Yunan Sineması
Yunan sinemasından örnekler izlediğimiz zaman bize hiç de yabancı gelmez çoğu zaman. Birçok yönetmenimiz Yunan yapımcılarla birlikte çalışmaktadır. Sinemada olan bu yardımlaşma ve yakınlık umarım diğer konularda da olur.
Yunanistan sinemasının klişe ismi ile başlamakta fayda var. Theodoros Angelopoulos! Theodoros Angelopoulos’u andığımızda ise akla gelen ilk filmi sanırım; ‘’Ulysses’in Bakışı’’dır. (1995) Eleni Karaindrou mükemmel müzikleriyle bizi başka dünyalara götüren bu filmi izlememek büyük hata. Sanırım hayat budur işte, hayat hüzündür.
Her ne kadar geçmişte topraklara kan dökülmüş olsa da birbirimize benzeyen toplumlarız. Sevilmeye sayılmaya ihtiyacımız var karşılıklı.
Yönetmenin ikinci önemli filmi ‘’Sonsuzluk ve Bir Gün’’dür. Ünlü bir yazar olan Alexander, amansız bir hastalığa yakalanmıştır. Karısından, 30 yıl önceki bir yaz gününü anlatan bir mektup alan Alexander için bütün yaşamını geçirdiği sahil kenarındaki evini terk etmenin vakti gelmiştir.
Tuhaf, soğuk, şiirsel bir hava filme hâkim. Her kesimden izleyici toplayacak bir film değildir!
Theodoros Angelopoulos popüler bir yönetmen bile sayılabilir. Yunanistan’ın Majid Majidi’sidir.
‘’Ağlayan Çayır’’ adındaki filmi de gayet kaliteli bir yapım. Eleni’nin çocukluğunda evlat edinilmesi, ilk gençlik dönemi ve âşık oluşu, anne oluşu ve sonunda her şeyini yitirip yalnız kalışının hikâyesidir. Hüzün adamından yine hüzünlü bir yapım.
Yunanların ikinci önemli yönetmeni olan Giorgos Lanthimos’un izlediğim ilk filmi ‘’Köpek Dişi’’dir. Ve Giorgos Yunan sinemasının yeni yüzüdür. Bizdeki Reha Erdem gibi diyebiliriz. Az biraz Michael Haneke havası da vardır bu yönetmende.
‘’Köpek Dişi’’ (2009)
Modern aile yapısı sorgulayan bunu kara komedi ve dram şeklinde veren, ilkelliğin ötesinde ilkel modern duruş. Ailenin devamı için verilen çaba, toplumun insanın orijinalliğini bozduğu düşüncesi. Tüm bilgilerin ve inançların yapay bir ortamda tekrar oluşturulması. Ansiklopedik bilgilerin yeniden yorumlanması. Dünyanın çevresi uzay tel örgüsü ile kapalıdır. Bu çerçevede hayat kötüdür dünyada. En iyisi bahçe çitinin ötesine geçmemektir. Yüzme havuzunda balık yetişmektedir. ‘’Aa, ne ilginç bir canlı! Baba yakalayalım.’’ Çitin ötesinde tuhaf bir canlı –kedi- geldi. ‘’Hemen öldürelim. Zararlı olabilir.’’
‘’Attenberg’’ (2010)
‘’Attenberg’’i izlediğimde ne oluyor, bu kadın da kimin nesi, dedim. Uç bir film. Genç ve seksi bir genç kız cinsel sorunlarla boğuşmaktadır ve diğer erkekler gibi erkeklik organı olan babasını nereye koyacağını bilmemektedir. Kararsızdır. Genç kızın tek ilgi alanı ünlü bir belgeselcinin belgesellerini izlemek, onlar hakkında kız arkadaşı ve babası ile tartışmaktır. Baba-kızın hayvan taklidi yaptığı sahne dikkat çekici. Ölüm döşeğinde olan babası ateisttir. Öldüğünde yakılıp küllerinin denize dökülmesini isteyecektir. Fakat bu o kadar kolay olmayacaktır. Ülkede ceset yakmak yasaktır.
Alpler (2011) de bu yönetmene ait sıra dışı bir film. Bir hemşire, bir sağlık görevlisi, bir jimnastikçi ve onun koçu, ücretli bir hizmet geliştirmiştir. Randevu sistemiyle, ölen kişilerin yerine geçip ölenin akraba, dost veya iş arkadaşlarına hizmet vermektedirler. Şirketin adı Alpler’dir. Alpler’in üyeleri gizlilik, duygusal ilişki kısıtlaması, üyelikleri için ölmeye veya öldürmeye hazır olmak gibi sıkı kurallarla çalışmaktadır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.