
Terimde yakacı köyü kokar.
Burun büker gelincikler;
Çiğdem çiçeklerine.
Ve genç kızların,
Basmadan dikilmiş giysilerine;
Meydan okur.
Rüyalarım kilim dokur
Desen desen umutlarıma.
Kavgalarım kesmelikte;
Kenger dikenleriyle yalınayak,
Ağlayarak;
kocabaş dikenleriyle boğuşur.
Yakacıkta güzel bir kız,
Güzel bir kızdı Yakacık;
Gülüşleriyle.
Bahar çiçekleriyle yarışta O.
Düşlerimde,
Güz çiçekleri devşirir şimdi.
Yakacık köyünde terim,
Terimde yakacı köyü kokar.
Bitmeyen sevdadır, içimi yakar.
ÖMRÜMÜ BOŞA GEÇİRDİM
Ömrümü boşa geçirdim,
Şu yalancı Dünyada.
…
Ne bir dayı oldum,
Ne de bir dayım oldu.
…
Bütün işlerim kayım oldu,
Dertten cefadan yana.
GARİBİM
Garibim,
Bütün ömrünü sazla geçirdi de,
Saz çalamadı.
Tıpkı benim,
Şiir yazıp da şair olamadığım gibi.
CUMHURİYET ÇOCUĞU
O bir,
Cumhuriyet çocuğuydu;
Gazi Mustafa kemal Kılıç,
Unutulur mu hiç,
Böyle bir can, böyle dost.
Bir fakir görse,
Suratı değişir, içi rahat etmezdi.
Ben, anamın
Arap olduğunu söylerdim de,
Kendisi Kürtçe bildiği halde,
Ben Kürt’üm demezdi.
Ve Kürtçülük etmezdi.
Ben cumhuriyet çocuğuyum;
Türkiye Cumhuriyeti,
“Bir bütündür” Bölünmez derdi.
Tartıya vursam,
Ağırlığınca altın ederdi.
DOSTA DOĞRU
İçimde har gözümde yaş,
Dosta doğru gidiyorum.
Yıllar geçti ellerim boş,
Dosta doru gidiyorum.
Vurgun yedim genç yaşımda,
Küme küme dert başımda.
Kötü talih hep peşimde,
Dosta doğru gidiyorum.
Karanlığa ışık yaktım,
İhanete kurşun sıktım,
Boynuma bir kefen taktım,
Dosta doğru gidiyorum.
Gençliğimi vurdu tolu,
Bütün ömrüm gamla dolu.
Yâr çağırır Ayaz kulu,
Dosta doğru gidiyorum.
DOSTLARA MEKTUP
Çok Kiymetli Hemşehrim
Ali Çapan Bey’e
Ben ölürsem, Rasim Köroğlu duysun,
Çömezlerden bir tanesi göçtü de.
Cenazemde o da imama uysun,
Seyahatta o tarafı seçti de.
.
Belki birgün yadeder de yadımı,
Cemal Safi böyle duyar adımı,
Bekir Sıtkı gönlümdedir kadimi,
Ömrü Abuşoğlu ile geçti de.
.
Yaşamak uğruna zaman kolladı.
Vahittin’i acılarla yolladı.
Satoğlu’nu çok allayıp pulladı.
Dost olmaya bir Ceylan’ı seçti de.
.
Dert küpüyüm, dökemedim içimi,
Onun için sarfeyledim saçımı,
Asla unutamam Karakoç’umu,
Sohbetinde sözü ondan açtı de..
.
Geç tanıdım, Sabit İnce dostumu,
Dosta seremedim, kendi postumu.
Mermer taşla kapamayın üstümü,
Başucuna bir tek ’Servi’ seçti de.
.
Ayaz’ım ben, geleneği aşmadım.
Bana göre doğrulardan şaşmadım.
Dost bildiğim dosttan ayrı düşmedim.
Benim ile dost şerbeti içti de...
HEKİMİ’YE MEKTUP
Hekimi dostuma bir selam olsun,
Benim için birkaç satır yaz derim.
Hoş sohbet ehline, hoş kelam olsun,
Yeni sayfalara, esip toz derim.
Höto’nun çadırı sohbet yerimiz,
Gül bağında nergis kokar terimiz.
Kumru Dergisinde saklı pirimiz,
Methiyeler yazılsa da, az derim.
Elime kalemi aldım burada,
Kimler gitti, Acep kim var kurada.
Her gün ben de bekliyorum sırada,
Erenlerin saflarına sız derim.
Ayazım ben, dertlilerin derdinde,
Tutsak kaldım öksüzlerin yurdunda.
Yorgun düştüm koç yiğitler ardında,
Ömür bitti artık mevsim güz derim.
Ne olursun, birkaç satır yaz derim.
EYLÜLDE GÜZ GÜLLERİ AÇTI
Yıl 1980 Eylülün On iki si.
…
Kan gölüne çevrilmiş bir ülkede,
Bir can pazarındaki canlar;
Bir kurşuna kurban giderken,
Hızır gibi yetişti Kenan Evren.
…
Eylülde güz gülleri açtı,
Ufukta güneş batarken.
Ve satılmış yerli düşmanlar,
Kalleşçe pusuda yatarken;
Güz gülleri açtı.
…
Yıl 1975
Terör azıyor
Ve bütün gazeteler yazıyordu
Günde 8-10 kişinin öldüğünü
…
Yetkililer domuz gibi bakarken
Ve bütün siyasiler kulak tıkarken
Kurşuna kurban gidiyordu,
Suçsuz, günahsız insanlar.
…
Kör olma da, tarihe bir bak;
Niçin öldürüldü Bercis Seden,
Niçin öldürüldü Gün Sazak.
Ve daha niceleri.
…
Hani nerede Mehmet Çapar,
Nerede Mehmet Ali Çelik?
Diyeceğim çok,
Anlayan olursa eğer.
…
Eğer bir araya toplansa,
Sel olur akardı dökülen kanlar.
…
Mehmet Demirel Babacanoğlu yazmış.
650.000 kişi gözaltına alınıp,
48 kişinin asıldığını,
Ve suçluların yurt dışına kaçtığını.
…
Yazmamış bunların niçin kaçtıklarını.
Başımıza ne belalar açtıklarını.
Ve her gün ölüm korkusu saçtıklarını,
Yazmamış.
…
Söylemem gerekir,
Eylülde güz güllerinin açtığını,
Ve hürriyetin eylülde ışık saçtığını.
…
Düşman yoktu;
Düşman çoktu karanlık sokaklarda.
…
Kimin düşmanı kimdi bilinmez
Yollarda yürünmez
Bir kan gölü idi Anadolu.
…
Yazsam,
Sayfalara sığmazdı öldürülenlerin ismi.
…
Ağlayan analar,
Yavuklusuna hasret kalan genç kızlar,
Caddelerde vurulup öldürülen devlet adamları;
…
Eylülde bir güneş doğdu.
Ve Eylülde güz çiçekleri açtı renk renk.
…
Can pazarında canlar,
Bir kurşuna kurban giderken;
Hızır gibi yetişti Kenan Evren Paşa,
Eylülde güz çiçekleri açtı, özgürce.
ÇUKUROVA SEVDASI
Adana deyince aklıma
Adana’da yavukluma
Şiir yazıp
Türkü söylediklerim
Gelir aklıma.
“Vur çapayı çapayı
Vur kazmayı kazmayı
Kız başına bağlamış
Oyalıda ipek yazmayı.”
Adana deyince aklıma
Yaşar Kemal Gökçeli
Ve Yaşar Kemal Gökçeli’nin
İnce Memedi gelir.
Çöker üstüme dumanlı dağlar
Başımda kara bulutlar yükselir
İçim ağlar.
Aşk şiirlerine dalarım yine
Rıza Polat Akkoyunlu’nun
“unut bu şairi Nüveyrem unut
Bir Dünya kaybettim gök bulut bulut”
Diyerek
Sıralanır
Aklımda
Durmadan
Dinlenmeden.
“Canlanır gözümde Dörtyol, Adana
Altın aynalardan gülümse bana”
Ve çeyrek kalan ömrümü yiyor
Ve çeyrek kalan ömrümü tüketiyor
Bu lirik şair.
İçimizden gitmeyen
Bir büyüdür
Çukurova
Sevdası.
Adana’nın pamuğu gibi
Beyaz ve temiz
Adana’nın
Havası gibi sıcak.
Bir güneştir gönlümüzü
Isıtan.
Dön de bak
Dadaloğlu’nu
Karacaoğlan’ı
Avşar Beylerini
Hatırlayarak.
Çukurova hayalimden gitmiyor
Anlatmaya mısralarım yetmiyor
Çoğalıp büyüdükçe büyüyor Çukurova
Çoğalıp büyüdükçe büyüyor Adana
Efsaneleşti efsaneleştikçe
Çukurova
Adana
Efsaneleri.
Ölümsüz
Bir dev gibi
Çöktü
Önüme.
Uçsuz bucaksız bir mekân kurdu
Bozlak türküleriyle taptaze.
Adana, Mersin, Osmaniye, Tarsus
Baharımı serinleten yelpaze
Hayal
Dünyamdaki
Eskimeyen
Süs.
YAKACIK KÖYÜNE SELAM
Üzülüp hedefe geç kaldık derken,
Baktım ki, vakit çok erken.
Çalışın çocuklar, gücünüz varken.
…
Yaşlılık çağımda Hakk’a giderken,
Zat’ı muhteremler;
Resmimi astılar okuduğum okulun
Şeref köşesine.
…
Bir fidan dikmiştim okulun bahçesine.
Bilmez mi beni Yakacık?
Bilmezler mi beni Yakacık(lı) lar?
…
Türkülerde Türk’ü yazdım,
Mermer kayalarına.
Ve sevda türküleri çağırdım dağlarında.
…
Ayın doğduğu akşamlarda,
Fıstık ağaçlarının dibinde yatardık.
Özgürlüğe fal tutardık;
En verimli çağımızda ve yiğitçe.
…
Kadın, kız değildi, bizi avutan.
Ve rüyalarımızda yatan,
Aş, iş ve hürriyet sevdasıydı.
Ve karanlığa ışık tutmak,
Azmimiz idi bizim.
…
Yine gençliğim geldi aklıma,
Gönlüme hüzün doldu.
…
Ölmedim ama,
Ölüme yaklaşıyorum;
Bu gün de akşam oldu.
…
Yakacık Köyüne, selam,
Selam olsun Yakacıklılara.
Selam olsun Mustafa Güneş’e
Ve Ayhan Topal Hocama.
…
Karanlığın orta yerinden
Beklediğim güneş doğacak bir gün.
Ve bir gün ışık vuracak cama,
En parlak yıldızlar dolacak odama.
…
Yakacıklı çocuklar
Okuyun, öğrenin.
“Vakit nakittir” demişler.
…
En verimli çağınızda,
Cehaletin köküne balta vurun.
İşte okul, işte kitap, buyurun;
Adalete bayrak açıp,
Aydınlık bir Türkiye’yi, siz kurun.
BEN OLMASAM DA
Sevincimi el alemle bölüştüm,
Mutluluğu bağış yaptım beylere.
Üzülmesin melekler benim için.
Muğla da Sarızeybek,
Elazığda çayda çıra oynasın kızlar.
Çalınsın sazlar,
Hoyrat türküleri söylensin Şanlıurfada.
Dalgalansın Ayyıldızlı bayrağım.
Ben, olmasam da…
Ahmet AYAZ
KAYBOLAN BİR SEVGİLİ
Güne günaydın demeden,
Dilerim bir dost selamı gelsin.
Ve karşımda kahkahalarla gülsün;
Gözleri boncuk, boncuk.
Kaybolan bir sevgili.
Ahmet AYAZ
BEN SENİ SEVMEDİM Kİ
Ben seni sevmedim ki;
Ben, saçının tellerini,
Ben, kalem tutan ellerini,
Sevdim.
Ben, seni sevmedim ki;
Ben, geceyi aydınlatan,
Aydan da aydınlık,
Yüzlerini sevdim.
Ben, seni sevmedim ki;
Ben, Karanlığa kurşun sıkan,
Gözlerini sevdim.
Uzanamadığım elsin.
Sen, gülistanda bir gülsün.
Ben, seni yaratanı sevdim.
Ahmet AYAZ
DOSTA DOĞRU
YAZDIIĞIM ŞİİR
Genç kızlara çeyiz yazdığım şiir,
Mısralarım bir balaban doğurur.
Yiğitler bağrında beslenir bir bir,
Muhabbeti yüreğinde yoğurur.
Köroğlu Bolu’nun Dağında yaşar,
Yunus’umun sesi dünyaya taşar.
Hazreti Mevlana Mekke’ye koşar,
Asırlardır Allah diye bağırır.
Bir tarafım yangın bir tarafım kar,
İçimdeki ateş Dünyayı yakar.
Ayaz’a yıllardır seslenen O Yar,
Kainatı cennetine çağırır.
DOSTA DOĞRU
İçimde har gözümde yaş,
Dosta doğru gidiyorum.
Yıllar geçti i ellerim boş,
Dosta doğru gidiyorum.
Vurgun yedim genç yaşımda,
Küme küme dert başımda.
Kötü talih hep peşimde,
Dosta doğru gidiyorum.
Karanlığa ışık yaktım,
İhanete kurşun sıktım,
Boynuma bir kefen taktım,
Dosta doğru gidiyorum.
Gençliğimi vurdu tolu,
Bütün ömrüm gamla dolu,
Yâr çağırır Ayaz kulu,
Dosta doğru gidiyorum.
HEKİMİY’E MEKTUP
Hekimi dostuma bir selam olsun,
Benim için birkaç satır yaz derim.
Hoş sohbet ehline, hoş kelam olsun,
Yeni sayfalara, esip toz derim.
Höto’nun çadırı sohbet yerimiz,
Gül bağında nergis kokar terimiz.
Kumru Dergisinde saklı pirimiz,
Methiyeler yazılsa da, az derim.
Elime kalemi aldım burada,
Kimler gitti, Acep kim var kurada.
Her gün ben de bekliyorum sırada,
Erenlerin saflarına sız derim.
Ayaz’ım ben, dertlilerin derdinde,
Tutsak kaldım öksüzlerin yurdunda.
Yorgun düştüm koç yiğitler ardında,
Ömür bitti artık mevsim güz derim.
Ne olursun, birkaç satır yaz derim.
Ahmet AYAZ¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬
NOT:
Hekimi:: Dr. Ahmet Çevik (Şair)
Höto’nun Çadırı: Mehmet Kara’nın yayınevi ile Mavi Dergisinin önündeki kamelya.
Kumru Dergisi: Av. Abdulhadi Bay’ın Gaziantepte yayınladığı kültür sanat edebiyat dergisi
2. BÖLÜM
Gönlümde sevgisi gizlenen gerçek,
Kadın ile çocuk ve bir de çiçek.
SON MEKTUPLARIN SONU
Haberim yok duruşundan cisminden,
Kaşın, gözün yine öyle kara mı?
Hiç kimseye söz edemem isminden,
Benim gibi kara bağrın yara mı?
İnce ağrı gibi kaldın içimde,
Şekillendin başka başka biçimde.
Ben giderken sevdalılar göçünde,
Bakışların karanlığa çıra mı?
Sana değil kaderime küstüm ben,
Talihimi çiğ ipliğe astım ben.
Diyemedim Felek ile dostum ben,
O’nun ile çoktan açtım aramı.
Ayaz’ım ben, umudumu yitirdim,
Neyim varsa bohça yapıp götürdüm.
Gençliğimi hayallerle bitirdim,
Göç zamanım, bekliyorum sıramı
BEN SENİ SEVMEDİM Kİ
Ben seni sevmedim ki;
Ben, saçının tellerini,
Ben, kalem tutan ellerini,
Sevdim.
Ben, seni sevmedim ki;
Ben, geceyi aydınlatan,
Aydan da aydınlık,
Yüzlerini sevdim.
Ben, seni sevmedim ki;
Ben, Karanlığa kurşun sıkan,
Gözlerini sevdim.
Uzanamadığım elsin.
Sen, gülistanda bir gülsün.
Ben, seni yaratanı sevdim.
SELVİ SULTAN ECE’ME
Bilemedim deli gönül nerdedir?
Gül kokusu selam verir Ece’me.
Dolunaylar pencereme perdedir,
Nar tanesi saçılıyor geceme.
…
Karanfiller saklanıyor görünce,
Sarı güller utancından sarardı.
Bütün güzellikler yerli yerince,
Mor menekşe sevdalanıp morardı.
…
Mutlu günüm O’nun ile başladı,
Gelincikler gece rengini çalmış.
Ruhu ta Mekkede şeytan taşladı,
Gamzesi çiçekten yapılan balmış.
…
Ne söylesem ne anlatsam yeridir,
Gece çiçekleri kokar saçında.
Sanki zemzem suyu içmiş peridir.
Bir gün beni götürecek göçünde.
YAKACIKTA BAHAR
Bu sene de ilk baharın martında,
Salkım söğüt kucak açtı sen yoksun.
Yakacıkta Kesmeliğin Sırtında,
Gelincikler çiçek açtı sen yoksun.
…
Kara Arık Sacır ile yarıştı,
Topal Tazı tavuklarla barıştı.
Mor çiçekler birbirine karıştı,
Sarı güller neşe saçtı sen yoksun.
…
Bin bir anıların saklı özümde,
Bütün çiğler pişer oldu közümde.
İnanın ki abartı yok sözümde,
Bakışların kefen biçti sen yoksun.
…
Ayaz’ım ben söyleyemem ismini,
Hayalimde cama koydum resmini.
Sele verdim, alıp gitti testini;
Umutlarım göğe uçtu sen yoksun
HÜZÜN VE RÜYA
Bekledim bahtıma doğmadı güneş,
Ömrüm karanlıkta eridi gitti.
Takvimler tüketen yıllarım kalleş,
Umutlar peşinde çürüdü gitti.
Gelip geçen istikbalim bir kumar,
Beni bir dilberin aşkına yamar.
hayal dünyamda ki kaynayan pınar,
Seneler geçtikçe kurudu gitti.
Kara sevda denen bu baş belası,
Kerem’de toplandı bende kalesi.
Burnuma kokarken yarın sılası,
Yolumu boz duman bürüdü gitti.
Ayaz’ ım ben ummanlarda yüzerken,
Gâm yüklendim kainatı gezerken.
Melûl mahzun gözlerimi süzerken,
Saadet el sıkıp yürüdü gitti.
AŞK SÖZLERİ
Aşk sözleri tesbih oldu dilime,
Bir sevgili yüreğimde kor benim.
Bakmayın bu günkü böyle halime,
Gençliğimi genç kızlardan sor benim.
Güzel giyinirdim, oldukça şıktım;
Kötü kaderimden, usanıp bıktım.
Gül yüzlü dilberi kafama taktım,
Var ömrümü yavaş yavaş yer benim.
Söylenip durmanın zamanı geçti,
Felek gençliğimi su gibi içti.
Gâm yükü çekmeye bir beni seçti,
Her yanımı kavuruyor yar benim.
Ayaz’ım bir pulsuz dilekçe sana,
Bütün çektiklerim Felekten yana.
Mecnun gibi düşürmeden yabana,
Kara toprak bedenimi sar benim.
HAYDİ RÜZGAR
El yetmez bir yoldur dağların ardı,
Haydi rüzgar sevdiğimi tez getir.
Yine gün batıyor akşam karardı,
Haydi rüzgar sevdiğimi tez getir.
Uğruna harcayıp verdiğim emek,
Karşımda bir defa salın gez demek.
Her akşam önümde soğuyor yemek,
Haydi rüzgar sevdiğimi tez getir.
Gönül görmek ister telefon yetmez,
Sesini duyarım hasreti bitmez.
Bu arzu, bu hayel, beni terk etmez,
Haydi rüzgar sevdiğimi tez getir.
Ayaz’ım takvime baktım bu akşam,
Gurbete sır gibi aktım bu akşam.
Kafama bir defa taktım bu akşam,
Haydi rüzgar sevdiğimi tez getir.
ACISI DİNMEZ SIZI
Acısı dinmez sızı tâ sinemde dururken,
Melek yüzlü dilberin edasına takıldım.
Gece yarısı saat on ikiyi vururken,
Gözleri kurşun sıktı ayda asılı kaldım.
Mehtabın şavkı vurmuş yıldızlar benden uzak,
Sevdanın zincirinde halkalar uzayarak.
Sonu gelmeyen yolda kader kurarken tuzak,
Baktım şafak ağardı günle basılı kaldım.
GÜN BATMAK ÜZERE
Gün batmak üzere son baharında,
Kurudu çiçekler tozu kalmadı.
Umudum kırıldı artık yarın’da,
Hayatın tadı ve tuzu kalmadı.
Gezinip dururken aşkın ağında,
Bağlanıp kalmışım gönül bağında.
O benim bir tanem, dert ortağımda,
Elimde bir resmi pozu kalmadı.
Bir mektup göndermiş altı karalı,
On yıl geçti kimden diye soralı.
Bir yağmur başladı sonu boralı,
Yollarda sevdanın izi kalmadı.
SON SIZI
Saadet benden uzak semalarda uçarken,
Son sızı saçlarımdan sıkıca bağlamıştı.
Nağmeler canlanarak hayalimden geçerken,
Gözlerim sevgiliye yaş döküp ağlamıştı.
Bir bakış bir heyecan can evimden vuruyor,
Sevgiler filizlenmiş büyüyerek duruyor.
Yamandır kara sevda dudaklarım kuruyor,
Yılların ötesinde bağrımı dağlamıştı.
Gülmeyin şairlere kaderde bir yazıdır,
Ben O’na aşık oldum sorma kimin kızıdır.
Ayaz’ım yüreğimde ilk ve son bir sızıdır,
Daha çok küçük yaşta karalar bağlamıştı.
ELİF
Seni gördüğümde göz elden gitti,
Ömür baharımın güzünde Elif.
Yaşım elli yedi gençliğim bitti,
Gönlüm güzellerin izinde Elif.
Döne döne bakıyorum dünüme,
Senelerdir güneş doğmaz günüme.
Sanki kısmet gibi çıktın önüme,
Goncalar kokuyor yüzünde Elif.
O sırma saçların başında harman,
Görünce katlime okuyor ferman.
Her yüzün bir kamer bakışın derman,
Bin canan görünür pozunda Elif.
Hayalin karşımda bir tatlı bela,
İstemem gönlümü sevdaya sala.
Ama, sevdalandım yanarım hâlâ,
Kalsam kara kışın buzunda Elif.
Ayaz’ım ben gönlüm her gün çilede,
Seni sevdim artık başım belada.
Durma getir hançerini bilede,
Öldür bu günlerin tezinde Elif.
SAÇLARI UZAMIŞ
Saçları uzamış omuzdan dize,
Tıpkı benim sevgilime benziyor.
Özenerek baktım o yeşil göze,
Tıpkı benim sevgilime benziyor.
Böyle bir güzele can olsun feda,
Canlara dermandır ömüre gıda.
Sanki bir melektir geziyor suda,
Tıpkı benim sevgilime benziyor.
Özel yaratılmış,yüz, bacak ve el,
Tarasam saçını elimle tel tel.
Doyasıya baktım cihana bedel,
Tıpkı benim sevgilime benziyor.
Güzele ömrümü heba ederim,
Kendi çirkin sözü çirkin neylerim.
Her yerinde güller açmış dilberin,
Tıpkı benim sevgilime benziyor.
KÜSKÜN DURUŞUMA BAKMA
Beni can evinden vurdun vuralı,
Küskün duruşuma bakma sen benim.
Sana hasret kaldım içim yaralı,
Küskün duruşuma bakma sen benim.
….
Peşinden gelemem artık yorgunum,
Yaralı bir kuşum sana vurgunum.
Ben öyle perişan öyle durgunum,
Küskün duruşuma bakma sen benim.
….
Taşkın ırmak gibi taşırdın beni,
Aşkın ateşinde pişirdin beni.
Bir garip sevdaya düşürdün beni,
Küskün duruşuma bakma sen benim.
…
Baş tutmayan yaram vardır derinde,
Sevda çiçekleri açtı terimde.
Nağmeler yazılı bin bir yerimde,
Küskün duruşuma bakma sen benim.
MELEK YÜZLÜM
Melek Yüzlüm neden mahzun bakarsın,
Kimseden korkmadan aldırmadan gel.
Her nefeste sanki bahar kokarsın,
Yeni giysileri soldurmadan gel.
Gözlerimiz birbirine akışır,
Yanağına gonca güller yakışır.
Kıskananlar düşman gibi bakışır,
El âlemi bize güldürmeden gel.
Sana çok muhtacım ben bu yaşımda,
Kısmet gibi görün aş kaşığımda.
Beklerim gecenin ay ışığında,
Parlak yıldızlara bildirmeden gel.
Sevdalılar nasıl gelirse aşka,
Ateşinde yanmak daha da başka.
Nefret edip seni sevmesem keşke,
Sevdimse Ayaz’ı öldürmeden gel.
TOZ PEMBE
Dünyayı toz pembe gördüğüm anlar,
Başında telleri gül sanar idim.
Nicoldu sevişip gezdiğim onlar,
Taze dudağını bal sanar idim.
Bazı gün dolaşıp ayrıldığımız,
Tatlıydı küs olup darıldığımız.
Kol bacak sımsıkı sarıldığımız,
Zamanın ömrünü bol sanar idim.
Canımdan ziyade severdim seni,
Gönlümde takdirle överdim seni.
Saçların yüzümde okşarken beni,
Kendimi fedain kul sanar idim.
Hazırdım uğrunda ölüme bile,
Cehennem desen de oynaya güle.
On sekiz yaşımda, yirmi de hele,
Saadet çok yakın yol sanar idim.
TEBESSÜM
Dilberin tebessüm ettiği anda,
Gönlümde dört mevsim bir bahar olur.
Bir duygu zuhredip güçlenir canda,
Beş yıllık bir ömür yadigar olur.
Ayaz’ım içimi sarar bir elem,
Ne mektup, ne haber ben nasıl gelem.
Unutur salmazsa yılda bir selam,
Gönül çöküp gider, ihtiyar olur.
SEVGİLİYE
Göç edip dünya’dan giderken bile,
Yüzüne bir defa bakmak isterim.
Yaşama elveda ederken bile,
Başında meşale yakmak isterim.
Süzdüm gözlerini sanki bir bebek,
Çiçekten çiçeğe uçan kelebek.
Eğer ki olsaydın bir sarı çiçek,
Koparıp yakama takmak isterim.
Bir gonca gül gibi açılsan dalda,
Solmadan taşırdım her zaman elde.
Susayıp kalsaydın bir ıssız çölde,
Sana ırmak gibi akmak isterim.
Ayaz’ım kadere hep boyun eğdi,
Hayat köprüsünden ayağı kaydı.
Eskiler giymişsin nazar mı değdi?
Bir muska yazdırıp takmak isterim.
SENİN YÜZÜNDEN
Gözler zayıflayıp saçlar dökükse
Bilesin sevdiğim senin yüzünden
Dişlerim dökülüp yüzler çökükse
Bilesin sevdiğim senin yüzünden
Göründün gözüme melek tahtında
Yatağında yatmak vardı ahtımda
Yaşamadan ölmek varsa bahtımda
Bilesin sevdiğim senin yüzünden
Hayal ile seni düşündüğüm an,
Gözlerime çöker bir siyah duman.
İşte böyle geçti, bu kadar zaman.
Bilesin sevdiğim senin yüzünden.
Ayazım karıştım kavak külüne
Yıllar oldu elim değmez eline
Beni bilen acıyorsa halime
Bilesin sevdiğim senin yüzünden
SON MEKTUP
Beni düşünürde nerede dersen,
Şu ince sazların telinde ara.
Memleketi terk-i diyar edersen,
Dinmeyen yağmurun selinde ara.
Rahat bırakmıyor ağrılar beni,
Seneler böylece yargılar beni.
Alıp götürürse şarkılar beni,
Bitmeyen sevdanın gölünde ara.
Aşk mı, ızdırap mı, Sevdalanırım.
Acıdan tatlıdan nasip alırım.
Bakarsın sıladan uzak kalırım,
Gurbetin çamurlu yolunda ara.
.
Ayaz’ım kalbimde izi çok derin,
Beklerim selamı gelmiyor yarin.
Ömrü kısa geçen bir ilkbaharın,
Solan boynu bükük gülün de ara.
SEN GİTTİN
Bekletme gel benim muhabbet kuşum,
Sen gittin bahçemde bülbül ötmüyor.
Ben senin sesine meftûn olmuşum,
Sen gittin bahçemde bülbül ötmüyor.
Laleler, sümbüller, boynunu büktü,
Goncalar ağlayıp gözyaşı döktü.
Menekşe çiçeği ıztırâp çekti,
Sen gittin bahçemde bülbül ötmüyor.
TEZ GEL HA TEZ GEL
Yıllardır gözümün kökü ağardı,
Bekliyorum tez gel; tez gel ha, tez gel.
Mahmur bakışında mutluluk vardı,
Bekliyorum tez gel; tez gel ha, tez gel.
Uzaklardan bakma bana el gibi,
Dalında susayıp solan gül gibi.
Güle hasret kalmış esen yel gibi,
Bekliyorum tez gel; tez gel ha, tez gel.
AYRILIK
Otuz yıldır sensiz geçti bayramım,
İlden ile giysilerin gül kokar.
Çok güzeller gördüm sana hayranım,
Poyraz vurmuş dudakların bal kokar.
Sensiz gelinciğin boynu bükülmüş,
Bütün yaprakları yere dökülmüş.
Rüyamda gözüne sürme çekilmiş,
Giyindiğin kemha kokar, şal kokar.
Kara sevda yüreğime ekilen,
Can evimde yılan gibi bükülen,
Ellerinle kapınıza dikilen,
Fidan kokar, yaprak kokar, dal kokar.
Ayaz’ım bin ümit ile bekledim,
Dert bitmeden yenisini ekledim.
Kavuşmayı kıyamete sakladım,
Artık bana teneşirle sal kokar.
HALA SENİ BEKLİYORUM
Çocuk yaşta arkadaştık,
Hâlâ seni bekliyorum.
Büyüdük kırkbeşi aştık,
Hâlâ seni bekliyorum.
Geze geze izlerinde,
Derman bitti dizlerimde.
Fer kalmadı gözlerimde,
Hâlâ seni bekliyorum.
Günler, aylar, yıllar kısır,
Yüreğim bağladı nasır.
Neredeyse yarım asır,
Hâlâ seni bekliyorum.
Büyüdü bütün sorunlar,
Kalleş çıktı hep yarınlar.
Artık doğacak torunlar,
Hâlâ seni bekliyorum.
Ayaz’ım bu kuru sevda,
Eridi kemikte gövde.
Sayı çok, ben tekim evde,
Hâlâ seni bekliyorum.
H A S R E T
Seher yeli esip bahar gelince,
Dalında kırılan güle yanarım.
Yar karşıdan gelip bana gülünce,
Kemere sıkılan bele yanarım.
Hafızamdan atıp silemem dünü,
Dünyaya bön gelen bilemez bunu.
Yağmurlu, rüzgarlı ilkbahar günü,
Çağlayıp akmayan sele yanarım.
Boş kazan ateşte erise taşmaz,
Sevgiyi bilmeyen sevgiye koşmaz.
Mâşuku olmayan âşıklar coşmaz,
Boş sazda inleyen tele yanarım.
Ömrümde doymadım yeşile ala,
Değişmem o yari kaymağa bala.
Bir mendil sallaya, bir selam sala,
Uzaklarda kalan ele yanarım.
Ayaz’ım içimde artıyor hasret,
Başımdan gitmiyor elvan elvan dert.
Sevgisi bir başka, kokusu cömert,
Hâtıramda kalan güle yanarım.
BİR GÜLÜN GÖLGESİNDE
Bir Gülün Gölgesinde
Sesim hep sesindedir
Cicekler kokusu
Senin nefesindedir
SEVDA YARASI
Öyle bekledim ki tam yarım asır,
Ne bir bahar geldi nede kış bitti.
Umutlarım ölü rüyalar kısır,
Dövünmeye kaldıracak taş bitti.
Her taşın altında bir çiyan cıkar,
Bakarsın hiç yere birini sokar.
El-alemin derdi beni de yakar,
İne ine gözlerimde yaş bitti.
Bir sevgi uğruna harcadım ömrü,
Felek engel çıktı di gelde yürü.
Düşüne düşüne tutsağı hürü,
Üçer beşer ağzımdaki diş bitti.
Bu kadar senedir gam keder çektim,
Hangisi yeşerdi çok tohum ektim.
Boşuna oynayıp boşuna sektim,
Olan oldu yapılacak iş bitti.
Ayazım bende ki sevda yarası,
Nasıl iyileşir nolur sonrası.
Geçti artık anlatmanın sırası,
Gençlik bitti, hayal bitti, düş bitti.
KIRK YEDİSİNDE
Ne yediğim yemeklerde tat
Ne de bakılacak bir surat
Kaldı bende.
Fırtınalı gençliğim
Bir bulut gibi geçti.
Fakat sen hâlâ
Alı yeşili solmamış
Bir esmer güzelisin
Hayel dünyamda.
ÖLÜM KORKUSU
Yıllardır içimdeki tasa
Ya bu hanımlar kızlar olmasa
...
Güller çiçekler
Bu kadar güzel kokmazdı
...
Ve içimi yakmazdı
Ölüm korkusu.
UMUT DOLU
Hâlâ lisedeyim
Hâlâ liseli kızlarla okuyorum
Sevda dokuyorum liseli kızlarla
Anadolu Sokaklarına baştan başa
Barış Bayrağı dikiyorum
Yıkılmaz kalelere
Gönlüm bir ummandır
Korkuya siper
Umut dolu…
MEKTUP
Kalem arkadaşım, kâğıt sırdaşım.
Aramızda artık bir de sen varsın.
Bana göre ne dost ne düşman âlem.
Bu sırrı kâğıda sızdırır kalem.
Yine sen bağrıma bir ateş korsun.
Yazmaya başladım yine bu sıra.
Yazdıklarım sana, senden hâtıra.
Kim ne der, neye yorarsa yorsun.
Hayelle yattığım uykular nerde?
Geceler karanlık gündüzler perde.
N’olursun bir defa rüyama gir de,
Gecemi bir hüzün, sararsa sarsın..
Bir umutla gezdim yolakta yolda,
Hep seni aradım şekerde balda.
Ayaz’ım bir akşam benimle kalda,
Ecel beni kimden sorarsa sorsun
SON MEKTUPLAR
Sana son mektuplarımı yazıyorum.
Seni ömrümün ilk baharının,
İlk yaprak açtığı günde sevmiştim.
Nasıl da güzelleşmiştin, bir bilsen.
Deryadan damlacıklar kadar sıcak,
Deryadan damlacıklar kadar ılık,
Sızıyordu yüreğime hasretin.
Sızıyordu yüreğime ayrılık,
Senden yana...
Ayrılık olsa da sen, hep yanımdasın.
Kalemimde kağıtta sen,
Türkülerde, ağıtta, hep sen varsın.
İçimi bir hüzün sararsa sarsın;
Seni andıkça...
İsmin, hatıralarımda nakış nakış.
Elmaların alında,
Goncaların dalında,
Şipşirin peteğimin balındasın.
Ben, seni okuyup, seni yazıyorum her akşam.
İlk mektupta sen,
Son mektupta yine sen varsın.
Saçların ağarmışsa ağarsın varsın.
Gözlerin güzel ya, aldırma gerisine.
Söz eden, etsin artık.
Ömrümün son güz ayında, bu son mektup...
İLK GÖZ AĞRIM
İlk gözağrım,
Sevgili yar.
Gülüşün,
Koynumda saklı,
Bir bahar.
Her gün,
Rengarenk,
Çiçekler açar.
ERİYİP BİTTİM
Sen, en güzel
Sen, en bereketli elsin.
Sen, hayal ettiğim
Gerçek leyla’dan da
Güzelsin.
Seni mecnun gibi sevdim,
Ve çelikten yapılmış
Bir devdim.
Eriyip bittim
PERİ KIZINA
Mavi bulutların gölgelerinde
Seninle birlikte geldi ilk bahar
Ayak izlerinde canlandı toprak
Sıcak nefesinle açtı çiçekler
Ellerin bolluk bereket dolu
Meyveli bir yaz var dudaklarında
Kadınımsın göznurumsun gururumsun
Bütün engelleri birlikte aştık
Birlikte ulaştık
Umutlarıma
LİSELİ KKIIZLAR
Ne kızlar var dı lisede;
Sabahat, Nigar, Gülten,
Ve Derya.
Sibel var ya Sibel,
Bir ömre bedel.
Şeker mi şeker,
Peynir mi peynir.
Görünce,
Ömrün tazelenir.
HATIRALAR
Aklında mı okula başladığımız
Hani bir yaprak kağıda bir yazar bir silerdik
Meltem rüzgarları esip
Eteklerimizi kaldırınca
Tertemiz sevgiyle göz göze bakıp gülerdik.
Anılarımız güzel, anılarımız hoştu
Yalnızlık tam yirmi yıla yaklaştı
Aklında mı eski hatıralar
Zaman su gibi aktı
Dün giymişsin sanki siyah önlükleri
Anımsıyorum hâlâ, fakat
Ne çocukluğumuz var, ne de beklenen umutlar.
Perde perde karanlığın içinde
Ay gibi doğuyorsun alnıma gece vakti
Kâhya gibi taht kurdun gönlüme
İnan şimdi bile yemeğimin tuzusun
Zaman ne kadar geçerse geçsin
Elimde değil seni unutmak
Yüreğimde kesilmeyen bir sızısın
Eskisi gibi.
Sevinç dolu gözlerinle
Elinde bir demet çiçek
Lâle kokuyorsun burnuma sanki
Akıllısın güzelsin yine
Meltem rüzgarları hâlâ esiyor hayalimde.
SIR
Eksiksiz fazlasız tam yarım asır
İçimi kemiren sır
Bir esmer güzeliydi.
En sonunda
Bir sarışın aydınlattı dünyamı.
ZEYNEP
Zeynep;
Elini yüzüne koymuş,
Düşünüyor hep.
Boynunu büktü,
Ve acı acı içini çekti.
Gözleri,
Aşkı sevdayı anlatıyordu.
Kim bilir, zavallının gönlünde,
Hangi delikanlı yatıyordu?
NİNNİ GİBİ
Gülerken
Gül vermeli
Sevgilinin gözleri.
Sözleri
Sevda dokumalı
Her akşam.
Karanlık gecelerde
Hoş bir sedadan da öte
Ninni gibi.
TAHLİL
Bir deli rüzgara kapıldı bahtım,
Bütün hayatımı yorgun yaşadım.
Bir gecelik oldu bir altın tahtım,
Kahpe Felek ile dargın yaşadım.
…
Sevdim ama güzellerin merdini,
Nere Gitti? Bulamadım yurdunu.
Sırtıma bir şelek olan derdini,
Yıkılıp kalkarak her gün yaşadım.
BÜYÜ MÜ YAPTIN
Bu ne hikmet
Bu ne sır
Ben kaleme köleyim
Kalemim sana esir
Büyü mü yaptın yoksa ?
AY IŞIĞINDA
Aşkın
Sevdanın ağında kız
Ağzında sakız
Tutsak kalmış ay ışığında.
Elini göğsüne koymuş
Ve öylece uyumuş
Belkide
Bir senamaskop rüyanın
Son durağında.
PİKNİKTEKİ GÜZEL
Piknikde karşıma bir güzel durdu,
Gözlerime baktı gülercesine.
Hayali resmime bir çelenk ördü,
Gönlümden kederi silercesine.
Öyle ihtişamlı ve felaketti,
Görünce dizimde dermanım bitti.
Bir peri misali yürüdü gitti,
Tanrıdan mutluluk dilercesine.
PEŞİNDEN KOŞARAK
Peşinde koşarak dermanım bitti,
Dön bak da perişan gelişimi gör.
Bütün mutluluklar beni terk etti,
Gelip de yalınız kalışımı gör.
İsmini besmele etmişim dilde,
Ayrılık uzadı imkân yok elde.
Susayıp kalmışım bir ıssız çölde,
Bir bak da can verip ölüşümü gör.
Yıllardır düşündüm sevgilim diye,
Sitemin beş beter bilmem ki niye.
Gülümse karşımda üç beş saniye,
Ayaz’ın sevinçli oluşunu gör.
KÜSKÜN DURUŞUMA BAKMA
Beni can evinden vurdun vuralı,
Küskün duruşuma bakma sen benim.
Sana hasret kaldım içim yaralı,
Küskün duruşuma bakma sen benim.
….
Peşinden gelemem artık yorgunum,
Yaralı bir kuşum sana vurgunum.
Ben öyle perişan öyle durgunum,
Küskün duruşuma bakma sen benim.
….
Taşkın ırmak gibi taşırdın beni,
Aşkın ateşinde pişirdin beni.
Bir garip sevdaya düşürdün beni,
Küskün duruşuma bakma sen benim.
…
Baş tutmayan yaram vardır derinde,
Sevda çiçekleri açtı terimde.
Nağmeler yazılı bin bir yerimde,
Küskün duruşuma bakma sen benim.
K A D I N
Kadın, bademiçi.
Kadının, Sümbülden saçı.
Kadın, soyulmamış muz,
Kadın, yemeğimde tuz.
Sofraya inmez.
Kadın, dipsiz kuyu,
Kadın, kevser suyu.
Kadın, beş duyu.
Tatlı mı tatlı,
Balından yenmez.
Kadın, aşk şarabı,
Yıllandıkça yıllanır içimizde.
Sevdası dinmez.
Bazen sevgi dolu,
Bazen acı ızdırap.
Cin, şeytan denmez.
Çözülmesi zor,
Bir bulmacadır kadın.
Sebebi söylenmez.
Kadın yorgan, yatak.
Kadın halı, kilim.
Kadın ayağım, elim.
Hakkı ödenmez.
R Ü Y A
Bu ne berbat rüya;
Ya bir sarışın,
Ya esmer güzeli.
Elimde eli,
Dudaklarımı emer.
Sonra dişlerini gömer,
Çılgınca.
KÜL KEDEESİ
Çağırıyorum
Pisi pisi, pisi pisi
Bakıyor çıkmıyor sesi
Kızın çıplak
Bacakları arasına durmuş
Çengeldeki asılı eti gözlüyor
Kasaptaki kül kedisi.
3. BÖLÜM
Bu yankılı sesleri okuyun yaprak, yaprak,
Eskiyen sayfalarda beni hatırlayarak.
ŞİİRLERİM
Şiirlerim,
Bir İstanbul güzeli,
Bembeyaz kelebektir.
Bazen de, elinde elma şekeri,
Kahkahalarla, gülen bir bebektir.
Bir muhabbet kuşudur,
Sevdayı satmaz.
Şişlide bir yosma,
Kasımpaşada bir sarhoş.
Sirkecide oturur eli boş, ağlayarak.
Şiirlerim,
Kilim dokur desen desen,
Barışı bayrak eder gönüllerde.
Şiirlerim,
Ana gibi okşar, sever.
Bazen de döver, pabucunun tersiyle,
Edepsizi.
Şiirlerim, Anadolu’da;
Mustafa Kemaller doğurur,
Şairin kaleminde.
AĞAÇ MİSALİ
Bir ağaç misali filizlenirken,
Üzerime acı mihrican esti.
Bağrımda birikmiş dert gizlenirken,
Hâkk boynumu büküp kolumu kesti.
…
Her türlü zahmete alışacaktım,
Vatan millet için çalışacaktım.
İlmin zirvesine ulaşacaktım.
Bir baktım ki Felek yolumu k
YOLARIN SONUNDA
Aşkın şarabını yudumla, dene;
Acı mı, tatlı mı, iç de gör nasıl?
Evlat acısını sorma dur hele,
Canının derdine düş de gör nasıl?
Kış günü yaşatmaz baharı nisan,
Gönlünde yaz varsa yine öyle san.
Yokluğu bilmezsin doluysa kasan,
Bir gün bir darlığa düş de gör nasıl?
Hep gurbet gezerim gözlerim dolu,
Yolumun üstünde Ankara, Bolu.
Gökte fark etmezsin dikenli yolu,
Dağı yalınayak aş da gör nasıl?
Ayaz’ım hak için hakkın kurbanı,
Hak için boynunda durur fermanı.
Tıp da bulamazsan derde dermanı,
Çareyi ölüm de seç de gör nasıl?
GAZİANNTEP BAŞKA GÜZELDİR
Övsem de az olur Anadolu’mu,
Fakat Gaziantep başka güzeldir.
Edirne mi desem yoksa Bolu’mu,
İnan Gaziantep başka güzeldir.
Adana komşu il içinden geçtim,
Kahramanmaraş’ın suyundan içtim.
Malatya’dan kaysı fidanı seçtim,
Gaziantep daha başka güzeldir.
Mersin de çok olur ünlüdür muzu,
Sülün gibi besler gelini kızı.
Erzin suyu koymaz böbrekte sızı,
Gaziantep daha başka güzeldir.
Antalya güzeldir turist eylenir,
İstanbul ki dünyalarda söylenir.
İşte benim anadolu’m böyledir,
Fakat Gaziantep başka güzeldir.
Amasya’da olur elmanın alı,
Afyonun kaymağı, başkent’in balı.
Bursa’da dokunur ipekli halı,
Gaziantep daha başka güzeldir.
Konya ili derler ulumu ulu,
Bu şehirden geçer İslam’ın yolu.
Gelmişi geçmişi evliya dolu,
Yûşa’nın Türbesi başka güzeldir.
Rize ile Çarşamba’nın tütünü
Sağlam olur Kayseri’nin keteni.
Şehitkâmil, Şahinbey’in vatanı,
Gaziantep daha başka güzeldir.
Ayaz’ım ben hayal ile uçarım,
İlden ile, köyden köye göçerim.
Altmış yedi il içinden seçerim,
Gaziantep daha başka güze
GAZİANTEP DESTANI
Çok eski çağlardan kalan bir kale,
Ünlüler içinde birdir bu şehir.
İslam ülkesinde yanan meşale,
Ebedi sönmeyen nurdur bu şehir.
Sanayide, dokumada, kilimde,
Çalışmada, beceride, bilimde.
Geri kalmaz irfan ile ilimde,
Gönüllerde saklı sırdır bu şehir.
Sokaklarda şehitlerin izi var,
Her babadan öksüz kalan kuzu var.
Bayrak tutan oğulu var, kızı var,
Şehirler içinde pirdir bu şehir.
Bir çiçektir Ayşeleri, Nigarı,
Sevgi kokar, hasret kokar baharı.
Şehitlerin, gazilerin diyarı,
Ayaz’ına bir gururdur bu şehir.
İKİ BİNE BİR KALA KAVAKLIK
Doğan konmuş Kavaklığın bahtına,
Güzellerin gülüştüğü yer olmuş.
Yatıp uyuyasım geldi tahtına,
Kumruların kavuştuğu yer olmuş.
İsmini söylerim tam üç hecede,
Servileri seyre durmuş yücede.
Mehtabına düş kurduğum gecede,
Yosmaların yarıştığı yer olmuş
Yakınında Mehmet Akif ses verir,
Çevresine tütüncüler süs verir.
Güzel kızlar sevdiğine pas verir,
Asıkların buluştuğu yer olmuş.
Fıskiyeler serinliği getirir,
Taze kebap derde derman yetirir.
Verem denen hastalığı bitirir,
Mutluluğun oluştuğu yer olmuş.
Defni çok zor ölü iken dirilmiş,
Yakasına yeni adlar verilmiş.
Yeşil çimen halı gibi serilmiş,
Yoncaların yol aştığı yer olmuş.
Rüzgar eser ılgıt ılgıt seherde,
Güzellere sevdalanmış baharda.
Kokusu var ela gözlü Nigar’da,
Ayaz Bey’in alıştığı yer olmuş
KAVAKLIK
Gün geldi hüsrana ben de uğradım,
Ömrümüzün sonu geldi Kavaklık.
Sofranda göz yaşı döktüm ağladım,
Acılar sinemi deldi Kavaklık.
Billur suyun bir aleme yeterdi,
Kucağında telli sazlar öterdi.
Bahar günü mor çiçekler biterdi,
Gül yerine diken doldu Kavaklık.
Gazi Şehri sana en sadık yardı,
Şimdi etrafını binalar sardı.
Benimde bir güzel Feride’m vardı,
Kızıl kan içinde öldü Kavaklık.
Ayaz’ım üzülme kötü gününe,
Bütün günler imrendirir dününe.
Gül dikilmiş senin Altın Çim’ine,
Benim için olan oldu Kavaklık.
BEDDUA
Söndürüpte ne kazandın mumu mu?
Kızıl karanlıkta yatasın dünya.
Taksi çarptı melek gibi yavrumu,
Bir deprem ola da batasın dünya.
Kucaklayıp çiçek gibi kokladım,
Sevgisini yüreğimde sakladım.
Memlekete hizmetini bekledim,
Aldın gittin ateş tutasın dünya.
Çam tahtası beşiklerde salladım,
Sürünürken kucak açıp kolladım.
Bir türkülü ağıt ile yolladım,
Zehir ile zıkkım yutasın dünya.
’Anne, babam geldi’ derdi koşarak,
Büyütmüştüm nice engel aşarak.
Bu yaşta ağlattın beni coşarak,
Sen de ettiğini bulasın dünya.
FERİDE’M
Yüreğimde baş tutmayan yarasın,
Ağrın gitti sızın kaldı Feride’m.
Hatırımı mahşer günü sorasın,
Hayalimde nazın kaldı Feride’m.
O oyuncak bebeğini belerdin,
Soframızda tatlı tatlı gülerdin.
Gönlümdeki kederimi silerdin,
Resimlerde pozun kaldı Feride’m.
Gazeteyi önümüze açardın,
Okuyarak zarafetler saçardın.
Bir o yana, bir bu yana kaçardın,
Yollarımda izin kaldı Feride’m.
Boşunaymış dualarım niyâzım,
Bahar gitti zor geçecek bu yazım.
Baban olan bahtı kara Ayaz’ın,
Defterinde yazın kaldı Feride’m.
FERİDE’EMİ ARIYORUM
Gezindiğim köşelerde,
Feride’mi arıyorum.
Su içtiğim şişelerde,
Feride’mi arıyorum.
Muslukların akışında,
Fincanların nakışında.
Her çocuğun bakışında,
Feride’mi arıyorum.
Baloncunun geçişinde,
Böceklerin uçuşunda.
Nergizlerin açışında,
Feride’mi arıyorum.
İnci boncuk takısında,
Desenlerin dokusunda.
Çiçeklerin kokusunda,
Feride’mi arıyorum.
Ayaz’ım ateşte yandım,
Yavrumu rahmetle andım.
Bekledim, gelecek sandım,
Boş yere aldanıyorum.
A N N E
Seni bahar gibi süslerdim anne
Başına gül çiçek yağdırabilsem
Kalbimin içinde beslerdim anne
Bağrımı yarıp da sığdırabilsem.
Başında sapsarı ağaran saçlar
Bana yepyeni bir hayat bağışlar
Ömrüm tazelenir günüm yavaşlar
Alnına bir güneş doğdurabilsem.
Bir acı müşküle düşünce sinem,
Gönlüne yas düşer, gözlerine nem.
Yaşamım senindir, al derim annem,
Ömür tartısını ağdırabilsem...
KUTLAMA
Torunlarım Alper İle Bilge’nin doğum gününde)
Şeker bayramını erken kutladık,
Misafir gelince Alper’le Bilge.
Bir hal oldu heyecandan çatladık,
Felek şanslarına etmesin gölge.
Gönül bahçemizde iki gül açtı,
Güller kokusunu etrafa saçtı.
Orucu, iftarı unuttuk o gün,
Mübarek gecede uykumuz kaçtı.
Günlerden mutlu gün gördük o akşam,
Mutluluk sırrına erdik o akşam.
Gecemize doğan son yıldızlara,
Gündüzlerden çelenk ördük o akşam.
Ayaz’ım ben özümde öz olsunlar,
Kalbe akan kevsere göz olsunlar.
Bu fani dünya’da ehilden ehil,
Hakk’a dönük nurlu bir yüz olsunlar.
HÜZÜN SONRASI
‘(Torunum Murat Can ameliyat geçirdiğinde yazmıştım)
Olumsuz haberin yetiyor cana,
Özüm yandı, kül eyleme Murat Can.
Gülüşün dermandır seven insana,
Göz yaşımı sel eyleme Murat Can.
Güzel oyuncaklar önünde sergin,
Özlüyorum seni her saat her gün.
Yoluna bir güneş doğacak bir gün,
Kötü güne gel eyleme Murat Can.
Seninle beraber gezmektir ahtım,
Dilerim tezceden açılır bahtın.
En güzel makamlar olacak tahtın,
Bağrım yakıp del’eyleme Murat Can.
Ben elimde kalem, bahtsız bir şair,
Bu fani dünyayı eylerim seyir.
Mevlam güç versin de, beni sen kayır,
Yaşıyorken öl’eyleme Murat Can.
BİLESİN
Sesimi sesinde,
Sesini, yanık türkülerde
duydum.
Sevdanın sarhoşluğunda,
Uğruna baş koydum.
.Ey sevgili,
Gazi Şehri, bilesin...
AŞK DA VAR
Ve acının
Iztırâbın ötesinde
Aşk da var.
Bazen bir damla göz yaşı
Unutulmaz bir acının
Unutulmaz hâtırası.
Uykularımı böler bazen,
Bir lokma ekmek kavgası.
Ve çiçekli bir bahçeden,
Başına dökülen kar.
Ağla
Ağla
Ağla
Ağlayabilirsen
Ağlayabildiğin kadar.
Ve sarar sarmalar yüreğini
Hüzünlü bir sonbahar.
Hayat diye umutlanıp
Bir mevsimlik direnişin
Daracık ve küçücük bir mezar.
Yat
Uyu
Uyuyabilirsen,
Kıyamet kopuncaya kadar...
ŞAİRİN ÖLÜMÜ
Denizler durgun,
Sular sessiz.
Çiçekler solgun,
Alabildiğine.
Ay bulutta,
Yıldızlar matem tuttu,
Bu gece;
Şairin öldüğüne.
Muhabbet kuşu sustu,
Kanarya kan kustu.
Bir dost gibi,
Hiddetinden yarıldı toprak.
Ve, şairi bağrına bastı,
Üzülüp ağlayarak.
ÜZGÜN DÜ ŞAİR
Üzgündü şair
İnleyen hastaların âhında
Ve buz tutmuş sokakların
Ayazlanmış sabahında
Balkondaki yarı çıplak kadın
Boydanboya altın
Güneşe günaydın diyordu
Ve caddede
Bir çingene kadını yürüyordu
Yalınayak
Her elinde bir çocuk
Perişanlığı
Halinden belliydi yarıbuçuk
Baktı baktı baktı ve
Dünyanın dengesizliğine şaştı
Ve birden bire aptallaştı şair.
ÖLÜM
Ne saçtan sakaldan utanır,
Nede hatır gönül tanır.
Ölüm ,
Gerdek gecesinde bile gelir.
GARİP KUŞ
Kanatları kırık
Bir güvercin yavrusu gördüm sokakta
Uçup gezemiyor memleketini.
Garip kuş
Hür memlekette yitirmiş hürriyetini...
BİR YAŞLI
Mısır satıyordu yaşlının biri
Otöbüs durağına durmuş
Yanakları buruşmuş
Kan kalmamış damarlarında
Ne günler görmüş geçirmiş
Kim bilir
Zavallı ihtiyar
Yetmişini buluncaya kadar.
GÜNEYDOĞULU
Ben Güneydoğu’da
Güneydoğu’lu bir çocuk
Elimde sevgilimin eli
Allah’ına kadar Güneyli.
Ben
Gaziantep’te Karacaoğlan
Adana’da Dadaloğlu
İstanbul’da Orhan veli
Şehitlere ağıt yakan
İhanete öfkeli
Vatan sevdalısıyım.
Ben Güneydoğu’da
Güneydoğulu bir çocuk
Bolu’da at koşturup
Barak’ta poyraz estiren.
Kelimelerim sivri ve sert
Düşmanın sırtına yük
Düşmanın başına dert
Benim işte..
Ben Güneydoğu’da
Güneydoğu’lu bir çocuk
Harran’da verimli toprak
Toroslar da yağmur bulut
Haydi güzel çocuk
Haydi benimle gel
Ellerimi tut.
Çerçevesi çiçeklerle süslü
Gümüş aynalardan bak
Ve ihaneti unut.
Ben Güneydoğu’da
Güneydoğulu bir çocuk
Ve avını kaptırmayan kurt
Asırlık çınar gibi yeşerip
Kök saracak umut
Haydi güzel çocuk
Haydi benimle gel
Ellerimi tut.
EY GÖNÜL
Ey gönül;
Ölümün geldiğinden,
Korkma gülüm:
Muhannetin kapısından,
İyidir Ölüm.
Sen Hakk’a yürüyorsun,
Şahadetlerle
BİLMEZ Mİ? BU ŞEHİR BENİ
Bu şehir Gaziantep.
Bilmez mi bu şehir beni?
Mısır tarlalarında sabahladım,
Güz gecelerinde.
Kız kovaladım, it taşladım.
Korkulu rüyalarda.
İblisin askeriydim.
Şarap içtim,
Ganne kırdım,
Kırkayak kahvesinde
Cartlak kebabı yedim,
Eblahanda Memik ustadan.
Unutur mu?
Bilmez mi bu şehir beni?
GENÇLİĞİN İZİ
Şehrin efendisiyken,
Henüz görmemiştik denizi.
Bıçak batmaz,
Kurşun girmez sanırdık
Bedenimizi.
Vay Dünya vay;
Cıncık kırığı bilirken, kendimizi.
Bitti bedende gençliğin izi.
Ahmet Ayaz
SENELERİN ARDINDAN
Uykudan uyanıp da her sabah kalktığımda,
Hissedilir ağrılar, sızılar bedenimde.
Şahadet getirerek aynaya baktığımda,
Suratım ayan, beyan kan kalmamış tenimde.
Bu nasıl hal ya rabbim, gözlerim zaten bozuk,
Ömrüm cefayla geçti seneler omzuma yük.
Üzülüp ağladığım geçen ömrüme yazık,
Aşınıp sele gitti adım attığım höyük.
Akıl ermez sırrına âlemi sen yarattın,
Senin emrinle açar baharımda çiçekler.
Gözüme fer vermeyip aydınlığı arattın,
Kararan kara bahtım daracık mezar bekler.
Rolüm bitmek üzere elim boş gidiyorum.
Benden ay kadar uzak umutlarla yaşadım.
Sitemim bütün sana hep sitem ediyorum,
Bir dert küpü dünyam var bak onu da boşadım.
Ahım göklere çıktı şükürlerle yaşadım.
UMURUMDA BİLE DEĞİL
Umurumda bile değil;
İster kökünden kopsun,
İsterse yıkılsın cihan.
Yeter ki:
gözlerinde yaş,
Hüzünlü bir bakışın,
Olmasın bir an.
Ahmet Ayaz
ÖLECEĞİM GÜNÜ BİLMELİYİM
Ben öleceğim günü bilmeliyim,
Ve bir bahar günü ölmeliyim.
Güneşli bir günde,
Bir gül bahçesinde gül toplayarak.
Bekleyen bir dost gibi,
Sarıp sarmalamalı beni toprak.
Ben öleceğim günü bilmeliyim,
Ve bir bahar günü ölmeliyim.
Bir bayrak gibi dalgalanmalı,
Mezarımda gelincik çiçekleri.
Ben öleceğim günü bilmeliyim,
Ve bir bahar günü ölmeliyim.
Toprak kirlense bile,
Bütün kıskançlıkları alıp götürmeliyim.
Yeryüzünde kini nefreti bitirmeliyim.
Ben öleceğim günü bilmeliyim,
Ve bir bahar günü ölmeliyim.
Gün ikindiye dayanmalı,
Her yer yeşile, maviye boyanmalı,
Kar, dolu olmamalı.
Ben ölmeden önce,
Gül yüzlü çocuklara hoşça kal demeliyim.
DANS ETMELİ SEVDA
Bütün silahlar susmalı,
Kan davaları kan kusmalı.
Sevginin kucağında
Sevgi, zaptına geçirmeli,
Renkli rüyalardaki yaşamı.
Özgürlük şaha kalkmalı,
Güneşli sabahlarda.
Gün boyu, gülücüklerle
Dans etmeli sevda.
KAYBOLAN SEVGİLİ
Güne günaydın demeden,
Dilerim bir dost selamı gelsin.
Ve karşımda kahkahalarla gülsün;
Gözleri boncuk, boncuk.
Kaybolan bir sevgili.
İSTANBUL
Rüyalarda,
Bir peri kızı İstanbul.
Orhan Veliyeydi nazı.
Ama benim yüreğimde,
Bitmeyen bir sızı.
Niçin, neden,?
Anlayamıyorum.
ANLADIN MI GÜLÜM
Ben bir köylüyüm:
Ama, köylü kafalı değilim.
İşim; Edebiyat, teknik. bilim.
At, it ve köpek için,
Vuruşmam.
Muhtarlık kavgalarına,
Karışmam.
İblisin atı ile yarışmam.
Ben bir köylüyüm:
Ama. köylü kafalı değilim.
İşim; Edebiyat, teknik, bilim.
Anladın mı, gülüm?
HOTÖ’NUN ÇADIRI
Ayı oynaşa salıp,
Yıldızlarla sevişirken,
Hotö’nun Çadırında.
Bütün şairleri rüyamda gördüm.
Mevlanayı gönüllerde ararken,
Karanfil kokan kitaplarıyla,
Şanlı bir bayrak misali,
Tamer Abuşoğlu gelmiş, duruyordu.
Karla karışık, bir yağmur yağıyordu,
Ve elindeki “Sarı Mektep” kitabıyla
Ercüment Asaf Yanıç.
Mehmet Türkanın,
Gözleri destan okuyordu;
Dedekorkuttan; Niyazi Yıldırım
Gençosmanoğlundan.
Abdulhadi Bay;
Kumruda kucak açarken
Kültüre sanata ve edebiyata;
Gözleri ışıl ışıldı Hekimi’nin.
“Tutsak Yollar”da.
Ve hafiften gülüyordu.
Vahittin’in resmine bakarken.
“Mavinin yaş günüymüş,
Mehmet Kara,
Anasının aşure çorbasını dağıtıyordu,
Tılsımlı elleriyle.
Uyandım ki,
Ne şair, ne de şiir var çadırda.
Nede anasının aşure çorbasını,
Dağıtan Mehmet Kara.
Ala haaaa, dedim
Ve güldüm kendi kendime.
Hani ya?
Nerede Nazey?
HELE BAKIN
Bütün diriler ağlarken
Ölenlerin ardından,
Ölenler gülüyorlardı.
Çünkü biliyorlardı,
Ağlayan dirilerin de
Bir gün,
Ölenlerin Ardından
Geleceklerini.
ASKERİN TÜRKÜSÜ
(1O.Piyade Tugayı Marşı)
Tuğgeneral Zafer Özkan’a
Biz karanlık gecenin sönmeyen yıldızları,
Tendürek Dağlarından semalara akarız.
Paslı yüreklerdeki erimeyen buzları,
Eritip gönüllere barış gülü takarız.
Tarih bizi yeniden anlatsın satır satır,
Ölüm korkularını kalpten atmış erleriz.
Savaş meydanlarında harikalar yaratır,
Kars’ta, Van’da, Erciş’te gürül ğürül gürleriz.
Karda, kışta, yağmurda, tufan kâr etmez bize,
Bir kara duman çökmüş, ülkelere taşarız.
Sesimiz yetişmeli, doğudan Akdeniz’e,
Dağ, yokuş, engellemez, engelleri aşarız.
ASKER MEKTUBU
Her şey tamam bir sen yoksun yuvamda,
Yollarını gözlüyorum çabuk gel.
Özlemimiz kaymak tuttu kıvamda,
Yollarını gözlüyorum çabuk gel.
Ayrılığın acısıyla dem tuttum,
Akşamlayın lokmaları zor yuttum.
Bu gönlümü gelir diye avuttum,
Yollarını gözlüyorum çabuk gel.
Nasibine Doğu çıkmış kurada,
Anlat bana neler yaptın orada.
Sensizliğin tadı yoktur burada,
Yollarını gözlüyorum çabuk gel.
Dağda, kırda, ağustosun yazında,
Sıkıca dur Atatürk’ün izinde.
Aralıkta son mektubun tezinde,
Yollarını gözlüyorum çabuk gel.
Tükenmiyor memleketin sorunu,
Parlayacak ordumuzun yarını.
Osmanlı Oğlu’nun Ayaz Torunu,
Yollarını gözlüyorum çabuk gel.
ANTALYA
.............Mustafa Ceylan’a
.
İsmin gönüllerde saklı bir şehir,
Solmayan renkli bir gülsün Antalya.
Mehtaba hükmeden, gümüşten nehir,
Gecemde masmavi tülsün Antalya.
.
Cennet sofrasında bir altın kaşık,
Kültürde ülkeme tutuyor ışık.
Sana bir ben değil, bir alem aşık,
Bunu bütün dünya bilsin Antalya.
.
Mavi bir atlastır, denizin suyu,
Her gece bağrına basıyor ayı,
Gördüm ne canları besliyor kıyı,
Aşıklar görmeye gelsin Antalya.
.
Gün geçiyor, güzelliğin bitmiyor,
Anlatmaya kelimeler yetmiyor,
Hayalin gözümden bir an gitmiyor,
Ruhuma akan bir selsin Antalya.
.
Şanı, şöhretisin bu güzel yurdun,
Uzaktan göz kırpıp, naz edip durdun.
Bugün de Ayaz’ı gönülden vurdun,
Güzeller güzeli ilsin Antalya.
RESMETTİM ERZİNCANI’I
Eski masallardaki bir rüya gibi
Erzincan da,
Erzincan Şelalesindeyim
Şimdi
…
Uçuşan kelebekleri
Ve sularda dolaşan
Al yanaklı bebekleri
Hayal ederken
…
Uykuya dalmışım, erken
…
Akşamın zifiri karanlığında
Zaman ilerlerken
Gönlümde bir gül açtı
Bir yıldız doğdu geceme
…
Sardı bedenimi bir sızı
Ve zatı muhteremin kızı
Takıldı rüyalarıma
…
Sol göğsümün altında
Kabına sığmayan bir at,
Kişnedi ve koştu
Sabahlara kadar
…
Ah Ah…
Ölüme yaklaşıyorum, zaman dar
Olsa da bir türlü
Gitmiyor gönlümden bahar
Canlanıyor hayalimde eski hatıralar
…
Şaha kalkmış bir deli tay gibi
Ve ilk baharındaki bir kıza
Sarılıp öpüyorum
Rüyalarımda.
…
Ben Erzincan da
Erzincan Şelalesindeyim
Bir peri masalının filmi oynatılırken
…
Resmettim rüyalarıma Erzincan’ı
Resmettim rüyalarıma
Erzincan Şelalesini.
…
Ve filmdeki devleri
Tanrının gazabına uğramış
Küçücük evleri resmettim
…
Resmettim maden suyu fışkıran
Çeşmelerin başındaki
Şiirimsi ve gül dudaklıları
...
Resmettim Havuzlu Çay Bahçesini
Resmettim rüyalarıma
Resmettim…
OĞUZELİ
Gözler gıpta ile hayale dalar,
İçinden geçince Oğuzeli’nin.
On sekiz yaşında sevdaya salar,
Suyundan içince Oğuzeli’nin.
Türlü çiçek boyunuzu yarılar,
Yaprağından bal yapıyor arılar.
Antep’ten pikniğe gelir periler,
Gülleri açınca Oğuzeli’nin
OGUZELİ’M
Oğuzeli’m
Türkülerde Türk’ü yapıtım adını
Sevdamın sarhoşluğunda
Yüreğimin orta yerine sakladım seni
Senelerdir
Gün oldu aç ve açıkta
Gün oldu
Bostan suladım sularınla Yakacıkta
Karasabanla mısır ektim, soğan söktüm
Tarlalarında
Kenger, kekik topladım
Çiğdem söktüm minicik ellerimle
Keriz Dağında
İskan türküleri çağırdım, yiğitçe
Gönlümde
Kiraz çiçekleri açılır
Nar taneleri saçılır
Mutlu sabahlarıma
Eş tutarım seni
Oğluma kızıma ve karıma
Kızarmış kaysıların
Ala yeşile bürünmüş fıstık ağaçların var
Verimli topraklarından
Bir türlü gitmiyor bahar
Salkım söğütlerine sarılmış saçların
Ay doğar akşamlarına
Sende yaşadım dört mevsimi
karpuz kestim Karpuzatanda
Narları meze yaptım soframa
Ne güzeller gördüm pınar başlarında
Ve hala
Güzellerin kokusu var,
yosunlu taşlarında
İzmir de devinip durur Oğuz Tümbaş
“Bellek Pazarı”nda nakış nakış mısralarıyla
Ve Oğuzeli sevdası ile
Ali Çapan
“Güneyden esen rüzgar”ı selamlar “delice”
Güney Sokaklarında
“Güney Sokakları”nda Vahittin Bozgeyik
Güney Sokaklarında biz
Güney Sokaklarında hepimiz
Yağmur yüklü bulutlar geçer üstümüzden
Barak Türküleri çalınır düğünlerde
Boş kalmaz güney sokakları
Bir bilsen
Hatıranda ne gerçekler beslenir
Mümtaz Şahin Nevşehir’den seslenir
“Corumuz haneğimiz” diyerek
Kucağında doğup, kucağında büyüyerek
Ve Oğuzeli Oğuzeli diyerek seni
Leyla gibi sevmek varmış kaderimde
TAŞRADAKİ ÇOCUKLUĞUM
Yakacık Köyünde bir kerpiç evde,
Doğmuşum toz ile duman içinde.
Sarmıştı içimi bir kara sevda,
Düşünürdüm korkunç güman içinde.
Sokaklardan akan sudan içerdim,
Az büyüdüm orakla sap biçerdim.
Çalılıktan yalın ayak geçerdim,
Gezerdim dikenli çimen içinde.
Güder idim üç oğlak bir kuzuyu,
Dolaşırdım dağı, taşı,yazıyı.
Anlatmak zor içimdeki sızıyı,
Yılların sonrası hüsran içinde.
Tikenler insafsız zenginler vahşi,
Halkın bazıları yiğit ve yahşi.
Tellallık eylemek kizirin işi,
Fakir köylü hep el-aman içinde.
Sütleri ağalar peynir çalardı,
Koyun yoğurdunu eve salardı.
Annem de ayrandan çorba bulardı,
Beklerdim bir isli duman içinde.
Büyük annem kışın mısır kavurdu,
Önümüze yığdı bizi doyurdu.
Babam yaz gününde harman savurdu,
Gün boyu sap ile saman içinde.
Çok sıcak olurdu tandırın başı,
Hoşuma giderdi loğlazın aşı.
Tuzağa düşünce bir yaban kuşu,
Pişerdi közde az zaman içinde.
Kör Davut boyalı surup yapardı,
Bardağa doldurup hemen satardı.
Kom Hasan davarla dağda yatardı,
Suç işler sürünün hemen içinde.
Deli Köşker durmaz yama dikerdi,
Uyuz Alov ağır diye sökerdi.
Kel Ahmet sırt ile saman çekerdi,
Bitirirdi üç ay zaman içinde,
Kör Bülent kuşlara sünger atardı,
Topal tazı tutup hemen yutardı.
Kocarif ölbede nohut satardı,
Otururdu bezden tuman içinde.
Ayaz’ım amacım asker olmaktı,
Hak yoluna canı kurban kılmaktı.
Dengesiz olaylar içimi yaktı,
O günden, bu güne, çıban içimde.
4. BÖLÜM
Sevdanın yollarında kocaman bir devimde,
Sırları bohça yaptım saklıyorum evimde.
VAY BABOOO
Bizim köyde eli kalem tutanlar,
Uyuz uykusuna yatıyor bugün.
Memleketi yalayıp da yutanlar,
Ortalık da cirit atıyor bugün.
Kulak verin vatandaşın sesine,
Bir göz atın siyasetin süsüne.
Vatan parçalanmış kimin nesine,
Demokrasi matem tutuyor bugün.
Boz sıpalar yayılırken nahırda,
Koca öküz çifte atar ahırda.
Seyis sarhoş olmuş şimdi kahırda,
Katırlar yuları yutuyor bugün.
Ayaz’ım kalemi aldım elime,
Yazacağım ancak üç beş kelime.
Boş ver diyemedim ülke haline;
Dengesizlik diken, batıyor bugün.
HELE DUR
Kucak açtık kaçaklara gel diye,
Kimden akıl alıyoruz? Hele dur.
Cümbüş ile davul, zurna hediye,
Hangi telden çalıyoruz? Hele dur.
Dış düşmanlar tuzakları kurdular,
İnsanlığı can evinden vurdular.
Ta meclisin kapısına durdular,
Cennet yurdu bölüyoruz; Hele dur.
Başlar yere inmiş, ayaklar başta,
Askerimiz bitmez kutlu savaşta.
On dokuz, yirmi de, yirmi bir yaşta,
Boşalmadan doluyoruz; Hele dur.
Baş belası İmralı da beslenir,
Finoları etrafında süslenir.
Koç yiğitler karlı dağa yaslanır,
Kahrımızdan ölüyoruz; Hele dur.
Türk Halkı gaflete düşmüş uykuda,
Bu hamur böylece gitmez bu suda.
Haklının hakkını verecek Huda,
Hakka doğru yürüyoruz; Hele dur.
Ayaz’ım Albayrak göklerde durur,
Doğrular her zaman eğriyi vurur.
Korkarım ki, aslanlarım kudurur.
Burnumuzdan soluyoruz; Hele dur.
NASİHAT
İhanet, iftira etme âlime;
Edepsizlik şöhret değil zalime.
NAĞME
Bahar çiçekleri kokuyor bugün,
Abdal gönlüm nerelerde konaklar?
Delilere ömür boyu toy düğün,
Genç kızlara mektup yazar bunaklar.
…
Altmışında aşık olur Filiz’e,
Ne haldeyim diye aynaya bakmaz.
Çiçekçiden gül gönderir Yeliz’e,
Kim ne derse desin kafaya takmaz.
…
Surat ayan beyan göbek derinde,
İnanın ki anlattığım ben değil.
Arızalar çıkmış bin bir yerinde,
Kendine bir bak da gerçeğe eğil.
…
Yetmişinde saz öğrenmek neyine?
Dansözlerle dans etmeyi düşünme.
Bir gün ilaç damlatırlar meyine,
Rezil olup çöplüklerde eşinme.
…
Ayaz der ki, adam gibi adam ol.
Bir gül bahçesinde güllerle görün.
Gözlerde kaynayıp gönüllere dol,
Bektaşi Veli’nin postuna bürün.
DİNLE BAK
Dinle bak göklere ulaştı ahım,
Kulağımda ötüp durur düdükler.
Ulu Tanrım neydi benim günahım?
Beni bulur köstebekler güdükler.
…
Şaha kalktı Zelişlerin Fatması,
Ünlüdür etrafa çamur atması.
Kaşınınca sivilcesi sıtması,
Neredeysem gelir beni gıdıklar.
…
Kötü kaderime küstüm bu gece,
Bahtımı ipliğe astım bu gece.
Dünyamdan bezdiren dostum bu gece,
Söz de samimiler, söz de sadıklar.
…
Ayaz’ım gün gelir söylenir adım,
Tatlı söz, güler yüz, huzur muradım.
Yıllardır sevginin harcını kardım,
Ne ettimse düzelmiyor gedikler.
KERATA
Edepten söz eder edebi bilmez,
Şair sanıp piyasaya sürdüğüm.
Sağa sola çatar sebebi bilmez,
İnsanlar içinde insan gördüğüm.
İl il sürgün gezdiğinden söz eder,
Müdür mavin ezdiğinden söz eder.
Bazen candan bezdiğinden söz eder,
Sırlarına yeni yeni erdiğim.
Kıskançlıkla yoğrulmuştur mayası,
Hile ile işlenmiştir oyası.
İçki kokar sırtındaki sayası,
Yalınızken hatırını sorduğum.
Kaleminde kavga küfür kol gezer,
Fırtınada atlamaya sel gezer.
Edep bilmez yükselişte el gezer,
Yardım edip ellerimi verdiğim.
Akıl ermez ilmi ile fendine,
Kirli suyu dolduruyor bendine.
Cemal Safi olur kendi kendine,
Gazel olmuş yaprak gibi derdiğim.
Acı hatırası çıkmaz serimden,
Utanırım anlatmaya derinden.
Çok darbeler aldı bin bir yerinden,
Yaralıyken yarasını sardığım.
Ayaz’ım bu sözüm nasihat beye,
Bu dünyada akıl başa sermaye.
Yüz koymadı bir tek selam vermeye,
Hatıramda defterini dürdüğüm.
DENGESİZ
……………………………………..
Doğrusu mu? Hiç bir yerde sevilmez.;
Çıban gibi batar durur dengesiz
Yaşlanmış iyiyi, kötüyü bilmez,
Övünerek atar durur dengesiz
…
Boşuna yaşamış, hiç bir şey bilmez;
Hayırlı bir işi eline almaz.
Gayri kıskançlıktan hiç yüzü gülmez,
Gece gündüz yatar durur dengesiz
…
Susuz bir dereye atmışlar O’nu,
Gizli gizli topa tutmuşlar O’nu.
Bir geçmez akçaya satmışlar O’nu,
Hakikati yutar durur dengesiz
…
En kötü gününde bağrıma bastım,
Şımarık haliyle ben O’na küstüm.
Bakma atışmama yine de dostum;
Desem bile satar durur dengesiz.
BİR DERBEDERE
Bütün çabaları üne kavuşmak,
Sağa sola saldırıyor derbeder.
Karınca misali dağları aşmak,
Utanmayı kaldırıyor derbeder.
…
Sanıyor ki edepsizlik ün olur,
Ötüp durmaları mutlu gün olur.
Düşünmüyor geçen günler dün olur,
El-alemi güldürüyor derbeder.
…
Edep sofrasında bilmez kelime,
Seyretmeye köçek gerek aleme.
Demesem de dolanıyor dilime,
İnsanlığı öldürüyor derbeder.
…
Ayaz’ım ben işte budur halimiz,
Duysun hep nebiler, duysun velimiz.
Ne diyeyim, bu da bizim delimiz;
Keneflerden dolduruyor derbeder.
EDEPSİZ
İşte şimdi geldi sözün zamanı,
El-âlemi aptal sanır edepsiz.
Kendisi yer arpa ile samanı,
El-âlemi aptal sanır edepsiz.
…
Mecliste edepten sohbeti açar,
Yediği yemeği ağzından sıçar.
Bir benzeri yoktur havada uçar,
El-âlemi aptal sanır edepsiz.
…
Karga gibi kavaklarda öterken,
Yorulmuş bir merkep gibi yatarken.
Avrat hamamında nöbet tutarken,
El-âlemi aptal sanır edepsiz.
…
Alır satar bir gün olsun kâr etmez,
Ne söylesen kafasına yer etmez.
Yaptıkları ayıplardan ar etmez.
El-âlemi aptal sanır edepsiz.
…
Ayaz’ım ben sözün, iyidir azı;
İnsanlar beşerdir, şaşarım bazı.
Tanımaz önünde ördeği, kazı;
El-âlemi aptal sanır edepsiz..
HUYU BATSIN
Huyu batsın bir dost görse yücede,
Bir bakarsın bir yerleri gidişir.
Kıskançlıktan uyku tutmaz gecede,
Sabahadek kalemiyle didişir.
SİHİRLİ MEKTUP
Kendisini usta sanan çıraklar,
Şiirlerin anasını belledi.
Benim gibi ustalıktan ıraklar,
Şiirlerin anasını belledi.
…
İltifata kucak açıp duranlar,
Türk Diline tuzak cümle kuranlar.
Kafiyeyi mavzer ile vuranlar,
Şiirlerin anasını belledi.
Manzumeyi bilmez, görmemiş nesir,
Toplasan çıkarsan sonucu kesir.
“Ustasın” sözüne olunca esir,
Şiirlerin anasını belledi.
...
Hele bir de övünmeler yalanlar,
Asaleti götürüyor talanlar.
Utanmadan uyakları çalanlar,
Şiirlerin anasını belledi
…
Dert görmemiş elma gibi yanaklar,
Gül açmayan bahçelerde konaklar.
Eli kalem tutan bazı bunaklar,
Şiirlerin anasını belledi.
…
“Kalemin susmasın ustam çok yaşa”,
Deyip de cahile olmayın maşa.
Kendini sanınca bu işte paşa,
Şiirlerin anasını belledi.
…
Ayaz’ım ben, ben ustayım diyenler,
Göz önünde duvarlara siyenler.
Kuralları kemirerek yiyenler.
Şiirlerin anasını belledi.
VASİYETİM
Bir gün kabristana yolcu olursam,
Giderken üstüme Albayrak serin,
Fatiha istemem namert kullardan,
Onlara bir “Halep Kınası” verin.
PAPAZKARAM
Papazkaram;
Tatlı belam, şarabım benim.
…
Yorganım yatağımsın.
…
Sırtımdaki gömleğim,
Oturduğum postumsun;
Ve elli yıllık dostumsun.
…
Ama,
Zeliş’in Fatması da, elli yıllık dostum.
Sen olmasan,bilemezdim;
Akarak Alleben Deresine dolduğunu,
Ve keneften farksız olduğunu.
…
Bilemezdim bana,
Kirlenmiş camlardan baktığını.
Bilemezdim,
Çürümüş soğanlar gibi koktuğunu.
…
Vay benim, papazkaram.
Şarabım benim;
Tatlı belam, gadanı alam.
Emi.
SEVDAM
Türkülerde,
Türk’ü çağırır sevdam.
İhanetin demir halkalarında
Sevgi sözcükleri üretir.
Sevgilinin,
Saçlarına hediye;
Ve, ipek giysilerine nakış diye.
Sözlerim bir çakır dikeni değil,
Sevgilinin yüreğine saplanan.
Aşkın;
Alevlenen közündeki,
Ateşleri söndüren;
Hürriyet sevdalısı bir kalbim var.
Çabalarım, sevgiye siper
Ve tunçtan duvar.
Korkunun karanlığında,
Zulmün saldırısına karşı;
Şahlanan bir deli taydır,
Sevdam.
Sevdam ki;
Türkülerde,Türk’ü çağırır.
TAŞLAMALARIM
Hakk’ın yolundayım, Hakk’ı anarım;
Besmeleyle işe başlamalarım.
Rehberim bülbüldür güle konarım,
Namerde mavzerdir taşlamalarım.
DEMOKRASİ BU MU
Eylemleri eğlence edip,
Demokrasi deyip dururlar.
Ve kudururlar demokrasi diye.
Soruyorum “Nedir demokrasi”?
Yollara barikat kurduktan sonra;
Esnafın camlarını, çerçevesine kırıp,
Dövmeye kalkmak mı?
Belediye otobüslerini hurdaya çevirip,
Kırıp yakmak mı?
Okul çocuklarını polisin üzerine gönderip,
Öküzün trene baktığı gibi bakmak mı?
Demokrasi bu ise;
Yerin dibine batsın, çıkmasın bir daha sesi.
İstemiyoruz böyle demokrasi.
BEN TÜRKİYE
Ben bir Türkiye;
Sofram,
Halil İbrahim Sofrası;
Bütün nimetler boldur.
Güçlü isen testini,
Doldurabildiğin kadar doldur.
Zayıflar sona kalır,
Kimsesizler dona kalır;
Buz denizinin dibinde.
DESTAN
Azmim şaha kalkıp haykıran bir at.
Yıldırım’ın hızı ile koşuyor.
Milletim gülecek bitecek feryat,
Adaletin ruhu ile yaşıyor.
…
Bütün Avrupa’da ayak izlerim,
Atım kişnemekte eşinip durur.
Yavaş yavaş erimekte buzlarım,
Aklım ihaneti gözünden vurur.
…
Üstüme çöktüyse bir kara bulut,
Çakan şimşeklerle kaldıracağım.
Gördüğün hayali rüyayı unut,
Seni hedefinde yıldıracağım.
…
Tarihe baksana kaç oldu yaşım?
Dünyada adalet benimle başlar.
Her zaman, her yerde dik durur başım,
Bizde zulme karşı eğilmez başlar.
…
Hainler, zındıklar dinleyin beni,
Bizimdir oturup yattığın yurtlar.
Doğduğuna pişman ederler seni,
Bardak taşıp haykırırsa bozkurtlar.
…
Ayaz’ım ben Oğuzlardan biriyim,
Karanlığa yıldız olur akarım.
Karlı dağda yiğitlerin piriyim,
Cehaleti ateş olur yakarım.
YAKACIK KÖYÜNE SELAM
Üzülüp hedefe geç kaldık derken,
Baktım ki, vakit çok erken.
Çalışın çocuklar, gücünüz varken.
…
Yaşlılık çağımda Hakk’a giderken,
Zat’ı muhteremler;
Resmimi astılar okuduğum okulun
Şeref köşesine.
…
Bir fidan dikmiştim okulun bahçesine.
Bilmez mi beni Yakacık?
Bilmezler mi beni Yakacık(lı) lar?
…
Türkülerde Türk’ü yazdım,
Mermer kayalarına.
Ve sevda türküleri çağırdım dağlarında.
…
Ayın doğduğu akşamlarda,
Fıstık ağaçlarının dibinde yatardık.
Özgürlüğe fal tutardık;
En verimli çağımızda ve yiğitçe.
…
Kadın, kız değildi, bizi avutan.
Ve rüyalarımızda yatan,
Aş, iş ve hürriyet sevdasıydı.
Ve karanlığa ışık tutmak,
Azmimiz idi bizim.
…
Yine gençliğim geldi aklıma,
Gönlüme hüzün doldu.
…
Ölmedim ama,
Ölüme yaklaşıyorum;
Bu gün de akşam oldu.
…
Yakacık Köyüne, selam,
Selam olsun Yakacıklılara.
Selam olsun Mustafa Güneş’e
Ve Ayhan Topal Hocama.
…
Karanlığın orta yerinden
Beklediğim güneş doğacak bir gün.
Ve bir gün ışık vuracak cama,
En parlak yıldızlar dolacak odama.
…
Yakacıklı çocuklar
Okuyun, öğrenin.
“Vakit nakittir” demişler.
…
En verimli çağınızda,
Cehaletin köküne balta vurun.
İşte okul, işte kitap, buyurun;
Adalete bayrak açıp,
Aydınlık bir Türkiye’yi, siz kurun.
ÖZGÜRCE
Ben Oğuzeli’nin
Oğuz Türklerinden
Bir Türk’üm.
Bir Türk kadar Türk
Bir Kürt kadar Kürt’üm
Sevgiye çelenk ördüm
Kırmızı karanfillerle
Özgürce…
DEDEMİN ANISINA
Yıl l9l8
Oğuzeli Büyük Kızılhisardı.
Düşman baş kaldırmış,
Ölmek var, öldürmek vardı.
İnsanlarımıza Antep dardı.
Ülke kuşatılmış,
Kıyametler kopuyor.
Yaşamak çekilmez bir dert.
Dedem Çarko Ahmet,
Arkasına bakmadan,
Savaşa yürümüş.
Namus uğruna,
Ve yönü kıbleye,
Yemende şehit düşmüş.
Elinde tüfek,
Baş ucunda Keklikçi Ayvaz.
Adı adsız şehitlere karışmış.
Ölümden arta kalan,
İsmail Düver’in babası,
İsmail Düver Dede,
Böyle anlatırdı.
Ne adı var, ne resmi.
Tınazderede bir tepe,
Çarko’nun Tepesi diye,
Söylene durur.
Dedemin anısına..
...
İTİRAZIM VAR
Bir dünya kurulmuş,
İnceden ince.
Yaşamaya gelince;
Birileri var
Bir dilim peynir
Bir parça ekmek
Sekiz tane zeytinle mutlu.
Birileri var
Yalınayak, ağlayarak
Bel bağlamış yarına
Renkli rüyalarıyla umutlu.
Bir yerde ağıt figan
Bir yerde halay çekilir
’Gümüş kemer bağlamış
Yandım altın dişine’.
Vallahi billahi
Benim de aklım ermez
Kör şeytanın da aklı ermez
Bu kahpe feleğin işine.
İtirazım var...
ŞAŞMA
Emek verip büyüttüğün bir bebek,
Yedi sülalene söverse şaşma.
Belki âlim olur belki bir kelek,
Seni tekme, tokat döverse şaşma.
Çiçek gibi incitmedin dalını,
Onun için biriktirdin malını.
Zaman geçsin bir göreyim halını,
Seni her mecliste överse şaşma.
Seni kapısından kovarsa şaşma.
Şaşma ha kardeşim,
Şaşma ha şaşma.
Bu kalleş Dünyanın karmaşasında.
EFENDİLER
Efendiler yerler
Balı kaymağı
Damlasını koymazlar
Lopların dolu tasında.
Bizim dost şairler de
Yanar tutuşurlar
Vatanı borçtan
Kurtarmak sevdasında.
KARA HASAN
Kara Hasan
İri gövdeli biriydi
Allah demedi
Allah’ı bilmedi
Ömrünce.
Ve Allah kelimesini
Getirmedi diline.
Ancak yeni rakıyı
Alınca eline;
Ya Allah
Ya bismillah
Allahu ekber
Dedi ve gegirdi...
HAMO DAYI
Hamo Dayı
Söz de yiğit kabadayı
Aslında ayıdan da ayı
Eşi cilveli nazlı
Fren tutmaz
Hız lı mı hızlı
Tıpkı dondurma bebek
Oğlu kelek kızı kek
Mahalleli biraz ürkek
Ama ortaklık iyi gidiyor
Herkes payına razı...
HASTAYIM
Hastayım, talihim
Bu yıl da yattı.
Boynuzlu deyyusların,
Boylarından uzun
Boynuzları
Böğrüme battı.
Vay benim kötü talihim.
YÜZ KARASI
’Dirisi beş para etmez
Ölüsüne güç yetmez’
Kazak erkekmiş kazak
Eşinden çocuğundan uzak
Anasına âşıkmış meğer
Dolup dolup taşıyorum
Anasıyla evlenmediğine
şaşıyorum
Yüz karası
Akılsız aptal herifin.
BU İŞDE BİR İŞ VAR
Bu işte bir iş var
Oğlan budala
Kız, püsküllü bela
Oğlan biraz mankafa
Kızın gögüsleri
Soyulmuş yafa
Cin mi cin
Şeytan mı şeytan
Aynı anadan doğmalar
Ama, oğlan tıp kı davar
Vallahi billahi
Bu işte bir iş var
İNSANLIĞA ÇAĞRI
’ ’Senin dinin sana
Onun ki de ona’
Bu yolda zulüm
Edipte insana:
Cennet gibi dünyayı,
Çöplüğe çevirmeyin.
ESAT HOCA
Latin alfabesini bilir
Ama Arap Harfleriyle okur
Zihninde hile dokur
Bizim Hoca Esat
İşi gücü fitne fesat
Abdestsiz yere basmaz
Helala harama kulak asmaz
Ahkâm kesilir başımıza
Kitaplarda satır satır
İçine yalan katarak
Eski masallar anlatır
Ulan Esat Hoca
Cennete giremezsin
Yüz defa gitsen Hac’ca.
HER ŞEYDEN ÖNCE
Her şeyden önce
Adam gibi adam olmalıyız
Adaleti kanun kitaplarında değil
İnsanların vicdanlarında bulmalıyız.
TAŞRALI KADIN
Taşralı kadın
Otobüsde bir simit aldı
Dörde böldü
Yüzüme baktı ve güldü
Simitin her parçasını
Bir çocuğa verdi.
ALLOŞ
Firez geniş
Meydan boş.
Atmasını sever
Ve attıkca atar
Bizim alloş
KOCA KIRÇIL
Boyun, posun
Kelle, kulak yerinde.
Kocaman,
Koca kırçılsın.
Ben önüne et atıyorum,
Sen kemik geveliyorsun,
Bulaşık yalıyorsun.
Birisi ağzını oynatsa,
Sen hemen kuyruk sallıyorsun.
Ahlakın batsın
Çizginde çok inatsın
Huyun insanlara da geçti
Geberesin emi...
DANA MAMET
Antep Harbinden çıkmış
Bir zekâ özürlüsüydü
Adına
Dağ Deviren Dana Mamet
Derlerdi de
Dağları deviremez di
Ve sırtına yüklenen yüke
Yük demez di
Bir aferin uğruna
Hamallık ederek öldü O
Biz de miting meydanlarında
Alkışlar çaldık
Nutuklar dinledik bir ömür boyu.
ONLAR
Onlar
Yalan söylediler
Nutuk attılar
Milleti aldattılar.
Bağırdılar çağırdılar
Sesleri kısılmadı
Yağlı lokmaları yuttular.
Viskiler içip dans ettiler
Sabahlara kadar
Halkın derdine dert kattıla
BEN ÖLDÜĞÜM ZAMAN
Bilenler bir gün diyecekler;
Bir Ahmet Ayaz vardı,
Gülücüklere gül atardı.
...
Kurşun sıkardı,
Karanlık kapılar
Ardındaki kirli düşlere.
...
Ömrü bitti,
Çabaları boşa gitti.
1993-YANKILI SESLER
BEKLEMEK
Bahtı kara babamın,
Bahtının karanlığında;
...
Karadaki balıklar kadar mutlu,
Karadaki balıklar kadar umutlu.
...
Yalın ayak,
Ağlayarak;
Bel bağladım yarına.
Güneşin doğmasını bekledim,
Ülkemin ufuklarına.
Sabah olmadı.
AYKIRISANAT DERGİSİ
YIL 1996- SAYI 24- SAYFA 21
DUYULAN SES
Umutların yanıp külünün göğe savrulduğu
Özgürlüğün kolunun kanadının kırıldığı
Bir ülkede
Bir millet gerek;
Çalışkan, güçlü
Demir dağları delmeli.
Bir millet gerek;
Mükemmel, mütevazı.
Bakanlar,
Bakanlıklara kendi imkânlarıyla gelmeli.
Devletin bütçesi dolup taşmalı,
Devlet, kendi fâkirlerine ulaşmalı.
Eskisi gibi misafirperver olmalı,
Eskisi gibi candan yapılı.
Ülkemize sığınmalı;
Kendi ülkesinde,
Hürriyetini yitiren Avrupalı.
ALİ DAYIYA MEKTUP
Ali Dayı
Ali Dayı
Sen gittin
Halimiz nice oldu.
Cücelerimiz dev,
Devlerimiz cüce oldu.
Yeni yasalar getirdiler,
Neyimiz varsa bitirdiler.
Gel de gör;
İnsanlarımız hür,
Boynuzlarımız gür,
Büyüyor.
Köylerimize yol su geldi.
Ve açlıktan,
Ölüm korkusu geldi.
Ocaklarımız tütmez,
Kazancımız elektrik,
Su borcuna yetmez oldu.
Seçim uğruna ilçelerimiz il,
Devletin bütçesi sel oldu.
Akıtıp bitirdiler,
Sonumuzu getirdiler.
Ali Dayı...
DİL YARASI
Bir baykuş tünedi başucuma
Her sabah erken konar
Güneşe dokunsam
Ateşimden güneş yanar
Dünyaya dokunsam
Kanım dünyayı boyar
Ne bıçak izi var tenimde
Ne kurşun yarası bedenimde
Bir dosttan aldığım
Bir dil yarasıdır yaram...
SEVGİLİ ÇOCUKLAR
...................
SEVGİLİ COCUKLAR
Sevgili çocuklar:
Hoş geldiniz dünyamıza
Hoş geldiniz
Sizleri bekliyor çiçekli bahar
Sizleri bekliyor yağmur
Tufan kar
Dert yüklü gemiler
Hayat pahalılığı
Daha neler neler
Hoş geldiniz
Yaşamın zevkine safasına
Hoş geldiniz
Satılmış insanların
Satılmış dünyasına
Sevgili çocuklar
Hoş geldiniz...
İTİRAF
Vicdanımda sakla hak için yasa;
Beni hiç bir korku eylemez tasa.
Ne şahtan korkarım ne padışahtan,
Arkamda âh edip kalan olmasa.
PULSUZ DİLEKÇE
Ulu Tanrım ne büyüktür,
Yüzümüzü güldürmedi.
Yaşam sırtımıza yüktür,
Ecel tezce öldürmedi.
Haya raflara koyuldu,
Yasanın sırtı soyuldu.
Yiyip tıksınıp doyuldu,
Derde deva buldurmadı.
N’olduysa oldu fâkire,
Boydan boya battı kire.
Hasan, Ali ve Bekir’e,
Az ayrıklar yoldurmadı.
Yaşamak zor hayat acı,
Demokrasi başım tacı.
Suyun başındaki sucu,
Her gün döktü, doldurmadı.
Ayaz’ım ben ince ince,
Düşündüm hep gündüz gece.
Yazdım pulsuz bir dilekçe,
Arzuhalim bildirmedi.
KEYF OLALIM
Koskoca yarım adada,
Neyimiz yok, keyf olalım.
Sekiz kişi bir odada,
Neyimiz yok keyf olalım.
Kimi çıra, kimi fener,
Nice hilebazlık döner.
Yalancılık büyük hüner,
Neyimiz yok, keylf olalım.
ÜLKEM HER MEVSİM BAHAR
Ülkem her mevsim bahar
Ülkem sarsılmaz duvar
Ne yazık ki ülkemde
Hain var hırsız var.
DOĞDUĞUM GÜNDENBERİ
Kimi kol bacak kırık bekliyorken sabahı,
Ölümle savaş eder göklere çıkar ahı.
Kimi fahişelerle artırırken günahı,
Tuhafıma gidiyor züppelerin hüneri;
Hep düşünüp dururum doğduğum gündenberi.
Kimi çılğınlık edip eğlenceye bel bağlar,
Kimi ekmek derdinde ağasına el bağlar.
Hasta ilaç alamaz gözlerinden kan ağlar,
Çoktan erimiş bitmiş bir kemikle bir deri;
Yüreğime dert olur doğduğum gündenberi.
Muhannetin zinciri boynumuza dolanır,
Baş tutmayan yaralar günden güne sulanır.
Bazen canım sıkılır, bazen midem bulanır.
Atar tutar dururum,bir ileri,bir geri;
Ömrüm böyle geçiyor doğduğum gündenberi.
Yan devirip yatıyor sanki armut getirdi,
Malı, mülkü, herşeyi, kendine Allah verdi.
Adaletse böyle bir adaleti kim gördü?
İnanır mı buna hiç sokaktaki serseri,
Dengeli dünya dedim doğduğum gündenberi.
Kıskançlık filizlenmiş uzayarak boy atar,
Zamanın hakemleri doğruya yalan katar.
Batacaksa bir millet, işte böylece batar;
Dalkavuklar, dümbükler, orospunun rehberi,
Beynimi karıştırır doğduğum gündenberi.
Her gün bir güneş doğar gavatların başına,
Bazı soytarılar da gavatlara âşina.
Artık son bulsun diye yazın mezar taşıma;
Rağbet görmemelidir sahtekârın zaferi,
Silahsız savaş ettim doğduğum gündenberi.
Ayaz’ım memlekette alnım açık yüzüm ak,
Dansözler ülkesinde her bir başka şakşak.
Neler oluyor hele, arkana dön de bir bak;
Bayrak açmış gidiyor, boyacının baş eri,
Enayiler alkışlar, doğduğum gündenberi.
KAHPE FELEK’E
Bu âlemi sen yarattın,
Gönüllere akıp gitti.
Şekeri zehire kattın,
Ortalığı yakıp gittin.
Neredesin?
Kimisi dev kimi cüce,
Kimi sultan kimi ece.
Gündüze benzer mi gece,
Bilinmeze takıp gittin.
Neredesin?
Kimisi aç kimi susuz,
Kimi her gece uykusuz.
Denkleşir mi ateşle buz,
Bir çıkmaza çakıp gittin.
Neredesin?
Ne astarın bezin belli,
Ne aynada yüzün belli.
Ne deryada izin belli,
Bir sır gibi akıp gittin.
Neredesin?
Kimine bir sadık yardın,
Kimine Ağrı’da kardın.
Bir kanlı savaş çıkardın,
Görünmeden bakıp gittin.
Neredesin?
Ayaz’ın der tüzük farklı,
Hak ve hukuk yandan çarklı.
Adâlet zorbada saklı,
Zor günde bırakıp gittin.
Neredesin?
BUNLAR KİM DEME
(Zekeriye Efiloğluna)
Türlü türlü halı, kilim olmuşlar;
Dikenden toplayıp eğirdiklerim.
Garip mekânlara seyis olmuşlar,
Elinden tutarak kayırdıklarım.
Bunları sorup da sakın kim deme,
Soframda mezeler en son dübleme.
Hep zarar verdiler güzel ülkeme,
Adam olsun diye ayırdıklarım.
Körler pazarına sıkça indiler,
Tayfada yer verdim ata bindiler.
Harabede köşe bulup sindiler,
Yaprak gibi daldan sıyırdıklarım.
Ayazım aldırma bu kadar yeter,
Kötü söz kâmile ölümden beter.
Her biri bir baykuş nefretle öter,
İrfan sofrasına buyurduklarım.
ABOOO
İlimden irfandan kelam ederken,
Elimde kalemim coştu da coştu.
El merdiven kurup aya giderken,
Bizimkiler boşa koştu da koştu.
Seçilenler halka ihanet etti,
Ömrümüz onların izinde bitti.
Umutlar yanarak kül oldu gitti,
Rezalet sel olup taştı da taştı.
Boş meydana çıkıp nutuklar attık,
Sonu yok hayalle uykuya yattık.
Türk İslam yolunda acılar tattık,
Adalet yolundan şaştı da şaştı.
Neyleyip nettiysek sonu boş çıktı,
Bu millet yalandan usandı bıktı.
Hükümet AB’yi kafaya taktı,
Kanunlar kabında şişti de şişti.
Ayaz’ım daha da övünmekteyiz,
İçimiz yanıyor gövünmekteyiz.
Gögsümüze vurup dövünmekteyiz,
Boynuzlar boyları aştı da aştı...
Ahmet Ayaz
ABBAS ABDULLAH HACALOĞLUNA
Sözüm Meclise
Hedef tuttuk seçilince kârı biz,
Altın gibi o cevheri pisledik.
Rafa koyduk şöhret ile arı biz,
O aydınlık yolumuzu sisledik.
Aydın olduk özgürlükten dem tuttuk,
Çağlar geçti neslimizi unuttuk.
Çok zılgıt işittik, çok zehir yuttuk,
Barış için Avrupayı sesledik.
Bir baş idik bölük bölük böldüler,
Yasaları orta yerden deldiler.
Artık bizi yönetmeye geldiler,
Hayel ile rüyaları süsledik.
Ayaz’ım derdim çok, yaram çok derin,
Kıramam gücünü kötü kaderin.
Güzel yurdum, yılan dolu her yerin;
Bostanında ne inekler besledik.
SORMA BENİ
Hiç kimseden sorma beni,
Kâh bir mecnun, kâh veliyim.
Bu canımda bu bedeni,
Hak için yoran deliyim.
Barak’ta Oğuz soyunun,
Ali İdris’li boyunun.
Gönülde hasret suyunun,
Durgun akan bir seliyim.
Ayaz’ıyım hecelerin,
Gündüzüyüm gecelerin.
Erişilmez yücelerin,
Sevda kokulu yeliyim.
NEDİR BU KOSKALIK
Nedir bu koskalık ağız yukarda,
İnsanlığa yavan kaçmaz mı dersin.
Geziyorken bir gün bayırda kırda,
Olur ki ağzıma kuş sıçmaz mı dersin.
Evet, kurulu bir saltanatın var;
Bir insan fâkirse düşkünse ne var.
Betondan yaptığın sağlam bir duvar,
Kökünden sökülüp uçmaz mı de
SIZI
Sırtıma çileyi, gamı yükledim,
Bakıyorum, bütün işler boş, yine.
Ülkemin üstüne yağmur bekledim.
Gökten inen tepemize taş, yine.
Hiçbir merhem çare değil derdime.
Ödenilmez borç yüklenmiş ferdime.
Kuduz itler ihanette yurduma,
Ele düştü kazandaki aş, yine.
Seçim olur, sandıklara varılır.
Yaralarım pare pare yarılır.
Bir bakarsın yeni meclis kurulur,
Bulunmaz bir kurtarıcı baş, yine.
Gel de gör Ayazı, gör ne hallerde,
Dert çekmekten derman bitti kullarda.
Demokrasi çiçek açtı, dallarda,
Bizim ele kar yağıyor, kış yine.
IRAK HALKINA ÇAĞRI
Muhammed cananım Ali’dir canım,
Birbirinden ayıranlar utansın.
Adem’den Havva’dan geliyor kanım,
Birbirinden ayıranlar utansın.
Mazlumun başından kaldır sopanı,
Af edemem mescitleri yıkanı.
Cami ile cem evleri yapanı,
Birbirinden ayıranlar utansın.
Kanlar döktü Amerikan darbesi,
Cami yakmış Şiilerin zorbası,
Yıkılır mı Hüseyin’in türbesi,
Bu emiri buyuranlar utansın.
Ayaz’ım ben Hakk’a gider yolumuz,
Hakk yolunda bağlı durur kolumuz.
Son peygamber sahabeler ulumuz,
Birbirinden ayıranlar utansın.
SEVDADAN UZAK
Bunca yıl yaşadım sevdadan uzak,
Sanmayın ölümden korkum var benim.
Kamer gibi alnım açık yüzüm ak.
Sanmayın ölümden korkum var benim,
Ölümden korkandan farkım var benim.
Can çıkıp da çürüyünce bedenim,
Korkmayın toprağı kirletmez tenim.
O bir gerçek kaderimde var benim.
Sanmayın ölümden korkum var benim,
Ölümden korkandan farkım var benim.
Gelsin ölümü ben övdükçe övdüm,
Mekânı kirleten cesete sövdüm.
Kini ve nefreti mâziye gömdüm.
Sanmayın ölümden korkum var benim,
Ölümden korkandan farkım var benim.
Azılı köpekler hep kudurmuşlar,
Yolumda sevgiye tuzak kurmuşlar.
Adaleti canevinden vurmuşlar.
Sanmayın ölümden korkum var benim,
Ölümden korkandan farkım var benim.
Böyle bir dünyada yaşamak ne ki?
Hak’kı göreceksin gerçeğe gelki.
Bu cana bu ömür yetecek belki.
Sanmayın ölümden korkum var benim,
Ölümden korkandan farkım var benim.
Ayaz’ım mahlasım bir deli ozan,
Ateşi yanmadan kaynar mı kazan.
Belki bu halime olacak kızan.
Sanmayın ölümden korkum var benim,
Hırsızdan, arsızdan farkım var benim.
GÜNEYDOĞUDAN MEKTUP
Yavuz Bülent Bâkiler’e
...
Benim kalemimden kan irin akmaz,
Ben Yunus Emre’nin tek varisiyim.
Sitemim kimsenin kalbini yakmaz,
Mevlâna’nın gönül süvarisiyim.
...
Başladı yurdumda bir başka akın,
Âsil at yolunda katırlar çapkın.
Yönüm Türkistan’a yolum çok yakın,
Sevda yolcusunun en irisiyim.
...
Bu yolda ozanlar yalnız ve yorgun,
Gönül Karabağ’a, Kafkas’a vurgun.
Belki Çeçenistan benimle dargın,
Oğuz boylarının serserisiyim.
...
Ayaz’ım kanımda hürriyet atar,
Adalet çok hasta yorganda yatar.
Bosna, Azarbeycan burnumda tüter,
Ülkemin başı dik ve dirisiyim.
...
DEYİŞ
Dost köyünden haber gelmez sanarım,
Yakıp durur bir ateşten kor beni.
Yanar isem dost uğruna yanarım,
Kadir kıymet bilenlerden sor beni.
...
Aşk dediğin doyulmayan bir pınar,
Bütün yaralarım içtikçe kanar.
Dönüp baksan tükürecek yüzler var,
Bağlı tutar hislerimde ar beni.
...
Bazen bir mecnunum bazen bir aşık,
Dilerim mevladan kapanmaz ışık.
Çirkefe düşmeden elimden kaşık,
Mekanına yoldaş etse yar beni.
...
Ayaz’ım ben söyleten sen kelamı,
Sen yarattın yeryüzünde âlemi.
Ey Habib’im kesme benden selamı.
Hakikatın yollarında yor beni.
FELEK
Bu fani dünyayı bana çok gördün,
Yanarım ömrüme yanarım Felek.
Önüme aşılmaz setleri ördün,
Yanarım ömrüme yanarım Felek.
Bir gün olsun güldürmedin yüzümü,
Yokuş ettin önümdeki düzümü.
Yakıp yakıp kül eyledin özümü,
Yanarım ömrüme yanarım Felek.
Kimisine vatan verdin yurt verdin,
Kimisinin koyununa kurt verdin.
Bana da hiç çekilmeyen dert verdin,
yanarım ömrüme yanarım Felek.
Kimisine gonca güller yetirdin,
Kimisine zemzem suyu getirdin.
Ayaz’ın ömrünü yedin bitirdin.
Yanarım ömrüme yanarım Felek,
Seni kahpe diye anarım Felek.
KOŞMA
Gönül hasret kaldı koç yiğitlere,
Bol sofrada adlarını anmışım.
Gölgemde dolaşan uyuz itlere,
Dost diye sarılıp adam sanmışım.
Dert edinip dertlerini dinledim,
Ah çekerek inim inim inledim.
Dostuz, arkadaşız, kardeşiz dedim;
Deymeyen insana boşa yanmışım.
İnsana insandır gözüyle baktım,
Durgun sular gibi ummana aktım.
Gün oldu el için kendimi yaktım,
Kadir kıymet bilmezlere kanmışım.
Ayaz’ım üzülme üzüntü geçer,
Gönül her alanda güzeli seçer.
Bilirim, erenler kevserden içer,
Ben de, sel suyunu zemzem sanmışım.
KADERİN CİLVESİ
O, benim bir tanem;
Toprağım, suyum,
Ayım ve güneşim.
Bel ki de bir gün beni,
Yatağımda ölü bulacak;
Ekmeğim, aşım; Sevgili eşim.
Kaderin cilvesi bu, bilinmez.
İNTİHAR ETTİ
Parkın birisinde,
Bir bahar günüydü.
Oğlan, kaş etti, göz etti,
Bir kaç tatlı söz etti.
Akılsız kızı aldatıp götürdü,
Ve işi bitirdi; Eşek sıpası.
Olmaz böyle şey; Aylarca, kızı bırakıp gitti.
Kız, Karnı büyüyünce; İntihar etti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.