HERKES BİRAZ YA MECNUN'DUR YA DA LEYLA
Daha doğar doğmaz başlarsın ağlamaya. Ölümünle başkaları ağlar. Herkes sever seni önceleri. İsimlerini lügatlerden bulurlar. Ana seni emzirirken kendisi doyar.
Yatacağın yer bile önceden hazırdır. Renklerini sana göre seçerler. Ağlamaların emir, gülmelerin neşe kaynağıdır.
Zaman geçer sen büyürsün. Oyuncaklarınla birlikte. Önceleri büyükler oynar senin yerine. Zamanla onları minicik ellerine tuttururlar. Elinden düşerken bile çıkan sesleri sever büyükler. Senin elinden düşmüştür çünkü.
İlk anlamsız sesler çıkardığında ana baba tatlı bir münakaşaya tutuşur. Çünkü sen birine göre ana diğerine göre baba demiş oluyormuşsun.
İlk kelime ilk adım. İlk oyuncaklar. İl uyarılar: Yapma cısss.
Bu ‘cıss’lar senin menfaatin için olsa da ilk müdahaledir hayatına. Zamanla bunu alışkanlık haline getiren büyükler emirlerini keskin savururlar: Uyu, ye, yapma, otur, sus…
Sen hoşlanmazsın bu emirlerden. Yine de hala seviliyorsundur. Sonra okula götürürler. Öğretmen güler yüzlü. Tabii şimdilik. Okul çıkışlarında beklenir, elinden tutularak götürülürsün eve. Zamanla kendin yürürsün. Elini bırakmalarından sen de hoşlanırsın. Kendim kimseye muhtaç değilim diye. Ancak elin bırakılmasıyla başlar çok şey… Kendin yürü!...
Arkadaşların olur, oyunlar oynadığın. Bir de farklı bir arkadaşın olur, kendi cinsinden olmayan. Onunla oyun oynamasan da olur. Yanında olsun yeter…
Zaman geçer çok şeyi sen yapıyorsundur artık. Başkalarına ‘bizim çocuk’ izahatı ile tanıtırlar sizi. Çok başarılı. Filan yeri kazandı. Bazen de ‘hakkını yediler’ açıklamasıyla tanıtılanlar da olur.
Okullar değişir. Arkadaşlarında. Farklı olan arkadaşın da değişir, hani kendi cinsinden olmayan… Diğeri çocukluk anına ait hatıra… Senin için farklı ve ciddi planları vardır, farklı olanının. Senin de planların vardır. Ama eve geldiğinde babanın sofrasına oturduğun aklına gelmez o zamanlar.
Yesene çocuğum! İştahtan kesilmişsin. Anne “bir derdin mi var?” diye sorar. Baba “neyi eksik” açıklaması yapar. Ne derdini söyleyebilirsin, ne eksik olan şeyi… Büyükler düşünür.
Yaş kemale ermiştir. Bütün okullar biter. Yahut okul hayatı biter. Hatta askerlik de biter. Sıra dünya işlerine gelmiştir. Şu meslek senin için daha uygundur. Şu eş senin için daha münasip…
“Ben başka iş yapacağım” dersiniz de başka eş… Yok, yok onu diyemezsiniz. En son farklı olan arkadaşınız bir bankta dalgın dalgın etrafa bakarken neticeyi merak eder. Bilmez ki birisi de ona münasip bir iş ve eş kararlaştırmıştır. Büyükler sizi seviyordur yani.
Sonunda bütün münasip işler gerçekleşir. Zaman geçer. Ağlayarak doğan yavrularını kucaklarına alırlar. Bir film şeridi gibi zaman gözlerin önünden geçer. Oyuncak, okul, iş, eş babadan kalan mirasla devam eder. Ama insanın içinde ‘cız’ diye bir şey hissedildiği zaman sana yapılanları düşünürsün. Aynısını sen de yaptığın halde senin kararların daha doğrudur sence. Ve sen de korursun evlatlarını onların isteklerine rağmen. Çünkü öylesi onlar için daha hayırlıdır.
Her erkek biraz Mecnun’dur. Senin Mecnun’un… Hani farklı arkadaş var ya işte o. Her kadın biraz Leyla’dır…
Ah Mecnun!..
Ah Leyla!...
Cızz!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.