- 452 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KISKANÇ MISINIZ, YOKSA RUH HASTASI MI?
Kıskançlık…
Bir duygu.
Olumsuz tarafı ağır basan bir duygu.
Ve bana göre aşırı olmadığı sürece içinde olumluluklar da barındıran bir duygu.
Bu aşırılılık göreceli bir kavram tabii ki.
Neye göre, kime göre, nasıl olursa aşırı olur bu duygu?
Önce kıskançlığın ne olduğunu irdeleyelim.
Sonra da aşırı kıskançlığın belirtilerine geçelim, ne dersiniz?
Yazımı hazırlarken internette bazı araştırmalar yaptım. Yaptığım araştırmaları ve kendi deneyimlerimi de bir araya getirerek ulaştıklarımı paylaşacağım sizlerle…
“Kıskançlık nedir” sorusunun cevabıyla başlayalım önce:
Kıskançlık kaybetme korkusunun ve özgüven eksikliğinin başrolü oynadığı karmaşık bir ruhsal durumdur.
TÜRK DİL KURUMU ise kıskançlık kelimesini şöyle açıklamıştır:
Bir kimse bir üstünlük gösterdiğinde veya sevilen birisinin, başkası ile ilgilendiği kanısına varıldığında takınılan olumsuz tutum, günücülük, hasetçilik, hasetlik, hasutluk
Kıskançlık doğuştan değil, sonradan öğrenilen bir duygudur. Dozunda bırakıldığı sürece kıskançlık bir hastalık değil, davranış bozukluğudur. Kişi bu konuda kendini kontrol edemezse bu davranış bozukluğu ileride depresyona sebebiyet verebilir. Kıskançlık yaşayan birisi zaman ile değersizlik, çaresizlik, öfke, mutsuzluk ve yalnızlık gibi duyguları da yaşar.
Bu davranış bozukluğu hayvanlarda da görülmektedir. Örneğin bir evde uzun süre bulunan bir kedi tüm ilgiyi kendi üzerine çektiğini hisseder. O eve ikinci bir kedi geldiğinde diğeri asabi tavırlar göstererek kıskanç olmaya başlar ve sahibini de protesto eder.
Nöropsikiyatrik olarak kıskançlığın tanımı ise www.aktuel.com.tr internet sitesinde şöyle yapılmış:
Kıskançlık, aşırı sahiplenme ve aşırı aidiyet duygusudur. Aşktan da yoğundur, yıkıcıdır. Tabii sağlıksız kıskançlıktan bahsediyorum. Sağlıklı kıskançlık ise olması gereken, sıcak bir duygudur.
Öyleyse karşınızdaki kişilere rahatsızlık vermediği sürece kıskançlığın olumsuz tarafı çıkmıyor ortaya. Karşınızdaki kişiler rahatsızlık, huzursuzluk duymaya başladığında sağlıksız kıskançlığa, belki de ruh hastalığına doğru yolculuğunuz başlamış oluyor.
Kıskançlığın aşırı olmaya ve ruh hastalığına dönüşmeye başladığı noktada kişi kıskandığı kişiye neler yapabilir:
Sürekli olarak o kişinin davranışlarını izler. Kıskandığı insanın yaptığı her şeyin kendisiyle ilgili olduğunu düşünür.
Sürekli o kişiyi kontrol eder. Telefonla arar. İşyerine, evine gider. Takip eder veya ettirir.
Kısıtlar. Tuzaklar kurarak bazı şeyleri anlamaya çalışır.(Örneğin sahte bir Facebook hesabıyla partnerini baştan çıkarmaya çalışarak kendini haklı çıkarmak için elinden geleni yapar.)
Misilleme yapar. Cezalandırır.(Mesela eşim beni aldatıyor diye düşünüp o da aldatır.)
Takıntılı düşünceler geliştirir ve buna kendisi de inanır.
Sürekli karşısındaki insanı aşağılar. ( Ve kıskanılan kişi kendine güvenini bile yitirebilir zamanla. Kendini hiç kimse tarafından beğenilmeyecek, değer verilmeyecek biri olarak görmeye başlar.)
Kıskançlık aşırıya kaçtığında partneri cezalandırmaya, şiddete ve bazen de cinayete kadar varabiliyor. Bu kişiler hastalıklarının bilincinde olmadıkları için de genellikle bir uzman yardımı almayı reddediyorlar.
Kıskançlığın merkezi bilimsel araştırmalara göre beyindeki prefrontal korteks. Bu merkez bizim duygu dünyamızı kontrol eder. O yüzden kıskançlık duygusuna genetik olarak da bakılıyor bilimsel açıdan. Çünkü her şey prefrontal lob ile alakalı.
Herkesin özgürce paylaşım içinde olduğu ve kişinin insiyatifinde olan bir ortam yaratan sosyal medya da, ikili ilişkilerde kıskançlığı arttırmaktadır. Kişiler sosyal paylaşım sitelerinde farklı cinsten insanlara çok daha rahat ulaşabiliyor. İletişim kolaylaştıkça aldatma da kolaylaşıyor.
Bugün de bunlar düştü yüreğimden ve yaptığım incelemelerden kalemime… Kıskançlık dikkat edilmezse tehlikeli sonuçlar yaratabilecek bir hastalığa dönüşebilir. O yüzden “aman dikkat” diyorum. Her şeyi dozunda bırakın lütfen. Sevgiyle, dostlukla, ışıkla.