- 1367 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
RAMAZAN GÜNÜ OLACAK İŞ DEĞİLDİ AMA OLDU
1980li yıllardaydık... Artık içimize çöreklenmiş olan o menhus ölüm korkusundan kurtulmuştum. Artık aşırı sıcaklar sebebiyle açmak zorunda olduğum penceremin camından içeri bir karşıt görüşlünün gireceğinden ve uyurken gırtlağımı keseceğinden korktuğum için somyamın üstünde değil de altında yattığım günler geride kalmıştı. O günlerde henüz devlet memurlarına kız verildiğine göre ve dahi ben de bir öğretmen olarak 657 ye tabi olduğuma göre ( 657ye tabi olmak devlet memuru olan herkesin bildiği bir kavramdır. Bilmeyen de bilenlere sorsun ) rahat rahat evlenebilirdim.
Artık konu komşu da seferber oldu bana kız bulmak için. İmam Hatip Lisesi öğretmeniyim ya milletin gözünde ben de imamım ki İmam-Hatip liselerinde görev yapan öğretmenlerin önemli sıkıntılarından biridir bu konu. Gidersiniz bir köye mesela, branşınıza bakmaz vatandaş; kafanıza sarığı, sırtınıza cübbeyi giydirir mihraba yerleştirir ’’ imamlığı sen yapacan garii’’ diye. Bu yüzden abdest almasını bile bilmeyen bazı arkadaşların nasıl sıkıntılar yaşadıklarını çok iyi bilirim. Neyse konuyu dağıtmayalım. Çevrede bana da imam gözüyle bakılıyor, dolayısıyla da bana şöyle ehl-i tesettür, abdestinde-namazında bir kız bakılıyor.
Derken efendim komşularımdan biri bir gün beni yemeğe çağırdı. Davete icabet etmemek olmaz. Gittim tabii ki. Yiyip içtikten sonra komşum dilinin altındaki baklayı çıkardı:
-Hoca...Bizim köyde bir kız var. Tam sana göre. İstersen bir bak. Çok ehl-i namus bir kızdır. Bu güne kadar kısa don giydiğini gören olmamıştır.
Haydaaaa... Buyur burdan yak. Merakla sordum komşuma:
-Abi bu kız her Allahın günü don defilesi mi yapıyor millete? ’’ Heyyy millet gelin bakın altıma uzun don giyiyorum, sakın kısa don giyenlerlerle karıştırmayın.’’ mı diyor?
Abi anlayamadı. Tekrarladım
-Abi sizin köy nasıl bir sapık köymüş öyle ki gözü kızın donuna dikmişsiniz acaba uzun mu giydi, kısa mı giydi diye hep kızı takip ediyorsunuz? Yoksa nereden bileceksiniz kızın hep uzun don giydiğini?
Abi yudumlamak üzere olduğu çayın tamamını üzerime püskürttü. O değil de az daha gidiyordu garibim genzine kaçan bir damla çay yüzünden. Görünmez kaza işte...
Neyse efendim bütün bir köy halkının nazarlarını giydiği don üzerinde toplamış olan bu hatun kızla evlenmedim elbette. Yaklaşık bir yıl boyunca bana çeşitli kızlar bakıldı. Kimine ben armudun sapı, üzümün çöpü dedim kimi de bana...
Sonunda yolumuz Finike’nin Hasyurt beldesi Koruca Köyüne kadar uzandı.( Şimdi Sahilkent diyorlarmış oralara ) Şu resimde gördüğünüz eve vardım yani. ( Ben ilk kez o eve vardığımda da aynen bu durumdaydı. Yıllar içinde sadece önünden geçen dereciğin yönü değişmiş )
İhtilalden tam bir yıl sonra 12 Eylül 1981 de o evden parmağımda nişan yüzüğü ile çıkmıştım. Artık ben de bir evli adayıydım. Lakin dedim ya benim elde avuçta fazla bir şey yok, nişanlımın durum benden bin kat beter; Victor Hugo’nun sefilleri bizim yanımızda baya baya kapitalist burjuva sayılır, o derece yani. İlle velakin parayı, pulu, esvabı, çulu düşünen mi var?
Şimdi bu yazıyı okuyanlar içinde içini çekerekten ’’ Ey aşk sen nelere kadirsin ’’ diyenler olacaktır mutlaka. Allah da biliyor ya aşk ziyadesiyle vardı ama bizi birbirimize yaklaştıran tek şey sadece aşk değildi. Herşeyden önce ikimiz de fakirdik. Öte taraftan nişanlım, benimle evlenmek suretiyle artık her yaz, sıcalığı 70-80 dereceye çıkan seralarda köle gibi çalışmak derdinden kurtulacak, ben ise ayağımın sakatlığı sebebiyle bana burun kıvıranlara ’’ Ulan namussuz kaşarlar, görün bakın nasıl güzel bir kız aldım’’ diye havamı atacaktım. Ayrıca benim ekonomik şartlarım ile bundan daha ucuza getirebileceğim bir evlilik de yoktu hani.
Eeee...Her aşkta olduğu gibi bizim aşkta da kara çalılar girdi aramıza. Kayınpeder hazretleri vaz geçti nişanlımı bana vermekten. Tam on ay nişanlı kal, on aydan sonra ’’ Arkadaş sana kız mız vermiyorum ’’hitabına maruz kal... Nişan bozuldu vesselam. Yüzük geri iade edildi.
Yaş yirmi sekiz henüz. Gözümüzün kara olduğu zamanlar. Bu işin tek çaresi var nişanlımı kaçırmak. ( Bana göre o hala benim nişanlım )
Yıl 1982 ve aylardan Temmuzdu. Sadece Temmuz ayında değildik aynen bu sene yani 2014 yılında olduğu gibi 1982 yılının Temmuz ayı da Ramazan’a denk gelmişti. Ben o sene kahretmiş, tatile İstanbul’a ailemin yanına gitmemiştim. Kafaya koymuştum : Kaçıracaktım nişanlımı. Artık siz buna ’’ Oruç başına vurmuş’’ mu dersiniz yoksa ’’ Bekarlık tavan yapmış garibimde, düz duvara tırmanacak hallere gelmiş’’ mi dersiniz o sizin takdirinize kalmış.
Kız kaçırma fikrimi öğretmen arkadaşlarıma anlattım. Tabii ki şiddetle karşı çıktılar. Nişanlım nüfüsa göre on beş yaşında (Aslında on sekiz ) olduğu için babasının şikayet etmesi halinde hapislere düşeceğimi, meslekten atılacağımı filan söylüyorlar ama bir kulağımdan giriyor öteki kulağımdan çıkıyor.
Sonunda arkadaşlar ’’ Hep beraber gidelim kızı babasından bir kez daha isteyelim. Yine vermezse o zaman hep birlikte kaçıralım ’’ dediler.
Bir Hacımurat ayarladık ve şoför de dahil beş kişi Manavagat’tan Finike’ye doğru yola koyulduk. Hepimiz oruçluyuz. Güneş beynimize beynimize çakılıyor adeta. Bir de Antalya-Finike yolunu bilenler bilir müthiş güzel sular akar dağlardan. Harika minik şelaler ve tabii ki dinlenme yerleri, et mangal, gözleme, ayran artık insana orucunu bozdurabilecek ne kadar nesne varsa hepsi vardır o yolda ama yine de orucumuzu bozmadan vasıl olduk nişanlımın köyüne. Kayınpeder bir daha ’’ Vermem’’ dedi.
Dedik ya gözü karalık var. Adamın yüzüne karşı ’’ Sen vermezsen ben de kaçırırım ’’ dedim. Hem de kime? Daha önce hanımına laf atan bir adamı öldürerek hapse girmiş ve Ecevit’in çıkardığı genel aftan yararlanarak dört sene hapis yattıktan sonra çıkan birine...Adam Fethiye’li üstelik ki o devirlerde sekiz kişiyi mermi manyağı yaparak öldüren bir Fethiye’linin namı ’’ Fethiye Canavarı ’’ Olaraktan dilden dile dolaşmakta tüm yurtta... Rahmetli şöyle bir baktı bana ’’ Hele öyle bir şey yap vallahi fururum seni’’ dedi. Demesine dedi ya sallayan kim.
Rahmetli vermedi de ama ben almasını bildim. Öyle arkadaş markadaş yardımı filan da olmadan kaçırdım nişanlımı. Hapse girmekmiş, meslekten atılmakmış, babası tarafından öldürülmekmiş umrumda bile değildi.
Yıl 1982 idi. Aylardan Temmuz ve Ramazandı yine. Oruç oruç yapılacak iş değildi ama ben gittim kız kaçırdım. Hani hiç bir hocaya da sormadım ’’ Hocam kız kaçırmak orucu bozar mı ?’’ diye. Hoş bozsaydı da farketmezdi. Ölümü bile göze almıştım. Altmış bir gün oruç vız gelirdi.
Yıl 2014...Aylardan Temmuz ve yine Ramazan ayındayız. Tam otuz iki sene geçmiş üzerinden. Bu otuz iki seneye neler sığdırmamışız ki:İlk çocuğun ölümü, peşinden gelen dört çocuk, bir mide ameliyatı, bir araba kazası, iki mide kanaması, bir ayak çatlaması, bir adet maddeten iflas, bir ayak kırılması,ve bir ayrılık bunlardan sadece bir kaçı...
Hani şair demiş ya ’’ bu dünyada üç nesneden korkarım. Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm’’ Yoksulluğu fazlasıyla yaşadım. Ayrılığı yaşıyorum. Kala kala kaldı ölüm. Ondan da artık eskisi kadar korkmuyorum.
Haydi çıkalım hüzünden.
Acaba zamanında o kısa don giymediğini herkese gösteren kızı mı alsaydım? Ne dersiniz?
YORUMLAR
Hocam kaderde ne varsa onu yaşayıp görüyoruz o yaşananlar tarafınızdan öyle veya böyle yaşanacakmış ve yaşanmış biz okurken tebessüm ederek okuyoruzda siz bunları yaşarken ne sıkıntılar zorluklar yaşayarak bu günlere gelmişsiniz ALLAH beterinden saklasın sağlık versin saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Dediğin gibi oldukça büyük sıkıntılar yaşadım ama zaman içinde gelip geçiyor o sıkıntıların hepsi. Geride acı bir iz kalıyor hepsi o.
Selam ve sevgilerimle.
Sami hoca, vallahi özlemişim senin şu güldüren, ders veren, çok da güzel yazılarını ve anlatımını. Akşam akşam iyi geldi gerçekten. Ama benim cevabım yok şu kısa don giymeyen kızı alıp almaman sorusuna.
sami biberoğulları
O kız konusunda ben de karar veremedim. yani o sorunun cevabı yok.
Selam ve sevgilerimle.
Fakirlik mi?
Ne fakirliği? O günlerde de, bu günlerde de sizden daha zengini var mı? Kim girebilmeyi başarmış bu kadar gönülle.
Bazen hüzünlendiren bazen tebessüm ettiren ilginç anı yazınızı ilgiyle beğeniyle okudum.
Kaleminize yüreğinize sağlık.
Saygı sevgi selamlarımla.
Dip not; kısa don giymediğini herkese gösteren kızı alsaydınız sizin mizah yazmanıza gerek kalmazdı muhtemelen bizzat kendiniz mizahlık olurdunuz herhalde))))))))
sami biberoğulları
Dediğin gibi diğer kızı alsaydım artık sanırım ben olurdum mizahın konusu.
Selam ve sevgilerimle.
Vay benim damdan düşen arkadaşım,
Yazılanlar ne ise o geliyor insanın başına.
Ben böyle istiyordum desende..
Yıllar alıştırıyor isyan etsen de..
Hammız pişiyoruz ya dünya da
Ne bardakta arıyoruz,
Ne de toz da.
Devlet memurluğun verdiği ,
Saygıyla yaşıyoruz dünyada..
Tebrik ederim saygılarımla.
bazen düşünüyorum bizim de Sami hocam kadar anımız olacak mı şu fani dünyada, ya da o kadar yılı görebilecekmiyiz şu yer üzerinde.
şu yazıyla sizi çok takdir ettim hocam, yani sevdiğiniz yahut kafaya koyduğunuz birisi için kolayca vazgeçmediğiniz için. ben bu konularda hiç mücadeleci olmadım, kimbilir belki de o kadar sevmedim ama Allah bize de böyle uğruna mücadele edebileceğimiz bir hatun kişi nasip etsin diyorum :))
ha bu arada yine sizin kürt inadı ve laz kabadayılığınıza şahit olduk. bu ikisi bir aradayken siz yine maşallah sağ salim çıkmışsın her badireden :)) elinize sağlık hocam.
Kavanoz dipli dünya
Herşeyin yalan riya
Hayat sanki bir rüya
Bıktım usandım senden
Kavanoz dipli dünya
Ah felek zalim felek
Kime ceket kime yelek
Herkese kavun yedirdin
Banada yedirdin kelek
Ah felek zalim felek
Kime kavun kim kelek
Kimine urba giydirdin
Kimine yırtık bir yelek
insanız işte,bazen hayallerimizin,isteklerimizin,arzularımızın peşinden koşarken,gittiğimiz yerin uçurum olacağını düşünemeyiz...ve de bence kaderi zorlalamak lazım,olmuyorsa vardır kaderin bir bildiği....
Hani derler ya ! bu günkü aklım o günkü gücüm olsa neler yapardım...tecrübe yaş ilerledikçe kazanılıyor...
Şu don meselesine kafamı taktım....ayıptır bir kadının donundan bahsetmek...ben o adamların geçekten de yüzlerine tükürürdüm..."sana ne be adam kadının donundan " derdim....belki de kızın hiç bir günahı yok...
Neyse diyeyeim...
Her hayat bir romandır nasıl olsa...
Bazıları çok güzel yazılmış roman,bazıları acılar içinde yazılmış romanlar...ve inan şu feleğin adil olma kavramı yok....
Selam ve sevgiler...
Yoksulluk ve ayrılıklar vede hzüznlü bir hayat
Hayatın en güzeli ve en çilelisi sana düşmüş sevgili hocam.
Yokluklar insanı adam eder.
Kendi şiirimden bir alıntıyla devam edeyim
"bunca hayatı işte böyle geçirdim
bir şey yapmadım ne demek
yaşadım ya
yaşamak en şerefli iştir
bütün işlerin en büyüğü,
en büyük ,en onurlu iş doğru dürüst yaşamaktır
göklerin kubbesi gibi yüksek
zafer dolu ,sevinç dolu, aşk doluyum
toza toprağa ve zaferlere bürünüp
yaşamak , ömür geçtikten sonra anlaşılır
yürekleri ürperten davullar çalındığı zaman
geri kalan emek israfı
geri kalan her şey kör,
sağır ve cansız "
Yaşamak en şerefli bir iştir
Bütün işlerin en büyüğü vede şereflice
Bu şeref size ait can kardeşim
Allah'a emanet ediyorum .Saygılarımla
redfer tarafından 7/4/2014 1:35:56 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Haklısın. Yaşamak en şerefli iştir.
Güzel ve içten yorumun, harika şiirin için çok çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle
Allah'a emanet olasın.
Dile kolay 32 yıl geçmiş aradan. Her şey nasip hocam. Keşkelerin hükmü kocaman bir sıfır ve insana hayal kurdurmaktan, hüzne sokmaktan başka bir işe yaramıyor. Bir anlamda kendi kaderimizi kendi ellerimizle yaratıyoruz. Haşa, yaratmak Allah'a mahsus tabi, kendi kaderimizi kendi elimizle yazıyoruz demek de günaha sokar mı ki? Kelimelere takılmamak lazım. Ayrılık demişsiniz, burada durakladım. Bu ayrılık, sevgili eşinizin vefatı nedeniyle mi oldu? sorusunu sormadan edemedim. Çünkü dile kolay 32 yıl.. Anlaşamadıysanız 32 yıl beklemezdiniz. Allah çocuklarınızı ve sizi korusun,, sevdiklerinizle beraber mutlu bir şekilde yaşayın inşallah... Saygılar hocam.
sami biberoğulları
İlgine teşekkürler öncelikle.
Bu 32 senenin 25 senesi birliktelik, 7 senesi ayrılık. Ayrılığın sebebi ölüm değil. Boşanma...
O da ayrı bir öykü konusu ama hiç bir zaman yazılmayacak bir öykünün konusu.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam ne diyelim, Allah beterinden saklasın.İnsan olanın başına her şey gelebilir.
Bu hale de şükür...
Hayırlı Ramazanlar.
Sağlıcakla.
sami biberoğulları
Sana da hayırlı Ramazanlar diliyorum.
Allah'a emanet olasın.
Selam ve sevgilerimle.
Su gibi akan bir gerçek öykü okuduk hocamdan..
Zaman zaman dramı komedi gibi ele alan, bazen ise komik olayları birden hüzünlü hale getiren usta kalem, kendi yaşamının gizemlerinden bir demet sunmuş bize...
Duygu seli içinde nasıl bittiğini anlayamadık..
Eline ,diline, kalemine sağlık arkadaş...
sami biberoğulları
Sizin o taraflara doğru uzanıverdim bu gece. Sanırım o mekanlar sana pek de yabancı değildir.
Güzel yorumun için tekrar teşekkürlerimle birlikte selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
Ölümünde hayırlısını dileyelim ve rabbim sana bundan sonraki ömründe huzur ve iyilikler versin arkadaşım
selam ve saygımla hayırlı ramazanlar dilerim
yürekten tebriklerimle
sami biberoğulları
Na kadar uzun bir ara oldu böyle. Umarım iyisindir. Umarım sağlık ve sıhhat açısından bir olumsuzluk yoktur. Seni tekrar sayfamda görmekten son derece mutlu oldum.
Güzel dileklerin için çok çok teşekkür ediyor, hayırlı Ramazanlar dileklerimle selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
@DAĞÇİÇEĞİ@
uzun zaman oldu evet vakit buldukça takip etmeye çalıştım dışardan okumak kanıma işlemiş kopamıyorum
dualarla hayırlı geceler