SEVGİLİ KIZIM ( muktuplar)
Denizli, 25 Mayıs 2008
Sevgili kızım,
Dün gece yolladığın elektronik posta iletini ancak biraz evvel okuyabildim. Sana, internetten cevap vermek yerine, bizim çocukluğumuzun usulü ile kâğıt ve kalemle bir mektup yazdım ve kapının altından attım. İstedim ki, benim el yazımla yazılan bu mektubu her daim yanında taşıyıp ara ara okuyasın.
Gönderdiğin e-postada eşinle tartıştığını, eşinin evi terk edip gittiğini anlatmışsın. Ne kadar müteessir olduğumu bilemezsin. Hem kendi adıma hem de senin yaşadığın bu olumsuzluktan duyduğun hüzün nedeniyle gözyaşlarıma hâkim olamadım. Zira ben ve baban seni yetiştirirken örnek bir aile olduğumu düşünmüştük. İyi bir eş olma konusunda ise seninle sık sık muhabbet eder, neyi niçin yaptığımı izah ederdim. Şöyle geriye dönüp baktığında bunları hatırlayacaksın.
Şu an ne kadar üzüntü içinde olduğunu, canının sıkkın ve moralinin ne kadar bozuk olduğunu anlayabiliyorum. Lakin bu sıkıntıyı biraz da sen hazırlamışsın sanki. Eşinle olan tartışma konusunu birkaç kez okudum. İncir çekirdeğini doldurmayacak türden derler ya, işte o kadar küçük bir mevzu. Anladığım kadarıyla; eşin iş nedeniyle şehir dışına çıkmış, sen onu cep telefonundan aramışsın ulaşamamışsın, ertesi gün döndüğünde ise kızılca kıyameti koparıp suçlar nitelikteki sözler ile hesaba çekmişsin. Tartışma büyümüş kelimeler ağırlaşmış ve her iki tarafın da kaldıramayacağı ağırlığa gelince de film kopmuş. Nihayetinde ise eşin ortamdan uzaklaşmayı tercih etmiş.
Kızım, eşinin telefonuna cevap vermemesinden dolayı endişe yaşamanı anlıyorum. O telefonu açmayınca aklına bin bir türlü sebep geldi. Nedense aklında kurduğun, olabileceğini düşündüğün sebepler, hiç de olmasını istemediğin olumsuz sebeplerdi. “Beni aldatıyor, başına bir kaza geldi, gizli işler çeviriyor, ben onu merak ediyorum ama onun umurunda değil, beni önemsemiyor” gibi bir dizi olumsuz fikirlere ev sahipliği yapmışsın. Ertesi gün eşin geldiğinde bu olumsuz fikirler nedeniyle asık bir yüz ve alakasızlıkla karşılamışsın eşini. Belki de ne olduğundan haberi bile olmayan eşin bu durumu sana sormaya çalıştığında, sert bir çıkışla direk konuya girip, “ iş için gitmedin değil mi, başka işler karıştırıyorsun sen” gibi suçlayıcı sözcükleri sıralamışsın. Böyle bir giriş karşısında neye uğradığını şaşıran eşin de birden savunma mekanizmasını kullanıp sana aynı sertlikle cevap vermiş. Derken tartışma boyunuzu aşıp sizi boğmaya başlayınca, eşin de ortamın gerginliğinden kurtulmak istemiş. Belki de eşinin yerinde ben olsam, ben de aynı şeyi yapardım.
Kızım, sebep her ne olursa olsun, tatlı dil, güler yüz ve iyimser pozitif bir düşünce tüm sorunları çözmek için yeterlidir. En başta, eşinin yoğun bir iş temposu içinde olabileceğini, telefonunun şarjının bitmiş olabileceğini, telefonunu çaldırmış veya kaybetmiş olabileceğini, önemli bir toplantıda olabileceğini veya kaldığı otelde unutmuş olabileceğini hiç düşündün mü? Daha sonra eşin eve geldiğinde aranızda her ne yaşanmışsa yaşansın onu güler yüzle hoş bir seda ve bakışla karşılaman gerektiğini hiç mi görmedin benden? Daha da önemlisi yoldan gelmiş, yorgun ve aç birinin önce kendine gelmesini, karnını doyurup dinlenmesini sağlamak daha sonra da senin için problem teşkil eden konuyu erkânına uygun bir dil ve tatlı kelimeler ile ortaya koymak gerekmez miydi? Onun yapacağı açıklamayı sabırla dinlemen ikna olmadığın zaman gerekçelerini söylemen ve duyduğun endişenin ikiniz için de önem arz ettiğini izah etmen belki de en uygun olanıydı. Var olduğunu düşündüğün bir problemi eşine aktarırken, yüzüne, diline ve tavrına hâkim olmaz negatif bir yargı içinde hükmedercesine bir eda sergilersen, ister istemez benzer tepki ile karşılaşırsın. Her etkinin bir tepkisi muhakkak vardır. Olumlu ve güzel bir tavır ile yaklaşımın tepkisi yine olumlu ve güzel olur. O halde, tartışmanın bu denli çıkmaza girmesindeki en büyük pay senindir.
Kızım, eşinin, yoğun tempo nedeni ve bu temponun neden olduğu yorgunlukla akşam erkenden uyuyup kaldığına neden inanmıyorsun? Zaten o Antalya’ya vardığında seni bir kere aramış. Ertesi gün de sabah eve gelmiş. Öyle yazmışsın. Daha ne diye şüpheler içinde kendini ve eşini harap ediyorsun? Güven, evliliğin temel taşıdır kızım. Öncelikle eşine tam güvenmeyi öğrenmelisin. Gereksiz kıskançlıklar ve gereksiz yere uzatılan, incir çekirdeğini doldurmayacak türdeki mevzular evliliğinizi ve sizleri fazlasıyla yıpratır.
Manasız şüphelerini ve gururunu bir kenara bırakıp eşinden özür dilemelisin. Onun gönlünü almalı, helalleşmelisin. Ben damadıma inanıyorum. Sen de ona inan ve evliliğinizin üzerine düşen şu bulutları kaldır. Kaldır ki; kutsal bir yuvanın meyvelerini – torunlarımı- sevgiyle kucaklayayım.
Kızım, bir anne olarak senin üzüntü içerisinde kalmana tahammül edemedim. Sana bu nasihatlerimi, evli barklı bir kadın olsan da söylemem gerektiğini düşündüm. Unutma ki; yuvayı dişi kuş yapar, dişi kuş bozar. Bozma, bozdurma yuvanı. Yuvana, kocana ve kendine sahip çık. Rabbim sağlık ve ömür verdikçe de iyi bir eş, iyi bir anne ve iyi bir insan olmaya ada kendini. İşte o zaman üzüntüler ırmaklarla akar gider uçsuz bucaksız denizlere. Şimdi gözyaşlarını sil, hazırlan ve eşine koş. Mutluluk, huzur, sağlık sizlerle olsun.
Allah’a emanet olun. Sizi seviyorum.
Annen Elvan!
Mayıs 2008
Elvan USUL
(Mektuplar)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.