- 894 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ALARA VE SARI KARANLIK (45.BÖLÜM)
Uyandım.Büyük bir odanın içindeydim,tavan yüksekliği yaklaşık yirmi metreydi.Yerde uyumuşum.Doğruldum.Uzun,eski ve desenli camları olan bir pencereden dışarıya baktım.Dışarısı karanlıktı.Etrafta bolca çam ağacı vardı.Çok uzaklarda bile.Ayağa kalkıp odanın dışına çıktım.Böyle bir evi ilk defa görüyordum.Koridor epey uzundu ve her yanında kocaman odalar vardı.Birkaç yerde de yukarıdaki katlara çıkan uzunca merdivenler vardı.Yukarıda da odalar olmalıydı.Ev dağınıktı.Odalardaki eşyalar üst üste koyulmuş koltuklar,yorganlar,yastıklardı.Naylon ile üstleri örtülmüştü.
Bu gizemli eve nasıl geldiğimi bilmiyordum.Dışarıya çıkmak istiyordum.Nerede olduğumu bilmek için.Koridora gittim.Yarım saat bir çıkış kapısı aradım ve sonra buldum.Dışarıya çıkınca döne döne her tarafa baktım.Karanlık ve çam ağaçlarıyla dolu bir ormandı.Çıktığım kocaman ev aslında bir şatoydu.Dışarıdan bakınca şato olduğunu anladım.Koşarak rasgele gezdim etrafı.Bu karanlık ormanda yalnızmıydım? Ben kimim? Buraya nasıl geldim? Buraya gelmeden önce neredeydim? Hiçbirini hatırlayamıyordum.
Şatoya geri döndüm.Zemin katı dolaşmaya karar verdim.Aşağıdaki katlara inen bir merdiven bulup aşağıya indim.Işıkları yaktım.Burada da uzunca birkaç koridor ve odalar vardı.Şaraplarla dolu bir odaya girdim.Rasgele baktım şaraplara.Her şişenin etiketinde farklı bir şey yazıyordu.Hiçbirinde tarih yazmıyordu.O an bir düşünce duydum.
’’Şatoyu beğendinmi? Sana iyi bir haberim var.Gata daki hafıza tekrarında değilsin.Artık damarlarında kan dolaşımını durduran o aptal madde yok.Artık o canavar kadın yok.Sadece kendi yarattığın kabustasın.Ah burası ne kadar kaliteli öyle değilmi? İnsanın kendi kabusu gibi yok.Burası Gata daki o aptal makinelerin işletim sistemi ile asla kıyaslanamaz.Burası salt kabus.Burası tanrının kabusu! Var mı daha ötesi! Biliyorum hiçbir şey hatırlamıyorsun.Bunun da bir nedeni var zaten.Burası,yani bu orman ve şato gizli bir yer.Burası kabusun çok uzağında.Sen buraya gelirken peşinden kimsenin ve hiçbir düşüncenin gelmediğinden emin olmak için hafızanı sildim.Şimdi dışarı çık.Kız ormanda bir yerde uyuyor.Rüyasında bile uyuyor anlıyormusun? Rüyasında bile uyanamamış anlasana! Sen on üç yaşındayken bu kıza aşık olmuştun.Hemde öyle bir aşık olmuştun ki kabus çökecekti.Ayrıntılı anlatamam şimdi.Uzatmaya gerek yok.Göle bırak gitsin.Merak etme uyanmaz.’’
Düşünce sadece bir saniyeliğine bunları söyleyip gitmişti.Bazı şeyleri hatırlamaya başladım.Önceki kabuslardan birinde gata da tutsaktım.Bu konuşan düşünce ise bir başka kabustaki bendim.Şimdi o kız her kimse onu bulmalıydım.Elime rasgele bir şarap alıp tıpasını açtıktan sonra yola koyuldum.Şarap şişesinin etiketinde ’karganın rüyası’ yazıyordu...
Hangi yöne doğru yürümem gerektiğini hissedebiliyordum.Uzun bir yürüyüş olacaktı.Yürürken arada şarabı içiyordum.Bir süre sonra şarap bitti.Gözlerimin önünde birçok güvercin gördüm.Gecenin karanlığında güvercinler karanlıkla güneşleniyordu.Uzun süre karanlığa maruz kalmış tüyleri iğrenç kokuyordu.Hepsi birden uçmaya başladı.Onlar uçtuğunda çıkan kanat sesleri beynimi kemirdi.Hem o simsiyah yanık tüylerin kokusu hemde o kanat sesleri midemi bulandırmıştı.
Yola devam ettim.Orman çoğunlukla düzdü.Çoktan sabah olması gerekiyordu.Ama sanki hiçbir zaman sabah olmayacakmış gibiydi.Bunu da hissedebiliyordum.Burası benim dünyamdı.Kızın bambaşka bir kabustan buraya getirilebilmesi harikaydı.Bu tıpkı rüyadaki bir insanın gerçek dünyaya getirilmesi gibi bir şeydi.Rüyadaki bir şeyi (her ne olursa) gerçek dünyaya getirmek! Bu her insanın hayali değil miydi? Burası mutlu olunabilecek bir yerdi.Sonsuz zamanım vardı.Burada ne kadar zaman geçirirsem geçireyim kabus kapanmayacaktı ama öyle ya da böyle hiçliğe geri dönebilmem için, tekrar Tanrı olabilmem için kabusa geri dönüp Alara’nın kabusu kapatmasını beklemeliydim.Burası mola verme yeriydi.
Bir düşünce duydum.
’’Kıza yaklaştın.onu tanıyorsun.ona güvenliğiniz için ismi ile hitap etme.bu çok önemli çünkü binde bir ihtimal bile olsa kabus sistemi izinizi bulabilir.’’
Düşüncenin söyledikleri önemliydi.isim söylersem çok ufak bir ihtimalde olsa sistem izimizi bulabilirdi... Kızı gördüm.Uyuyordu.O artık benimdi.Kabus kapanana kadar buradan dışarıya çıkamayacaktı.Ben kabusa gitsem bile onu burada bırakacaktım.Onu uyandırmaya çalıştım.Ama işe yaramadı.Onu şatoya götürmeye karar verdim.Ay ışığında kollarımda taşıdım.Ona aşık olduğumu hiçbir zaman bilmemişti.Bunu bilseydi şaşırırdı zaten.Sonunda ona sahip olduğuma inanamıyordum.
Yağmur başladı.gök gürledi.Kız uyandı.
-Neredeyim ben?
-Güzel bir yerdesin.beni tanıdın mı?
-Hayır.
-Tanımadığına hiç şaşırmadım.
-Sen beni tanıyor musun yoksa?
-Sadece rüyamda görmüştüm diyelim.
-Nereye gidiyoruz?’
-Seni ormanda uyurken buldum.Ben uzaktaki bir şato dan geldim.Seni oraya götürüyorum.Ormanda ıslanmaktan iyidir öyle değil mi?
-Tamam.Ben yürüyebilirim indir beni.
-Olur.
-Bu ormanda ne işim var benim?
-En son hatırladığın şey ne?
-Bir sokakta yürüyordum sonra her yer karanlık oldu.kaçırıldım mı?
-Hayır.Bende kendimi şato da uyurken buldum.Tek bildiğim buradan çıkış olmadığı.Burayı kabus gibi düşünmeyi deneyebilirsin.Büyük ihtimal sen sokakta yürürken bir şekilde ölmüşsündür. Burası da ölümden sonraki yer işte.Boşuna etrafına bakma.Bu ormanda yardım edebilecek hiç kimse bulamazsın.Burada sadece ikimiz varız.Şimdi kararını ver.Ya benimle gelirsin,ya da yalnız kalırsın.
-Bekle! seninle geliyorum.bana zarar vermeyeceksin değil mi?
-Hayır.zamanla anlayacaksın sana zarar vermek istemediğimi.
-Uyandığın iyi oldu.seni şato ya kadar taşımak zor olurdu.şato çok uzakta.
-Ne kadar süre uyudum?
-Bir gün kadar.
-Nereden biliyorsun?
-Benim uyandığım da yaklaşık bir gün oluyor da ondan.
-Yalan söylüyorsun! sabah neden olmadı öyleyse?
-Burada sabah olacağını sanmıyorum.Sen bekle sabah olmasını...Hızlı yürü bu arada.Yağmur gitgide şiddetleniyor.
-Başıma gelenlerden sonra yağmurda ıslanmak hiçbir şey! Kaçırıldım! Ya da söylediğin doğruysa öldüm.
-Evet öldün.Ama burası daha güzel bir yer.Durmayı bırak da yürü hadi.Şimdi sana kendimi tanıtacağım ama senin ismini bildiğim halde hiç seslenmeyeceğimi bilmelisin.Seni ilk gördüğümde on dört yaşındaydın.Bense on üç yaşındaydım.Seni son gördüğümde ise ’ne kadar büyümüşsün’ demiştim sana.Sen de ’küçülecek halim yok ya’ demiştin.Çok fazla anımız yok.Küçükken birkaç günlüğüne zaman geçirmiştik hepsi bu.
-O sen misin! Anlamıyorum ve ne diyeceğimi bilmiyorum.Bu şaka mı! Yıllar sonra bir ormanda uyandım ve karşımda sen!
-İyi oldu.Sen bende her zaman bir yara olarak kaldın.
-Ne demek istiyorsun? Sen benden hoşlanmışmıydın?
-Evet.Ah utanmadan nasıl söyleyebiliyorum.Artık biliyorsun.Teşekkür ederim bu arada burada olmamızı sağlayan güce.Ah sana karşı o kadar öfkeliyim ki! Ama artık kurtuldum bu acıdan.Tekrar söylüyorum sana zarar vermeyeceğim.Ama şunu bilmelisin ki istemesen de artık sen benimsin.İstediğin yere de kaçabilirsin,buradan çıkış yok.Pekala artık sakin ol.Şu şoktaymış gibi,uzaylı görmüş gibi olan yüz ifadenden de kurtul.Çünkü o yüz ifadesi buradan kurtulmanı sağlamayacak emin ol.Gereksiz yani...
Neredeyse şatoya gelmiştik.
-Bu olamaz. burası gerçek olamaz.Bu kabus ise hayatımda gördüğüm en kötü kabus.
-Ne o? Buradan önceki hayatın çok mu gerçekçiydi? Orası da benim kabusumdu!
-Ne demek istiyorsun?
-Boşver.Anlamazsın.Şatoya bakman bittiyse içeri gel.Böyle büyük bir evi hayatında görmedin sen...
Sonunda şatoya girdik.Onu alt kata götürdüm.Şarap mahzenine.
’’Şimdi beni iyi dinle.Buradan önceki hayatın,ailen ve tanıdığın bütün insanlar.hepsi yok oldu.Artık geriye dönüş yok.Geride bıraktığın her şey yok oldu.Çünkü her şey bir kabustan ibaretti.Burası ise kabusun uzağında bir yer...’’
Bunları söylerken dinlemiyordu bile.O an bir düşünce duydum.
’’Sende empati yok mu? Böyle bir şeyi kabullenmek zordur.Kız aklını kaçırmak üzere.Beyin kanaması bile geçirebilir şuan.Dur sana yardım edeyim.O mahzende bir merdiven var.Merdiveni kullanıp on yedinci rafın en üstüne bak.Orada bir şişe göreceksin.Al onu ve kızın içmesini sağla.’’
Düşüncenin dediklerini yaptım.Şişenin etiketinde ’’Gerçeği görüyorum’’ yazıyordu.
’Al bunu.İyi gelir.’
İçtikten sonra derin bir uykuya daldı...
Saatlerce uyudu.Belki de bir gün kadar uyumuş olmalıydı.Yanından hiç ayrılmadım.Onu o kadar çok özlemiştim ki.
’’Uyanmak için acele etme.’’ Diye fısıldadım.
’’Çünkü zamanımız sonsuz...’’
Gözlerini açtı.’’Kendimi hiç bu kadar gerçek hissetmemiştim.’’ Dedi.
’’Hayatım boyunca o kadar az mutlu oldum ki.’’ dedim.’’Yıllardır böyle bir fırsat arıyordum,sonsuza dek baş başa kalabileceğimiz bir dünya gibi.Sonunda oldu!’’
Yağmur bitmişti.Saatlerce konuştuktan sonra şato’nun her yerini keşfetmeye karar verdik.Keşfe alt katlardan başladık.Şarap mahzeninden çıktık ve sola doğru yüz metre kadar yürüdük.Koridorların tüm ışıklarını yakmıştık.Biz koridorun sonuna kadar yürüyünce sağda ve solda büyük büyük odalar gördük.Bütün odaları sıra sıra gezdik.Buradaki odalar çok düzgündü.Rahat koltuklarla doluydu.Odaların boyası öyle bir renkten yapılmıştı ki ben böyle renkleri daha önce hiç görmemiştim ve hiçbir renge benzetemiyordum.Bir odanın boyası hangi ilginç renkten yapılmışsa koltukların ve odadaki bazı eşyaların da rengi aynıydı.Bu da mükemmel bir uyum sağlıyordu.Çoğu odada hiç toz yoktu.Odaların ve koridorların o kadar güzel bir atmosferi vardı ki içimizi huzur kaplıyordu.
Biz koridorda yürürken elimi tuttu. ’’Burası bizim dünyamız.’’ Dedi...
Burası bizim dünyamızdı. Ta ki kabus kapanana kadar...
Beni duydun mu kabus?! Bir gün geriye sadece ben kalacağım!
(0.20.NAKRES)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.