DUA'NIN KABULÜ OLMAK
Yaşlı adam kasabanın girişinde, otostop yaparak bindiği arabadan inmişti. Birkaç gün önce yağan kar, hava ayaza çektiği için buza dönüşmüştü. Dikkatle basarak yürüyordu. Yavaş yürüdüğünden kasabanın çıkışına varması neredeyse bir-iki saatini aldı. Hava kararmak üzereydi. Hoca akşam ezanını okudu okuyacaktı.
Kasabada tanıdığı arkadaşları vardı ama çoktan ölüp gitmişlerdi. Mezarın yanından geçerken ruhlarına Fatiha okudu. Misafir olabileceği kimsesi yoktu. Yorulmuştu. Kaldırımın kuru bir yerine yavaşça çöktü. Bu soğukta bu yoldan araba geçer mi acaba? Diye düşünceye daldı. Kendisi gibi yaşlı hanımının gözleri çoktan yola dalmış olmalıydı. Geciktikçe endişesi artacaktı. Zaten kalp yetmezliği vardı. “İnşallah fazla telaşa kapılmaz” diye mırıldandı kendi kendine.
“O, ne eylerse güzel eyler. Beni benden daha iyi gören, evde hanımımı da gören merhametli bir rabbim var….” Gibi akidevi düşüncelere kaptırıverdi kendini. Düşündükleri havanın soğukluğunu unutturmuştu. Titremesi de geçmişti. Yaklaşık 3 saattir yoldan bir araba geçmemişti. Kış günüydü. Bu saatten sonra kim ne için geçecekti ki? Her ne kadar merhametlilerin en merhametlisine güvense de zihninin bir köşesine şeytan tohumunu ekmeden durmuyordu. Eşi geldi yine aklına. Derin bir nefes aldı. Nefesten çok hüzün çekti içine. Çaresizlik çekti. Gözleri buğulandı. Araba gelecek yolun, görebildiği en uç noktasına baktı. Sonra ufka çevirdi gözlerini. Siyahın beyazı örttüğü nokta ürpertti yaşlı adamı. Azalmaya yüz tutan umuduna sıkıca yapıştı. “El basir” dedi fısıltı halinde.
Ne araba vardı, yoldan geçecek; ne insanoğlu, evine davet edecek. Soğuk diye kimse evinden çıkmıyordu. Çıksaydı şu uçtaki evlerden, birileri görecekti. Görüp merak edecek ve evlerine buyur edecekti. Lakin çıkan yoktu. Havada iyice kararmıştı. Çıksalar bile görebilirler miydi? Sırtındaki ceket koyu renkti. Keşke sabah evden çıkarken paltosunu da alsaydı. Düşünceleri her an değişiyordu. Aynı anda bir çok şey geçiyordu zihninden.
“Yolda kalanı en iyi bilen Allah’tır.” “ Her şey O’nundur.” “O ne dilerse o olur.” “görelim mevlam neyler….” Yüreğinin en derinlerinden diline dökülmüştü.
….
Salih hoca, evinde iki küçük çocuğu ile oturmuş televizyon izliyordu. Soba gürül gürül yanıyordu. Eşi mutfakta akşam yemeği hazırlamakla meşguldü. Salih, öğretmendi ama tanıdığı herkes ona “hoca” derdi. Sebebini bilmediği bir şey yüreğini sıkmaya başladı. Evden çıkmak isteği artmıştı. Nereye gitseydi. Bilmiyordu.
Eşi sofrayı kurmaya başlamıştı. Aniden kalktı ve “ben Kırşehir’e gideceğim” dedi. İştahım da yoktu zaten. Kardeşim Aliyi özledim. Geç olmadan gitsem fena olmaz diyerek giyinmeye başladı. Eşi bu durumlara alışıktı. “sen bilirsin, hava soğuk ve ortalık kış dikkatli git.” Diyerek uğurladı.
Arabayı hareket ettirdiğinde hafifçe patenaj yapmış ve biraz kaymıştı. Dikkatli git demekte eşi haklıydı.
Köyden çıkarken yolun kenarında bir karaltı gördü. Uzun farları yaktı. Bu, bir insandı. Yanına yaklaşıp durdu. Otomobilin camları otomatikti. Düğmeye bastı. Yarıya kadar indirdi. Karaltı olarak gördüğü soğuktan iyice büzülmüş yaşlı bir adamdı. Tanıdık değildi. Başını hafifçe sağ tarafa adamdan yana uzatarak sordu:
-Hayrola amca! Bu soğukta burada neden oturuyorsun?
-Köyüme gideceğim evladım. Araba beklerim.
-Nerelisin?
-Saraycıklı.
-Ben de Kırşehir’e gidiyorum. Saraycık üzeri giderim. Gel seni köyüne bırakayım. Deyip kapıyı açtı.
-Sağol evladım. Diyerek koltuğa oturan yaşlı, “çok şükür” diye fısıldamıştı.
Konuşa konuşa 15 km mesafedeki Saraycık köyüne gelmişlerdi. Yaşlı adam evinin sokağına yaklaşırken:
-Salih hocam, şu sokaktan gider bizim eve. Buyur eve gidelim.
Sokağın girişinde duran Salih Hoca.
-Teşekkür ederim, amcacığım. Yolcu yolunda gerek.
-Peki evladım. Allah işini gücünü rast getirsin. Ben burada ineyim. Ev yakın. Yürüyerek giderim.
-Tamam amca. İyi akşamlar. Diyerek yola devam etti. Henüz köyü çıkmamıştı ki, içindeki Kırşehir’e gitme isteği, kardeşini görme arzusu yok olmuştu. Kendi kendine:
“Kış günü bu saatte benim ne işim var Kırşehir’de. Gidip neden rahatsız edeyim çoluk çocuğu. Havanın güzel olduğu bir hafta sonu giderim.” Diye konuşmaya başladı. Konuşması fazla sürmedi. Geri döndü. Eve geldiğinde sofra hala ortadaydı. Kurt gibi acıkmıştı. Hemen oturuverdi.
Eşi:
-Ne oldu, ne çabuk döndün?
-Yolda kalmış yaşlı bir adam dua etmiş. Allah duasını kabul etmiş. Ben o yaşlı adamın duasının kabulüyüm. Yemekten sonra anlatırım.