- 542 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Sanki her ansın bende...
Bir kızıl güneşti dağlarda düze sarkan, yılları eskitmiş bir yüzdü bu günlere ulaşan ve gençlik, uzayınca zamana, arkaya sadece uzun düşler bırakan...
Gitme bir adım da olsa karanlıktır ötesi, gitme, sessizlikte kaybolan nefes olursun, eskiyen bir yürek bu, yalnızlıkla perişan olmuş şarkılara düşer bu nefes, bir adım sonrası kayboluş olur, saklan yüreğime, saklan sessizliğime yokluğun nefessizliğim olur, avuçla yüreğimi, duy çırpınışlarını, kal hem nefesinle, hem de terinle kal...
Çevir yüzünü, döndür bakışlarını bana doğru, ayrılık sessizliğin isyanı olur, gece korkuları düşlere yaslanır, karanlıklar ürkütür benliği, çevir yüzünü endişelerim gömülsün karanlığın dibine, bağışlanmaz düşler bunlar, ürküten her şeyi gizler içinde, karanlığa saklar tüm düşünceleri gitme, bir adım da olsa titretir bedeni, üşürsün can, bu bir korkunun nefesi olmuş düşünce girdabı, hasret boynumda kelepçe, yarınlar yalnızlık korkusu, gitme, bir adım da olsa saklan bana doğru…
Yarına göre farklı olan bir gün, düne göre ise çok daha heyecan ile şişip inen bir kalp, sadece bu anı yaşanan bir günün son yarısı, geçmişe özenmeden, yarını, belki de yarından sonraları düşünen gözlerin bakışlarındaki duruluk, donukluk, kirpiklerin her titreyişinde fıtrlayan bir umut, inanmak, beklemeye gömülmüş bir direnç ve umut, eskiden çok uzaklarda iken şimdi, artık tam da dış kapının önünde, artık, şaşırmıyorum, tüm şaşkınlıklarımı arkada bırakarak, beklemeyi acelesiz öğrendim, hayat bu, belki de benden istediği sadece "acılara dayanmak ve umutla yaşamayı öğrenmekti,” inandım ki umutlanak yaşamın titremeyen bedenini yaşatıyordu yüreğe, önemli olan yaşamda mücadele ile var olmaktı...
Umutlu olmak için o kadar çok neden var ki, göz ardı etmek mümkün değil...
Karanlık dehlizlerden ışığı önüme alarak, düz taban bir yürüyüşle ışığa doğru yürüyorum, tüm hesaplaşmalar kendimle, tüm düşüncelerim kendime dahil olmuş bir şekilde herşeyi ardımda bırakarak bu endişeli yalpalayışla sadece uzakta görünen bir ışık demetine doğru, telaş etmek istercesine ayağımı sürüyerek gitmeye çalışıyorum.
Kaç gerçek zaman ardımda kalmış, kaç endişeli zamana meydan okumuş, sadece bir an zamanlık da olsa mutluluğa muhtaç olmuşcasına yürümüşüm telaşlı zamanlarımla kulvarların labirentlerine bakmadan, çoğu zaman kendimle konuşarak yürümüşüm, tüm yalnızlık zamanlarıma inat, geçen tüm bunalmışlıklara meydan okurcasına basmışım çatlamış tabanlarıma, kendime acımasızca yürümüş gitmişim sahipsiz zamanlarımla…
Şimdi bir umut peşinden koşmayı yeniden öğreniyorum, yeniden tutunuyorum hayatın gülmelerine, zamansız sevinçlerin yanında, anlaşılmaz telaşlarla bakınıyorum geçen zamanların ardından ve günlerin ağır geçen zamanlarından nefret edercesine acelecilik yaparak yarından sonraki, güne adepte ediyorum düşüncelerimi…
Bazen bir tren yolu rayında yürüyüşlerimizle, bazen bir garın kalabalıklığı içinde kalmışken ansızın duyulan bir koku ile, bazen açılmamış bir mesajın başlığında, çoğu zaman uzaklardan gelen kuytuluk rüzgârının kokusunda, belki de durmayasıya çalan bir kasetin tınısı içindeki sabit bir cümlede veya kendimizi adadığımız bir şiirin içindeki birkaç satır cümlenin anlamını düşündükçe, hatırlarız yitirdiğimiz sevdalımızın anlamını.
Çoğu zaman pişmanlıklar basar derinlerimize, birçok zaman da da onun sesinin özlemi ile kendi beynimizle şavaştıkça anlarız yalnızlaşma duygularının derin tahribatını, birçok defa ise uzaktan gelen bir müziğin tınısındaki anlamlarla uçar gideriz düş dünyamızdan uzaklara, velhasıl biz her gelecek zamana kendimizi gömerek düşünürüz geride bıraktığımızın garipsemiş sesini veya korkulu sesinin kendi korktuklarımıza bakmadan…
Hep çoğalmak, huzurda var olmak, doğrularda var kalmak, geçmişin tüm hatalarından arınmak, yalnızlaşmakla biraz daha sükün bulacağımı sanarak çoğalmaktan azalmak istiyordum hayata dair yaşamımda…
Her darbeyi atlattıkça, bir sonraki geleceğin yenilerine karşı savunmada kalarak, biraz boşvermişlikle, gecelerin korkusuzluğuna atmak istiyordum kendimi…
Her gün biraz biraz daha çok sevdik, her gün sevmelerde çoğalırken acılarda da çoğaldık, gün geldi azaldık sevinçlerden, gün geldi azaldık gülmelerden, gün geldi çoğaldık sevmelerle, en çok sevdik, sevdim dediğimize, gün geldi çoğaldıkça çoğaldık sevgide ve gün geldi ki çoğaldıkça çoğaldık hasretlerde, acılarda, ayrılıklarda, şimdi çoğalıyoruz özlemlerde, korkuyoruz dar nefesler alarak ayrılığa dair sözlerden ve gün geldi yaşam savaşı vermekten çoğaldık...
Bir ara çocukluğumun taze kanını düşündüm, acılardan uzak sevmelere gebe yıllarım vardı, hayatımı önüne sereceğim insan vardı ve çoğaldıkça çoğaldım sevgide, önünde eğildiğim sevgi vardı hep yüreğimde, yıllarımdaki tüm adımlarımı sevgi adına atarken, çoğalmanın veya kendini sevdiğinin yerine koymanın huzursuzluklarını hep gömdüm içime…
Hep sevgi adına içime gömemeyeceğim çok şey vardı ve ben sevgide çoğu zaman kurban seçilmiştim…
Yok sayılacak bir hayatın yarısının fazlasıdır yaşanan, vurulmuşsundur sevda adına yaşamın içinde, dönüp arkanı bakamazsın “en güzel günlerimdi” dediğin zamanlara, bir şimşek çakar aydınlanır yaşam yerleri, oysa kararmıştır yaşamın, son deminde gibi nefesler alırsın yavaş yavaş, “ille de sevda, ille de sevdiceğim” derken titrer nefeslerin, koskaca bir yük yapışmıştır yüreğinin tam da ortasına, ne acıdığını hisserdersin ve de yangın yeri gibi olmuş yüreğindeki kabuğu kopmuş eski bir yaranın sızılarını, geride nefessiz yaşamlar dediğin, kararmış günler dediğin, hayatın tam da ortasındasındır, anlayamazsın, sığınırsın yüreğinin deşilen kısmına, kendi kendinden başka yalvaracak kimsen yoktur, yaşam seni iteklemiştir yalnızlığa ve “ben kimsesizliği doğuşumdan bulmadım” derken, feryatların basar kanyonlara, kimse duymaz senin yanışını…
Gece karışmış sabaha, uzun bir bekleyiş bu delik deşik olmuş düşüncelerle, düşüncelerin delindiği zamanlar bunlar, yarısı geleceğe düşmüş, yarısı geçmişle boğuşan, çaresizlik bu çıkmazlarda, beden titremelerine ulaşan bir zavallılaşma, geceye düşmüş yarının telaşı, yarının bekleyişleri, sahipsizlik belki de bunların tümü sadece umutla düşülmüş yol girdapları, bir bekleyiş umuda çıkan…
Hiçbir yere gitme hakkım olmadığı gibi artık hiçbir şeyi de bekleme hakkımı yitirdim sanırım, sadece merak etme durumundayım, sadece merakla yaşama durumundayım, diğerleri benim üstümü örtecek kadar geride kaldılar, her şeyin sonunun olduğu gibi bu an zamanlarındaki mutlulukklarımın da sonunun yaklaştığını biliyorum ama gene de merak edip yaşamın çıkıntılarına bakıyorum…
Tek tek kayboluyorum hayatımın içinde kalan günlerin içinde, her günü hatırlayış, bir diğerinin sancısını içimde tutsak etmekmiş meğer ve ben her gün için yüzlerce, binlerce gün tutsaklığı yaşıyorum sen düşünceleri düşünce an an aklıma…
Her düşünce bir kez daha sen doğuruyor, başka izahı yok bunun, her an, her düşüncenin tekrarında bir kez daha kayboluyorsun, nefes seslerimin arasında…
Çoğu günü silmek istiyorum, çoğu günü bir kez daha yaşamak arzusuna düşüyorum, seni her düşleyiş bir kez daha koparıyor içimden bir şeyler, bir kez bir kez daha yakıyorum canımı. Biliyorum bunun sonu kurtuluşum değil, biliyorum bende sonlanmak hiç olmayacak, sadece bir nefese ihtiyacım verken, şimdi senin nefes alma seslerinin umudu peşine düşmüşüm…
Bu belki de içimdeki hiç tükenmeyecek istek olacak, yine biliyorum ki, sen düşlenmesi son nefesime düşecek kadar geç kalacak hayatıma, her geç kalış bir önceki özlemi hatırlatacak ve ben bir kez daha nefessiz kalacağım…
Hadi artık bir ses, bir nefes sesi uzat bana ki, ben o sesi beklerken kendimi yaşıyor hissedeceğim...
Her şeyimizle kendi kendimizde bağışlanma şansımız yoktu, hatalar ve de yanlış tercihler de vardı yaşantımızda, seçkilerimizin ön yanlışıyla karşı karşıya kaldığımızda, çoğunda var gücümüzle pişman olduğumuz yaşantılarımız olsa bile, sonunda çektiğimiz acılarla, gözlerimizden akan yaşlarla pişmanlık duygularımızın tamamını dahi affedilmeye sıvazlasak sonunda bitmek bilmeyen acıların içinde buluruz kendimizi, artık yaşam benimdi zaten deme hakkımız bile yoktu, bunun en büyük etkisi, en yakınımızca aldatılmış olmamız ve ya birlikteliğe karışacak riyalardı aslolan acılarımızın sebebi, belki de hayata imkânsız olduğumuz zamanlar bunlardı ki artık son çare dediğimiz zamanın içinde yaşam savaşı vermekle sürer gider nefes almalar…
Canımı acıtandın yaşam boyu, ağrımın yarısına talip olacağına tamamının bir fazlasını istesen de vermem sana onlar beni ben yaptı...
Artık başlayan savaş arabalarının içindeki yaşamın varlığında nefes alma zamanlarıydı tüm pişmanlıklarımızın sebep olduğu gözyaşlarımıza alışmamız gerekti.
Ve benim arka bahçemde sadece ben olarak ben vardım ki bu da çile çekmek demekti ve ben yaşamak için her şeye rağmen direniyordum…
Ben seni çok sevmişim ama, sen bilememiştin…
Gecedeydi kadın, yokuşta gölgesine basarak koşuyordu aşağılara doğru…
Aklındaydı adamın, yüzü, gözleri, sözleri, kaybolmuş zamanların ardındaydı adam, koşuyordu, kadın geceye, geceden hayata doğru…
Kaç sonun başını yaşamıştı tekrar tekrar, düşüncesindeki kayıplarla, sarsılıyordu şimdi kadın, geceye yürüyordu, her yürüyüşündeki adımlarının altında bir gün önceki düşüncelerindeki adam vardı, oysa adam onun için ağlıyordu, bilmiyordu kadın gecenin içindeki öfkesinden, adam ve kadın geceye ağlıyordu, oysa kadın adama, adam kadına öfkelenmeden ağlıyordu, gece ile birlik olup zamandan…
Yarın yeni bir gün olacak dedi kadın, adam yarından umutluyum dedi ve gülümsedi, adam gülümsedi diye kadın adama gülüyordu sonunda her ikisi de nefeslerini üfleyerek geceye ayrı ayrı şehirlerde yürüdüler, evet yarın yeni bir gün olacaktı, yeni günde ikisi de gülmek isteyecekti…
Varlardı,
Vardılar,
Var olmaya çalıştılar,
Sonra
Vazgeçtiler…
Uzun uzun zaman aralıklarında,
Var kaldıklarını söylediler,
Var olduklarını ispata çalıştılar,
Gün geldi,
Rüzgarlar ters esmeye başladı,
Denizin dalgaları karaya doğru, biraz sertçe vurdu,
Rüzgarlarla serpiştirildi tuzlu sular,
Derimiz, yüzümüz, kollarımız, ıslandı,
Dilimiz, damağımız, kavruldu,
Gittiler…
Oysa biz hâlâ var olduklarını sandık,
İçimiz, yüreğimiz, kelimelerimiz,
Kavruldu,
Çoğu kez, üşüdük, üşür sandık,
Kendimizi…
Oysa damgalanmıştık, kusmak kelimesinin ardına,
Sahipsiz sandık kendimiizi,
Duvarlara vurulası bir baş,
Durulamayan bir yürek,
Usanmadan acıları belledik, yüreğimizde,
Sessizce, sessiz kaldık, yaşama isteğine…
Günler, aylarla beraber yıllara, ulaştı,
Yıllara ulaşıldıkça ömür kısaldı,
Çoğaldıkça, çoğaldık acılarla,
Yumruk kadar yürek, durmacaya dönüştü,
Şişti, şişti kol esnedi acılarla…
Gün geldi biraz biraz gülmeleri yakaladık,
Ama
Sevinemedik,
Sevindirilemedik,
Yüreğimizdeki kanlar kızıştı,
Alkan siyahlaştı,
Süveyda’daki hüznün bulamacı ile,
Arkaya bakamaz, önü göremez olduk,
Puslanan gözlerimiz,
Seken ayaklarımızla bedenlerimiz darlıklarla ezildi…
Gün geldi yağmurlar azaldı,
Topraklar çatladı,
Kıraç oldu susuzlukluktaki yaz ile ovalar,
Hüzün bastıkça bastı,
Yarılmış topraklarla tarif ettiler yüzümüzü, hüzünde,
Fesatları, riyaları, tanıdık,
Gelip geçti acılar solumuzdan aksaklıklarla…
Haz ettik yaşamdan,
Haz ettik en çok sevdiğimizle, gülüşlerimizden…
Ve gün oldu “benim için dua et “
diyeni gördük, düş sandığımız yaşamda…
Uzun zamandır ilk defa boşandı, gözoluklarımdan yaşlar,
Sonra, gülüştük,
Gülen ses, gülen yüz endişesi ile endişelendim,
Ve duacısı oldum, bu günden, yarına…
Kısa yollu acıların ardı umut,
Bekleyişi, bir gün iki gece,
Sabır, sıcaklıktaki bir kürk gibi sırtımda,
Ama umutla dua eşlikte,
Yarın ve yine yarın yolu kısa…
Bu gün düşündüğüm bir şey için, yarın yaşanacak bir şey için dua ediyorum,
İnsanlar yaşadıkça acılar da değişiyor, galiba değişmeyen tek şey vardı, inanmak ve dua etmek...
Ve eklemek gerek, hep yanında olduğum gibi yarın da düşüncemdesin..
Ve ardından bir düş, bir asıl, “bir gün sana koşarak geleceğim,”
Ve beklemek,
O günü, gün yüzüne gülümsemek, gülmeyi öğrenmek,
Gözlük camı üstünden, gözlerdeki, gülümsemeyi görmek,
Ve zamanda dua etmek, hoşluklar için,sağlıklar için, şifalar için ve
Gelecek için, küçük kızın gözlerine konuşmak,
Bekleniyorsun demek için…
Sanki her ansın bende...
Ve şehrin karanlığına çörekleniyor tümgeçmişin,
Ve tüm geçmişini silen bir dua arkasındaki bekleyiş,
Yarın uzun bir gün olacak, huzurlanmaya senin gülüşünle
Ve de dualarımla…
Ve
Tutun kalbinden gelen bir sesle yüreğime,
Kalbinin titreyişleri olacak yüreğimin sesi,
Olmaya gör yüreğimdeki sarsıntıları
Ve sıkı sıkıya avuçla yüreğimi, derman olurcasına
Ve huşu verircesine…
Yorgun bir yürüyüş bu labirentte omuz omuza, yürek yüreğe,
Düşünceler, düşüncelerle düşlere,
Bir yarın varmış dualarla beklenen,
Bir de yarından sonraki yarınlarla, yorulacak yürekler,
Oysa tek umut vardı çaresiz, değildik yarınlara…
Belirgin bir umut ertesi nefes almalarımızla,
Umut bekleyişi vardı, koşarak gelen bedenle,birleşen ellerimizle…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.