- 818 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Boyutlar
Boyutlar
Nokta, boyutsuzdur. Tüm açığa çıkış boyutsuz olandan, hiçten açığa çıkar!
İki nokta, tek boyuttur! Bir şeyin açığa çıkması için en az iki nokta gerekir! Bu boyut kazanması için gereklidir! İki nokta ise biri pozitif, diğeri negatif etki eksi-artı şeklinde aslında tek noktanın görünür olması içindir! Madde ve anti madde gibi! Biri olmaz ise diğeri de görünmez! Aslında bir bilgi var onu temsil eden! Görünür olması için çiftleşmesi gerekecek! Boyut kazanmak için bir çeşit yansıma! “Ben“ gibi!
Levha, iki boyutludur! Boy ve en olarak bir alan için sınırını belirlemeden düşünebiliriz! Levh-i Mahfuz alanı gibi! Bu alanda bilgiler soyut olarak kayıtlıdır / kaydedilir! Ruh gibi.
Beden, üç boyutludur! Levhadan ayrı olarak yükseklik de bulunur, bedende! Küp gibi!
İnsan, ruh açısından iki boyuta sıkışır, beden açısından da üç boyuta sıkışıp kalır. "Ben" açısından ise tek boyutludur! Beni fark edip aşan ise bir nokta gibi boyutsuzdur!
Boyutlar ne kadar artırılırsa artırılsın, sonuçta tüm boyutların tek boyuttan yansıması söz konusu! Bu tek boyutun da hiçten yansıması boyutsuz ortamdan yansıması söz konusu!
Son tahlilde; tüm varlık sahası hiçlikten yansır! Bir boyut olarak varlık sahasına çıkan bir şey, iki boyutlu ortamda yani data boyutunda çiftleşir ve çoğalır! Levha boyutunda çoğalan bu şey; maddi boyutta yani üç boyutlu bendende yansır!
Toparlarsam; hiç yoktan bir düşünce filizlenir! “Sen bir düşünceden ibaretsin!” Mevlana Bu düşünce “Ben”! Tek boyut! Bu düşünce, ikili levhada Levh-i Mahfuz da data halinde yansır! Bu da ruh! Ben, ruh ve bedeni birleştirir 3. Boyutta bir varlık oluşur! 4. Boyut ve daha fazlası bu 3. Boyutun üzerine soğan gibi sarılan levhalar olacaktır! Yani hiçlikten başlayan bir boyut, ikinci boyutta data şeklinde yansır ve 3. Boyutta madde şeklinde algılanabilir olur! İnsan 4. Boyutları ve daha yukarısının dağılımlarını seyretmek ister! Ama asıl kaynak, boyutsuz ortamdadır! Hiçlikte yani.
Aslına seyir de şöyle olabilir! Bedenden (3. boyut) ruha, ruhtan (2. Boyut) “Ben” e (Birinci boyut) çıkacak! “Bir ben var benden içeri” Tek ben var! Beni bildikten sonra “Sen seni bil!” Hacı Bayram-ı Veli , “İlim kendin bilmektir!” Yunus aşamalarından sonrası ise hiçlik olacak! Yani O’na ulaşmak! Boyutsuz olmak! Boyutlar sınırdır! Görünür olmak için bu sınır gerekir; yoksa sınırsızlık, bilinmez idi! Görünür, bilinir olmak için ilk sınır “Ben” ile çizilir, ikinci sınır ruh ile çizilir! 3. Sınır da beden ile çizilir! 4. Boyut ve üzeri yansımaların tamamı hiçlikten çıkar Tek boyuttan yansır! Tüm paralel evrenler de tek boyuttan yansır. Tek boyut da hiçlikten… O’nun mahiyeti meçhuldür! Görünür olması ise boyutların sınır izafiyetine görecelidir! Bilinmesi ise sadece “Ben” ile olabilir! O dahi birinci boyutun sınırıyla izafileşir! İzafiyeti kaldıran O’nu bulur! Bulduğu dahi yine kendidir!
“Bilmek istersen seni,
Can içre ara canı.
Geç canından bul anı,
Sen seni bil, sen seni.
Kim bildi efalini,
Ol bildi sıfatını.
Anda gördü zatını,
Sen seni bil, sen seni.
Görünen sıfatındır,
Anı gören zatındır.
Gayrı ne hacetindir,
Sen seni bil, sen seni.
Kim ki hayrete vardı,
Nura müstağrak oldu.
Tevhidi zatı buldu,
Sen seni bil, sen seni.
BAYRAM özünü bildi,
Bileni anda buldu.
Bulan ol kendi oldu,
Sen seni bil, sen seni.”
Hacı Bayram-ı Veli
Tüm zaman ve mekan bir levhanın taranmasına benzer. İki boyutlu levhada olan zaman ve mekan taranır, taranma da "An" da olur okuyucu başlığın bulunduğu noktaya an denir. Öncesi geçmiş sonrası gelecek olur. Yani geçmiş ve gelecek de "An" dan belirlenir!
Bu konu genişlemeye müsait. İlaveler yapabilirim.
Boyutsuz olan, O yani Allah; hiçlikten her şeyi yaratan boyutsuz olan!
Boyutsuz olan, bilinmek ister ve boyuta çıkar, nasıl çıkar?
Bir nokta, boyutsuz geometride! “Ben” bir nokta olarak düşünülür ise iki noktanın birleşiminden tek boyutta “Ben “ görünecek! Madde anti madde gibi!
Bu “Ben” dahi ikili bir işleyişe sahiptir tek boyut!
Geometride bir nokta, boyutsuz tek boyut en az iki nokta ile bilinir olur!
“Ben” ile bilinmek ister boyutsuz olan, hiçlikte olan!
Ben ise iki yönlü (artı ve eksi); artı yönü, hayra bakar; eksi yönü, de nefis denen şey!
Biri ego yani nefis, diğeri hayır yanı yani ene! (Tarif için)
“Ben”, ene demek; bu ben, ruhsal bir yazılım yüklenir, ruhlar aleminde; işte o yazılım levh-i mahfuz!
Ruh ile ben iki boyutlu olur! Ruhlu ben!
Ama bu boyutta bilinir, görünür olmaya yetmez!
Üçüncü boyut da gerekli görünmek için yani beden!
Bu üç boyutlu beden ile hepsi (Ben, ruh, beden) işler, işleten de “Ben”; Allah’ın esmasını gösterir!
Bu işleyişten zat, yani yaşamsal veriler oluşur!
Zat: Benliğin ruh ve bedeni kullanarak yaşamsal veriler üretmesidir! Bu üretimler de ahiri oluşturur!
Bu sürecin ilk tercih aşamasına “Elest” denir! İkili boyutta zaman yok!
Elestte yani ikili boyutta iken tercih edilen tüm soyut veriler (data), üçüncü boyutta eş zamanlı görünür. Zaman ve mekan 3. boyutta algılanıyor!
Dış Dünya algısı, data ile olduğuna göre dış Dünyayı algılatan data olmaz ise dış dünya da olmaz! Başka bir deyişle ben yoksam hiç bir şey olmaz algılamadığım her şey yok hükmünde benim için. Algı yoksa algılananın varlığı anlamsız algılayana göreceli oluşan bir Dünya var. Yani data var bunu zat üzerinden anlatınca şöyle oluyor; ben, ruh yazılımını beden üzerinde açar ve tercihlere göreceli data oluşturur! Bu data bene göreceli oluşacak Yani zat oluşacak yaşananlar öyle oluşuyor zaman ve mekan sınırını kaldırınca elde data kalacak! Tercih de aslında eş zamanlı yapılır! Zaman ve mekan sanki tercih önce yapılmış hissi verir. Önceden seçilmiş sanmayalım o anda seçeriz. Elest devam ediyor bitmiş bir tercihi yaşamıyoruz tercih ediyoruz şu an. Bu veriler tekrar izlendiğinde veya yeni bir devrana kaynak olduğunda güzel ise Cennet değil ise Cehennem açığa çıkar. Bu veriler asla kaybolmaz, levh-i mahfuzda kayda alınır evrenin hafızasına ve "Ben" hafızasına kaydedilir! İsrafil bu verileri ben üzerinden toplar!
Kendimizi bilmeyi gayrımız için isteriz aslında. Yani “La ilahe illallah” (İlah değil Allah) hakikati için isteriz. Böylece kendimizin gayrı olanı biliriz. Bu matematikteki “Değil” gibidir! “Ben” ile onu nasıl bilirim. Önce beni bilirim, sonra “’Ben’ değil O” derim. Yani bildiklerimin gayrı “O” derim o zaman O’nu da bilmiş olurum. O, “Ben” i de kapsar!
Yani “İlah değil, Allah” kavramı benim algıladıklarımın gayri olacak! Bu da kendimi bilmeden asla olmayacak çünkü kendimi bildiğimde “La” diyeceğim kendime; böylece O’nu da bilmek için yani ayrı değil elbet, bu farazi bir değilleme olacak! Bu bilmek için bir metot olacak “Ben” yani. Yoksa bilemeyeceğim ne kendimi ne de O’nu!
Sual: “Ben” in değili “O” nu gösteriyor ise “Ene-l Hak” denebilir mi?
Cevap: Ene-l Hak, “Ben Hakk’ım” demek, “Hak benim” demek değil! Ne fark eder? Çok şey fark eder; “Ben Hakk’ım” diyen kendini tarif ediyordur! Kendini Hak olarak görmesi kendi hakkıdır! Ya da kendi tespitidir! Kendinden vaz geçip kendini “Hak” olarak belirlemektir! “Hak benim” demiş olsa, Hakkı tarif etmiş olur ki buna hakkı yoktur! “Ben Hakk’ım” dediğinde zaten kendini “Hak” olarak tanımladığı için ortada “Ben” kalmaz! “Hak benim” dediğinde ise Hakk’ı kendisi ile tarif etmiş olacağından “Ben” kalır “Hak” kalmaz! Ayrım öznede! “Ben” değillenince “Hak” görülecek; zaten “Ene-l Hak” dendiğinde “Ben” kalmıyor! “Ben”, “Hak” olarak tarif ediliyor! “La ilahe illallah” (İlah değil Allah) hakikati tam açığa çıkıyor! Yani “’Ben’ değil Allah” ya da “Ene-l Hak”! “Ben” bilinmeden değillenemez, bu nedenle “İlim kendin bilmektir” Kendini bilen neyi değilleyeceğini bilir, neyi değilleyeceğini bilen de değillediğini (kendini) bilmiş olur! Kendinin gayrı ise “O” olacağından kendi de kalmayacak, “Ben”, “O” nu bildiren bir sanal, farazi kıyas olacak; böylece tam bir bilinç elde edilir! Yani tam manası ile inanç bilince çevrilmiş olur! Bir şeyi bilmek için onun ya ne olduğu bilinecek, ya da ne olmadığı bilinecek; işte insan kendini bilir ise “O” nun ne olmadığını da bilmiş olur! Kendisi değillendiğinde “O” bilinecek!
Değillemek, değilenenin durumunu da belirler! Matematikteki ”Değil” ifadesinden yola çıkılınca. Mesela “5 değil!” dendiğinde, 5 de tanımlanmış olur çünkü neyin değil olacağı bilinmeden değilleme olmaz! Bu değil kümesinde, 5 hariç tüm sayılar vardır, o halde 5 in bir alt 4 de bir sonrası 6 da olacak; aradaki 5 de zaten belirlenmiş olacak!
İnsan bu boyutta maddeyi anlamadan manayı anlayamaz! Mana anlaşılsın diye madde yaratılmış. Sadece maddede kalmak veya sadece manada kaldığını sanmak ise yanılgıdır! Bu iki yanılgı yüzünden maddeciler ve manacılar çıkar! Maddeciler, manayı maddede göremeyen ve orada takılı kalanlar. Manacılar ise maddedeki manayı açığa çıkaracaklarına eski zaman nakillerine dalanlar! Bunlar ne maddenin ne gösterdiğini anlayabilir ne de nakildeki incelikleri anlayamaz! Nakillerdeki yıpranmalar; ilave ve eksiltmeler; abartı ve kayıpları da bilmek istemezler! Arifler ise ne maddede takılır ne manada takılır ne de nakilde takılır!
Benim evren konusundaki görüşüm şöyle; hiçlikte boyutsuz olan bir potansiyel, algılanabilir olma tercihiyle tek boyutu yarattı. Bu tek boyut aslında bir nokta değildir nokta boyutsuz aslında bu ikili bir noktadır "Ben" diyorum buna. Bu ben ikili bir şeklide görünür olmayı tercih etti. Görünür olmanın gereği olan data yani ruh da buna göreceli başladı! Bu levh-i mahfuz, datanın levhası iki boyutlu! Tam algılanabilir olması için üç boyutta görünmesi tercih ediliyor! Üçüncü boyutta ise bu ilk boyutlarda olan görünüyor! Eş zamanlı bir seyir var! Zaman ve mekan 3. boyutta devreye giriyor! Zaman ve mekanı dikkate almadan bakınca bu noktadan bir açılım yapalım; sonsuz boyutlar ve evrenler olsa hepsinde aynı data-ruh hükmedecek. Aynı data ile çoklu bir evrensel yansıma elde edilecek! Basit bir örnek vereyim, örnek ne kadar basit olur ise anlaşılması o kadar kolay olacak! Lunaparktaki sevimli aynaları bilirsiniz onların hepsi ayrı alem olsa! Oraya giren bir çocuk binlerce aynada ayrı yansıyacak! Yansımaya esas olan data yani ruh, kaynak aynı ama yansıma farklı algılanacak! Binlerce alem iç içe olsa aynı datadan farklı yansımalar olacak!
Ahir diye bilinen aleme geçiş yanılgısı şöyle; Eş zamanlı bu ahir ve hazır alemler! Bu 3. boyutta "Ahir" olarak biliniyor çünkü 3. boyutta zaman ve mekan sınırı var. Bunu anlayınca kader konusu zaten eş zamanlı olarak anlaşılır! Kaderin bilinmesi zaman ve mekan sınırının kaldırılmasıyla olacak! Yani ölmüyor insan 3. boyuttaki kullandığı araç bedeni eskiyor!
Zaman, maddi alan için geçerlidir! Işık da bir madde olduğundan ışığın sınırına kadar zaman ve mekan konusunda bu 3. boyutta deneyimler yapılabilir! Bu sınıra "Set" diyebiliriz. Bu ışık sınırını geçmeye de aşmak! Bu durumda data boyutu olan ruhsal 2. boyuttaki işleyiş, 3. boyutta zaman ve mekan sınırında olacaktır! Zaman ve mekanı aşmak ise maddi boyutta mümkün olmaz! Zaman yolcularından bahsetmek ise 2. boyutun 3. boyutta yansımalarından bahsetmek gibi olabilir! Yani 3. boyutta zaman ve mekana bağlı zaman ve mekan sınırında "Set" duvara hapsolan varlıklar, 2. boyutla doğrudan alakalı olduklarından bazı 3. boyutun sınırlarını mana aleminde aşarlar! Bu boyutlar arası iletişim hiç kesilmez ama zaman ve mekan setinden dolayı ayrı ayrı ve ayrı zamanlarda gibi hissedilir. Aslen zaman yok boyutsuzlukta ve birinci boyutta ve ikinci boyutta zaman işlemez! Zaman, 3. boyutta başladığından zaman ve mekan sınırı olmadan ruhsal yani data yani 2. boyutta olanlar 3. boyuta yansırken zaman ve mekan setine göreceli algılanır!
"Yeterince uzağa bakarsak Büyük Patlama’nın ta kendisini görebileceğimizi düşünebilirsiniz. Prensipte bu imkansız değildir, ama pratikte bizimle bu ilk zamanlar arasında bir duvar vardır. Bu satırları yazdığım odanın duvarları gibi fiziksel bir duvar değil, ama büyük ölçüde aynı etkiye sahip bir duvar." Lawrence M. Krauss / Hiç Yoktan Bir Evren
Bu duvar, ışığın zaman ve mekana sınırlı 3. boyutta olmasından kaynaklı. Işıktan öte bir "Nur" ancak bu duvarı aşabilir.
Bu konuda kafa yormaya değer! Bu noktadan kaçmamak gerek!
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.