Yitik Zaman İnsanları
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
...
Gecenin karanlığının içinden çıkmışcasına, sessizce onu izleyen arnavut kaldırımlı sokakta ağır adımlarla yürüyordu. Bakışları peşinden gelen gölgesini arar gibi kendi adımlarını izliyor, yorgunluktan düşmüş omuzlarındaki ağırlığı düşündükçe içinden geçenlerle savaşa giriyordu sanki her nefes alışında. Oysa her zaman geç vakitlere kadar yorulmadan, bir gladyatör gibi çalışır, anlamsız bulduğu hayatında yaşadığını bir savaşçının hissayatı gibi çalışarak hissederdi. Hatırı sayılır bir yaşa gelmiş olmasına rağmen içini yakan bir yalnızlıkla yaşamaya mahkum etmişti kendisini.Derinlerinde kaybolan bakışları ve bir o kadar da güzel saçları vardı, yaşayan bir ölüden farklı olarak. Ruhunu ise çoktan kaybetmiş , zamanın çehresinde yitip gitmişti. Ünlü sahafların tozlu raflarında unutulan nadide bir eser gibiydi oysa. Ağır adımlarla yürüyordu. Yalın ayak çimenlerde yürümeyeli ne kadar zaman geçmişti, yıldızları ne zamandan beri seyretmemişti bi an hatırlamaya çalıştı, boşunaydı hatırlayamamıştı. Derin bir solukla daha doldurdu ciğerlerini, işte tek eğlencesi koşar adımlarla ineceği şu yokuştu. O sert kabuğunun altından çıkamadığı tüm zamanların acısını işte tamda burada unutuyordu. Yapayalnız, çaresiz ve diğerlerine göre acınası olsa da bunu kendi seçmemişmiydi. Neden şimdi üzüldü, duraksayıp kalmıştı taş sokağın tamda orta yerinde. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordu. Önce elini yüzüne saçlarına götürdü, çıldırmış olmaktan korkuyordu. Neden herşey bu kadar anlamsızdı, sanki ayna karşısında kendine bakarken kaybolmuştu, o bundan da korkardı herşeyden korkardı aslında. Kimsesiz küçük bir kız çocuğu bile daha cesurdu hayat karşısında, "Tanrım ne zaman böyle bir kadın oldum ben" diye hayıflandı. Bıkkındı her zamankinden daha fazla üstelik yapılacak çok işi yaşayacak günleri vardı. Ömür tamamlanmayı bekleyen bir kitap değil miydi? İşte soluk sarı sayfalara küçük puntolarla yazılmış, kimsenin okumak istemeyeceği bir kitap.
Hala biraz güçlü hissediyordu kendini bir arenanın tam orta yerinde vahşi bir aslanla savaşacaktı az sonra, hangi kafesten salınacağını bilmiyordu, zırhsız savaşacak kadar da cesurdu üstelik. Evet, aslan salıverilmiş ve tam arkasındaydı şimdi. Ya koşacaktı arkasına bakmadan yada kalıp ölümüne savaş verecekti. Kanı damarlarından çekiliyor, alnındaki ince mor damarlar şimdi daha belirginleşiyordu. Bir an kısacık bir an bulunduğu koşulları düşündü yokuşun tam ortasındaydı koşmak istese ya da savaşa kalkışsa bile aslan daha avantajlıydı, çığlık atsa zaten kim umursardı ki bunu kimse belaya bulaşmak istemezdi. Uzlaşamazdı da bu durumda, karşısındaki insan değildi. Şoka girmiş hissediyordu, minik elleriyle yüzüne vuruyor, kendine gelmeye çalışıyordu. Bir kaç dakika sonra olsa gerek hıçkırıklara boğulduğunda anlamıştı savaşmaya çalıştığının yine kendisi olduğunu. Çıkması gerektiği bu kuyuya kendi kendini attığını, bir daha da çıkamadığını düşündükçe delirecek gibi oluyordu. Hızlı adımlarla evine yöneldi, ışığı yaktığından fark etti ne kadar kasvetliydi herşey. Soluk duvarlar, bej koltuklar şu eski sehpa, nefret etti o an herşeyden. Kırmak parçalamak istiyordu eline geçen herşeyi. Bu kez büyük bir sessizlikle ağlıyor boş gözlerle kapıya bakıyordu. Sanki geçmişi geri getirebilecekmiş gibi...
Tüm sevdikleri tüm ömrü o kapıdan çıkıp gitmemişmiydi. Gitmişti geriye kalan berbat olmuş bir hayat, vazgeçmiş bir kadındı. Duvardaki resimlere dalgınca baktı önce, herkes gülümsemişti resimde kendi bile inanamadı. Demek gülümsediğinde böyle görünüyordu. Saçlarını düzeltti, çeki düzen verdi kendine. Hep hoş gözükmek isterdi gururla koluna girdiği o adama. Bakın işte benim kusursuz hayatım, işte sevdiklerim ve işte sadece bir çerçeveye saklayabildiğim tüm hazinem, ispata çalışıyordu bunu tüm insanlara. Başını biraz daha eğip daha dikkatli baktı bu fotoğrafa. Kendine benzeyen ne çok insan vardı düşününce. Güzel günlerini geride bırakmış, buhrana sürüklenmiş, kangren olmuş bir hayatın yenik kahramanı olan. Nefesini tutmuş olduğunu unutarak uzun boğuk bir soluk çıktığında ağzından kalbi yeniden atmaya başlamıştı. Kırgın ama küsmüş değildi hayata, koşarak mutfağa gitti ne zamandır sevdiği bir şey yememişti. Pencere kenarındaki küçük radyosunu açtı, ahh ne güzel söylüyordu Yasmin, aşk acısı gibi ağrıtırdı bu şarkı hep. Ama olsun yinede gülümsemişti. Aşk güzel şey diye düşündü içinden çok güzel hemde. Çok mu geç kaldım diyordu kendine içindeki nedensiz mutluluğa. Kocaman bir tabak makarnayı indirmişti midesine yıllardır açtı sanki güldü çok hıçkırıyordu, "ne çok yemişim Allah’ım" dedi. Omuzundan büyük yükler kalkmıştı bir gece de, küçük bir sarsıntı yetecekti demek kendisine gelmesine. Uzun uzun evinin balkonundan denizi yıldızları seyretti, İstanbul en çokda gece güzeldi. İçinde türlü düşüncelerle göz kapakları ağırlaşana dek uyumayı reddetti. Huzurla başını yastığa koyduğunda bir el uzanıp çekivermişti sanki onu dipsiz karanlıklardan.
Ve o sabah uyanıp, ılık esen rüzgar saçlarını okşadığında kesip attığı o araf zamanını unutup, yeni güne Merhaba diyebildi. Merhaba ne güzel bir sözcüktü ne içten ne sıcak...
Bir iç savaştan ibaret geçen o yıllara yazık etmiş olsa da bazen, çarenin yine kendisinde olduğunu, umudunda nefes aldığı müddetçe bitmediğini zamanla öğrenecekti insan. Dün ve bugün olduğu gibi...
D.D.A.
YORUMLAR
Muhtemelen sıkılabileceğim bir yazı olarak tedirgin başladığım yazınız , beni aldı sürükledi sonuna kadar.
Hayat , bir daha geriye dönüşü olmayan bir garip yolculuk aslında.Düşe kalka yürümeye çalıştığımız o yolda , zamanla geride bıraktığımız izlerimizle birlikte nice anılar , nice sevgiler , özlemler , ve sevdiklerimizi de bırakırız . Hepsinin yerlerine bir başka hüzün gelir yüreğimize oturur sonra , onunla yaşamayı da öğreniriz. Zamanla dost olmayı da aynı zamanda.
Belki bir gün , yine öylesine içten gülümseyebilmenin ya da , öylesine güzel sevebilmenin ümidiyle yaşarız geriye kalan yolu da.
Çok uzunve müthiş sürükleyici bir romanın özetiydi sanki yazınız. Ne çok şey anlatmış , şöyle düşünüyorum da.... Yüreğinizi ve bu su gibi akıp giden kaleminizi yürekten kutlarım değerli arkadaşım...
( bu arada , yazınızın günün seçkisi , kurdeleli bir yazı olduğunu, yorumumu yazıp gönderdikten sonra fark ettim ve hiç de şaşırmadım.Kaleminizden daha nice güzelllikleri de paylaşmak dileğiyle... )
Selam sevgi ve saygıyla ...
Mert YİĞİTCAN tarafından 7/22/2014 3:04:31 PM zamanında düzenlenmiştir.
her daim anılardır geçmiştir güzel görünen değil mi...anlatım içtenlik çok güzeldi çok beğendim belki bir nebzede kendimden bir şeyler hissettim yazınızda güzel günler çabuk bitiyor değerini bilmek gerekiyor ve yeni günlere de merhaba demeyi bilmeye mecburuz belki sevgilerimle kutluyorum..
geri geldim yazıya unuttuğum bir şarkı vardı onu vermeye güvercin kanadında..."şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler........."
rüzgar çanları tarafından 7/22/2014 12:53:56 PM zamanında düzenlenmiştir.