- 801 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YAPRAK!..
Yaprak, otuz beşini çoktan aşmıştı. Onunla bununla dolaşıp durmuştu ya; kadınlığa geçeli kaç zamandır olmuş, unutmuştu bile. Kim yapmıştı bu işi; adını bile anımsamıyordu. Hiçbir şeyi dert etmiyordu, gününü gün edip kanatlanıp uçmak istiyordu hayal aleminde. Baba parasıyla görmediği yer kalmamıştı. Gezip tozduğu yabancı ülkeleri kendi ülkesinden daha iyi biliyordu. Gözü kapalı bulabilirdi seviştiği mekanları. Zencisine kadar yatmadığı erkek kalmamıştı. Babası kızının evlenip yuva kuramayacağını anlayınca içten içe kendisini yiyip bitirmiş, kalp krizi sonucu tahtalı köyü boylamıştı. Zaten eşinden ayrıydı. Kızı sekiz yaşındayken eşiyle bütün ipler kopmuştu.
“ Senden peydahladım bu kızı, ben bakamam başının çaresine bak,” diye avukatı aracılığı ile boşanma davası açıp kim bilir hangi zibidi ile kaçıp gitmişti bilinmeyen mekanlara. Üstünde durmamıştı, giden gitsindi. Kadına ne olmuştu; köküne kıran girmemişti ya. Yazın kotrasında tadına bakmadığı; sarışını, esmeri kalmamıştı. Son zamanlarda beyaz Ruslar da akın edince tatil beldelerine; keyfine diyecek yoktu.
Bu arada kızı Yaprak, büyüyordu. Çok geçmeden serpilip alımlı çalımlı bir dilber olup çıkmıştı. Her ne kadar kızı için hizmetçiler, özel eğitmenler tutmuş olsa da her zaman bir tarafının eksiliği gün gibi aşikardı. Ananın yerini hiçbir nesne dolduramıyordu; her ne kadar çılgın ruhlu bir ana olsa da.
On sekizine bir ay kala balolu bir partide tanıştığı erkekle aynı günün gecesinde olanlar olmuştu. Ayıldığında fazla takmadı kafaya. Hayatı hep böyle toz pembe ve yattığı erkeğin ömür boyu kendisini seveceğini sanıyordu. İki üç gün bile geçmeden yabancı biriyle kendisinin aldatıldığına gözleriyle şahit olunca; kaçıp gitmişti o mekandan. Gitmişti ama intikam hırsıyla kin bürümüştü gözlerini. Bütün erkeklerin öyle alçak olduğuna inandırmıştı kendisini.
Seni seviyorum diye ilanı aşkta bulunan orta halli bir garibanı küçümsemişti. “ Babamın mallarına mı göz koydu diye kuşkuya kapılmış, az da olsa yine de gönül eğlendirmişti onunla. Yakışıklı bir delikanlıydı. Boyu boyuna denkti. Diksiyonu da düzgündü. Hem tahsilli biriydi de. Çok geçmeden onu sepetledi. Bu, züğürtle uğraşamam dedi, kendi kendine. Sonra bir imza gününde yazarın biriyle tanıştı. Desinler diye imza gününe gitmişti. Çevresine karşı entel görünmekten hoşlanırdı. Çantasından ve koltuğunun altından roman eksik olmazdı. Egolarının esiriydi zaten. Üstün görünmek istiyordu etrafına karşı. Fantastik romanlardan birkaç tane, aşk romanlarından da üç beş tane zar zor okumuştu. Yazarla flört etrmek nasıl bir şeydi. Bir de onun tadına bakmak istiyordu. Erkeklerin cinsel tabularını biliyordu artık. Hepsini de koy sepete salla gitsin sulara diye içinden geçirirdi. En iyileri de paralı ve yakışıklı olanlardı.
Yazar, fazla yüz vermedi ona. Anlamıştı kendisinin tıntın olduğunu. Böyleleriyle zaman öldürürsem vay halime. Yazacağım romanlar askıda kalacak; “ sadece bir hayranım,” diye meseleyi silip atmıştı kafasından. Kadınların iç dünyaları hep aynıydı yazar için; övgüler yağdırmak…Ya da zengin mekanlarda ele ele kol kola edebiyat yapmak.
Yaprak, yaprak olalı çok kısa zamanda her şeyi denedi. Ama bir türlü dalında duramadı. Oradan oraya savrulup durdu.
Babasından kalan zenginliği de kalmadı. Sıfırı tüketti. Erkekleri de eskisi gibi avlayamıyordu artık. Son katıldığı uyuşturucu partisinde kodesi boyladı. Kodesten çıktıktan sonra da son uğrak yeri şehrin genelevi oldu.
Hayatı hep sollarım, çalım atarım diye es geçmişti ama hep sollanan kendisi oldu…
Yaprak, sararmış halde son düştüğü yerden bir daha asla kalkamadı ve gelip geçenlerin ayakları altında bin parçaya bölündü…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.