- 955 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
NEREDE O ESKİ RAMAZANLAR
Nerede o eski ramazanlar ...
Nostaljik bir cümleyle başlamak istedim söze.. Yaşım itibariyle çok çok eskilerden dem vuramayacağım ama ben de özledim çocukluğumdaki ramazanları ;ninem ,dedem ,annem ,babam ve kardeşimle oturduğumuz kalabalık iftar sofralarını...
İnsan ,yaratılışı gereği ’maziperest’ bir varlıktır. Bir şeyin kıymetini anlamak için illa elimizden uçup gitmesini bekleriz. Gençlik gibi, sağlık gibi...
Sohbetlerimize ’biz eskiden ’ diye başladığımız çok olmuştur her birimizin. Özleriz çünkü; çocukluk arkadaşlarımızı, bakkalın çırağını ,Sümüklü Selim’i, Çilli Ayşe’yi..
Sokak oyunlarımızı, körebeyi, elim sendeyi ,yağ satılan , bal satılan ama insan satılmayan o günleri.. Sonra İlkokul öğretmenimizi, komşumuz Fahriye ablayı ,ilk aşklarımızı.. Ergenlik çağımızı, başımızda tüten kavak yellerini, hani şairin dediği gibi; ayakkabılarımızın ardına ilk basışımızı, okulu ilk asışımızı, babamızdan yediğimiz ilk tokadı.. Ağaçtan düşüp ,kolumuzu kırmış olsak da özleriz yine de o ağacın gölgesinde serinlemeyi...
İlk oruca başladığımı hatırlıyorum ,yarım oruçla kandırıldığım bir sonbahar ayı. Sahura zorla kalkıp, öğlen iftar ettiğim alıştırma oruçlarım daha.. Dedemin tam gün oruçlarımı satın aldığı yıllar. Recep ve şabanı da katarsak aylar öncesinden ramazan hazırlıklarının başladığı yıllar. İftar sofralarımızda fakirlerin doyurulduğu, komşumuzun açlığı ve açıklığıyla alakadar olduğumuz yıllar. Ninemin elinden tutup; (çocuk aklımla kolay olmasa da) sırf caminin süslemelerindeki ihtişamı izlemek ,seslerin yankısındaki manevi hazzın anlamını çözmek için gittiğim teravihler...Annemin sahura kalkınca ilk işinin pencereden uyanamayan komşu var mı diye bakmak olduğu ,uyanamayana babamı gönderdiği yıllar...
Öyle ya; eskidendi değil mi o ramazanlar ?Şimdi iftar sofralarımız ziyafet ve zarafet tarzında ,sen beni çağır ben de seni üslubunda ,yoksulu doyurmak iftar çadırlarının işi ,çocuklarımız fakiri eskide kaldı sanıyor. Teravih namazları eskiden ’terviha’ rahatlama idi şimdi teravih saatlerinde çalgı çengiyle rahatlıyoruz. Bir çocuğun başını okşamak şöyle dursun,’camiye çocuk getirmeyin ’uyarısı yapılıyor. Eskiden ’jet imam’lar da yoktu. Şimdi nefesi yetmeyen ,dizi tutmayan ,kendine güvenmeyen gidemiyor tervihaya.. Eskiden sahurda bereket vardı. Uyunur uyanılırdı sahurun bereketinden tatmak için.Şimdi uykumuz bölünmesin diye gece yarısına kadar oturuyoruz.Komşuluk kalmadı zaten olan da kursun saatini kendi kalksın ,bize ne ..Ramazan ayının olmazsa olmazı ramazan davulcuları kendileri de unuttu maksatlarını.Eskiden manilerle şenlenen sokaklar şimdi boş bir davulun’ tam tam ’sesleriyle doluyor.
Eskiden ramazan ayına hürmet vardı ,inanca saygı vardı..Tutan tutmayanı bilmezdi.Tutmasa da alenen göstere göstere yiyip içmezdi hiç kimse..Lokantalar perde takar ,seyyarlar ulu orta durmazdı.Şimdi masalar kaldırımlara kadar konur oldu.
Eskiden ramazan geldi diye sevinir ,ne çabuk geçti diye üzülürdük.Şimdi günler çok uzun ,geçmek bilmiyor ,hava da sıcak ,ne kılıf uydursak da yesek şu orucu hesabı yapıyoruz ,söz meclisten dışarı..Mesela kızım ; on iki yaşında ,zorlamıyorum elbette alıştırma evrelerinde daha ama sözleri hem güldürüyor hem düşündürüyor beni.’ Anne günler çok uzun ya açlıktan ölürsem , hafta sonları tutmasam olur mu ?’
Diyorum ki kendime ne kadar çok şey eskitmişiz ...İnanç aynı inanç, insan aynı insan ,peki değişen ne ? Zaman mı, kültür mü ,değerlerimiz mi ? Bize bu kadar çok şeyi eskide bıraktıran şey ne ?
Geçmiş günü beyhûde yâd etme
Bir gelmeyecek ân için feryâd etme
Geçmiş gelecek hepsi masal bunlar hep
Eğlenmene bak ömrünü berbâd etme
Diyor Hayyam bir rubâisinde biraz da eyyamcı bir felsefe ile. Doğru diyor aslında ,dünün özlemi ,yarının kaygısı ile eyvah etmek yerine günün kıymetini bilmek gerekir.Gün bu gün ..Bu gün ramazan ,özlediklerimizi yaşamak,yaşatmak hala elimizde ...
Yalnızca midemizi doyurmak yerine ,fitre ve zekatlarla ruhumuzu da doyurmak olsun ereğimiz ...