- 401 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BUCAKTA BİR MECNUN DERVİŞ ALİ FUAT ÜLKÜ
BUCAK’TA BİR MECNUN DERVİŞ: “ALİ FUAT ÜLKÜ”
1948 Bucak doğumlu, maliye memurluğundan malülen emekli, rahmetli ağabeyim Mustafa Coşkuner’in en yakın arkadaşı. İlçemizin en köklü sülalelerinden ÜLKÜ’lerden ve İBİÇ kadılardan. Aynı zamanda merhum annem Ayşe Hanım Coşkuner’in (ÜLKÜ) yakın akrabası.
Özellikle hükümet bahçesinde her gün görülen, hikmetinden sual olunamayan bir sebeple, Rabbimizin takdiri ile mecnun haline gelmiş adeta gizli bir derviş görünümündeki ağabeyimiz. Ali Fuat abi, senin geçmişini bilmeyenler, Maliyede memur iken imza attığın çok önemli görevlerden habersiz olanlar, malülen emekli olduktan sonra dahi, maliyede çalışanların çözmekte zorluklar yaşadığı problemlerde bile, senin kutsal ve değerli bilgine başvurulduğunu bilmeyenler, seni deli sanıyorlar ne yazık ki…
Halbuki sen çok zeki ve bilge bir şahsiyettin. Üstün zekan ve bilgeliğin herkesçe biliniyordu. Bugün senin Rabbimin takdiri ile mecnun bir derviş halinde olman, senin kıymetinden hiçbir şey eksiltmez inan. Sen ki, bu günkü halinle bile, ne kadar çok stratejik bilgilere sahipsin. Ben Kaliteli Yaşam odaklı üç kitabımı son üç yılda yazdım. Beni her gördüğünde “Coşkuner Kaliteli Yaşam” dersin. Benimle mantıklı ve anlamlı sohbetler yaparsın.
Üstünün başının olumsuzluklar içermesi, traşının gecikmiş olması, kafasını vücudunun üzerinde dik tutamaması, yürüyüşünün biraz değişiklik içermesi onun deli olduğu anlamına gelmemelidir. Dış görünüşü deliye benzese dahi, onunla hakkıyla ilgilenip sohbet etme yüceliğini gösterebilenler, hakkıyla empati yapmasını becerebilenler, hikmetinden sual olunamayan hususlarda Hakka kayıtsız – şartsız teslim olmayı becerebilenler, onun bir deli olmadığını, aksine mecnun bir “veli” olduğunu en kısa zamanda fark edebilirler.
Şimdi gelelim bu makaleyi yazmama sebep olan olaya…
Motorumla yavaşça sağdan giderken, bir otomobil solumdan yavaşça geçerek, beni yok sayıp birden sağa döndü ve önümü kapattı. 5 metrede otoya çapmamak için, her iki frene birden asıldım. Motorun dengesi bozuldu ve motorla birlikte yere yattım. Yaralarım hafifti, acile gitmeye değer görmedim. Bir hafta sonra, yaralarımın iyileşme sürecinin yolunda olup olmadığını test etmek için, özellikle de iltihap olup olmadığını anlamak için, Bucak Devlet Hastanesi aciline giittim. Muayenemi oldum. Sorun olmadığını, iyileşme sürecimin yolunda olduğunu öğrendikten sonra, hastane acilinden ayrılıyordum ki…..
Temmuz sıcağında, acilin girişinde, birdünya insanın uzaktan seyrettiği, sıcağın ve güneşin böğründe Ali Fuat abimi yerde yatar vaziyette gördüm. Kalkmak için çabalıyordu ama kalkamıyordu. Hemen koşarak kaldırdım. Koluna girdim ve gölge bir yere doğru götürdüm.
İşte mahvolduğum, kimyamın bozulduğu, kaliteli yaşam uzmanı olarak sabretmeyi, hoşgörmeyi ve bağışlamayı hayatına en iyi bir şekilde uygulamaya çalışan benim; sabır zembereğim boşalmıştı…
Ali fuat abimi gölgeye getirdiğimde, her zamanki yaptığı gibi; “Coşkuner bana para ver” dedi. Benim daha bir şey söylememe fırsat kalmadan, yakındaki köylü görünümlü, kendini bilgiç addeden 35-40 yaşlarındaki bir bayanın söyledikleri bütün ruhsal ve bedeni kimyamı mahvetti, sabır dağarcığımı adeta yırttı.
Kadının söylediği cümle aynen şöyleydi: “Hii, parayı al da doğru içki içmeye git”
Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Karşımda bir cahil ve köylü, ama çok bilmiş bir bayan vardı. Ağır bir şey söylesem, belki kocası veya erkek kardeşi yakınlardaydı. Meselenin öncesini bilmeden hanımına veya bacılarına hakaret ettiğimi varsayarak, üzerime hücum edebilirlerdi.
Ali Fuat abimin adına çok üzüldüm, hadsiz sinirlendim. Ama sakin olup bir hata yapmamam gerektiğinin de bilincindeydim.
Hanıma dönerek, biraz etkiliyici bir şekide; “sen bu adamı tanıyor musun? Hiç onu içki içerken gördün mü? Su-i zanda bulunmanın haram olduğunu bilmiyor musun? Dedim.
Yarabbi, ön yargılı ve varsayıma dayanarak tehlikeli bir hükümde bulunmak, ne kadar tehlikeli idi. “Hakkında en ince ayrıntılarına kadar bilgi sahibi olmadan asla hüküm vermeyiniz” hadisi şerif-i çok mu bastırık altında kalmıştı da, bu bilgiç insanın haberi yoktu? Yoksa biliyordu da, önemsemiyor muydu acaba?
Ali fuat abim kendisini savunacak bir konumda değildi. Sıcaktan halsiz düşmüş yerde yatıyordu. Hoş, ayakta ve serinde olsa da, hakkını savunacak güç ve yeteneğe sahip değildi.
Ben gelmeden önce sıcağın bağrına yere düşmüştü. Benden önce bu mağdur ve özürlü insan, niçin o bilgiçler tarafından yardım edilerek, düştüğü yerden kaldırılmamıştı? Hadi kaldırmadınız, niçin şiddetli haram olan su-i zan günahına boğazınıza kadar batıyorsunuz? Önyargının ve varsayımda bulunmanın, en ince ayrıntısına kadar gerçek bilgi sahibi olmadan hüküm vermenin, sizi ne kadar yakacağı konusunda hiç mi duyumunuz ve bilginiz yok? Diliniz iyi çalışıyor ama değil mi?
Ali Fuat abim, kendi rızası ile o mecnun durumunu seçmedi. Rabbimizin bir takdiridir. Onunla Rabbimiz kim bilir kimleri imtihan ediyordur.
Eyyy, her gün Ali Fuat abimi ve onun gibi hikmetinden sual olunmayan mecnunları görenler; bırakalım düştükleri yerden kaldırmayı, her gün onların bütün ihtiyaçları ile ilgileniyor muyuz? Onlarla hakkıyla iletişim kurabiliyor muyuz?
Hakkıyla empati yaparak onlara hak ettikleri değeri verebiliyor muyuz? Yakın akraba ve arkadaşları ile iletişim kurarak, bilgi alışverişinde bulunup yardım elimizi uzatıyor muyuz?
Allah katında onların sorgusuz sualsiz olduğunu, ama bizim gibi sağlamların onlar yüzünden sorgulanacağımızın farkında mıyız?
Dünyanın hepimiz için bir imtihan yeri olduğunun hakkıyla bilincinde miyiz?
Yoksa, empati yapmayı beceremeden, onları görünce ahhh- vahh ederek, üzüntülü bir beden diline bürünmekle, bütün sorumluluğumuzu yerine getirdiğimizi mi zannediyoruz?
Selam sevgi ve dualarımla…
Allah’a emanet olunuz…
28 ağustos 2014. Perşembe. Saat: 21.00 ANTALYA
YRD.DOÇ. DR. SÜLEYMAN COŞKUNER
YORUMLAR
Hüzünlü ama güzel bir hikaye.
Ve,
dersler almamız gereken bir durum.
Yakınları yok mu garibin?
Neden elinden tutmuyorlar?
Hatay-Erzin'de çalıştığım yıllarda,
bir mecnun adam dolaşırdı ilçede.
Cami ile ev arasında, hızlıca adımlarla mekik dokurdu akşama kadar.
Her gördüğüne selam verirdi. Selamını almasanız var ya, yandı babam keten helva.
Erkek-kadın dinlemez, basardı kalayı.
O adam, çok dikkatimi çekerdi daima.
Neden biliyor musunuz?
Her zaman pırıl pırıl, ter temiz giyerdi.
Ne demeli?
helal olsun bakanına, ilgilenenine.