Bir umut ekmek
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Geçenlerde nette bir videoda özel haberleri gezerken genç bir adamın hikayesine denk gelmiştim.bir kaç dakikalık görüntü beni epeyce duygulandırmıştı. Aynı zamanda bu olay ülkemizin gerçeklerini de gözler önüne seriyordu.
Mağrur ve bir o kadar duygulu.konuşurken bir iki damla nem gözlerinden akıyor ve sonra sel olup nehir misali kopuyor.Herkes şaşkın,papyonlu ve entelektüel geçinen ağabeyler etrafına üşüşüyorlar.Meraklı bakışlarla soruyorlar ‘’ abi neyin var diyorlar,buraya neden geldin diyorlar’’
Tam da bu sırada tiz ve bir o kadar da baskın olup kalabalığı yaran bir ses yükseliyor. On iki yaşlarında diyeyim, siz de on üçünde .Konuşurken sesi sanki Allah vergisi.Öyle yuvarlak çıkıyor ki tıknaz gırtlağından ses..dinleyince kederleniyorum.
ve sonra devam ediyor. Sayın ağabeyler diyor.siyasetçileri andıran bir hitap üslubuyla söze başlayınca bu o değil dedim kendime..Sanki az önceki çocuk bir an büyüdü.Kocaman bir adam oluverdi.
‘’Bu benim babam diyordu aylardır işsiz evimize bir lokma ekmek girmiyor.okulumu yarıda bırakıp bende çalışmak zorunda kaldım’’ derken, genç adamın hıçkırıklara boğulduğunu, çocuğuna sıkı sıkıya sarılışı beni ve oradakilerini duygusal bir matemin içine soktu.
Hani bu anlattığım belki de sadece bir örnek.Bizim ülkemizde kaç çocuk sabahtan akşama kadar çalışıyor bunun hesabını hiç yaptınız mı?
Bizim ülkemizde kaç baba evine ekmek götüremiyor bunun istatistiğini kim yaptı? ya da kim tuttu?
Hiç kimse.Ne kadar da kolay bir cevap,ne kadar da basit bir açıklama..Neden biliyor musunuz?
İnsanların karnı tok iken kaç kişi birbirini düşünüyor acaba?Kim öldü? Kim kaldı?Doğrusu çok ta umurumuzda değil. Çünkü biz duyarlı bir halk olmadık hiçbir zaman.
-----
Bireyselliğin alıp başını götürdüğü bir dönemde yaşıyoruz maalesef.Herkes kendi çorbasına ve kendi işine bakıyor.Hiç kimsenin de zoruna gitmesin,kimsede gücenmesin.Var olan gerçeklerin bu noktada olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz.
Ha buna bir de ortadoğunun göbeğinde olduğumuz için savaşları ve savaş sonrası mülteci akınlarını da eklersek durum daha çok vahim oluyor.
-Yaşama umuduyla ,kuru bir ekmeği mideye indirmek için çoluk çocuk binlerce km yol katlediliyor.
Biz ne yapıyoruz sadece bunları izlemekten öteye gitmediğimiz gibi bakınca da çabuk unutuyoruz.
Bazen diyorum kendime yaşanmadan birilerini anlamak zordur...Elbette bu cendereyi bende yaşadım.
Henüz altı yaşında iken boyumdan büyük olan boya sandığı ile dolaştığım günlerim hiç aklımdan gitmiyor.
Sabahın erken saatlerinde evden çıkardım.Şehirde gezmediğim kahvehane yoktu.ki müşteri bulmazsak o gün şehirdeki bütün esnafları ve kaldırım üzerinde duran bütün tezgahtarları sorarak bir ekmeğin umudunu akşama dek içimde hep saklardım.
Kimi zaman bulurdum kimi zaman da ceplerim boş eve giderdim.
Babam inşaatta çalıştığı için gurbetçiydi..Çoğunlukla memlekette iş olmazdı.Bahar geldi mi gurbetin çetin yollarına düşerdi.Zaten onu da gurbette kaybettik çalışırken.
Neyse o gittikten sonra evin büyüğü ben olduğum için sorumluluk bi anlamda bana düşüyordu.Hem okul hem çalışmak tabi ki çocuk olduğum için beni yoruyordu..Ama şartlar bu olduğu için elimden başka bişey de gelmiyordu.Çalışmak zorundaydım yani.
Hiç unutmam bir gün kaldırımlardaki esnafları dolaşırken bir mağaza sahibi beni çağırmıştı.Yaşı geçkin bir adamdı.Saç ve sakalına aklar düşmüştü.Ben ayakkabısını boyayacak sandım oysaki mağazanın içindeki su deposu boyanacakmış.
Hiç düşünmeden kabul ettim.Küçük mazgallara benzeyen deponun kapağını açıp kendimi usulca içeriye yuvarladım.
İçerde küçük bir kutunun içinde yağlı boya ve bir fırça vardı.Fırçayı kaptığım gibi deponun demir duvarlarını boyamaya başladım.Bir ara boyarken midemin bulandığını hissettim.kapak kapalı olduğu için hava almıyordu.
Dolaysıyla depoda biriken boya kokusunu olduğu gibi içime çekiyordum.sanki zehirdi.Dayanamamıştım bu kokuya. olduğu gibi içeriye kustum,sonra küçük çığlıklar atarak adamın kapağı açmasını sağladım.Kendimi dışarı atar atmaz bir de mağazanın orta yerinde kustuğumu anımsıyorum.
Benim için çok zor bir gündü.Her şeye rağmen yine paramı almış tebessüm ederek eve gelmiştim..
Hikayemi anlatırken gördüğüm manzaradan farkım ben okuluma devam etmiştim.devam etmeyebilirdim de.
Ayrıca toplum olarak böyle hüzün dolu bir hikayeyi ,
herkesin yaşaması da mümkün değil..dolaysıyla yaşamadan bir şeyi anlamakta çok zor oluyor. Halilen bakınca da hemen unutuveriyoruz gördüklerimizi .
Şimdi yazdığım bu yazıya kimisi karşı çıkacak kimisi beni ağır şekilde eleştirecek ama ülkemizin maalesef gerçeği bu..Beni ya da bir başkasını eleştirmek,tenkit etmek sorunu çözmüyor..
Sorun bu ülkede kalıcı iş alanları açmakla oluyor .Ha şunu da unutmadan söyleyeyim. iş sahası açarken kusura bakmayın ama eşit davranmıyoruz çoğu zaman..Yani ülkemizin yedi bölgesine aynı hizmetleri ve aynı imkanları sunamıyoruz.ki bu böyle olduğu sürece bizim çocuklarımız okullarını henüz tamamlamadan eğitimlerini hep yarıda bırakacak ve bu anlattığım manzara ile de sık sık karşılaşacağız..Bu beni derinden üzdüğü gibi endişeye de sokmuyor değil.
Yine de her şey düzelir diye umuyorum.
Diyarbakır/ağustos/2014
YORUMLAR
Ah kardeşim, ne güzel anlatmışsın hayat hikayeni.Duygulanarak okudum. Ne mutlu ki sen akıllı, çalışkan ve zeki bir çocukmuşsun ki bütün bunların altından kalkmış, bugün mesleğini eline almışsın.Binlerce şükürler olsun. Evet altını çizdiğin husus malesef yıllardır var yıllardır.
Tam ve kesin bir çözümün gelmesi önce devletten beklenir bu yönde.Onun da ekonomisine bağlı.Ekonomisinin güçlü olması da yatırımlarına, üretimine, ihracatına, bağlı...ne bileyim kardeşim o kadar boyumuzu aşıyor ki bazı şeyler.Hayıflanmaktan öte birşey yapamıyoruz.
Ben Bilecik' te öğretmenlik yapar iken yemin ediyorum sana, beslenme saatinde portakal dağıtıyor olmam bile bebeler için nasıl büyük bir şeydi.
Nasıl mutlu oluyorlardı anlatamam.Dağ köyünde öğretmenlik yapmıştım.İnan kardeşim inan bana aynı mahrumiyet ve yoksulluk içinde yaşamış, yaşayan ve belkide halaa yaşayacak olan o kadar çok kişi var ki...Duyarlı yüreğini ve yetkin kalemini kalben tebrik ederim.
Ha bu arada söyleyeyim,ben senin çoooook daha duygu yüklü, ayrıntılara fazla girilmiş nitelikli eserlerini de okudum.Her biri burada günün yazısı olmayı hak eden nitelikte benim gözümde.Kalemin baki olsun.Selam ve saygıyla yüreğine.
Hikayenizi okuyunca, zamane gençlerinin anne babalarının her türlü isteklerine cevap vermeye çalışmalarına rağmen o tatminsiz, arsız davranışları geldi gözlerimin önüne.
Neredeyse çoğunluğun durumu böyle. Arkalarından destekleyen biri olmazsa hiç bir halt edemezler gibi. En azından eğitimlerini her ne olursa olsun bitirmeye çalışmalılar. Zira ekmek Aslanın midesinden de çok aşağılara gitti.
Tebrikler
İç acıtan bir yazı.
Nasıl da bizden, nasıl da bizim yıllarımızdan bir kesit.
Biliyor musun dostum,
o boya sandıkları Karadeniz'de de vardı.
Orada da küçük çocuklar yaşamaktaydı, babaları ekmek parası için gurbet ele çıkmış.
Onlar da, akşama dek bir dilim ekmek için, kocaman sandığı çekeliyorlardı peşlerine.
Yani,
bu ülkede bir sıkıntı yaşanmış, yaşanıyor ise,
sadece bir bölgede yaşanmıyor.
Sizler,
o insanlar sokaklara çıkmadığı, bağırıp-çağırmadığı, taş-molotof tanımadığı, dolayısı ile de,
bulabildiğince, Allah'ın verdiğince şükredip,
sessiz-sakin yaşadıkları için bilemiyorsunuz onları...
Duyamıyorsunuz...
Buraya daha çok şey var yazacak ama,
güzel yazının ahengi bozulmasın istiyorum.
Zira,
gerçekten gönülden yazdığına inanıyorum.
AGRA
saygılar ve sevgiler...
Maalesef bahsi geçen bu gibi durumlar sadece ülkenin doğusunda yaşanmıyor. Ben ülkenin en batısındayım ama buralarda da sırtında boya sandığı çocuklar, elinde fırçası babalar iş, aş peşinde ama buldukları zaman, bu işleri bulamayanlar da var.
Bulunduğum ilçeye hiçbir yatırım yapılmamış, işsiz sayısı oldukça yüksek. bu durumda burada benim gibi emekliler oturuyor, çocuklarımız gurbette. Nerde kaldı benim batının en batısında oturduğum:(
dün de, bugün de ekmek aslanın ağzında vesselam alıp yiyebilene aşk olsun
saygılar
AGRA
ayrıca güzel yorumunuz içinde teşekkür ederim...
sayılar ve sevgiler.