- 312 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Parçalı Yansıtma 1
Parçalı yansıtma insanda benci noktada başlar. Bunun şimdilik değişmez bir yazılım ve değişmez bir doğru olduğunu başka yazılarımda söylemiştim. Yine bunun burada kalmaması gerektiğini söyledim. Bencilik oluşur iken en az dış dünya ilkesini içe alışla, dıştan ithal ve dışa ihraçlar yapmaya başlamıştı.
Geriye kendi dışında, tasavvur edemediği koskoca bir dünya bırakmıştı. Bu nedenle mantıklı ideyi sınırlamıştı. Ego, dış dünyadan kopan kısmı kendisine mal etmekle, parça düşünceyi yansıtmaya başlamıştı. Kendi doğrusunu dış gerçekliğin de doğrusu sanmıştı. Bu tam bir yanılsamaydı. Egoya dek izole edilen oluşma, yanılsamasını da dış dünyadan izole etmişti.
Bencillik yine kendi bencilliğinden ötürü dış dünyayı merek edişle empati yapmaya başlar. Dış dünya empatisi demek; dış dünyayı kendisi gibi canlı kanlı, istek-arzu ve mana ilişkileriyle dolu saymasıdır. Bkz. Animizim ve Büyücülük yazı dizim. Ego, dış dünyayı da kendisi gibi bilip; dış dünya varlıklarını da haz-elem duyguları üzerinde yansıtmasıdır.
Dış dünyaya yönelen empati zaten kendi gibi bedenlerin yanaşan büyüme gücü ve sağlayış olmasının eksen çekimiyle kişi özgecil olmaya başlamıştı. Bu nedenle dıştaki grup özeğine giden girişme grup empatisi şeklindeydi. Grup empatisi kişiye özgecilik oluşla tutum aldırıyordu. Empati kişi öznelliğinin ilk kez çevre bağıntılarıyla girişme yapar olmasıyla; grup özeğine konulan dev bir buluş yansıtmasıydı.
Yine bencillikten dolayı olan özgecilik; koloni özgeciliği, sürü özgeciliği, grup (totem) özgeciliği oluşla sosyal özgecilikti dayanışmayken; üreten ilişkilerle de, toplumsal özgecilikti dayanışmayla karşılıklı gerektirmeye dönüşebilmiştir. Ne kadar çok bağıntılı yansıtma, o kadar çok hakiki (bütünü) yansıtma oluşla doğrudur. Ne kadar az parça bağıntılı yansıtma olursa, pozitiflik azalır; bencilliğin negatifi, artar.
Sonuçta uygarlığa dek üreten ilişkiler; benci ilişkilerin birçok parça bağıntılar empatisi yapabilme, bağı üzerindeki girişmesiyle oluşur. Kendisini, kendi gibilerle ve kendi dışındaki noktalar empatisi üzerinde bağıntılarla dolaştırdı. Kişilerin çevre içindeki kendi dolaşmalarını; özek dediğimiz iç ve dıştaki grup sal noktalara değinim (meşrulaşma) yaptırırlar. Bu tür anlatımları tematik olan konu değinimdi veya konu açkılı yazılarımda yeri geldikçe sıklıkla belirttim.
Bencillik, kararlı kaldığı durumlar içinde; kendi düşünmeli tutum sal davranışlarıyla kendisini empati sel kılacak çevre dolaşmasını yapmaya başladı. Her çevre karşılaşması aynı ve farklı bir etkilenmelerdi. Bu yerlerdeki etkilenmelerin her birinde farklı renk, ruh, soluk, hava, tavır türü yansıma kuplajlarını aldığını söylemiştim. Kişiler bu kuplajlarıyla kişi ve grup özekli totem noktasına bağıntı sal yansıttımı, yaptırdıklarını belirtmiştim.
Bu tür totem (özek) yansıtması, senkronlayan bir yansıtmadır. Çünkü her ego kendisini bu yansıtmada bulurlar. Bu yansıtma, o eksendeki egolara hitap edicidir. Bu nedenle egolar bu yansımadan kendisine özgü bir parça buluşuyla, bu yansıtma her bir benciliğe çekim (cazibe) merkezi olmaktadırlar.
Açıkçası empati; canlı cansız her şeyi, bencilliğimizin kendi dalda düşmesiyle anlıyordu. Açıkçası ben, kendi acıkması, kendi korkması, kendi canının acıması vs. gibi duygudaşlıkla diğer kayadan düşenleri anlıyordu. Bu nedenle yere vurduğu sopanın ya da uçurumdan düşen taşın hem halini, kendi dalda düşmesi olan duygusundan ötürü biliyordu. Bu nedenle gördüğü de anlam kazanıyordu.
Bu empati sel durum ilk başlarda çevredeki her şeyin ona kendisi gibi canlı olduğunu düşündürtmekle her şeyde bu tür mana ilkesini arıyordu. Çocukluğumuz da tıpkı her şeyi canlı sanan, böylesi bir kendi bencilliğimiz olan; damdan düşmenin üzerinde yaşantılıma anlayışıyla oluşmaktaydı.
İttifaklar, tevhidi ortaya çıkartmakla hem empatiyi kullandılar; hem de empatiye, temas eden girişme bağıntısından ötürü de sınırlama getirdiler. Böylece kimi noktalarda, empatiyi bastırır oldular. Köleci ittifak hem özel mülkiyetçi anlayışın kutsallığına dek tevhidi istiyordu, hem de en az empati istiyordu.
Bu nedenle dinler empatiyi en az noktada kullanışla, daha çok empatiyi bastırdılar. Özeğe konan empati yerine, sanki özeğin kendi salınımlı kaynak yazılımı gibi durumları söylemeye başladılar. Dinler özek salınımı üzerine konan bağıntı girişmeli empatileri kaldırarak; empatiyi en az boyuta indirdiler. Duygudaşlık yerine benciliğin çevreyi yorumlaması olan empatiye de hükmeden bir irade getirdiler.
Böylece dinler en az empatiyle, hiç demokrat olamadılar. Ve dahi ne de hoş görülü olamadılar. Çünkü egemen güç empati istemiyordu. Egemen güç herkesi kendi gibi soylu görmüyordu. Kendi gibi soylu olmayanla, ne gibi duygudaşlığı (empatisi) olabilirdi ki? Dinler korktukları sindikleri yerde hoş görü deyişle benim inancım bana, senin inancın sana dediler. Güçlü oldukları yerde “darul harp”, dediler.
Kanaat’ımca Yüce Tanrı fikri oluşması, olmuş bitmiş bir anlama ve bilme değildir. Olacak olan ileri süreçlerle, süreçlere bağlı oluşla; sürekli oluşturulacak olandır. Yine kanaatimce Yüce Tanrı fikrine en yakın olan tema da budur.
Oysa oluşturulmuş olan Yüce Tanrı temasına baktığımızda, tek yanlı; eksik temalar (değinimler) olduğunu görürüz. Ne düşünürsek düşünelim, Yüce Tanrı anlayışımız, parça yansıtış oluşla, hakiki bir yansıtmadır. Ama parça yansıtma bütünü yansıtmayacağı için, parça yansımalı kavrayış bütün gibi davranamayacağı için doğru bir anlama ve doğru bir tema değinmesi de olmayacağından, yanlış olacağı da çok çok açıktır.
Burada bir paragraf açış sonrası asıl konuya geçeyim. "Ne düşünürsek" kavramına olumlu olumsuz, iyi kötü, pis temiz oluşla her şey "insan duygulu" belirtmelerin içine girer. Bu kabilden "insan duygulu" düşünmeler bağlamında kalmak, düşünme kıtlığıdır. Evrende iyi-kötü; pis-kirli diye bir şey yoktur.
Her durum bir uğrak ve bir gelişmeye denk düşer olması gereken durumdur. Sizin için pis ve yıkıcı olan bir şey, başka devinme ve oluşma zemini için idealdir. Yani insan düşünmesini evren çekiminin merkezi yapıp (Yüce Tanrı düşünmesi yapıp) yansıttığınız zaman, siz evreni anlamış olmuyorsunuz.
Anlamaya çok engel çıkarıyorsunuz. Elinizdeki parça, dolma kalem kapağı ise evrene bu tür parça üzerinden bakıp, evreni dolma kalem kapağına göre minicik doğru yorumlayıp akıl almaz denli daha çoğunu bilmezle kalıyorsunuz demektir.
Şimdi dinlerdeki parça üzerinde anlama anlatma oluşla evreni ve Yüce Tanrı düşünmesini yansıtan yanılgılardan sadece bir tanesine bir bakalım. Parça yansıtma, değinim noktası olan özeğe çevreden gelen diğer bağıntılarla girişme yapmadan bağıntılındıksa, yanlışlığın şiddeti çok artar.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.