ŞİİRLE KARŞILAŞMALAR
Daha doğmadan annemizin tatlı sesi ve ninnileriyle başlayan şiir serüveni neden sık sık kesintilere uğrar? Oysa çocukluğumuzun sayışmalarını, tekerlemelerini ve dinlediğimiz masalların en güzel bölümlerini süslerdi. Okul çağıyla birlikte, kötü yemekler gibi yemeye zorlandığımız şiirler üşütür ve korkutur oldu bizi. Ara ara yine güzel damak tatları yakaladığımız olurdu. Fakat sık sık bir yetişkin bize, kötü tatların içindeki vitaminleri ve nasıl sağlıklı geliştirdiklerini anlatı, durdu.
Peki, nedir uzun süre bizi şiirden uzaklaştıran kötü tatlar? Büyükler için yazılmış bir şiirin bir bölümü kesilmiş ve önümüze konulmuştur. Tadına bak derler güzel değil mi? iğrenç dediğimizde suratları asılır hemen. Oysa bütününü görmek isteriz yaş pasta gibi, bütününü ve tatlısını.
Her zaman çocuk gibi davranırlarken bir an sen büyüdün derler artık bunu yiyebilirsin. Önümüzdeki tabak doldurulmuştur büyüklerin besinleriyle. Alışmaya çabalarken büyüklerin dünyasına öğretmenin gür sesiyle irkiliriz. Rahat, hazır ol, ahlaklı ol, sessiz ol ve adam ol. Artık çocuk ol sözünü sadece uslu sözcüğüyle birlikte duyarız. Bize bir metin okur ve buna şiir denir derler. Ninnilerde tanıdığımız şiir sanki büyüklerin rahat, hazır oluna girmiştir artık. O da bizim gibi önceleri bunu bir oyun sanmış olmalı. Şiir okunurken dikkatle dinle der öğretmen. Oysa ninnilerle hayallere dalardık. İşte şiirin hayal gücünü de kırmışlar. Hayal gücü tamamen bitirilmiş olan bir şiir duyduk, cumhuriyet bayramı kutlamasında. Soğukta titreyerek sırada beklerken çok uzakta bulunan, ancak bir kenarını görebildiğimiz kürsüden geliyordu bu şiir. Tamam dedim bu asker şiir olmalı. Gün geçtikçe sınıfımıza yerleşti bu şiirlerden birçoğu. Sık sık okudu öğretmen ve asılı durdular sınıf panosunda günlerce. Rahat, hazır olu hala oyun sanan arkadaşlar bu şiirleri kattılar oyunlarına. Ama neşeyle oyunlarımıza kattığımız şiirler yoktu artık. Resim dersindeydik bir başka gün. Öğretmenimiz bir şiir yazdı tahtaya. Şiiri okudu. Hadi resmini yapalım dedi. Çocuk bayramı diyordu şiir. Sıra olmuş çocukları çizdik ve etrafta bayrakları. Panoya asıldı resmim asker şiirlerinin yanına.
Tüm belirli gün ve haftalardan bahsederken karşılaştık şiirle.Kimi Kızılay’ı anlatıyordu,kimi sivil savunmayı.. Onlar hiç yerleşmediler sınıfa haftasıyla birlikte gittiler. Görevli oldukları belliydi.
Ders kitabımızda rastladığımız şiir tam bir bilmeceydi galiba. Çünkü öğretmen bir gün önceden söylemişti sözlüklerimizi getirmemizi. Çoğu sözcüğünü sözlükten bulduk. Yine de anlayamadık. Ders boyunca anlattı öğretmenimiz. Hepimiz sıkıldık tabi. Bilmecelerin cevabı kısa olmalı değil mi?
Bir kutlamada bana verildi şiir.Göbeğim patladı,ezberlerken .Ama yılmadım.Su gibi içtim onu.Kutlamada bana sıra geldiğinde sıraladım hepsini bir bir.Nasıl okuduğumu sordum öğretmenime arkadaşlarıma.Çok güzel dediler.Oysa anlayabilseydim;oyunlarıma katabilseydim bilirdim ,güzel okuyup okumadığımı.Oh..Kurtuldum ya, dedim içimden.
Sonraları kasetlerden duyduğum şiirler vardı. Çocuklar okuyordu. Ama cennet-cehennemden tanrıdan bahsediyorlardı. Bunlar karanlık şiirler gibi geldiler bana. Çünkü ben karanlıkta düşünürüm bunları. Düşündükce de daha çok sarılırım anneme.
Yıllarca ninni tadında şiirler aradım. Baktım ki büyümüşüm bu koşuşturmaca içinde. Nerden anladın diyeceksiniz. Kız arkadaşların bakışları dolu dolu gelmeye başladı ve kokuları çiçeklerden daha güzel. Tam anlatamazken içimdeki duyguları bir başka şiirle karşılaştım. Aşk şiiriydi bu. Aşk şiirleri içmeye başladım birden. Ne acıydı onlar. Bir kız arkadaşım oluncaya kadar belendim acılara. Arkadaşım terk ettiği zamanlarda ara ara döndüğüm oldu onlara. Ama artık uzunca da kalmadım.
Tam yuttuğum şiirleri atmaya çalışırken içimden, Tahir’le Zühre’yi tanıdım ve anladım Tahir olduğumu.
Devrim Ser ÇİNDEMİR
Mart 2008 Sunak Dergisinde Yayınlandı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.