- 1434 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
GEZİ-taksimin bedeni
Önce düşlerde
başlardı boykotlar.
Önümüze konmuş
kuş ölülerinin
bedbahtlığına
baktıkça...
Martılara
kıyıldığına dair
söylentiler
gezerdi, masaların
arasında,
yemekhanelerde.
Öğrencilerin müthiş zekası, gençleri kucaklayan annelerin şefkati, bütün kuşakların canlanan hayat enerjisi, işçilerin emekten gelen penceresi, babaların açığa çıkan çocukluğu, futbol taraftarlarının kararlı ve direngen yüzü, kadınların yükselen gücü, avukatların onurlu duruşu, LGBT bireylerin cesur yürüyüşü, aydınlanan sanatçılar…
Tencere ve tavaların gür sesi, yaranın üstüne uzanan doktorlar, emekçilerin parlayan ekmeği, dernekler, şehrin kalbinde sivil toplum örgütleri, duran adam, kırmızılı kadın, sen gitar çalan çocuk, kitap okuyan adam, piyano çalan adam, evet, sen çıplak vatandaş…
“EY..! GENÇLER”
Taksimin sıkılmış yumrukları.
Ah! İstanbul… Sonsuzun müziği.
Dayanışmanın, yardımlaşmanın, örgütleşmenin tam da kırılma noktasıydı orası. Dünya tarihinin gördüğü en büyük toplumsal tepkinin merkeziydi. Örgütsüz, lidersiz bir hareketin ruhuydu. Direnişin, protestonun ve eylemin anayasal bir hak olduğunu hatırlattı bu gençler bize. Türkiye tarihinin, “Geziden Önce-Geziden Sonra” miladi özgürlüklerin başlangıcı olan tam da sıfır noktasıdır orası.
1 Yılı geride bırakarak yürüyoruz.
Ölüp ölüp dirilip yürüyoruz, diri bu toprak daha.
Yürüyoruz Ethem‘le, Ali İsmail`le, Ahmet‘le, Hasan Ferit‘le, Mehmet‘le, Abdullah`la, Berkin ve Medeni‘yle birlikte ölüyoruz.
………..
Geçen yıl hafızalarımızdaki ve bilincimizdeki en önemli olay hepimiz için gezi protestolarıydı. Bunun en önemli nedeni ise toplumun bütün dinamikleri tarafından aynı anda özgürlük kavramının tartışılması ve bunun için bir araya gelip çözüm aranmasıydı. Bu tartışmalar, toplantılar, eylemler sonucu ortaya çıkan özgürlük isteği dolayısıyla bir demokrasi mücadelesine evrildi. En önemlisi gezi protestolarının toplumun bütün bileşenlerini harekete geçirecek bir güce sahip olmasıydı. Elbette bunun sebebi de, iktidarın ekonomik ve siyasal yaptırımlarının yanında kültürel ve yaşamsal yaptırımlarının, baskıcı uygulamalarının bu özgürlük uyanışının tersi bir ivmeyle ve baskıyla devam etmesiydi. Özgürlük duygusuyla toplumsal bir harekete dönüşen gezi, tüm yurtta ve dünyada ses buldu. Bu birleşme “Hayata müdahaleyi reddetme hareketine dönüştü
Aydın Çubukçu bu protestoları 68 hareketinden farklı olarak, “elde kalan dünyayı korumak” isteyenlerin hareketi olarak değerlendirir. Tek bir ağacı savunmak, her yeni günde şehrin göbeğindeki tek kalan yeşil alanda buluşmak bu sebeptendi.
Bizim tarafımızdan bütün bu değişim isteği sanatın değişik disiplinlerinden insanları da bir araya getirmesiyle anlam buldu. Emekçiler, öğrenciler, memurlar toplumun tüm katmanlarıyla sanatçılar bir alanda toplanıp alınan kararlar karşısında birlikte hareket ettiler. Toplumda tanınmış onlarca isim gezi Parkı’ndan seslendi. Şarkılar yapıldı, konserler düzenlendi. Bütün bunların sonunda Gezi Parkı’nda buluşan sanatçılar iktidar tarafından hedef gösterildiler. Asla gerçekleşmeyecek denilen özgürlük hayalinin bile aslında bütün bu bileşenlerle gerçekleşebileceğinin provası yaşandı adeta. Gençlerin hayatta en gerçek toplumsal unsur olduğunu ortaya çıkardı. Gençler, değiştirici, dönüştürücü unsur olarak öne çıktılar ve bedel ödediler.
Ayrıca gezi süreciyle başlayıp 17 Aralık’la devam eden bu protestolar medya-iktidar ilişkisini de apaçık kavranacak kadar ortaya çıkardı.
Yeni bir dünya, dayanışma ruhu, dijital dünyanın daha anlamlı hale dönüştürülmesi, sanatsal yaratıcılıkla protestonun estetiği birleşti. Nihayetinde bu olup bitenler devam ederken yeni yeni sanatçı örgütleri ortaya çıktı. Sanat Meclisi bunlardan biridir.
Var olan süreç bana şunu anlattı. Umutsuzluğa kapıldığınız anda dünya sizden ve gücünüzden bahsedebilirdi. Bir insana güvenmekle bir ağaca güvenmek, bir insana sarılmakla bir ağaca sarılmak aynı oranda insanca bir keyif verebilirdi. Doğa elbette eşitlikten yana ve yenilen hakkınızı size iade edecekti. Bu hak özgür ve eşit bir dünyada yaşama hakkıdır.
Adile YADIRGI- Müzisyen
Egemenler arasında ikilik çatışması ne kadar derinleşirse, devrimci durum da bir o kadar gelişir... Siyasi ve ekonomik buhrana bağlı olarak yönetenlerin eskisi gibi yönetememesi, yönetilenlerinde eskisi gibi yönetilmek istememesi devrimin objektif koşullarının hazır olduğu gerçeğini bilimsel olarak ortaya koyar. Devrimi örgütlemek ise ancak onun sübjektif koşullarını oluşturmakla mümkündür, bu da devrimci harekettir. İşte o zaman devrimin objektif ve sübjektif koşulları hazır olduğunda, egemenler arasında ikilik çatışması tekrar kutsal ittifaka dönüşür ve çelişkinin yönü egemenlerle-ezilenler arasına döner bu da ayakları yere basan bir sınıf savaşımına dönüşür, keza nihai kurtuluşta burada yatmaktadır...
Peki ülkemizde ki durum nedir? Ülkemizde devrimci durum her zamankinden daha olgunlaşmış ancak sübjektif koşullar cılızdır, bu süreç son dönemlerde kendiliğinden gelişen gezi hareketiyle birazcık ivme kazansa da yetersiz olduğu ve örgütsüz olduğu için ancak ve ancak devrimci hareketin bir provası olması açısından anlamlıdır. Gezinin ruhunu her alanda kuşanıp ideolojik ve politik olarak daha güçlü hale gelmek her zamankinden daha ivedi bir durumdur, bu anlamda herkesin sadece değil elini tüm bedenini taşın altına koyması bir görevdir, haramilerin saltanatını yıkmak geç olsa da güç değildir, yeter ki "yüksekleri fethedebilme cesaretini kuşanalım"
Aliyar NİHAN Müzisyen
Yıllardır olmasını düşündüğüm, teorik olarak olması gerekir dediğim kitlesel patlama oldu. Bunun birçok nedeni ve etmeni var. Ancak pratiğini kırk yıl düşünsem aklıma bile gelmezdi, hayal bile edemezdim. Hele de bu şekliyle. Tanımlayamadığım, pek anlayamadığım bir direniş, tepki gösterdi gençler. Bu direnişin, isyanın ama bu barışçıl direniş ve isyan, taşıyıcı gücü o gençler! Helâl olsun onlara!
Atilla BİRKİYE Yazar
Tüm hayat durmuştu ve odak noktamız ağaçlar, Gezi Bostanı ve huzur arayışı olmuştu. Yeni yaşam alanımız olmuştu Gezi. Bunu yaşamayanlara tarif etmek gerçekten olanaksız. Tüm acılarına rağmen, o cennet tasvirine benzeyen günleri yaşadığım için kendimi şanslı ve tarihe tanık, ülkemi güzelliklere gebe, şehitlerimizi yüreğimizde onulmaz sızı olarak hissediyorum... Ne çok can yandı, ne çok perde aydınlandı ve ne çok kenetlendik birbirimize. Ciğerlerimizi tekrar hatırladık, çok güldük, çok ağladık, çok fazla şaşırdık... Sokakları fark ettik, kendi gücümüzü, birleşebildiğimizi, kendi nabız sesimizi. İlk kez topraklarımızı korumak bize düştü sanki... Umut olmadan yaşayamaz insan, umudum çok büyük! Bir ağaç gölgesinde kitabımın kıvrımı…
Melisa İclal GÜRMEN Oyuncu
Gezi direnişinin birinci yılında toplumun her kesiminden insanın sorunsuz bir arada olmasının umuduyla, kaybettiğimiz çocukların ve annelerin acısını aynı anda hissediyorum. Sabahın köründe çadır takan, masum insanları gaza boğan, kör eden, öldüren hükümete öfkemi de diğer yanda
83 doğumlu biri olarak yaşadığım çağın böyle kitlesel bir eyleme tanık olması ve içinde yer almış olmanın gururu hepimizin hayatında çok şeyi değiştirdi. Sustuğumuzu düşünürken haksızlık karşısında hep birlikte sokaklara dökülmekten daha büyük bir güç olabilir mi ? Ben kendi adıma insana yeniden inanmaya başladım
Ali İsmail Korkmaz’ı yitirdikten hemen sonra bestelediğim ve Gezi’de kaybettiğimiz bütün çocuklara adadığım "Gezi’nin Çocuklarına" bir annenin ağıdıyla başlıyor. Berkin için yazdığım şiir ve bu ağıt da Gezi’nin bende bıraktıkları... Çocuğunu yitirmiş bütün annelerin ellerinden, gözlerini yitirmiş bütün çocukların gözlerinden öperim... Bu öfke, bu inanç karşımızdaki ne kadar kötü olursa olsun yenecek. İyilikten daha büyük bir güç tanımıyorum.
Mehtap MERAL Müzisyen
Bir sene önce bazılarımızın hayatlarından bir direniş geçti... Bazılarımız gününü verdi, Bazılarımız günlerini... Bazılarımız gözlerini verdi metal bir zehre! Bazılarımız ciğerlerini... Bazılarımız elini, kolunu, bacağını verdi... Bazılarımız geçmişini... Bazılarımız sesini, sözünü, düşünü verdi... Bazılarımız ömrünü...
Evet... Hepsi "bir kaç ağaç içindi!" Annesini babasını dinlemeden, yeniden kurtarır gibi toprağını, hiç savunmasız yumruğunu verdi gökyüzüne! Direndi... Kavga bilmeyen kavgaya, Şiddet bilmeyen şiddete, Öfke bilmeyen öfkeye, Hırs, kin, nefret bilmeyen nefrete direndi!
Sabırdı taşan... Kahırdı yıllardır taşınan omuzlarda! Sağırdı dünya, o gün gün onlara da ağardı! Direnişimiz nefessiz kalana kadar, dizlerimiz asfalta değene kadar, gözümüz kararana kadardı!
Camiye sığındık çünkü bizimdi! Yanı başımızda bizimle direnen "türbanlı bacı"na sarıldık, çünkü o da düzene direndi! Camını açıp limon su süt verene, Kapısını açıp buyur edene, Vicdanı olup el verene sarıldık! Çünkü o ağaç, o toprak, o özgürlük bizimdi!
Bir yıl geçti... Bazılarına kesilmiş atılmış gibi gelen o ağaç köklendi! Boy verdi! Can verdi ne yapacağını bilmeyen kocaman bir millete! Dava büyük. Düşman küçük! Mide bulandırışı bundan! En güçsüz günlerde bile tutunmak için birbirine, güçlü olman gerekir. Varsın fırtınası Toma’dan, gazdan essin! Varsın birileri birilerini "kahraman" ilan etsin! Sen kökünü unutma, Ata’nı unutma, toprağını unutma. "Ölmüştür geçmiştir" diyenleri hiç unutma! Varsan yine usanmadan, sarıl davaya, kollarını aç! Özgürlüğü hatırlattığın için, teşekkürler Ağaç!!!
Çisel Onat Yazar
En başından beri gitarımla ve sesimle oradaydım. Türkiye tarihinde bir dönüm noktası olduğunu düşünüyorum. Aydınlık, yaşanılası, onur duyulacak, güzel bir Türkiye için şehitler verdik. Hepsini şükranla anıyorum. Bu acılarımız dışında tüm dünyanın örnek aldığı mizahıyla, eylem biçimleriyle, genel duruş olarak örnek aldığı muazzam bir olaydır. İçinde olanlara kardeşlikle...
Haluk ÇETİN Müzisyen
Harika insanların yaşamlarına ve doğaya sahip çıktıkları başkaldırış, gelecek adına umuttur.
Vedat Sakman Müzisyen
Eski çağlardan gelip öte çağlara uzanan direnişin sesiydi. Güzeldi, isyankardı ve her zamanki gibi gençti ve bedel ödemeye hazır. Sorumsuz mu asla değil. Örgütlenme becerisi yüksek düzeyde ve yiğitliği de bir o kadar... Ama buluşamadı buluşması gerekenlerle. Şalteri indirecek gücünüz yoksa, soluğunuzu kesiyorlar... Barikatların önü ve arkası öğreticiydi hepimiz için... Gösterecek zaman neler öğrendiğimizi ve öğrettiğimizi.
Yelda Karataş Şair
Gündem hiç değişmiyor aslında; emperyalist-kapitalist sistem içerisinde, her şeyiyle bu sisteme bağlı, bağımlı bir ülke olduğumuz ve gereklerini yerine getirdiğimiz gerçeği!
Kapitalizm doğası gereği doyumsuzdur. Aynı malı renk ve şekil değiştirerek onlarca kez satar yine doymaz. Aynı mesele üzerine onlarca kez savaş çıkarır yine doymaz. Doymaz çünkü silah sanayi tam mesai çalışmaktadır. Yüzlerce, binlerce kadın öldürülür, milyonlarcası şiddete maruz kalır yine doymaz. Doymaz çünkü erkek egemen iktidarını tam gaz yaşamaktadır. Binlerce gökdelen diker, bir kentte yüzlerce AVM yapar yine doymaz. Doymaz çünkü, aklanacak kara para, işgal edilecek kamu malı vardır. On milyonlarca ağaç keser, yol-köprü yapar yine doymaz. Doymaz çünkü otomobil fabrikaları tam mesai çalışmaktadır. Demiryolu yapmaz. Yapmaz çünkü herkese bir tren satamaz!
“Yüzde doksan dokuzu Müslüman” olan bir ülkede iktidar doymaz, doymaz çünkü yüzde bire bile tahammül edemez, tamamını ister. Bir Ateist bile kalsa inandırıcılığından kuşku duyar, kendini hep tehlikede hisseder. Düşünmeyi değil, koşulsuz inanmayı ister çünkü!
Nevzat Çelik Şair
Gezi ilkbahardır. Denizdir, yağmurdur, rüzgardır. Gezi umutsuzluğun karşısında umudun faşizmin karşısında direnişin sesidir. İnsanı insan yapan tüm değerlerin somutlaşmış halidir. Saygıdır, sevgidir kolektif bir bilinçtir... Dostluktur arkadaşlıktır sevgidir sevdadır... Halkını satanların korkusudur... Emperyalizmin korkulu rüyasıdır. İyi ki doğdun Gezi... Direnişte hayatını kaybedenlerin anısına saygıyla...
Burhan Şeşen Müzisyen
ISLIK DERGİSİ 2014
Zeki Çelik