80'LERİN MELANKOLİKLERİ
Siyah-Beyaz görünen tek kanal günlerinde, daha içten ve sarı kadifemsi parlarken güneş gökyüzünde; çevirmeli ve jetonlu telefonlar varken; pazar günü huzuru ailemizle bir ayrı yaşanırken, elma şekerleri ve boyalı yumurtalar, seyyar dondurmacı amcadan kakao-sade dondurmalarımızı alıp sokağımızda yakartop, renkli istop, yedi kiremit, beş taş oynarken ve ip atlarken hayat ne kadar masum görünürdü, kendi dünyalarımızda. Bu hayat ve çizgi filmler bizi melankolik yaptı. Çizgi filmlerde küçük bir kız, en yakın arkadaşı sakat kalınca ona mutluluk aşılardı; sevimli gezgin bir kızsa şeytan tarafından ele geçirilmeye çalışılır, bir melek kızı hep kurtarırdı ve şeytan, başarısız yardımcılarını akrebe dönüştürürdü. Kılıçlı sarışın adam utangaç ama güçlü kahramanımızdı. Sırrını 3 kişi bilirdi. Şirin şeylerden dayanışmayı, eski bir devirde aile sıcaklığını gördük. Ve daha nicelerini... Her biri de savaş, hırs, bencillikten uzak hep fedakarlığı, masumiyeti, bir olmayı, sevgiyi aşılardı. Bu yüzden ayak uyduramadı çoğumuz bu çağa. Hüzünlendik. Dizilerde antikalar hem ürpertir hem de geçmişten kalan eşyaların anısını hatırlatırdı. Ay maviydi ve masum aşkı güldürerek anlatırdı. Alacakaranlığın korkutucu kuşağında kısılı kalırdık. Onların her biri bizi hep kırılgan ve naif bir yana sahip çocuksu ruh haline büründürdü. Ve sonra; o kadar hızla gelişti ki her şey; yine birçoğumuz iki farklı dünyayı yaşayan çaresiz ruhlar gibi arafta kaldık. Bu zamanın hızına, yüzeyselliğine, sanallığına, teknolojik soğukluğuna, yalnızlaştırmasına ve bireyselleştirmesine tam uyum sağlayamadık, bir şeyler eksik kaldı gönüllerimizde. Tek istediğimiz sevmek ve sevilmekti ama yeni dünya bir yarış, bir makyajtan ibaretti. İçi boş ama dışı gösterişli olan, iyi laf yapan ya da zamana tam uyum sağlayanların başarısını kutladığı bir dönemdeydik artık. Anlaşılamadık, dışlandık, sevilmedik, içe kapandık ve yalnızlaştık. Çoğumuzun yetenekleri köreldi, hayalleri belirsizliğe ertelendi. Ne eskiye dönebildik ne de bugünü tam yaşayabildik. Hayallerimizdeki melankolide takılı kaldık. Belki de dönemler karmaşasının yan etkisi olarak yarı mutlu yarı hüzünlü, oldukça takıntılı ve şüpheci olduk. Güçlü durmaya çalıştık; mağrur göründük ama içimizdeki çocuğu hep besledik, büyüttük.