Güzel Bir Adam
Güzel bir adam
Adam, genç yaşta zengin oldu, dünyanın dört bir yanında yatırımları, yatları katları, velhasıl ne ararsan hepsine sahip, itibarlı şehrin ileri gelenleri arasında sayılan, uzak akrabalara yakın, aranan sorulan biriydi. Etrafındakiler, yiyeceğinden içeceğine, giyeceğinden yatacağına kadar ilgileniyorlardı.
Uhdesinde yapımı devam eden işlerin, paye kapmış zevatları aydan aya gelip yardımlaşma adı altında hediyelerini alıyor, işin akışını teminde kolaylıklar sağlayacaklarını vaat ediyor el etek öpercesine arzı endam ederek uzaklaşıyorlardı. Şirketlerinde çalışanlar ise fazladan maaşlarını pirim adı altında ulufelerini alıyorlardı. Tabi bu saltanatın ceremesini çekmekten keyif alıyor, kendinden gurur duyuyor, ne çok sevenim, dostlarım varmış diye de içten içe böbürleniyordu.
Bir yurt dışı iş toplantısında aniden kalp krizi geçirdi, anjiyo oldu sten takılmasına karar verdi doktorlar ve sten takılarak birkaç gün hastanede kalmasına karar verildi. Çevresinde bulunanlar hasta ziyareti bahanesi, yurt dışını görme arzusuyla adamın şirketlerinden birini aracı kılarak uçak biletlerini aldılar, en güzel kıyafetlerini giyindiler yurt dışında hastaneye en yakın çiçekçide sıraya girerek envai çiçeklerden çelenkler sipariş ettiler. Hepsinin yüzünde ağlayan adam maskı vardı, oysa mask içinde sırıtıyorlardı, kısa görüşmeden sonra adamın adamları onları gezdirecek birde üstüne üstlük hediyelerini alacaklarını biliyorlardı. Hastayı teker teker ziyaret ederek arzı endam ettiler. Adamın karşısında timsah gözyaşları döktüler. İltifat ve pof pofa alıştırılmış olan adam vaziyetten pekte memnundu. Vay be nede çok sevenim, dostum varmış. Allahım sana şükürler olsun dedi. Adam, kısa sürede sağlığına kavuşup yurda döndüğünde, havaalanında yine çiçeklerle karşıladı aç gözlü timsahlar güya sevinç gözyaşlarını dökerek.
Döner dönmez, Adamı zıvanadan çıkarttılar, eskisi gibi hayatına kaldığı yerden devam etti. Evine arada bir uğrar oldu, duyumlara göre birkaç semtte bir birinden habersiz sevgililer edinip onlara evler açtığını da söylediler. Arada bir evine de uğrayıp yalancıktan hal hatır soruyor, iş nedeni ile yurtdışında olduğunu yine birkaç saat sonra uçağının kalkacağını, gitmesi gerektiği söylüyor. Aynı bahaneyi diğerlerine de söyleyerek, devri âlemine devam ediyormuş dediler.
Yaşlı annesi yaşlı gözlerle her akşam geç saatlere kadar oğlunun dönüşünü bekliyor geldiğini görünce huzur içerisinde uyurdu. Sabah namazından sonra gün doğana dek, Allahım, oğlumu kötülüklerden vefasız dostlardan onların şerrinden uzak tut Ya Rabbim diye hayır dualar ediyordu. Adam, eve geldiği her hangi bir günün sabahı kahvaltı masası başında oturan yaşlı anası ona, oğlum evini ihmal ediyorsun, çocuklarınla ilgilenmiyorsun, bu çaban nereye kadar, neyine yetmiyor bu kadarı evladım dedi. Adam anacığım işlerin akışı öyle. Bak, kahretsin bu günde gitmem lazım dedi, yalancıktan eşinin yanağından öpüp vedalaştı. Diğer kadınlardan sırası gelene seyahatten döndüğünü telefonla bildirdi, akşam dostlarımızla birlikte yemek yiyeceğiz giyimli ve hazır ol dedi. Oysa eşini böyle bir yemeğe belki yılda bir kez, ya götürüyor ya götürmüyordu. Yıllarca bu böyle üç kadın ve evi arasında ağır aksak birbirlerinden habersiz devam edip gitti.
Eğlence ve gece hayatının esiri olan Adam, eskisi gibi şirketleri ile ilgilenmez, toplantılara katılmaz oldu. Sevgililerini belli oranda şirketlerine ortak ederek yetkiler verdi. Her geçen gün şirketlerin kazancı düşüyor kaynaklar masrafları karşılamaz hale geliyor, öbür taraftan, Adam, umursamıyor saltanatına devam ediyordu.
Kamuda devam eden işlerden bir işin Baş Yetkilisi zaman zaman, Adamı ziyarete geliyor, doğacak yeni işler konusunda bilgi aktarıyor ardından kibarca yardım adı altında rüşvet isteğini tavırları ile belli ediyordu, Adam da işlerin sürekliliği için baş belası yetkilinin isteklerini karşılıyordu. Viskiler açılıyor zoraki hoş sohbetler ediliyor karşılıklı verilecek ödünler üstü kapalı isteniyor ona göre de vaatlerde bulunuluyordu. Baş yetkili, son ziyaretinde daha da yüklüce yardım adı altında rüşvet istiyordu. Adam, ayağına gelen baş yetkilinin yakın zamanda görevden alınacağını, onun da bir üst yetkilisinden öğrenmişti bu yüzden istediği rüşveti vermek istemedi bahanelerle geçiştirdi. Baş yetkili, Adamın gözlerinin içine, delercesine bakarak kinayeli bir şekilde pekâlâ öyle olsun, görüşürüz dedi, kapıyı sert bir şekilde çekerek oradan uzaklaştı.
Umduğunu alamayıp kinlenen baş yetkili, Adam hangi bankadan kredi kullanmışsa o bankanın müdürlerini, malzeme aldığı iş yerlerinin patronlarını, yaptıkları işlerden alacaklı olan yüklenici ve taşeronları arayarak, durumunun kötü olduğunu herkese duyurdu. Bunun üzerine kamuda yaptığı işlerdeki alacaklarının üzerine temlik konuldu. Alacaklarını tahsil edemez duruma gelince şahsına ait mal varlıklarına da el konuldu. Bu sonuçtan doğan zarardan dost bildikleri de etkilendi. Üç kadın değirmenin suyu kesildi diye nefretle adamı terk ettiler. Değer verdiği, önünde ceket ilikleyen, şirketlerinin yöneticileri maaşları bir ay gecikti diye tavır koydular. Diğer çalışanlardan aşçılar, hizmetkârlar, alacakları için dava açtılar, hadda karısı bile acımasızca gizli mal varlığı ile mücevherleri ve çocukları da alarak evi terk etti. Çalışanlardan, Melez Dayı ile hanımı Rabia Hanım onlar hiç bir şey istemediler, çok üzüldükleri yüzlerinden okunuyordu zira Adam, otuz beş yaşında ve Melez dayının ölen oğluna çok benziyor ve onu evladı gibi seviyordu. Üstelik ölen oğlunun hanımını da maaşa bağlamış, on yedi yaşındaki kız torununundu üniversite dahil eğitim masraflarına karşılık adına bankaya hesap açtırmıştı. Nasıl unuturdu bunları, çok sevdikleri adam bu ihaneti hak etmemişti onu bu günlerinde yalnız bırakamazdı. Anca beraber kanca beraber dedi. Adam, bu yaşlı çiftin durumunun kendi durumundan daha vahim olduğunu dışarıda zor günler geçireceklerini düşünerek, kara gün için sakladığı paranın bir kısmıyla onlara mütevazı küçük bir ev almayı kafasına koymuştu ve de en kısa zamanda aldı, onları evlerine eliyle yerleştirdi. Gözlerindeki mutluluk yaşlarını sildi ellerini öperken hayır dualarını beklediğini söyleyerek yanlarından ayrıldı. Yol boyunca yaptığım hiçbir hayır bana bu hazzı vermedi zor durumdayken bile yardımlaşmak ne güzel, şimdi huzur içerisinde köyüme dönebilirim dedi dönüş hazırlıklarına başladı.
Adam, yaşlı anasını da yanına alarak köyün yolunu tuttu. Bir zamanlar, anasına, ana sat köydeki şu para etmez malları dediği aklına geldi. Anasına dönerek, iyi ki beni dinleyip satmamışın bak şimdi toprağımıza evimize dönüyoruz dedi. Anası da ne oldum değil ne olacağım demeli insan oğul dedi. Biz yaşlılar bu hayatta neler gördük neler. Allah kimseyi düşürmesin insan olanın başına neler gelir neler, bak şimdi dediğin gibi köyümüze toprağımıza dönüyoruz.
Köyün yamacında beş dönüm hozan olmuş bahçe ve bahçenin ayakucunda harap olmuş dolaplı un değirmeni, babadan kalma yıkık kerpiç bir ev, kimin ekip biçtiği bilinmeyen köyün çıkışında armutlu harım, hepsi bu kadardı. Kasabaya varmış oradan köye kalkan burunlu otobüse binmişlerdi. Adam, anasının yüzüne bakmadan başı öne eğik halde, ana sen haklıydın hatalarımı görüp seni dinlemeliydim ama yapamadım nefis beni evimden yurdumdan etti, affet ver elini öpeyim beni bağışla dedi. Bağışlanacak ne var oğlum bu sana ders olsun. Her gördüğünü dost belleme bundan böyle, dost dediğin zor günlerde belli olur, etrafında el pençe duranlar şimdi yoklar bak dedi.
Yorucu bir yolculuktan sonra Anadolu’nun bozkırındaki köylerine vardılar. Her yer yıkık dökük viran haldeydi. Birkaç gün öyle hoş geldiniz ziyaretiyle geçti. İşin ucundan tutma vakti gelmişti. Söyle ana işe nereden başlayayım dedi. Ana, önce değirmenin dolabını, çarkını, taşını binanın onarımını, Şammal Ustayı bul ona yaptır. Şammal Usta baba dostudur. İki eli kanda olsa gelir yapar. Ardından suyun özüne gidip arkını dölekleştir. Sonra evimizin damında otlar bitmiş ot tiremi gevşetir biliyorsun yuvakla sıkıştırttır. Kış geliyor çörten düşmüş çörtenini koydur. Hıdır Ali’yi bul tarlayı sürsün. Yeğenim haccaya git akrabadan kimi bulursa bulsun bahçeyi toplatsın ihya etsin. Şu ahir ömrümde bi evlat günü göreyim. Hadi koçum yiğit oğlum işin rast gele dedi.
Adam anacığının dediklerini kısa sürede harfiyen yerine getirdi. Rahmetli babasının yıllar evvel elinin altında bulunsun diye değirmenin deposuna koyduğu bir çift yedek öğütme taşını, çarkını, dolap tahtalarını, lazım olacak alet edevat ne varsa hepsini, köyün son ustası Şammal Ustaya teslim etti. Şammal Usta, önce evin damını sonra değirmeni onardı, babanla dayı hala çocuğuyuz senden para almam, iki kıl çuval dolusu yirmi şinik zahire öğütürsün ödeşiriz dedi. Adam, Şammal emminin elini öptü hayır duasını aldı. Hıdır Ali traktörü ile tarlayı sürdü. O da para almadı, traktörün yaktığı mazota karşılık bir sepet armudunuzdan aldım gerisi helal olsun dedi. Yeğen hacca bahçeyi akraba kızlarıyla üç günde toparladılar tertemiz ettiler, kurumuş dalları kesip, otları yoldular. çit gediklerini kuru dallarla kapattılar. Bahçe çiti altındaki su giriş honnuğu çökmüştü onu açtılar, bahçe içi havuz ağızlarını açıp su girişini dölekleştirdiler. Boşa akan değirmen suyunu salarak kana kana havuzları suladılar. Suya doyan toprak kısa zamanda yumuşadı toprağa güç verdi, kaysı, elma, kiraz ve diğer meyve ağaçları, güz yaklaşmış olmasına rağmen hoş geldiniz dercesine yapraklarını canlı yeşile dönderdiler, güz rüzgârlarında taze gelin gibi salındılar.
Şammal emmi, su dolabının tamirinden çıkan ve artan kalas ve tahta parçalarından, değirmenin önündeki dut ağacının yanına, su çıkış honnuğunun berisine bir de kamelya yaptı. Yazın un öğütmeye gelenler soluklansın, kışında çuval taşıyan hayvanlar yağmurdan, kardan korunsun diye.
Köylü hasadı kaldırmış, dövenlerle dövülen sap saman olmuş, samanlıklara çoktan yerleştirilmişti. Kimi salça, kimi bulgur, kimi pekmez kaynatıyor kimileri bu işleri bitirmiş kışlık ekmek yapmak için komşularının bu işleri bitmesini bekliyordu.
Adam, işlerini toparlamış köy kahvesinde edindiği ahbaplarla zaman zaman domino oynuyor ince belli bardaktan çay içmek ona keyif veriyordu. Masada oyun seyreden köyün en yaşlısı Himmet Emmi, Adama bakarak, yav arkadaş baban rahmetli köyün en yakışıklı delikanlısıydı. Alaburs traşı, elinde sekiz köşe şapkası, sırtında geniş omuzlu çizgili lacivert caketi, içinde beyaz yakasız göyneği, duble paçalı pontulu, gıcırdayan iskarpiniyle, köyün en güzel gelini olan anan Rabiya Hanımı da koluna takar bayramda bayramcı gezerdi. Ne güzel adamdı be, bir bakan bir daha dönüp bakardı dedi. Bu arada unuttum söylemeyi sen köye ilk geldiğinde seni baban sandımdı. Ne kadar çok benziyordun babana, yukarı evin Hacı Emmi uyardı len o Koca Çakırın oğlu deyi.
Adamın hoşuna gitti söyledikleri gururlandı demek babasına çok benziyordu. Babasının yakışıklılığı gururlandırdı onu. Sabırsızlıkla oyunun bitmesini arzu etti. Oyun biter bitmez, köylülerden müsaade isteyerek evin yolunu tuttu. Kafasına koymuştu o elbiseyi giyecekti. Evin en mutena yeri yüklük evinde yıllarca askısında anasının göz nuru el emeği beyaz hümayundan oya işlemeli örtüsü altında sakladığı elbiseyi ve sekiz köşeli şapkayı çıkardı. Elbisenin modası geçmiş olmasına rağmen aldırmadı bir çırpıda giyindi. Sanki ölçüme göre dikilmiş dedi, Kendi kendine, hey rahmetli Koca Çakır babam, bak oğlun tıpkı sen dedi, sekiz köşeli şapkayı da başına geçirdi. Ana sının gençken kullandığı ağaç oyma, tepesinde çift aslanı olan yarım boy aynanın karşısına geçip şöyle bir bakındı. Birden dondu kaldı, şapkanın dışında kalan saçlarının şakaklarına kadar ağardığını fark etti. Gözleri doldu. Hey gidi günler hey derken, anasının hüzünle mutluluk arası baygın bakışlarıyla onu izlediğini gördü. Tıpkı babana benzemişsin oğlum, baban görseydi seninle gurur duyardı dedi.
Adam ve anası, köylerinde mütevazı yaşamlarını sürdürürlerken yıllar su gibi akıp gitti. Bu arada Adamın tüm malvarlığı alacaklılara yetmiş davalar sonuçlanmış, bir miktar parada hesabına yatırılmıştı. Geçmiş, hayal perdesinde programlanmış bir oyundu sanki oynandı ve perde kapandı dedi kendi kendine. İflastan artan ve hesabına yatırılan paranın bir kısmıyla köyde, babasının adına okul yaptırmaya karar verdi, durumu muhtara anlattı. Milli eğitim müdürlüğünü bilgilendirdiler. Değirmenin altında ki bahçenin bir kısmı okula arsa olarak verildi. Beş derslik okul bir sezonda yapıldı. Açılışa şehrin valisi kaymakamı ve zevat katıldı. Çakır Hasan İlkokulu o öğretim yılında hizmete açılmıştı. Atanan öğretmenler köye birer birer taşındılar.
Adam atmış beş yaşına basmıştı. Anası ise seksenin üzerindeydi. Büyük şehirden ayrılalı otuz yılı aşmış olmasına rağmen ne anasını nede kendisini arayıp soran olmadı mahkeme celbi, vergi memurları dışında. Bir celsede ayrıldı eşinden, iki çocuğunu da mahkeme annelerine vermiş, anneleri de kısa sürede birisiyle evlenip yurt dışına yerleşmiş, çocuklardan bir daha haber alamamıştı. Bir kızı bir oğlu vardı. Çocukları neden babalarını aramıyorlardı ki, acaba anneleri unutturmuş muydu, çocuklara babalarının öldüğünü mü söylemişti ki. Çocuklar onun için aramıyorlar belki de dedi. Aklına düştükçe belli etmiyordu ama evlat hasretiyle yanıp tutuşuyordu. Oğlu da kızı da otuz yaşın üzerindeydiler. Muhakkak ki evlenip çoluk çocuğa karışmışlardır dedi. Ya torunlarım varsa. Lüle lüle kıvırcık saçlı, sarışın mı desem esmer mi desem, ya oğlan torunum varsa, bir de bana benziyorlarsa. Yav ne zor durumdayım Allahım dedi. Gözyaşlarını elinin tersiyle sildi.
Anası ey oğul okulda kermes varmış haber geldi senide davet ediyorlar, bi çırpı gidiver hele dedi. Adam okula vardığında, öğretmenler veli nimetlerini ayakta karşıladılar. Biri hariç, onunla göz göze geldiklerinde, tekerlekli sandalyesini el yordamıyla döndürerek, hafiften yaklaşıyormuş gibi yaptı başıyla selamladı kadın öğretmen, Adam da onu. Lösemili çocuklar yararına yapılan bu kermeste elişi bir şeyler alması iyi olurdu aldı da. Eve dönerken aklı o tekerlekli sandalyede oturan dünya güzeli kadın öğretmende takılıp kalmıştı.
Adam, ertesi gün değirmenin önünde yedek taşa yiv açarken bir an elinin tersi ile alnındaki teri silmek için başını kaldırdığında okulun penceresinden o öğretmenin seyrettiğini gördü ama görmezlikten gelerek alnını silip işine koyuldu. Hiç bu güne kadar onu bakışlarıyla böyle etkileyen olmamıştı. Esmer balıketinde boylu, dalgalı saçlı, temiz yüzlü güzel mi güzeldi. Bir müddet sonra yine alnını bahane ederek baktıysa da göremedi gitmişti. O günün sabahı okulun hademesi, öğütülmek üzere bir torba buğday getirdi. Adam, ağzından laf almak için işi hafiften aldı, konuyu değiştirip tekerlekli sandalyeli öğretmen hanımın nereden geldiğini kim olduğunu evlimi, bekârmı olduğunu sordu. Hademede bildiği her şeyi anlattı. Üniversiteyi yurt dışında okumuş, Endüstri mühendisiymiş, evli iken trafik kazası geçirmiş, eşi ile kazadan sonra uyum sağlayamayıp ayrılmışlar dedi. Bu köye öğretmen olarak atanmasına kadar hakkında ne varsa hepsini öğrenmişti Adam. Onunla tanışmalıydı, içinde ona karşı zapt edilemez bir duygu taşıyordu. Okul, bahçeden bölünmüş arsa üzerindeydi, onu her an görebilirdi. Ama niyeti onunla tanışmak onunla tarifsiz bir duyguyu yaşamak, gözlerine doya doya bakmaktı.
Kadın Öğretmende etkilenmişti Adamdan, o da boş durmuyordu, hissettirmeden Hademenin ağzından, onun kim olduğu hakkında bilgi topluyordu. Hademede olan biteni, Adamın kim olduğunu, nereden geldiğini hepsini bir bir anlatırken, Kadın öğretmene bir haller olmuş, renkten renge girmişti. Arada bir hayret olamaz olamaz diye bağırıyordu. Hademe neden olamaz, insan beşer şaşar diyordu ama gerçekten de ne demek istediğini pek anlamamıştı.
Kadın öğretmen en kısa zamanda fırsat bulup konuşmalıyım dedi içinden. Anlamıştı kim olduğunu. Arada bir gözleri doluyor olamaz olamaz diyordu. O hafta sonu, bir bahaneyle değirmene geldi, Adam kitap okuyordu, günaydın dedi Kadın, kekeleyerek günaydın dedi Adam. Kadın hoş sohbetten sonra siz Melez Dayıyı tanıyorsunuz değimli diye sordu. Evet ama siz nereden tanırsınız pek anlayamadım dedi adam. Ben Melez Dayının torunu Duygu’yum dedi Kadın. Ailem sizin sayenizde ayakta durdu, ben ise sayenizde üniversiteyi okudum dedi Kadın. Adam, biliyordum, biliyordum bir şeyler vardı seni bana çeken dedi. Melez dayıyı, Rabia teyzeyi, Kadının annesini sordu. Kadın, hepside hakkın rahmetine kavuştu. Siz Lakap olarak Melez Dayı dersinizde, o benim Kemal dedemdi. Beş hafta oldu öleli. Hiç acı çekmedi bir sabah uykusundan uyanamadı dedi.
Günler geçtikçe bir birlerine daha da yaklaştılar. Adam, Duyguyu annesiyle tanıştırdı. Duygu kırk yedi, adam atmış beş yaşındaydı. Mütevazı bir törenle evlendiler. Aradan iki yıl geçmişti bir gün, kasabaya bir Bakan geldi
Bakan, Validen bir köyü sordu, köyden de bir adamı. Vali bulur getiririz efendim dedi. Bakan, hayır ben ona gideceğim dedi. Aman efendim olur mu o kim ki bir köylü, biz onu bulur getiririz dediyse de dinletemedi. Bakan arabası, koruma aracı eşliğinde vali kaymakam bilumum zevatla birlikte köye girdiler. Kasabadan köy muhtarına, anında haber uçurulmuştu. Konvoy köye ulaşmadan muhtar değirmene Adama haber vermeye gitti, Bakan seni sormuş, ta Ankaralardan, seni görmeye geliyormuş konvoy yoldaymış dedi. Adam umursamadı bile, gelirse gelsin benim Bakanla ne işim olur ki dedi. Adamı karşılamaya gelmesi için ikna edemeyince telaşla köy girişine doğru söylenerek gitti. Yol boyunca adamın ayağına bakan gelecek sen yerinden kıpırdatmayacaksın tövbe tövde diyordu.
Konvoyun köye girdiği davul zurna sesinden belli oluyordu. Muhtar mihmandarlık yaptı, Bakan ve zevatı okulun arkasında bulunan değirmene getirdi. Bakan arabasından inerek değirmene doğru hızla yürüdü, değirmenden içeri girdi. Adamı, elinde anahtar çarka ayar verirken gördü. Göz göze geldiler. Buyur Bakan Bey hoş geldiniz, bu mekanda oturulacak yer un çuvalı dır, bizde una saygı var nihayeti ekmektir oturmayız. Arzu ederseniz dışarıdaki kamelyada ağırlayayım niyetiniz hasbıhalse dedi.
Kamelyaya kollu ahşap sandalyeler getirildi. Bakan adamı konuşturmak için söz yöneltiyor Adam konuşurken sözünü kesmeden dinliyordu, bir gürültü koptu kalabalığı yarıp kamelyaya girmeye çalışan orta yaşlı bir kadın, ananın elini tutmuş kamelyaya girmeye çalışır korumalar içeri almıyorlardı. Yaşlı kadın ben bu değirmenin sahibi, orada konuşan Adamın anasıyım dedi. Bakan, kapı ağzında yaşlı kadını görür görmez gözleri doldu, daha fazla dayanamayıp, babaannem benim, babaannem dedi ona doğru koşup ellerini defalarca öptü. Adam lal olmuş dili tutulmuş halde sen, sen, sen benim, benim oğlum oğlumsun ha, ah ah metmisin ahmedimmisin dedi hüngür hüngür ağlıyordu. Orada bulunan cümle zevat vali dahil göz yaşlarını gizleyemedi onlarda ağladılar.
Bakan Ahmet, bir kaç gün değirmende kaybettiğini sandığı ailesi ile hasret giderir. Babasının eşi, cici anne Duygunun çocukluk arkadaşı olduğunu öğrenir. Tesadüflere şaşar kalır. Babasına iki oğlan bir kız çocuğunun olduğunu, eşinin kalp uzmanı doçent doktor olarak Üniversite Hastanesinde çalıştığını, ablasının uluslar arası bir şirkette avukat olarak çalıştığını, dünya tatlısı iki kızının olduğunu, bir mühendisle evli dedi. Babasına dönerek, kalabalık bir ailen var yani dedi. Adam, daha fazla dayanamadı ya annen dedi. Annem esasında senden boşandıktan sonra hiç evlenmedi baba, nasıl yani dedi Adam. Bakan babasına, cici annem Duygunun dedesi Melez dayı var ya, annem o sıkıntılı günlerinizde akıl almak için ona gitmiş. Melez dayının avukat yeğeni varmış Zeki diye biri. Cici anne Duygu Zeki dayım mı diye hayrettendi. Ee dedi Adam, annem ondan akıl alır. Avukat Zeki derhal boşanma davası açalım, bir yıl sonra kağıt üzerinde benimle evlenirsin, birkaç ay sonra da boşanırız. Elinde olan mal ve varlıklarıyla hayatını yurt dışında devam ettirirsin bu iflastan zarar görmez, orada çocuklarının tahsilini yaptırırsın demiş. Aynen öyle oldu baba. Annem seni hiç unutmadı bize de unutturmadı, baba sevgisini aşıladı. Bir ara anneme aşırı yüklenmiştik, illaki babamızı görmek istiyoruz yurdumuza dönelim diye, bir gün böyle bir istekte bulunacağımıza hazırlıklıydı annem her halde. O yıllarda bir iş adamı boğaz köprüsünden atlayarak intihar etmiş, isim soyadı aynen tutuyordu sakladığı gazeteyi önümüze atarak çocuklar babanız öldü unutun.. Size söylemek istemezdim ama beni mecbur ettiniz dedi. biz de o tarihten, ta ki, Melez dayıyı görene kadar. Biz öyle biliyorduk, seni bulmamız yine Melez dayı sayesinde oldu. Onu da geçen ay kaybettik der.
Bakan, birkaç gün sonunda ailesi ile vedalaşır. Makam arabası hareket eder, camı indirir baba sana bir gün sürpriz yapacağım unutma der. Konvoyuyla birlikte köyün tozlu yolunda gözden kaybolur.
Bakan gideli aylar olmuştur, haftada birkaç kez babaanneyi babayı arar, torunlarla konuşturur. Ablası da ihmal etmez bir gün sürpriz yapacaklarını söyler, çocukların okulu, işlerin durumu ve hepsinin bir araya gelememesi bahane olur bir türlü dedelerine kavuşturamazılar. Bekle baba en kısa zamanda geleceğiz derler. Bu arada cici anne bir kız çocuğu dünyaya getirmiştir. Adını ipek koyar babaannesi. Adam, kıvırcık saçlı torunlarını hayal ederken kendi kıvırcık saçlı kızı ile oynaşır, bu arada bir yaşını doldurmuştur kıvırcık saçlı ipek kız.
Bir bahar günü kuşluk vakti kahvaltılarını kamelyada yaparlarken aniden bir motor gürültüsü etrafı toz dumana katarak yaklaşır. Cici anne Duygu tahta beşikte uyuyan ipek bebeğin yüzünü tülbentle örter tozdan etkilenmesin diye. Büyükçe bir karavan bahçeden içeri girer, Karavandan önce Bakan ardından eşi ardından üç çocuğu ardından, Adamın kızı, ardından eşi ardından dünya tatlısı kızları inerler. Hepsi de öğütlüdür sıraya girerler. Bakan dikkat komutu verir. En son olarak karavandan beyaz saçlı nur yüzlü bir kadın iner. İlerler önce eski kayın validesinin elini öper, sonra Adamın birde yanağından. Ardından cici anne duyguyu kucaklar. Gözü ipek bebeği arar, nerede benim küçük bebeğim der. Beşikteki İpek bebek uyanmıştır onu kucağına alır. Geçmiş günlerin hasretine Öper öper. Sonra sıradakilere döner, sırayla der önce damat ve gelin sonra torunlar el öpmeye Marş marş. 260814mcicek
YORUMLAR
mhrcck
.