- 747 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
376-sultan nene- ard.öyk. yeniyazım
- Posof İlkokulu Müdürü Ahmet Uğurlu’ya-
Rüzgarlar dua ediyor. Ağaç düşünerek kamette şükür diyor.
Tavuk su içer Allaha bakar.
Rabat: Bin dokuz yüz yetmiş dört yılında Posof’un bir adıdır Rabat.
Merkez ilkokulunda bir sene okudum. Mezuniyetimde müdürümüz değerli eğitimci Ahmet Uğurlu idi.
Eğik slalom da iskan ve meskanına karar verilmiş rüya görürüken veya bade içerken dur denincede durulmuş yeşilse tonlarca çeşit.
Gölgeler yazın kiraya icarsız al denir. Mavidir gölge ve varoluşa bir nefes aldırır " Ola ey ki de dineldik! " kelamını serinletir. İzmihlal ırak olsun gölgeden, diskurun canından. Oy bizim eller, Aşuka, aşıkları avaz avazdır kıymetli sanatçıları söylenmemiş heceleri yoktur; bir tek diken’e Posof antika beldedir.
Ardahan’ın alpin çayırlarından Ilgarı oyan geçip çöküntüye ine, ine dere hışırtılarıyla oasis’e geldiğinizi işittirmez ki surpriz olsun deyin, Haçan.
Ağaçlar yeşiller adamın başına tor atarsın onun gibi sersemletir bakışları ve siz bir güzele, güzel beldeye gönül bağlamış olursunuz ki aykırılık o da uzak olsun.
" Posof bir numarayı alır şehirler arasında. Dinime, kitabıma! "
Tiyatro sahnesi kadar Posof bana göre. Algım slalom döşünde düzlemmiş Rabat. Resim kompozisyonu kadar ve kağıtta boyadığım çocukluğumun Rabat’ı; Posof’ta herşey elinin altında. Ben tek figürüm. Unsurların diğerleri fon. Bu hayalimde ben bencil olmak istemem çözümleme yapıyoruz.
Ahşap evimiz Ardahan’da alışkın olmadığımız ağaçtan padarlı çatıydı ve verandası vardı. Gün ne ışıklı ve özeldi. Alt katta Bedrettin Ocak Malik-i mülk sahibi. Mal sahibiydi.
Diskurunu ve bura sözdizimi ilk defa işitiyordum. Beşinci sınıf öğrencisiyim. İlyas Ölçer öğretmenimizdi. Yasin Hoca voleybol oyunu ve performansıyla çocukların o zaman " Tarkan’ı " idolümüz anlayacağın.
Ben burayı biliyordum mu?
Anlarsan, biliyorsun.
Anladın mı, biliyorsun.
Bilince de öncesini, evvelini anlamış olunuyor.
Rabatın dejavusu işte!..
Koşarak evden koptun mu? Ayakların altında o yan bu yan Rabat-i Posof nihayete ererdi. Küçük kasaba bağları ve tek nizamlı evleriyle çiftlik gibiydi.
Oyuncak ve tatlı oyun gibi bilir çocuk burayı. Yaşam alanı için biçilmiş kaftan. Slalom da kelleden kayakla kopup gelince slaloma dikine girmeyle çıkma bir olur. Fırlar gidersin . Uçuyorsun aslında. Uçuyorum!..
Yazın koşar adımlarla, Kışın kızaklarımızla. Adnan’ın kızağı, Tacettin’in, Kıpti’nin kızağı birincikte kanatlanmış.
Bizim kızak çaka çuka ... uçuyor ama rüyamda yaz adımlarımla uçuyorum:
Rabatın asumanına,
Posofun goçorundan,
Kayabaşında tumpların üstünden....
Ardahan Sarzeptendi Sultan Nene dizi dibinde masallar söyledi bize bir kış zaman zarfınca...
Sultan Nene anlatılarıyla çocuk hayallerimizi Harry Potter’ın masal taşına erse erdirirdi. Felsefe taşı...
I think therefore I egzıst...
I thınk so I am
Düşünüyorsam öyleyse varım
Cogito ergo sum.
Bir masalını çok iyi anımsıyorum. O da: Shakespeare’in Kral Lear’iyle aynıydı... öyle aklımda kalmış. İyi evlat, kötü evlat masalı...
Allah! Gani, gani rahmet etsin.
Sultan Nene dizinin dibinde biz çocuklara ne anlatmış. Çocuk sevildiği yere gider. Assanız da kesseniz de gider. Sevgisiz bırakmamak için çocuğu ilgi ve sempatiyi eksik etmezdi veliler, eskiden.
Akşamın geceye intisabında yirmi adımlık komşu kapısına giderdik, kardeşim ve ben.
Sultan Nene sevgili bağrını bize açardı. Yamacına yerleşir onların çocuklar, biz, kuk otururduk.
Kısık ışıkta Sultan Nene Beydaba’dan, Şark masallarından, Hazar masallarının, İran ve Arap masallarının krallarından, Kafkasyanın velhasılı uygarlıkların ne bildiği masal varsa anlatırdı. Repertuarı zengindi. Anlatış ritmi heyecanlı ve duraksızdı.
Sahneler gözümüzde canlanırdı. Görsellik ve canlılık; sinema filmi çalımlı, aynı İzmirlinin sinemasında oynayan sinema sanki.
Federico Fellinin filmleri ve kahramanları, Posofun tek sinemasında.
Biz hissimizle şunu idrak eder olurduk.
Karikatürün birinde sanatçı çizimini kurgulamış. düşünme balonu figürün ağzından çıkarıyor sonra kişiyi düşünme balonun içine almış. Resim kişisi konuşurken düşünme balonuna hapsetmiş.
"Düş ve realiteyi eşitlemiş."
Sultan Nenenin masallarında biz masala geçerdik. Masal kahramanları mindere oturur. Peydahlanır. Hapahapdan yastığın başına kurulurdu say ki!
" Otururlar! Güzel masallara ehtikat olmaz! "
Nominal düşünce anlayışı eskilerde kaldı. Kavram gerçekmiş gibi bellenirmiş. Kavramın nesnesine itibar etmezlermiş. Mefhumculuk. Güzellik kavramına takıldığından algılar: Güzel elma, güzel ev, güzel şiir, güzel resmi gözler görmezmiş.
Kavramcılık, kavramın nesnenin simgesi olduğunu unutmamak lazım.
Sultan Neneye söz vermiştim. Eser vermezden gelmeyeceğim yanına. Eser verdiğimde de ziyaretine geleceğim. Bir kahveni içerim. Nominalizm donmuşluğuyla baktık. Saat kulesinin dibinde saati soran adam gibi...
2009 yılında, eski evimize uğradım. Münevver Ablayı gördüm. Sultan Neneyi sordum.
"- Geçen sene öldü " dedi.
................................
Ne haksızlık etmiştim, gitmemiştim.
En büyük eser onun kendisi değil miydi? Kör başıma!
Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu, öğretmene:
- Ne arıyorsun Everest’i şu karşıdaki, dağ değil mi? Onu anlatsana kardeşim çocuklara. Gözün önündeki dağı anlat... yakınında dağ, kokusu geliyor, koklasana! demiş!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.