- 889 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Klişe
Klişe
Alışılmış kalıplar içerisinde sıkışmış ifadelere, “Klişe ifade” diyebilirim! Bir öğreti ya da bir kutsal kabul üzerinden o kabulün sınırını aşmayan söylemler!
Eskiden matbaacılıkta yazı ve resimler kabartma şeklinde bir levhaya çıkarılır mürekkep sürülerek bu klişelerden baskılar yapılırdı! Yani bir yazının klişesi çıkarılmış ise üzerinde değişiklik yapmak günümüzdeki kadar kolay olmazdı! Zahmete girmemek için de klişe bozmak istemezdi elbet yayıncılar!
Günümüzde bu klişeciler şöyle yapıyor; toplumun kabul gördüğü ya da eski zamanda sorgusuz kabul edilmiş ezber öğretileri baz alarak yeni üretim yapıyorlar ama bu ürettikleri baz aldıkları klişe görüşün sınırlarını aşamıyor! Yani aslında yeni bir şey üretmiyor. Üretiyormuş gibi yapıyor! Üretilen görüş eski klişelere uygun ise zaten kimse itiraz etmiyor, itiraz edene de asıl kaynak referans verilince de işlem tamam oluyor! Sonuçta bir klişeden yüzbinler baskı yapılsa aynı manayı taşıyor!
Klişe kalıba uygun yazmak, hatta düşünmek, hatta yaşamak da övülünce sonuç klişe insanlar çoğalıyor. Yani biri ile diyaloğa girdiğinizde aslında o kişi olmuyor karşınızda o kişi bir klişenin yancısı olarak ya da yansısı olarak sizinle diyaloğa giriyor! Mesela “Mevlana” klişesini kullanan sözlerini o klişenin içeriğinde söyler, cümleleri o klişeye göre kurmaya çalışır ve o öğretinin dışına çıkmaz ise siz aslında o kişi ile değil de Mevlana’nın kötü yapılmış bir taklidi ile görüşüyorsunuz demektir! Bunu diğer öğretilere de yayalım bakın neler çıkıyor! Asıl bir insan ile karşılaşmak o kadar zorlaşır ki; siyasal görüş klişesi ile çıkar bazısı, bazısı dinsel klişelerle çıkar, bazısı popüler kabuller ile çıkar! Kendi aslı ile çıkan pek az insan bulursunuz. Bunun nedeni klişelerin sorgusuz kabulünde saklı! Bir klişe görüşe itiraz etmek o kadar sorun çıkarır ki bu klişelerin ve klişe kullananların güçlenmesine yarar! Yeteneksiz de olsa kişi sağlam klişelerle popülerlik elde edebilir!
Ben kısa da olsa her yazımın altına kendi ismimi yazarım. Bu benim klişeden uzak kalma gayretimin ürünüdür! Yoksa benim yazdığımı daha önce herhangi bir yerde ve çağda yazan olmuştur elbet! Yazılanın yeni bir şey olup olmamasından daha önemlisi yazanın, yazdığının ardında olması! Eğer yazar fikrine güveniyor ise altına adını koymaktan da çekinmez! Bu popüler şeyleri klişelere uygun yazmayı seçmediği anlamına gelmez ama yine de sahiplenmesi gerekir görüşü! Tutarsa “Ben yazdım!” tutmaz ise “Alıntı” idi demek fazlaca kurnazlık olur! Tırnak içi ifadelerle de kişi kendini ifade edebilir, o durumda zaten alıntı yaptığı kaynağı söyler! Mesela “İlim kendin bilmektir!”, “Bir ben var benden içeri!” bu söylemleri Yunus’tan naklederiz ama biz kendimiz bu sözü söyleyemeyecek miyiz? Söyleyeceğiz elbet bu sözü Yunus’tan haberi olmayan birinden de duymak mümkün, çok uzun bir satır değil çünkü! Önemli olan sözün kimden çıktığının bilinmesi…
Günümüzde çokları sözün içeriğini bile anlamaktan ya aciz ya da uğraşmıyor! Hazır kalıpları yerli yersiz kullanıyor! Mevlana, Yunus gibi veya başka sorgusuz kabul edilebilir olarak bildiği kişilerden alıp kullanmak daha kolay oluyor! Bir yazı okurken bile bu kolaycılık var, tırnak içi bir ifade var ise içeriği anlayan da anlamayan da yazana olan güven ile bunu anlamış gibi yapabiliyor! Yani aklını işleteceğine ezber kabulü işletiyor! Güncel olanlardan toplumda kabul görenlerin yazdıklarına da aynı yapılır! Bu gruplaşmalara da zemin hazırlıyor! Bireyselleşemeyen insanlar grup davranışında kendini grubun ortalamasında görmek istiyor! Grup içerisindeki sorgusuz kabul görmüş pilot kişileri o da alkışlıyor, yazdığını anlamış gibi yapıyor! Bunun sakıncası şu; bu alanda bir sektör oluşunca bilgiler yozlaşıyor klişe bilgiler bolca paylaşılıyor! Yani gelişim amaçlı çabalar gelişmeye değil de koyunlaşmaya yol açıyor! Birey kendini adeta siliyor! Kendinden vaz geçip popüler klişelerin ardına saklanıyor! Sonuçta klişe çok baskı yapıyor ama içerik gelişmiyor!
“Kul olma” tarifini yapanlar, insanları bu klişeye sokmaya çalıştığı için toplumsal kavgalara neden oldular.
İşte bu insan olma klişesini de birileri üretiyor ve dayatıyor. Ve diğer insanların insan olma yolundaki sürecinde bu klişeciler çokbilmişlik ediyor. Bu klişeciler insana kul olmayı da öğretmeye kalkıyor. Oysa insan Allah’ın yarattığı bir mahluk ise kul olmayı da diğer bir insandan öğrenmeyecek. Yani insan olmanın bir klişesi yok! Herkes ayrı bir “Ben” çünkü! Bu manada "Evrensel eşit insan" prensibi, insana bir fikir verebilir. Yani iki eşit insandan biri, diğerine veya diğerlerine bir klişe sunar ise kavga başlar. Orta Doğu’nun, Orta Çağ’ı hala yaşıyor olması bu klişeler yüzünden! Herkes kendi klişesine göre kulu tanımladığı veya tanımlamaya kalkıştığı içindir. Klişe değil fikir üretelim İnşallah!
Son tahlilde, konu kapsamlı ama fazla uzatmayım. Bu klişelerle insanları adeta robotlaştırmak mümkün! Sırf popüler alanda kendini de göstermek isteyen eziklerin klişelere sarılması yüzünden toplumun gelişim ortalaması da düşüyor! Klişe kullananlar da hak etmediği bir övgüyü topluyor! Yani bilim yerine çokbilmişlik, ilim yerine de hurafeler meydanı alıyor! Koşulsuz kabuller yüzünden de asalet ve asillik güme gidiyor! İlmin izzeti kalmıyor; asıl, taklide dönüyor. Taklitler her yanı kaplıyor! Bu kısır döngüden kurtulmak nerede ise imkansız! Yani dibe vurmadan imkansız! Sonuçta alıngan ve saldırgan insanların gruplar halinde aynı davranışı göstermesi kaçınılmaz! Tahammül ortadan kalkar, klişeleri dayatırlar! Farklı düşünmeyi ifade etmek şöyle dursun bunu yapacağını tahmin ettiklerinde bile engel olmaya çalışan bir etki ve ayrışma da kaçınılmaz! Yani muhtemel bir karşıtlığın dahi ihtimal hesaplarıyla önlenmeye çalışıldığı bir cinnet havası oluşur! Eylemler tahmine dayalı yapılmaya başlar! Hurafeler de zaten tahmine göre üretilir, abartılı efsaneler de körüklenir! Sonucu tahmin edersiniz!
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Önceleri yayınladığım bir yazımı gördüm onu da yoruma eklemek istedim.
Moruk
Güncel Türkçe Sözlük; Moruk; 1. isim Gençlere göre yaşlı anne, baba. 2. Yaşlı erkek.
"Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası
Bir vicdanın, bilemem, kaçtır hava parası?" Necip Fazıl Kısakürek
"Ben bir genc arıyorum, gençlikle köprübaşı
Tırnağı en yırtıcı hayvanın pençesinden,
Daha keskin eliyle, başını ensesinden,
Ayırıp o genç adam, uzansa yatağına;
Yerleştirse basini, iki diz kapagina;
Soruverse: Ben neyim ve bu hal neyin nesi?" Necip Fazıl Kısakürek
"Yeter senden çektiğim, ey tersi dönmüş ahmak!
Bir saman kağıdından, bütün iş kopya almak;" Necip Fazıl Kısakürek
"Karayel, bir kıvılcım; simsiyah oldu ocak!
Gün doğmakta, anneler ne zaman doğuracak?" Necip Fazıl Kısakürek
Analar o gençleri doğurdu elbet ama moruklar o gençleri kendileri gibi kodlamaya çalışıyor...
İşte şimdilerde gençler geleceğini kuracak bilinçteler! Çoğu yaşlıların ise bilinçleri eski öğretilere esir...
Gençlikte köprü başı olacak gençlerin önünde duran moruklar ya edebiyle çekilsin ya da hak etmedikleri saygıyı beklemesin...
Klasik kuşak çatışmasını bilirsiniz; gençler, yaşlıların nerdeyse tamamı Orta Çağ’dan kalma görüşlerini kendilerine adeta dayatmasından ve her yeniliği bu eski görüşlerin süzgecinden geçirmesine karşıdır. Sonra gençler de kodlanır yaşlanınca onlar da aynını yapar! Yaşlılar ise gençlerin yeni açığa çıkardıkları deneyimlerini cesur ve pervasız yaşamaya kalkışmasından endişelidir!
Olaya geniş bakalım; gençliğinde her türlü deneyimi pervasızca yaşayıp yaşlanınca da elinde kalan parayla hacca gidip gelince de gençlere ahlak dersi vermeye kalkışınca sırıtır yeni hali. Bazıları da gençliğinde anarşist, yaşlanınca birden vatan, millet sevdalısı oluverir! Gençler bunların riyakarlığını, riyakar olmayanların ise acizliğini görecek kadar akıllıdır!
Argo tabiriyle "Moruk" olmak yerine sevimli bir yaşlı olmak en güzeli değil mi?
Gençlerin ahlakını ya da anarşistliğini ya da dine olan inancının derecesini eleştiren yaşlı, kendi gençliğindeki haylazlıkları ballandıra ballandıra anlatırken kendini ele verir. Genç de doğal olarak bunu gözlemler ve samimiyetsiz ihtiyara itimat etmez! Sorun şurada; şimdiki gençler, o samimiyetsiz ihtiyarların yaşına geldiğinde kendi de onlar gibi yapmaya başlar ki kısır döngü ve kodlamanın devamı sağlanır...
En tehlikeli durum şu; bazı yaşlılar, sonradan sağlama aldıkları gevşek inançlarını (aslında emin olmadıkları için) geçlere dayatmaya çalışır! İnançlarını bilince çevirmeden yaşlandıkları için bilinçsizce inanç savunur ve dayatırlar... Kanser hücresi gibi kalınlaşmış ve yozlaşmışlardır! Zaten orta yaşta bilinç edinmediği inançta kaldığı için yaşlılığında da bilinç edinmesi mümkün değildir. Bazı yaşlıların, bilinçsizce gençlerin geleceğini karartması da bu yüzden oluyor...
Son tahlilde; gençler, geçmiş tüm bilgilerden en kapsamlı yararlananlardır! Kendilerini geliştirecek cesaret ve bilince de sahipler, bu anlamda zihni eski Orta Çağ öğretilerine esir olan yaşlılardan daha bilinçliler. Yaşlıların duygusal ve cahilane etkisi de kalkınca gençlik yol alacak...!
Selametle,
Ahmet Bektaş