- 1950 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Ben Bir Mayını Seviyorum
Her sabah aynı heyecanla kahvaltıya oturuyor ve her gece aynı huzursuzlukla yatağa giriyorum. İmla kurallarıyla uğraşmayacak kadar üzgünüm. Sigaram hiç bitmesin istiyorum. Odanın ortasında sallanan bir kadın hayal ediyorum. Ne gidene, ne kalana faydası olmayan ağrılar büyütüyorum içimde. Bir sözle dünyayı yeşertmeye gücüm yetsin istiyorum bazen. Bazen gerçekten ne yapacağını bilemiyor insan. Böyle tıka basa dolunca göğüs boşluğu, daha fazla bahar, daha fazla çaresizlik getiriyor. Muazzam bir dibe çöküş, kusursuz bir tepe taklak, bütün terslikler yerine oturmuş, hayır mı şer mi bilmiyorum..
Yanımdayken varlığına, uzaktaysan yokluğuna, ben sana hep öfkeliyim. Anlatınca azalacağına inansam hergün yazardım. Fakat anlatsam da beni kemiren bu ağrı hiçbir yere gitmiyor. Belki de sadece şunu demek istiyorum; uzaktasın ve ben senin ne halde olduğunu göremiyorum, göremediğim gibi duyamıyorum, duyamadığım gibi bilmiyorum da, işte bu çok acı. Bir ben miyim bin kere gelmiş, bin kere yenilmiş! Tren istasyonlarında, otobüs duraklarında, avuç içlerinde sızı.. Sonsuz bir kederle lanetlenmiş, her kadının hüznünü sırtlayan.. Bir ben miyim yalnızlığına sarılan düğün dernek alayında, ölüm soğukluğunda, bir ben miyim yaraları avutan! Kalbe teselli, kalbe meyil, kalbe mil çeken. Doksandokuzuncu sabırda pes eden. Ben miyim bir tek, kendinden başka kördüğümü olmayan. Ne çok denedim bir bilsen.. Neden dedim. Neden içimden dedim. Neden diye soruyorsa bir insan, cevabını hala bulmayı umduğu şeyler vardır dedim.
Ben unutmayı beceremem. Unutulmaktan da ödüm kopar. Seni unutmayı çok geçirdim aklımdan, sonra yol yakınken pes ettim hemen. Biliyordum çünkü yapamam, yüzüme gözüme bulaştırırım. Unutulmak incitir insanı. Unutmaksa ruhsuzlaştırır. Hatırlamaktan daha iyi bir yeteneğim yok zaten. Yalnızlıktan korkuyorum. Ama kalabalıklar da çok ürkütücü geliyor. Yarım yamalak seviyoruz ve hatırlıyoruz birbirimizi. Günlerce haber alamıyorum senden, haber de iletmek istemiyorum. Merak et istiyorum, biliyorum bu çok saçma. Dönüp dolaşıp benzeyişler buluyoruz birbirimizde. Dönüp dolaşıp kenetleniyoruz. Dönüp dolaşıp yine ayrılıyor ve ikimiz de unutulmayı sevmediğimizden barışıyoruz. Ben seni deliler gibi sevmiyorum. Sen beni alışkanlıktan terk edemiyorsun. Benden daha heyheyli birini bulamayacağından belki bırakamıyorsun beni. Ben seni bağımlılıktan özlüyorum. Elbette eskiyi özleyeceğim, yeniyi değil. Belirsiz bir şeyi niye özleyim ki? Daha önce birbirimizsiz yapabilme girişimlerimiz hep hüsranla neticelendi. Bu yüzden ayrılık konusunda başarılı olmadığımızı kabullenip başarısız bir biçimde birlikte olmaya devam ediyoruz.
Yaşadıklarımın hepsi çok bencilce biliyorum. Kime bencil olduğumu söylesem, iğrenilecek bir şeymişim gibi tiksintiyle yüzüme bakıyor. Hepsinin suratına kusmak istiyorum. Evet kimseyi gerçekten sevmemiş olabilirim, sevdiğimi zannetmiş olabilirim, mutlu olduğumu sanmış olabilirim. Ama gerçekte hiç mutlu olmadım ben. Herkesi ve her şeyi kobay görmüş olabilirim. Hepiniz böyle değil misiniz? Neden uzaylı görmüş şaşkın insanlar gibi manasızca yüzüme baktıklarını anlamıyorum. İnsanlar gerçek kimliklerini neden bu kadar saklıyor kendilerinden bile. Herkes başkalarını alet ediyor mutlu olmak uğruna kendi trajedisine. Velhasıl benim alet ettiğim bütün mekanizmalar ve buna organizmalar da dahildir belki bilmiyorum, hepsi işte hepsi boşa gitti. Çünkü mutlu olmadım, olamadım. Sen bile mutlu edemiyorsun artık beni. Hayatımın en büyük çaresizliği bu..
Biz insanlar neden böyleyiz? Neden sanki içimize taş oturmamış da raks ediyormuş gibi davranıyoruz! Mutsuzluklarımızı zavallı gerekçelerle ve yorgun maskelerle öldürüp -muş gibi yapıyor da, onları döke saça, sindire sindire, dibini görene kadar harcamıyoruz? Neden ukdelerimiz hep boğazımızın en ücra köşesinde konaklıyor? Dipsiz kuyular kazılmaz öyle değil mi? Bunu senden öğrenmiştim. Belki de, başka bir dünyada şansımız yaver gider ve birer iğde ağacı oluruz karşılıklı. Göğe uzanan gülümser dallarına kuşlar konan iki iğde ağacı. O zaman, o sessizlikte birbirimize daha anlayışlı olacağımıza inanmak istiyorum.
Havalar ısındı ve sivri sinekler çoğalmaya başladı. Geceleri uyutmuyorlar. Annem baş ucuma koca bir saksı sardunya koydu. Onu görünce gelmiyormuş sinekler. Birkaç gün sonra işe yarayıp yaramadığını anlarız dedi. Aşklar da mutluluğu fark edince bitiyor olmalı. Annemin yüzüne boş boş baktım. O an aklımdan geçeni anlamadı. Günler sonra da, beni hala ısırıyorlar demeyecektim. Tavandaki örümcek aşağıya doğru süzüldü. Ekrana öylesine dalmış olmalıyım ki, aniden irkildim ve duvara doğru yapıştım. Sadece çekirgeden korktuğumu sanıyordum, oysa örümceklerden de korkuyormuşum. İnsan büyüdükçe çok büyüdükçe huy değiştiriyor. Lunaparklardan korktuğumu da geçen günlerden birinde anladım mesela. Sen bilmezsin bunları. Ben de bilmiyordum. Sen bilsen de unutursun. Çünkü zaman kavramı senin için pahabiçilmez bir elmas. Onu ayrıntıların boş avazlarında tüketmek istemiyorsun. İnceliklere ayıracak anlarını çoktan bitirmiş olmalısın. Vakit kaybından nefret ediyorsun. Senin anlayışına göre zaman ayrılacak bir şey değil, hemen harcanacak kadar kıymetli. Ben de bu yüzden çoğu zaman içimi dökmeye üşeniyorum. Bunları niye anlatıyorum? Çünkü seninle konuşamadığım önemsiz o kadar çok şey var ki. Benim hayatım, belki de herkesin hayatı bu absürt ayrıntılardan oluşuyor aslında. Ve sen bunları hiç merak etmiyorsun. Bu gücüme gidiyor. Bir kuşun ardından ağlıyor olmam senin anlayışına ters. Senin komik bulduğun şeyler benim gerçeklerim. Senin gerçeklerinse beni boğuyor. Birbirine bu kadar ters yaratılışta iki insanın yakın olduğunu varsayması tam bir fiyasko. Kaçmaya çalıştığımız kaosun her seferinde tam ortasında duruşumuz bilimsel verilerle açıklanamıyor. Ne tuhaf, ben bir mayını seviyorum, sen o mayını göğsünde taşıyorsun..
fulya/mayıshazirantemmuz2014
YORUMLAR
Ben unutmayı beceremem. Unutulmaktan da ödüm kopar. Seni unutmayı çok geçirdim aklımdan, sonra yol yakınken pes ettim hemen. Biliyordum çünkü yapamam, yüzüme gözüme bulaştırırım. Unutulmak incitir insanı. SEVDİĞİNİZ ERKEK Mİ ADAMMI
Erkek olmakla adam olmayı karıştırmamak gerek
ERKEK= bir kadını elinde tutmak için yalan dolan sahtecilik çıkar hissetmediği duyguları sözleri söyler.Erkeğin gözü çevresindeki herşeyi görür,Erkek sen gülerken yanındadır, Erkek basittir her erkek gibidir,Erkek kadını pek dinlemez,Erkek nasıl dudaklarında vucutunda kaybolsam diye cinsellik planları yapar,Erkek her güzeli beğenir hatta aşık olur
ADAM=Adam yalan değildir. doğruları söyler,Adam sevdiğinden başka herkese kördür,Adam sen ağlarken de yanındadır,Adam sevdiğini iliklerine kadar hisssettirir. Adam tavırlarıyla farklıdır Adam zorluklarla savaşır tek derdi kadını mutlu etmektir. Adam hep kadını dinler, Adam alnından öpeceği günü bekler,Adam yalnızca bir kadına aşık olur ve bakar
Yazı, yazıydı işte. İlle de seçilecek ise bir tümce, bir kuşun ardınca ağlamakdı beni vuran, bunun ne denli anlamsız gelebileceği idi en yakınlardakine. Zira gerçekten de bir kuşun ardınca ağlamışlığım ve bunun manâsızlık sayılışı gibi bir realitem olmuşdu. Daha önce de muhabbet kuşları ile hemhaldim ya, Zeytin başkaydı. Uzun uzun anlatabilirim ve hiç sıkılmam bunu yapmakdan. Tabi asıl meramını gölgede bırakmaksızın okudum yazıyı. Bazı yazıların içindensinizdir hani, böyle bir yazıydı okuduğum. Tebrikle.
Yazıyı okuyunca sayfaya mihlandim adeta.
Ne çok ayniyiz dedim birbirimizden habersiz.
Sonra sevgiki guvercinim kusssumun yorumunu okudum
Sonra sizin cevabinizi
Sonra diğer yoruma baktim derken...
;)
Cidden nesir alaninda sayili kalem var defterde ama bunlar icinde en benden dedigim sizsiniz
Ve haklısınız
Yazan bir insanın en büyük ilhamı kendisidir
Tam böyle ifade etmemistiniz ama...
Telefondan yazdigim icin zor oluyor yaziya çıkıp inmek
Çok tebrik ediyorum sizi
Ve hep yazin lütfen
Sevgiler.
Son zamanlarda nesir alanında çevrim dışı takip ettiğim tek isim… Neden ç.dışı? E insan sıkılıyor işte bazen bir ortamda olmaktan ama okumayı da seviyorsa böyle gizli gizli bir kalem de buluyor kendine. Bulduğu bu kalem de elbette kendi duygularına en yakın ve dil bakımından da en sürükleyici olan bir kalem oluyor. Yani bu söyleyeceklerim tabi ki sadece beni bağlar. Çok yorum yazma niyetinde değildim, bu defa farklı bir nedenden ki, bu kalemin yazdıklarını okuduğumda içimden her defasında öyle çok şey yazmak geldi ki, dedim “hayır hayır susmalıyım, zira bu kadar çok şey yazacak ne halim var ne de burada laf kalabalığı yapmaya hakkım, hem sonrası kendi adıma çok da iyi olmuyor.” Ama nedense az önce toptan bir ödeme yapar gibi toptan bir yorum yapasım geldi. Ha niye lafı bu kadar uzatıyorum, ilk defa uzatmak istiyorum, işte bu da bir şeylerin birikimi :) Tabi ki herkesin kendi düşüncesi, yazarın da çok umurunda olmayabilir ama uzun bir yorum gördüm ve dedim ki, “ohh be, nihayet bu yazılar hak ettiği çözümlemeyi almış”(yani ben yazmadığım anlarda da yapılmasını istiyorum bencilce ve istemsiz:) ) ama okuyunca tam tersi şaşırdım. Günlerce bana bir şekilde yarenlik eden bu yazılar maalesef değerini tam anlamıyla görmüyor bana kalırsa, e ben de yalnız bırakmakta ortak olmamalıyım. Ve lütfen küstürülmesin yazan kalemler, burada yazandan kastım ‘gerçekten yazanlar’…
Evet, kalemin üslubu biraz ağır, yani açık konuşmak gerekirse depresif. Hatta son dönemdeki bu üçlemenin birincisini(gölgedeki şükürler) okumaya başladığımda dedim yine ağır bir duygu harmanı bekliyor bizi, eyvah geri mi çıksam, çünkü çok bendendi, hani olur ya o anı yaşamışsınız gibi. Ve yine bu yazıda yalnızlıktan nefret ettiğini söyleyen yazar, nasıl da ona tutkun olduğunu, ona deli gibi alıştığını bilmiyor muydu sahi? En azından uzaktan görünen buydu… Ama yazı bekleneni vermedi, tam tersi şükürlerle, dualarla bitti. Yani ters köşe oldum :) Okunan ezanı duydum, hayatta en çok korktuğum hamam böceğini gördüm ve belki ben de gayri ihtiyari bunun için topladım bacaklarımı, doğruldum… Ve mutlu nasıl olunur, ben de bilemedim… Bunlar ilk okuyuşumla yazdığım duygular, yani size geçiriyorsa o duyguları, o yazı olmuştur bana göre.
Bu üçlemenin ikincisi ise(kadın şairler) zaten diğer iki yazıdan oldukça farklı. Sanıyorum okuyan arkadaşın dikkatinden kaçmış, hatta bu yazı türü itibariyle deneme değil makaleye çok daha yakın ve hatta bana kalırsa makale :) Ama yazarı öyle uygun görmüş, saygı…
Sonuncu yazı ise, sabah sahurda okuduğum kadarıyla öyle özgün ifadeler barındırıyordu ki ve yine içime öyle yakındı ki, ruhumda son günlerde fazlasıyla dolaşan yazma aşkımı bile susturdu. Yani sanki ben yazmışım gibi, “e yazmışım işte bi daha yazmanın ne anlamı var :) ” der gibi durdurdu yazma isteğimi. Okumak da bazen yazmak gibi… Evet, ortada bir elma vardır ve herkes gelir bu elmayı başka başka anlatır, okusanız hepsi elmaya çıkar ama kimsenin kelimeleri aynı değildir. Yani birebir alınmadığı sürece sanatta “bu çalıntı, bu aynı, bu nakarat…” gibi ifadelere gülüyorum ve de üstelik “e sen okumayı bilmiyorsan karşıdaki naapsın kardeşiiim” demek geliyor içimden :) Ha bu birine laf değil, ortak bir patlama. Yani bunu bu defterde öyle çok okudum ki… -Burada yazıda bana yakın gelen yerlerden biraz alıntı yapayım istedim ama öyle çok ki vazgeçtim..- Sadece şu unutmak konusu, gerçekten nasıl unutulur ve bir önceki yazıdayım hala, nasıl mutlu olunur? Şükürsüzlük mü? Hayır, ben buldum sonunda bugün :) O’na yakın olduğumu hissettiğim her an çok mutluyum, aslında buna mutluluk da denmez, iç huzuru gibi bir şey…
Offf ne uzattııım ne uzattım :) Son olarak resimdeki Leon’a ve Mathilda’ya sevgilerimi gönderiyorum. Uzun zaman olmuş onlarla karşılaşmayalı :) Kaç defa izledim hatırlamıyorum ama sanırım “Shape of my heart” için bile bi daha izlenir:)
Ve final… Başlı başına yetermiş, yani dikkatli sevmezsem kalbinde patlayacak her şey…
Ha bunları yazmam çok mu elzemdi? Elbette hayır ama napıyım ben de haksızlığa gelemiyorum :)
Fulya CODAL
Şimdi birileri diyecek ki, övgü alınca etkili yorum seçmiş hemen :)
Sadece şunu söylemek istiyorum. Samimiyetime inanacağınızdan adım gibi eminim. 4 yılı aşkın bir süredir defterdeyim. Ve sizi temin ederim şimdiye kadar aldığım en tatmin edici ve en iyi analiz edilmiş yorum sanıyorum buydu. Ve birkaç kez yorumunuzu okuduktan ve sırf övgü olsun diye yazmadığınızın da bilincinde olarak ilk kez bu defterde olma amacımın doğruluğuna bu kadar şükraniyet duydum. Size söyleyebileceğim en doğru cümle de bu; anlaşılmak! Tek bir insan dahi olsa, birisinin beni anladığını ve kalpten kalbe görünmeyen o yolu keşfettiğini görmek beni ziyadesiyle memnun etti. Bugünün en güzel kısmı buydu benim için. Birkaç gün daha bunun etkisinden kurtulabileceğimi sanmıyorum. Sağ olun, varolun. Yalnız olmadığımı bilmek, sap ile samanı ayıranların hala var olduğunu bilmek müthiş bir gurur yaşattı bana. Çok teşekkür ediyorum..
Saygılarımla..
Fulya CODAL
Birileri yerine ben cevap vereyim size. Bakınız beyefendi, yazıları okumuş, çok da güzel bir derleme yapmışsınız. Fakat sanıyorum gözünüzden kaçmış. Ben kendimi tekrar ettiğimi hep dile getiren bir insanım zaten. Çünkü insanın en iyi malzemesi kendisidir. Başkalarını taklit etmektense kendimi tekrar etmeyi tercih ediyorum. Başa sarmak yerine, özgün olmadığımı söyleseydiniz bu beni incitebilirdi evet. Ama bu söyleminiz beni ziyadesiyle memnu etti. Demek ki kalemim yerine oturmuş ve kendi tarzımı oluşturmuşum. Başkalarına benzemiyor veya emek hırsızlığı yapmıyorum demek oluyor bu. Ben hep kendimle savaşıyor, kendimle barışıyorum. Belki farklı cümlelerle ama hep aynı duygularla yapıyorum bunu. Bu da aynı yazıları yeniden okuyor hissi uyandırmış olabilir.Çünkü ben aynı insanım, elbette kendimi tekrar edeceğim. Kurgu bile olsa her satırda benden izler ve bazen yaşanmışlıklar söz konusu. Kaldı ki defterde nesir yazan binlerce insan var. Hoşunuza gidiyorsa okuyun, gitmiyorsa bu sayfada bulunmak zorunda değilsiniz. Diğer arkadaşlarım harika şeyler yazıyor. Hem benimkiler kadar karmaşık şeyler de değil. Anlaşılma kaygısı güdüyorsanız size tavsiyem, ne birilerini okuyun, ne de yazın. Edebiyat her zaman birilerinin sizi anlıyor olmasına gelmiyor benim gözümde. Bencilim çünkü, başkaları için değil kendimi rahatlatmak için yazıyorum..
Saygılar..
CaNMaYBuLL
Bir tavsiye.....özgün olmak nakarat yaratmak değil.Bence sözlüğe bakınız.
Saygılar
Fulya CODAL
Hayatı sevmek için çok yazmak ya da illa birine tutkun olmak gerekmiyor,anın bölünmeyen evrelerini düşünüp farklı şeyler seçmeniz, kendinizle yüzleşmeniz, sizi seven değer veren dostlukların kadrini bilmeniz bile yaşamanız için bir sebeptir. Kaleminiz sizden daha dolu,derin,içli ve nasıl yaşadığının farkında,bari onu dinleyin:)Yani korkmayın sevmekten sevilmemekten,sesten sessizlikten,aşktan aşksızlıktan,mutluluk ya da mutsuzluktan,unutmak ya da unutulmaktan... Hayat devam ediyor ve yaşayacak çok şeyiniz var derim...Bazen hayatı düşünmeden hayatın sizi düşünmesini sağlayın, sevgilerimle... Ha bu arada bunlar öğüt değildir,kaleminiz çekti valla niye yalan söyleyeyim,normalde böyle yazıları hiç sevmem,yani paylaşılınca sevmem,çok özel görünüyorlar çünkü...Kaleminize sevgiler:)