Ç E N G E L K Ö Y L Ü R U M L A R
Ç E N G E L K Ö Y L Ü R U M L A R
Mamaaa suzi geldi...!İşte bizim Taki’nin annesine su’cu nun geldiğini haber vermek için adeta haykırışı…Doğumumla birlikte çevrem de tanımaya başladığım insanlardan üçte biri RUM komşularımız idi. Türk komşularımızdan ne gördüysek, Rum komşularımızdan da aynı şeyleri gördük. Kısacası onların kucaklarında büyüdük. Çengelköy’ün ilk yerlilerinden olan köyümüzün ve diğer bütün Boğaziçi semtlerinin bu renkli, kültürlü, çalışkan ve aynı zaman da dürüst insanlarını özellikle genç arkadaşlarıma anlatmak istedim.
Köyümüzde, tarım, esnaflık, tamircilik, ticaret ve sanatla uğraşan Çengelköylü Rum vatandaşlarımız. aslen Yunanistan vatandaşları gibi Grek ırkından değil. Bir zamanlar Doğu Roma İmparatorluğunun başkenti olan Kostantina Polis’te(İstanbul) oturan Rumlardır ki, kendileri Bizans’ın Helen ırkından olup, Yunan’ca konuşmaktadırlar. Artık bu tarihsel süreç içerisin de içli dışlı olup, hemen her dal’da ve konuda Rum’ların da söz sahibi olduklarını ve köy içinde alınacak bazı kararlar için onların da görüşleri alınıyordu. Çünkü ekonomik açıdan özgür ve çoğu meslek sahibi ve çevreleri geniş olan kişilerdi. Örneğin Çengelköy de biri büyük hastalara bakan rahmetli Dr. Halim Bey amca varken, benim de doktorum olan Madam Eleni çocuk doktoruydu. Her iki meslektaş da Türk ve Rum ayrımı yapmadan bütün köylüye aynı hassasiyetle bakarlardı.
Çengelköy futbol takımının, Türkiye liglerinin ve hatta Milli futbol takımımızın en az 4-5 kişisi Rum arkadaşlarımızdan olurdu. Sonra bir İlya usta vardı ki, her bir şeyden anlar ve hemen her konuda yardımcı olmaya çalışır, kimseye “hayır”demeden, her çağrılan eve gitmeye çalışırdı. Bir Fandon’nun bostanı vardı ki, bilumum sebze, meyve ve çiçek ihtiyacınızı piyasadan çok ucuza temin edebilir diniz.
Biliyor musunuz sevgili genç arkadaşlarım? Sözünü ettiğim bostan, şimdi sizlerin top koşturduğu, Güneş Sigorta’nın malı olan büyük toprak futbol sahasının ta kendisidir. Minare yıkılmış mihrap yerin de misali, üzerinde eski parlak günlerinden kalma birkaç incir ve hurma ağacından gayrı kuru bir toprak yığını kalabilmiş. Bu futbol sahası yapılırken üzerine 5-6 tane de basket potası konmuş, basket’e meraklı gençlerimizin de yararlanabileceği bir sahaya kavuştuk sanmıştım. Hatta birçok kez bizim ekiple top’ta oynamıştık sahanın o aşağıda kalan ufak kesimin de. İnanır mısınız?
Sevgili arkadaşlar,bizim 1970-73 kuşağı için” böyle bir top sahası mı...? Hem de Çengelköy merkez de ha..! Hadi canım sen de”der geçerdik. Bari bu kadar uğraştan sonra bu saha devlet tarafından alınıp Çengelköy gençlerine hibe ediliverse idi ne olurdu sanki,şimdi İstanbul’un en büyük açık otoparlarından biri olarak, hizmet veriyor. Daha once de, Güneş Sigortanın, çarpılmış, pert olmuş arabaların konulduğu bir araba mezarlığı olmuştu, bizim Pando’nun bostanı...
Sevgili dostlar, Çengelköylü Rum’lar Türkiye de 24 ay askerlik yapmış, nöbet tutmuş kişilerdi. Misafirperver, hoş sohbet, sözlerine güvenilir, yemeyi içmeyi seven, arkadaş canlısı, neşeli insanlardı. Ayrıca hem erkek hem de kızları güzel bir ırktılar.Bazen sevgili Eleni’lerin oturduğu merhum bakkal Yaşar amca’nın eski köşk’ün de toplanırdık.Anneleri Marika teyze’nin yaptığı o nefis zeytinyağlı ve çeşitli mezelerle dolu sofra da Eleni’nin kız kardeşleri Fraso ,Kiça , eşi aynı zaman da iş ortağım olan Kozmo ve benim eşim Sevil hanımla,yer içer şarkılar söylerdik.Finali de kulakları çınlasın pikap’ta çalan sirtakiyle beraber döktüren Froso tamamlar dı…
Diğer bir yönden de köy’ümüze,kendilerine özgü kültürleriyle,değişik bir renk kattıkları asla yadsıtılmazdı. Milli Bayramlarımız da, Çengelköy Havuzbaşı ilkokulumuz da yaptığımız kutlamalara,mavi önlükleriyle (bizimkiler siyah’tı) Çengelköy Rum İlkokulu olarak gelirler ve kutlamalara onlarda katılırlardı.Bayağı da kalabalıktılar,onlar da bizler gibi bu ziyaretlerden son derece memnun kalırlardı..Hatta bazıları “Önder...Önder.. Ma ri ka yı...se vi yor..lây..lây..lom”diye, şarkılar söyleyerek gönderme yaparlardı…
Arkadaşlarımızdan ve köyün ileri gelenlerin den bazılarının isimleri şöyleydi...! Yorgo, Marika, Eleni, Kiça, Kozmo, Fraso, Marikula, Victor, Fofo, Lefko, Fando, Andon, Andon Sitiras, İlya,Gogo,Sevasti,Lemonya ,Taki,Andreko,Stavro,Tati,Lemonya,Meno Yorgo ve sevgili Tanasis Kiryako, idi. Hatta bu Tanasis az değil di hani,sen tut Çengelköy’ün en tanınmış ailelerin den olan Rahmetli Kasap Kadri’nin kızını al kaç...aman Allah’ım..! Kızın ağabeylerinin o zamanlar hızlı zamanları, bunları nasıl arıyorlar biliyor musunuz, yani bu kadar olur. Neyse, tabii bulamıyorlar, bizler ağabeylerini, mümkün olduğu kadar sakinleştiriyoruz ama akıllarına gelince basıyorlar küfürü…
Zaman geçti, sular duruldu, bunlar da yavaş yavaş, duruma alışmaya başladılar, bizim arkadaşlardan bazıları araya girip,durumu ayarladıktan sonra bunlar evlenmiş olarak bir gün dönüverdiler .Durum halledilmişti,ağabeylerden hafif yollu bir sitemden başka bir tepki gelmemişti.Zaten artık yapılacak tek şey,olayı kabullenip,daha fazla birbirini seven bu gençlerin yolunu tıkamamaktıTanasis ve eşi Huriye’nin ikisi kız,bir de askerliğini bile yapıp gelmiş bir erkek çocukları olmuş, evlenen kızlardan ise bu mutlu aileye yakında okula başlayacak bir torun gelmiş ve bizim Tanasis artık kıdemli bir DEDE olmuştu.Allah mutluluklarını daim etsin....!
Mehmetçik İlk Öğretim Okulunun hemen yanında ki Bizans dönemin den kalma tarihi Aya Pandeleimon Ayazmasında ki Yortuları(dini bayram, Kutlama,şenlik)çok kalabalık olurdu. 29.06…. günü, Aziz Petrus ve Aziz Pavlus, Yortuları vardı. En büyük yortu ise sevgili Marikula abla’dan öğrendiğim 27.07….günü kutlanan yortu idi. O gün İstanbul’un hemen her semtinden akın akın gelen Rumlar ve Çengelköy’lü Türkler de bu Yortu’lara katılırlardı…
Kırmızı yumurtalar (bu kırmızı yumurtaları benim o zaman ki kankam olan bakkal Cevat abi’nin oğlu Hakkı Çobanlı ile onların Deftardaroğlu’nda ki eski ahşap evlerinin,büyük bahçesinin bir köşesinde sıcak suya kırmızı toz boya atarak boyar, rahmetli bakkal Cevat’ta bu yumurtaları o gün köy’e gelen Rum vatandaşlara satardı)tokuşturulur, börek, çörek, kaşar peyniri dağıtılır,bir köşede , L A T E R N A (kolunu ritmik bir biçim de düzenli olarak çevirince çeşitli müzikler ve oyun havaları çalan bir çeşit müzik dolabı) nın kolunu çeviren usta’nın Laterna’sından çıkan nağmelerle, güzel Rum kızları sirtaki ve oyun havaların da benim diyen dansözlere taş çıkartırcasına kıvırtarak,(ah sevgili gençler, o kızlar var ya o kızlar… O çapkın çapkın davetkar gözlerle bakıp, gülümseyen, fettan kızlar, öylece büsbütün pervasız, neş’e dolu, bütün bakışların kendilerin de olduğunu bilerek) oynayıp dururlardı.
Biz gençler daha sabahtan ayazma da yerlerimizi alırdık. Ekip her zaman ki gibi sağlam olurdu evvelallah. Çok güzel unutulmaz arkadaşlıklar ve dostluklar kurduk, yazıştık, dertleştik kısacası kaynaştık……ve bir gün her şey bitiverdi ,yine bu derece anlaşarak dostluklar kurabilen iki ayrı ulus’un insanları, kurt politikacıların kurbanı olmuşlar ve bu insanların çoğu istemeye istemeye,yerlerinden,yurtlarından edilip, karşılıklı “mübadele”(karşılıklı değiş,tokuş) yapılmıştı.(bu konuya önümüzde ki günler de değineceğiz)…
Cenazelerine büyük önem verirlerdi, bizler onların onlarda bizim cenazelerimize katılırlardı. Bir keresin de onlardan ana ve küçük kızı beraber bir kaza da can vermişler, bunun üzerine hemen hemen bütün Çengelköy halk’ı cenaze törenin de yerlerini almışlardı. Keza genç yaşta vefat eden, Ali bakkal’ın küçük oğlu, benim en yakın arkadaşlarımdan biri olan Ömer Beker’in kardeşi aygaz Mustafa’nın cenazesine birçok Rum vatandaşımız katılmış ve hatta o günkü medeni ve büyük hoşgörüye güvenerek, başta sevgili Victor başta olmak üzere, cenaze namazı safların da cami de yerlerini almışlar ve karşı komşuları Ali bakkal’a olan vefa borcunu ödemek istemişlerdi.Aynı şekilde, olmayacak bir kaza neticesinde hayatını kaybeden Çengelköy’ün sevgilisi ,Tanaş’ın kardeşi dünya iyisi İSVTEFO” emi ne deyer “namı değer TAKARO ‘nun da erken ölümü Çengelköy’ü yas’a boğmuştu. Geçen yıl genç yaşta hakka yürüyen, Kadir Çelikoğlu’nun (Ferforje Kadir Usta) sevgili eşinin cenaze namazın da, yağmur yağarken, Çengelköy Rum Ortodoks Kilisesi Papazı, ıslanmakta olan yaslı Kadir ustaya şemsiyesini tutmuş ve namaz bitinceye kadar beklemişti…
Onlarda da ölen kişinin 40.günü bizim helva ‘nın niyetine eşdeğer sayılabileceğimiz , “Kolivo”(buğday, fıstık, üzüm, galeta unu üzerine dökülmüş, bir çeşit tatlı)denilen tatlı, ölen kişinin ruhu için dağıtılırdı. Mezarlıkları ise şimdiki Mehmetçik İlk Öğretim Okulunun üzerinde bulunduğu yerde idi.
Uzun yıllar önce çeşitli nedenler yüzünden Çengelköy’lü Rumların çoğu köylerini terk etmek zorunda kaldılar. Sevenler sevdiklerin den, dostlar dostlarından, arkadaşlar arkadaşlarından ayrıldılar. Şimdi çok küçük bir azınlık kaldı Çengelköy de. Bakınız örneğin, komşu semtlerle Çengelköy’ü karşılaştırırsak, Kuzguncuk hariç Çengelköy’e yakın hiçbir semt’e yerleşmeyen bu insanlar, demek ki yerleştikleri yerler de kendilerine uygun bir potansiyel buldukları içindir ki bu semtlere yerleşmişlerdi.
Evet sevgili Çengelköy’lüler, köyümüzün tarihine çoktan yazılmış bu insanlara, geliniz sevgili Cem Karaca’nın eski bir şarkısıyla , “Bir gün belki hayattan ,geçmişteki günlerden ,bir teselli bir ararsan bak o zaman resmime benden sana son kalan bir küçük resim şimdi, cevap veremez ama ağlar yalnızlığına”diye seslenerek. giden dost’ların her birine biz Çengelköy’lüler den SELÂM olsun diyelim…!.OLUSAS GİO-SAS…!
Hüseyin A. Tuna
T U N A C AN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.