YAZMAK ÜZERİNE...
Dostlarım!
Sizlerle ‘yazmak’ üzerine biraz yârenlik etmek, bu arada bazı hakikatleri de paylaşmak istedim. Zülf-ü yâre dokunmak gibi bir maksadım kesinlikle yoktur, öncelikle buna inanınız, lütfen. Yine de beni ‘Persona non-grata’ olarak yani ‘İstenmeyen adam’ ilân etmek isteyen olursa, sadece saygı duyabilirim...
Amacım, inşirah sunmak, yani yürekleri ısıtmak ve dimağları ışıtmak olup, bu noktada zamansız ve/veya yanlış kelimeler kullanma şanssızlığım vaki olursa, bağışlayınız. Hani derler ya, sürç-ü lisan olursa, affola!
‘Eğri oturup doğru konuşalım!’ derler, ben ise, yapım gereği ‘doğru oturup doğru konuşmayı’ yeğlerim.
Her şiir yazan/okuyan ‘şair’, her makale/düzyazı yazan ‘yazar’ mıdır? Bu hususu bilimsel açıdan biraz irdelemek yerinde olsa gerek!
Elbet ‘şair/yazar mektebi’ yoktur, lâkin yazanın eksiğini tamamlaması, yanlışını düzeltmesi ve adeta ‘acemi-çırak-kalfa-usta-ustabaşı’ diye adlandırılabilen basamaklardan kendini yetiştirerek ve kıvamında pişerek olgunlaşması kadar doğal ve zarurî bir süreç olabilir mi?
Kuşkusuz hiç kimse gökten zembille şair ya da yazar olarak inmemiştir; aksini düşünmek bile eşyanın tabiatına ters düşer...
Şair, şiir yazar, okur; ancak her şiir yazanı/okuyanı edebî parametreler ışığında reel anlamda bir çırpıda ‘şair’ kabul etmek, bu işi hakkını vererek yapmaya çalışanlara haksızlık olur, diye düşünmekteyim.
Yazar, makale/düzyazı yazar; ancak her makale/düzyazı yazanı ‘yazar’ kabul etmek, yaptığı işi tarz-ı hayat olarak benimseyerek yapanlara, aynı anlayışıyla, haksızlık olmaz mı?
İnsana mahsus en güçlü özelliklerin başında gelen ‘düşünebilme’ kabiliyetini kullanarak zaman ve enerji harcayan, alın teri ve göz nuru döken, duygu ve düşüncelerini sanatsal konjektürde olgunlaştıran, olabildiğince kusursuz ve anlaşılır biçimde terennüm eden şair ve yazarlarımızı yürekten tebrik ederim.
Asla ‘şov’ yapmayan, ‘reyting’ veya ‘maddî’ kazanç amacı gütmeyen, büyük düşünebilen ve ille de kendilerini aşmayı başarabilmiş ‘yüksek insan’ bazında üretkenliğini sergilemeye çalışan şair ve yazarlarımıza rasyonel her mantık saygı duyar elbet...
Herkes okur, yazar, çizer
Okyanusta ‘!’ bile yüzer;
Şair, yazar olmak öyle
Kolaysa, az buyur şöyle...
Yazmak;
1-Kutsaldır
2-Sanattır
3-Hünerdir
1-Kutsaldır. Bilindiği üzere Allah’ın ilk üç emri şöyle: Birincisi ‘Oku!’, ikincisi ‘Yaz!’, üçüncüsü ‘Aktar!’ Yazmanın kutsiyeti buradan kaynaklanmaktadır.
2-Sanattır. Yazmak, söz-öz, yani lâfız-ruh bütünlüğü içinde, kullanılan dilin temel kuram ve kuralları ile uyumlu ve ölçülü kelimelerle duygu ve düşünceleri, gerektiğinde sanatsal yapıları da kullanarak, aktarabilme ustalığı gerektirir.
3-Hünerdir. Zira salt kelimeleri ve cümleleri ardışık olarak sıralamak, sırf ‘yazmış olmak’ adına bir şeyler karalamak pek de beceri gerektiren bir önemi haiz değildir.
İsteyen herkes, istediği her konuda duygu ve düşüncelerini ‘çala kalem’ yazıya dökebilir; bir başka deyişle, ‘sallapati’ bir yazı ortaya koyabilir. Buna hiç kimse engel olamaz, zira yazmak kimsenin tekelinde değildir.
Amaçsız, ille de akılları karıştırmak; kasavet vermek, yani yürekleri daraltmak; karamsarlık aşılamak; kısaca, sade lâf kalabalığı sunmak yazmak ise, buna ne derece saygı duyulabilir, takdirlerinize arz ederim.
Ancak şu hususu da vurgulamadan geçemeyeceğim: Okurlarımızı ve yorumcularımızı yazdıklarımızla tutsak almayı, onların zaman ve enerjilerini çalmayı, kişiselliğe kaçarak duygularıyla oynamayı hiç birimiz kendimize bir hak olarak göremeyiz.
Satırları, sütunları, sayfaları doldurarak
Sade yazmış olmak için özentiyle çırpınarak
Arz-ı endam eyleyerek ‘sözde’ paylaşmış olarak
Mutluluk duyan (!) şairi ve yazarı selamlarım...
Eğitimin her kademesinde binlerce öğrenci yetiştirirken, bilhassa son on yıldan beri, onlarca makale/düz yazı, yüzlerce şiir kaleme almakta ve bunları çeşitli zeminlerde güzel insanlarımızla hep paylaşmaya çalışmaktayım. Hâl böyle iken, üstelik tuttuğu her işi pek ciddiye alan, fedakâr ve feragatli çalışmalardan, sağlığını bile yitirmek pahasına, bir türlü vazgeçmeyen bir insan olarak, kendimi, hâlâ tam anlamıyla bir ‘şair/yazar’ olarak kabul etmek istemiyorum.
Her şairin/yazarın değerlendirmesini en güzel ve uygun tarzda okurları, ulusu ve insanlık zamanla yapar. Bizlere düşen görev, yapmaya çalıştığımız işin kutsiyetine yürekten inanarak kusursuzluğu yakalamaya gayret etmek ve yazdıklarımızı herkesten önce içimize sindirerek sevmektir. Benimseyerek yapılan her çalışma bir başarı olarak karşımıza çıkabilir. İyimser olmak, büyük düşünmek, ille de dili güzel kullanmak elzemdir...
Dil, bir ulusun kültürünü anlatan, yorumlatan ve aktaran potansiyel bir güçtür. Bu anlayışla, dilimizi sevelim, çok iyi öğrenelim ve öğretelim; diğer dillerin ve kültürlerin istilâsına karşı da mutlaka koruyalım. Zira Türk dili nice güzellik ve inceliklerle dolu özelliklere sahiptir.
Şu hakikati teslim etmeliyim ki Türk dili yeryüzünün en eski, güçlü ama o denli güç dillerinden birisidir. Güzel ve görkemli dilimizi özenle ve kusursuzca konuşmaya, okumaya ve yazmaya çalışmamız son derece önem arz etmektedir. Bu hususta Atamızın direktifleriyle 1932’de ihdas olunan Türk Dil Kurumu ‘TDK’, üniversiteden kadim dostum olan, Türkolog, Prof.Dr.Şükrü Halûk Akalın’ın başkanlığında titiz ve düzenli çalışmalarını hızla sürdürmektedir.
Atatürk diyor ki: "Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki, bu dil şuurla işlensin." O hâlde ana dilimizi, kural ve kuramlarıyla, çok iyi öğrenmeliyiz. Çağdaş, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri izleyebilmemiz içinse en az bir yabancı dili iyi düzeyde bilmemiz gerekir. Zamanımızı ve enerjimizi asla boşa harcamamalıyız.
Biliyorsan konuş, aksi hâlde sus;
Küsme talihine olsa da makûs...
Dinle, anla, öğren; güçlensin zihnin;
Göster iradeni, yok olsun cehlin...
Önemli Açıklama:
Çağımın ve kültürümün bir gereği olarak, şiirlerimde ve düz yazılarımda kelime seçiminde zaman zaman orta yolu bulmaya; bir başka deyişle, her yaşın ve kültürün büyük oranda anlayabileceği ‘eski-yeni’ dengesini sağlıklı biçimde kurmaya çalışmaktayım. Birkaç dil çalışmış ve Türk toplumuna ‘Türkçe-İngilizce’ bir miktar kalıcı eser takdim etmiş bir dil eğitimcisi olarak, yukarıda arz ettiğim hususta azami özen ve titizlik göstermekte olup, özgün stratejik uygulamalarımın hatırına bazen bu dengeyi pek fazla önemsememekteyim. Saygılarımla.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.