- 2050 Okunma
- 12 Yorum
- 3 Beğeni
Gölgedeki Şükürler
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
..ben uykunun
derin, naif ve rüyakâr olanını severim..
Dün gece gök yırtılmışcasına yağmur indi toprağa. Bir başıma dinmesini bekledim. Yalnızlık altın pencereli bir ev gibi göz kırpardı her zaman. Uzakken muhteşem görünürdü. Hiç böyle düşüneceğimi sanmazdım. Yaklaşınca anladım ki; sıvası dökük, derme çatma, sanki dokunsam yıkılacak bir pencereymiş aslında.
Gece olunca içimdeki huzursuz at birden uyanıyor ve kamçı yemişçesine şaha kalkıyor. Gitme isteği, küsme isteği, öfke provaları, isyan nöbetleri, ölümün soğuk telaffuzu, odanın sıcak duvarları, sonra gökyüzü kadar büyük sonsuz bir yalnızlık hissi. Sitem edecek birini bulamayacak kadar koskoca bir yalnızlık, yalnız, yalnızca yalnızlık..
Ev bomboş ve tıka basa kederliydi. Hakkını veriyordu duvarlar sessizliğin. Ne zaman yalnız kalsam yaramaz çocuklar gibi hep ölüm geliyor aklıma. Aklımı ziyaret eden en muzip eğlence bu. Fakat nedense ölmek istemedim bu kez. Kaza süsü verilmiş bir intihar hayal ettim. Sonra hemen yatağın içine gömüp bedenimi, geçmesini diledim. Yorgundum. Kelimelerden ibaret değil, hakiki bir yorgundum. Mesleğin ne diye sorsalar, yorgunum derim. Seyyahım veya manavım der gibi. Neyse ki uyumuşum, neyse ki sabah olmuş. Uyanır uyanmaz tüm odalara koştum, hala bomboştu. Buz gibi bir boşluktu.. Yalnızlıktan nasıl ürperiyorum anlatamam. Yalnız kalmak kulağa sadece uzaktan hoş geliyor. Yalnız kalanlar nasıl çıldırmıyor diye iç geçirdim.
Üst üste sigara yaktım, biraz ağladım. Şartlar o an öyle gerektiriyordu, ben de gerekeni yaptım. Bir süre sonra, ne kadar geçti bilmem ezan okunmaya başladı. Bacaklarımı hemen toparlayıp oturduğum yerde hazır ol konumuna geçtim. Ezan okununca hiç kapatmadığım müziği kapatır, oturuşuma çeki düzen veririm. Yine öyle yaptım. Hergün oturduğum o sandalyede, hep başka olaylar gelir aklıma. Bazen gözüme çarpan ufak ayrıntılar ve yerdeki kımıltılı karartılar. Belki de çok şanslıydım. Kafka olsaydı yerimde çığlık atardı sevinçten. Bu kadar çok hamam böceğiyle karşılaşmak her kula nasip olmazdı çünkü. Olaylara iyi tarafından bakmamı sağlayacak bir bakış açısı edinmem gerekiyordu kendime. O devasa fareler de bunun için olmalıydı. Yağmur yağınca yaşam alanlarımızı su basması da bundandı. Yolların lağam çukuruna dönüşüp, günlerce temiz havayı ciğerimize doldurmamızı engelleyen o kesif koku da.. Bu bir sınavdı, benim sınavımdı. İçinde bulunduğum süreç bunu gerektiriyordu. Yaşam şartlarım ağır ama kaldıramayacağım kadar büyük olamazdı. Yüce Yaratıcı kullarının acizliğini o kadar iyi biliyordu ki, asla kaldıramayacağı yükler bahşetmezdi kullarına. Velev ki bahşetseydi hiç şikayet etmeden kabul edecek memnuniyette hissedebilirdim kendimi. Müteşekkir olurdum. Özverili bir isyankarsızlıkla cevap verebilirdim. Başka bir dünya düşlediğim için, o dünyaya kazandıklarımı götürmem adına çok adilce bir fırsat tanımış olurdu bana. Her şeyin insanlar için olduğuna inandım yıllarca. Belki de inandığım tek doğru buydu. İlahi adalet diye bas bas bağırırken içimden, defalarca sesimi duyduğuna şahit oldum O’nun..
Ezan bitince gayri ihtiyari düğmeye bastım. Biraz ses gerekiyordu odaya. Biraz kalabalıklaşmam ve biraz gürültü çıkarmam gerekiyordu. Kara kutunun içinden; ’varlık mı, yokluk mu’ diye sordu adam kızına. ’Varlığı mı istersin yokluğu mu?’ ’Elbette varolanı isterim, yok olanı kim ister ki’ dedi kız hiç düşünmeden. ’Her ikisine de muhtacız’ dedi baba. ’Bazen vicdanımız var diye şükrederiz, bazen de nankörlüğün yokluğuna..’
Böyle söyleyince yakınıyormuş gibi geliyor kulağa. Ama değil. Aksine bu duruma alıştım. İnkarın lüzumu yok. Çünkü çok mutsuzum, hep mutsuzum ve hergün ölmeyi en az üç kere aklımdan geçiriyorum. Bu yüzden hayal kırıklığına alışmam artık daha kolay oluyor. Beklentisiz yaşamayı keşfedebiliyor insan. Ölüm düşüncesini aklımdan atamıyorum. Hiç de kötü bir fikir değil bu dünya için. Aslında kaçınılmaz mutlak sonun daha hızlı gelmesini arzulamak.. Ölümü kurtuluş olarak görmemin sebebi, yaşamı can çekişme eylemi olarak görmem. Mutluluğun neyin içinde gizli olduğunu bilmiyorum. Nasıl mutlu olunacağı konusunda ufacık bir fikrim bile yok. Az önce mutluluk üzerine birkaç dakika düşündüm. Belki de sorunum bu. Beni bu hayatta ne mutlu edebilir, böyle bir şey mümkün olabilir mi diye. Bir kıpırtı oldu içimde. Belki de bugünlük sahip olduğum içimdeki son umudu ve hevesi kalkıp bir fincan kahve yapmak için tükettim. Başka şey gelmedi aklıma, kahveden başka, ne tuhaf.
Kendimi dinlemek istediğim zamanlarda tütün sararım. Bunu o kadar çok yaparım ki, başkalarını dinleyecek zamanım kalmaz. Kendimleyken hiç susmam. Ölmeden önce yapmak istediğim şeyleri geçiririm aklımdan. Aramak istediğim dostlarım ve yeniden görüşmek istediklerim, uçurmak istediğim uçurtmalar, ormanda yürürken fark etmek istediğim yosun tutmuş bir ağaç ve Ağrı dağına anlatmak istediğim ağrılarım var. Başıma gelecek talihsizlikler, umutlarım, heyecanlarım, okumak istediğim kitaplarım, bitirmeyi istediğim tuvalimde yarım kalmış tablom, geçmediğim yollar, gitmediğim şehirler, tatmadığım yemekler, binmediğim trenler, tanışmadığım insanlar.. Ve aşk var daha.. Bir daha aşık olmadan ölmek istemem mesela..
Sadece görünce kendimizi iyi hissettiren insanlar var. Görmekten öteye geçemeyeceğimiz, dokunamayacağımız, belki en iyi ihtimalle birkaç kelimenin belini kıracağımız.. Biz buna aşk diyoruz. Dokunulmazlığı keşfediyoruz. Bu çaresiz halimize yükleyebileceğimiz en yüksek mertebe aşk çünkü..
Bütünden kopup Yaratıcı’ya teslim olduğumuz o an içimden dökülen dualar bir nebze de olsa yüreğime serin bir su serpiyor. Başka bir sığınağım yok çünkü. Çünkü aslolan hakikat, değişmez dayanak bu..
Çok şükür Allah’ım. Kilometreler ötesinde, hiç bilmediğim şehirlerde yaşayan, ne zaman aklıma ölüm gelse, yaşamak için bir sebep bulduğum insanlar var. Çok şükür Allah’ım. Caddeyi yıkayan yağmurun bereketine hamd eden insanlar var. Çok şükür Allah’ım. İnciyi derinlerden yüzeye çıkaran farkında insanlar var. Çok şükür Allah’ım. İyi ki kalbimi şeffaflaştırıp bakan insanlar var. Çok şükür Allah’ım. Çingene çocuğunun el arabasından yerlere devrilen kartonları toplayıp yeniden arabaya dolduran iyiliksever insanlar var. Çok şükür Allah’ım. Servisten inip evine gidecek gözleri kör, ruhu gökyüzlü adamı yolun karşısına geçiren insanlar var. Çok şükür Allah’ım. Hatır sormayı vakit kaybı sanmayan insanlar var. Çok şükür Allah’ım. Gönül almayı telafi olsun diye değil, tebessüm edilsin diye yapan insanlar var. Çok şükür Allah’ım. Öfkenin en gürültülü çıktığı dudakların kulaklarına terapi niyetine müzik sızdıran insanlar var. Çok şükür Allah’ım. Avm’lerde resim sergisi açan öğretmenler var. Çok şükür Allah’ım. Kamu binalarındaki çalışma alanlarına pencere koymayı akıl eden mimarlar var. Çok şükür Allah’ım. Kuşlara yem veren çocuklar var. Çok şükür Allah’ım. Para kazanmak için değil, haklı olduğunu kanıtlamak için dava alıp savunma yapan avukatlar var. Çok şükür Allah’ım. İnancının arkasında duran, sana sığınan, dinini dilediği gibi yaşayan insanlar var. Çok şükür Allah’ım. Ekmeğini kire bulaşmadan alın teriyle alan babalar var. Çok şükür Allah’ım. Karısını her türlü şiddetle incitmekten, ruhen veya bedenen öldürmekten sakınan kocalar var. Çok şükür Allah’ım. Uzakları yakın eden mühendisler var. Çok şükür Allah’ım. ‘Derdini anlatamayan yaşlıları’ fırçalamayan doktorlar var. Çok şükür Allah’ım. Barıştan bahseden şairler var. Çok şükür Allah’ım. Parklardaki içki şişelerini, cam kırıklarını süpüren çöpçüler var. Çok şükür Allah’ım hala iyi insanlar, hala işini özveriyle yapan insanlar var. Çok şükür Allah’ım. Hala yaşamak için sebeplerimiz ve insan olduğumuzun göstergesi bir vicdanımız var. Sen onları bizden eksik etme Allah’ım… Amin..
fulya/haziran2014
YORUMLAR
Bazen yeşil bazen değil, ama muhakkak göz yanıltmalı hareleri olan, desenleri bir duvarcı ustası titizliğiyle birbirine denk getirilmiş, şık ve gözalıcı fayansların ardındadır ruhumuzun eski, kederli taş duvarları..
Siyaha boyalı yorgunluğuyla kerahatine varınca gün, vakit geceye düşer ansızın.. dünyanın çözüldüğü sanılan akıl ermez devri daimi yavaşlar, nefesler biteviye ritmini alır ve mahlukat çeşit çeşit uykusuna dalar..
Ruhumun telaşlı sancılarına gün doğumudur artık..saklandıkları zamansızlıktan birer birer endamlanır ve yalnızlığımın çelimsiz omuzlarına çökerler..
Acının şarapnellerinden artık kaçıramadığım gözlerim, fayanstaki naif bir kırıktan gülümseyen hayatı görmezden gelir.. niyaza açılmayan titrek ellerimin yaklaştırdığı kimbilir kaçıncı sigarayı, şükürsüz dudaklarımın arasına yerleştirir derin bir nefes daha alırım..
Ben derim..yokluğu isterim..sadece yokluğu..
---------------
Ne güzeldi söylemen..ne güzeldi demen değerli yazar..
Tebiklerimle..
Nihavend Şarkı tarafından 7/2/2014 2:57:19 PM zamanında düzenlenmiştir.