- 369 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dert mi Sana?
DERT Mİ SANA?
Necip Ersungur Hakk’a yürüdü. Ahireti mamur ola. Oğulcuk’un gülen yüzlerinden biriydi Necip abi. Eşi Ümüs ablayı kaybettikten sonra gülen yüzü gülmez oldu. Yalnızlık,hasretlik gün gün hayattan kopardı Necip abiyi. Yalnızlık derken eşi Ümüs ablanın yokluğunu kastediyorum. Yoksa çocukları ona çok iyi baktılar. Bir dediğini iki etmediler. Lakin Ümüs ablanın yeri bir başkaydı. Onun yokluğu yedi bitirdi Necip abiyi. İki yıldır Kayseri’de kızının yanında kalıyordu. En son yeğeni Hacer’in düğününde görüşmüştük. Öyle boş boş bakıyordu. Kimseleri tanımıyordu. Konuşursan çok kısa cevaplar veriyordu.
Oğulcuk’ta Necip abinin ölümü duyulunca yeğeni Fatik bir ağıt tutturdu. Feryat figandı Fatik Hanım.
“O benim babam gibiydi. Babamdan daha yakındı. Gelir halimi hatırımı sorardı.” diye bir söyleyip iki döktü.
Ölenle ölünmez. Teselliyi yine amca kızları verdi Fatik’e:
“Babamız iki yıl önce öldü. Bakıma muhtaçtı. Onun bu hali bizi çok üzüyordu. Çaresizdik. Çaresizlik bizi kahrediyordu. Ölüm bir kurtuluş değil ama babamıza Allah rahmet etsin.”dediler.
Necip abi bir zaman Almanya’ya gitti. Çalıştı. Karısı Ümüs abla ve çocukları köyde kaldı. Dayanamadı hasrete. Kesin dönüş yaptı. Ümüs abla kocası Necip’in cebinde bir fotoğraf buldu. Necip abinin kucağında bir kız çocuğu. Oturmuş sandalyede. Gülümsüyor. Ümüs ablayı tut da bağla:
“Senin Almanya’da gırdığın ceviz gırkı geçmiş. Bi de bunu peydahlamışsın. Anasını da yanına alaydın utanmaz herif!” diyor. Diyor da Necip abinin söylediklerini duymuyor bile. Garibim Almanya’da evden işe,işten eve. Çıkıp doğru dürüst dolaşmamış bile. Kucağındaki kız çocuğu da can arkadaşı İsmet-Nezaket çiftinin kızı. Yeğeni. Gel de bunu anlat anlatabilirsen Ümüs ablaya.
Necip abi kesin dönüş yaptıktan sonra bir dolmuş aldı. Dolmuşçuluğa başladı. Yahu belirli yaştan sonra dolmuşçuluk ne iş? Kolay mıdır? Kolay olur mu? Biraz da görme özürlüydü rahmetli. Buna sebep lakabı Kor (Kör) Necip köyde.
Bir gün Necip Kaptan Kayseri yolunda seyrederken bakar ki ilerde denetleme var. Dolmuş tıka basa. Necip Kaptan:
“Eyvah! Şimdi babayı yidik...” der. Sırık Halim (Karabulut) de dolmuşta. Hemen yanındaki çocuğun ağzındaki yalancı memeyi alır başlar emmeye. Görevli polis gelir. Halim enişte aygın baygın bakmada. Bir yandan da copur copur memelenmede.
Polis şaşırır:
“Hastanız mı var? Geçmiş olsun. Siz durmayın,devam edin.”
Halim enişte Necip abiyi cezadan kurtarır. Karşılık olarak da Kayseri’ye gidiş dönüş ücreti ödemez.
Necip Kaptan birkaç sefer kaza yaptı. Hatta biri ölümlü. En son kazası Eğriyir (Eğri Yer)’de. Adı üstünde tatlı bir viraj ve hafif bir rampa var. Ortalık günlük güneşlik. Hava ve yol durumu seyri sefere müsait. Gel gör ki kaza gelince feza daralırmış... Nasıl olursa olur. Burada dolmuşu yan yatırır bizim kaptan.
Kaza olup bitmiş. Ucuz atlatılmış. Tanıdık tanımadık geliyor. Herkes soruyor doğal olarak:
“Kaza nasıl oldu?”
Anlatıyor Necip Kaptan. Anlatıyor anlatmasına da aynı şeyleri tekrarlamak bıkkınlık veriyor. Gidiyor Boğazlıyan’da tabelacıya. Bir yazı yazdırıyor. Tabelayı da arabanın arkasına astırıyor. Tabelada şu ibare var: “Dert mi Sana?”
Kazanın nasıl olduğunu soranlara hiç birşey söylemiyor. Sadece tabelayı işaret ediyor. Tabelayı okuyan sorgucuyla başlıyorlar gülüşmeye...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.