- 592 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SAKALLI BAHA EFENDİ..
Sakallı Baha Efendi.. Osmanlı’dan hâtıra bir muallim..Dikkat edin " öğretmen" demiyorum MUALLİM... İSTANBUL Boğazının en âsude semti Vaniköy eşrafındandı.. Bembeyaz sakalı, gümüş köstekli saati, yelekli takım elbisesi içinde muhterem bir Hoca ..Talebesi olduğu Mehmet Akif Merhumdan bizlere bir hatıraydı Vaniköy’lü Baha Efendi.. 1953 yılında Cerrahpaşa’daki Davutpaşa Ortaokuluna vapur,otobüs çift aktarma ile bize ders vermeye gelirdi.
Onun dersleri bir münazara şeklinde karşılıklı konuşma, tefekkür ve araştırma ile geçerdi. On iki yaşındaki çocuklar için değişik bir metot ve edep dersleriydi . Yazılı sınav yapmaz. Sözlü sınava kaldırmaz ama tartıştırır sorar konuştururdu. Bize ders kitabında yazılı olanlardan ziyade oturmayı,kalkmayı ve konuşmayı öğretirdi. Karneye verdiği notlar kanaat notlarıydı.
En önem verdiği husus uydurukça "kompozisyon" dediğimiz "tahrir" ev ödevleriydi. Bir ders bitiminde " Çocuklar, önümüzdeki hafta "İnsan kanı kamada leke , kılıçta destan " konulu bir yazı bekliyorum sizlerden" demişti.
Ev ödevlerimizi vermiş, o da değerlendirme yapmış ki bir derste benim yazımı methetmeye başladı.. " İnsan kanı kamada lekedir.Çünkü kama korkunç cinayetlerin silahıdır. İhanet ve öldürme vasıtasıdır. Kılıç ise vatan savunmasında kullanılan bir silahtır.Bir zafer ve şeref sembolüdür. Bu kılıçlarla kazanılan zaferler tarihin soluk sahifeleri üzerine altın harflerle yazılmıştır"
Kürsüde sakalını sıvazladı. Sonra iki elinin baş parmaklarını yelek ceplerine takarak " Peh..peh..peh... Arkadaşınız bu atasözünü çok güzel bir şekilde açıklamış.. (sonra bana hitaben ) Bu yazıyı sen mi yazdın ? "Evet Hoca’m" Evinizde abla ,abi yardım eden kimse oldu mu ? " Hayır Hoca’m"
On iki yaşlarında bir çocuğun böyle cümleler kurması Hoca’yı hem şaşırtmış hem memnun etmişti.
"Aman ha.. Çocuklar ! Derslerinize iyi çalışın ve Orta mektep şehadetnamesini (diplomasını) almaya bakın . Devlet barem kapılarını açıyor. Ay başı geldi mi maaş hazır... Bozdur bozdur ye ! Bozdur bozdur ye ! "
Gülerdik.. Ortaokul diploması yarısından çoğu okuma yazma bilmeyen bir ülkede hayat geçim sigortası idi.. Bizim küçücük dünyamızda bizlere o sorumluluk duygusunu aşılmaya çalışırdı.
Saatlerce süren münazaralarda sonunda bir kelimeyi bulurduk.. "sade" kelimesi için saatlerce kafa yorardık. Biraz yaklaşana " Hah .. Yaklaştın..Amcasının oğlu" derdi.. O kelimeyi bulmak ve Hoca’mızdan "aferin" almak en büyük mutluluktu. " Ârif" kelimesi için bir hatırasını örnek vermişti. " Sabah okula girdiğimde Fettah Efendi yerleri siliyordu. Selam verip seslendim " Nasılsın Fettah Efendi ? " Bana manâlı bir şekilde bakıp doğruldu .İşaret parmağını alnına yazı yazar gibi yaptı ama hiç konuşmadı.. İşte o ârif adam.. Bu iş, hizmetçilik benim alın yazım diyordu.
" Yâr var , ağyâr (düşman) var...Ooooofff deme .. Oh de...Sonra ağyâr duyar da "Ohhh !" der.
" Hamsiyi yemenin usulü var, erkânı var. Üzerinde Allah Allah pulları var "
Sonra dağıldık gittik..
Hayat değirmeni saçımızı sakalımızı ağarttı.
Fakat ben Baha Hocamı hiç unutmadım.. Türkçe Öğretmenimiz Vaniköy’lü Sakallı Baha Efendi..
Sen Osmanlı’dan bizlere kalan bir mirastın..
Yüce Allah’ın rahmeti üzerine olsun ...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.