- 1361 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ALACALI MERHUM OSMAN TOKGÖZ AMCA ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ
30 Mayıs 2008 Cuma.
Saat 20.17.
Telefonum çaldı.
Açtım; arayan değerli meslektaşım, edebiyatçı Elvan Tokgöz Bey’di.
Biraz buruk, biraz her zamanki gibi ağır fakat az yorgunluk hissi veren bir sesle nasıl olduğumu soruyordu.
“İyiyim diyelim de iyi olalım” dedim. Hastalığımın son durumu hakkında bilgilendirdim elimden geldiğince, dilimin döndüğünce…
Sözün akabinde Osman Amca nasıldır? En son ben hastahanedeyken görüşmüştük dedim.
Elvan Bey yutkundu, ona söylemesi, bana duyması en zor olan dört kelimeyle söyledi:
“Osman Amcayı kaybettik Hocam!..
Hiç beklemiyordum bu cevabı. Kendimi onun iyi olduğu haberine programladığımdan bir anda hiç beklemediğim bu cevap karşısında şaşırdım. “Deme be Elvan!”diyebildim ancak.
Oysa onunla en son konuştuğumda, kendi durumunun ağırlığına rağmen benim durumumu sormuş, bana yüce Allah’tan iyilik, sağlık dilemişti.
Zorlukla konuşuyor, arada bir nefeslenerek cümlelerini tamamlamaya çalışıyordu. Her zaman şakalaştığımız, güldürdüğümüz, takıldığımız Osman Amca ile sohbetimizi iyileşeceği zaman sürdürmek niyetiyle geçici olarak noktalamıştık.
Ne bilebilirdim ki bu konuşma son konuşmamız olacaktı?
Bilemedim,kimse de Osman Amcanın vefatını dememişti...
Sessiz yaşayan, kendi halinde yaşayan,küçücük dükkanında dedikodudan uzak, işiyle meşgul bir şekilde yaşayan, o gözlerinin içiyle konuşan, insanı kulağı ile olduğu kadar yüreği ile de dinleyen, dükkanına vardığımda sırf biraz daha kalabilmem için bilerek sohbeti uzatan, gülen, şakalaşan, kendinden şunca yaş ufak biriyle adeta arkadaşıymış gibi içten davranış örnekleri sergileyen Osman Amca da sonunda kadere teslim olmuş, çok sevdiği Rabbine kavuşmuştu.
Bildiğim kadarıyla namazını düzenli olarak kılıyor, orucunu tutuyor, dedikodudan uzak bir hayat yaşıyordu. Çocuklarından Elvan Beyi okutmuş,Ümit kardeşimizin de iyi bir işyeri kurmasını sağlamıştı. Sağlığında hac görevini yerine getirmiş, çocuklarının daha rahat kalacakları, barınacakları evlerini bitirip kendilerine “buyurun kalın” demişti.
İslahiye Fevzipaşa Lisesi Edebiyat öğretmenliğinden Dumlupınar İlköğretim Okulu Türkçe öğretmenliğine atandığım yıl tanışmıştım rahmetliyle…
Dükkanının önünden geçerken ya o “hele bir gel ” diyerek kendisine has üslubuyla çağırır ya da ben “Nasılsın Osman Amca” diyerek yanına uğrardım.
İçten konuşurdu, samimi konuşurdu, hasbi konuşurdu. Şakadan yoğurduna, peynirine, çökeliğine söz söylemeye kalkınca “bak bu olmadı işte” derdi. Şaka, şaka der, işi tatlıya bağlardım. Ya namaz vaktini bildiren ezan okununca ya da bir müşteri gelince müsaade ister müsait bir zamanda tekrar uğramak üzere evin yolunu tutardım.
Yıllarca kendi çapında Alaca’nın, Alacalının süt, yoğurt, peynir, çökelik, tereyağı ihtiyacını karşıladı. Çocuklar için de çikolata, sakız,nane şekeri vb yiyecekleri hep bulundurdu dükkanında.
Dükkanına, dükkanındaki her şeye büyük bir sadakatle bağlıydı. Her bir şeyin, her bir köşesinin kendisinde büyük hatıraları olmuş olacak ki uzun zaman dükkanda tadilat ve tamirata izin vermedi. Oğulları Elvan ve Ümit Beylerin onca ısrarlarına rağmen yıllarca aynı şekilde, aynı dükkanda esnaflığını yürüttü.
Hac farizası için dükkanı kapatıp gitmesini de fırsat bilerek oğulları dükkanı ellerinden geldiğince yenilemişlerdi.
Hac dönüşü dükkanın durumunu gördüğünde memnun kalmış, oğullarının bu hizmetini takdirle karşılamış, Allah onlardan razı olsun demişti.
Rabbim de inşallah onun ibadetlerini, kendi çapındaki hizmetlerini, kalender meşrepliğini, samimiyetini, işine düşkünlüğünü evlatlarına olan sevgisini, müşterilerine karşı dürüstlüğünü, yaşlıyla yaşlı, gençle genç olabilme erdemini, evine, ocağına, yuvasına bağlılığını Cennetiyle mükafatlandırır.
Allah rahmet eylesin.
Mekanı cennet olsun.
Amin!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.