- 605 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AŞK ...MI? saçmalıyoruz….
Dünyanın kuruluş amacı iki bir canlı karşıt cins birbirini görecek tanıyacak sevecek sonra birleşecek çoğalacak .paylaşacak yasama dair ne varsa . ama bunları yapabilmek için sevecek sevildiğini hissedecek düşünün bir kere en eski aşk şarkısı 4000 yıl önce Dicle ve Fırat nehirleri arasında bir bölgede yazılmış. Aşk; Adem ile Havva’dan beri insanı ele geçirmiş en etkili duygu. Peki, şimdi ne haldeyiz?
Onu çok seviyorsunuz ancak sevmediğiniz bazı huyları var. Onlar da olmasa, neredeyse mükemmel olacak; yani neredeyse… Peki değiştirebilir misiniz? Belki!
Ama denemeden bilemezsiniz, öyle değil mi? İşte size bazı küçük taktikler, belki işe yarar…
1950’lerin aşklarını anlatan büyükler, filmler ile şimdi bizim yaşadığımız aşklar ve torunlarımızın yaşayacakları arasında büyük uçurumlar olacak olması şaşırtıcı mı?en son al yazmalım selvi boylum filimini izlemiştim duygusal olarak .
Belki de dünyanın en büyük buluşları, dünyanın en büyük değişimlerinin ipini çekmiştir. Öyle ya, ateşi bulmak bir çağı başlattı. Ardından elektrik en önemli kapıların açılmasını sağladı. Elektrikten önceki sürecin hızıyla, sonrası arasındaki gelişmenin hızı aynı mı?
Ve sonra çok daha büyük bir kapı açıldı. Siz şu anda bu yazıyı o icadın sayesinde okuyorsunuz. Bilgisayar! Aşkla ne alakası var diyecekseniz, emin olun çok ilgili!
Daha önce birbirimizi severken, şimdi siluetlerimizi beğeniyoruz. Eskiden gözlerine aşık olunan kadınların, şimdi sosyal medyada ne kadar gezdiğine bakarak hayranlık duyuluyor. Bir yanılsamanın, yansımanın peşine takılmış, hayalleri seviyoruz. Sonra gerçek dünya ile yüzleştiğimizde, bütün düşlerimiz, tıpkı iğne batırılmış bir balon gibi patlıyor.
Her seferinde yenilen kalbimizi avutmaya, aşka inandırmaya halimiz kalmıyor. Bilgisayardan sonraki, yani o büyük kapı açıldıktan sonraki gelişmelerin hızına ise, çoğumuz yetişemiyoruz bile.önceleri 15 20 yıl gibi kısa zaman diliminde bir kadın bir erkeği yürekten severse
her şeyine katlanırdı çektiği onca cefaya rağmen ,erkek buna rağmen o kadını başından atmaya kalsa, kadın tüm yapılanları sineye çeker sırtını döner gider dimdik dururdu.
çünkü elin arı düşmanın körü . inancı namusu toplum değerleri vardı .inancını oturduğu o yürek artık gönlüne dardı. pencere kenarında oturur çocuklarını uyuttuktan sonra gelecek eşini beklerdi,her gece
Kaçarken bile en mahmur duygu ve düşüncelerinden gizlice ..sonra düşünürdü eni konu kalbinde beyninde içten içe:Anlardı ki oda de herkes gibi sonrasında büsbütün unuttum kendini eminim.Maziye karıştı tüm bu güzel hasletler şimdi yeminim der iki damla göz yaşına teslim olurdu .her şeyi unutarak ya şimdilerde sormuyor kimse kalbimdekini: en ufak bir noktada ayrılı veriyorlar ve deyiveriyorlar senin için yok bile kinim bence sen de şimdi herkes gibisin ...
Değişimin kaçınılmadığı bir gerçek ancak değişirken sevme şeklimizde aynı kalmıyor zamana yenik düşüp araya sıkışmış bir neslin üyesi olarak hem dut ağacına tırmanıp dizlerimi yaralamayı, hem bilgisayarı ve programlarını seviyoruz. Sokakta oynamak yerine telefonlarıyla yazışan genç beyinlerin yaşamlarını uzaktan izliyoruz böyle oluştuğundan, onlara misketi, kovboyculuk veya evcilik oynamayı önermek saçma oluyor.
Onlar sevgiyi kendilerince biçimlendiremeyecek Önce cep telefonu, ardından Mp3, onun ardından lap top, sonra tablet ve daha neler neler…gençliğimiz tam bir teknoloji meraklısı’olup çıktık, tüketim çılgınlığınlığının esiri olduğumuz bu asırda aşklarda sanal oldu neredeyse iletişimi unuttuk . aynı bankta oturup konuşmak yerine watsahptan yazışıyoruz .ne kadar komik değil mi? Bir teknoloji mağazasının önünden içeri girmeden geçemiyoruz ve girdiğinizde de muhtemelen gözümüz kimseyi görmüyor.çocuklarımızın arkadaşlarıyla konuştuğu dili bile anlayamıyoruz. Hele bir de oyunun başına otururlarsa, dünyayı unutuyorlar!İlk başta şunu bilmeliyiz ki; onları tehdit etmek asla işe yaramayacaktır.
Öncelikle onları dinleyip! Neden ailesini veya arkadaşlarını sevmediğini, onlarla neden görüşmek istemediğini öğrenmeliyiz. Belki kendince çok haklı sebepleri vardır. Ancak cevapları bizi pek tatmin etmeye bilir, onların bizin için çok önemli olduklarını vurgulayın sebeplerini kısaca açıklayın. Onları neden sevdiğinizi, geçmişte onlar için neler yaptıklarınızı, şimdi bulunduğunuz yere gelmenizde kendin izinde payını anlatın. Onlarla ortak noktalarınız var mı, bunu konuşun. Belki hep birlikte yapılacak sevebileceğiniz bir aktivite bulabilirsiniz. Ancak sizin de onun çevresinden görüşmek istemediğiniz kişiler varsa, siz de karşılığında onlarla olmayı teklif edin.
Sevdiğiniz insanı değiştirmeye çalışmadan önce, durup bir düşünün. Sizin sahip olduğunuz davranışlardan acaba hangilerini o değiştirmek isterdi? Unutmayın ki; insanların alışkanlıkları bile çok zor değişirken, kişilik özelliklerini değiştirmeye çalışmak, neredeyse imkansızı başarmak gibidir. Ve iyice bir düşünün bakalım, şimdi sizi deli eden bu özellikler, ilk tanıştığımız bir insanda yok muydu?yoksa vardı da bizim gözümüz den mi kaçtı...Sevmekten vazgeçmiş olamayız değil mi? Elbette değil ancak şekil değiştirmiş olabilir. Her şey gibi, duygular da kendince dönüşmüş, değişmiş ve bildiklerimizden çok çok farklı hale gelmiş olabilir.
Yeni neslin insanları elbetteki bizim gibi gibi adamlar aramayacak çünkü bizler babalarımız gibi
olmadık ,olamayacağız ama bizim nesil hem eskilere öykünecek, hem yenilikleri yaşarken savrulacak. Biz alaca karanlık kuşağı çocuklarıyız. Aşkı, sevgiyi, ilk öpüşmeyi 80’lerde yaşadık. Aşık olduk, utandık, ayıp bildik, yardım ettik, dostluklarımız da sevdalarımız gibi güçlüydü. Biz, o dönemin çocukları şimdi bilgisayarlarda soba üstüne pişen kestane fotoğraflarıyla geçmişi anıyoruz.
Hepsi birbirine girdi ya ömrümüzde, çoğu zaman yaşarken bile da saçmalıyoruz….
YORUMLAR
Her konuda saçmaladığımız kesin. Evet, yaşarken bile saçmalıyoruz.
İnanılmaz bir döngü anlaşılması mümkün olmayan, inancını yitirmiş onca insan sonra da ahkam kesen yüzlercesi. Yalanların ardına sığınan korkaklar. Ve yeri geldi mi en düzgünü ve en doğrusu benim deyip sarf edilen sayısız yalan.
Kaleminizi kutluyorum.
Saygılarımla...