MİLLİ EGEMENLİK VE MECLİSİN ÖNEMİ
EGEMENLİK VE MECLİSİN ÖNEMİ
Sevgili okurlar, üniversite yıllarında ( 1974- 1979) Sosyal Siyaset hocamız, Prof. Dr. Sabahattin Zaim bir ders sırasında ki (o zamanlar Türkiye zorlu bir dönemeçten dönmektedir ) “çocuklar ülkemizde ne olursa olsun, olumsuzda olsa yine de ileriye doğru atılmış bir adımdır, yeter ki başımızda bir meclis (TBMM ) olsun ve bizler buna şükredelim” demişti. Günde 10–15 öğrencinin öldürüldüğü bu şaşkınlık döneminde bizler hocamızın söylediği bu sözleri tam olarak anlayamamıştık herhalde. Oysa Demokratik bir ülkenin vazgeçilmez iki öge’si olan Meclis ve Milli Egemenlik kavramları, ilerleyen zamanlarda kendilerinin ne olduğunu bizlere öğretmişti.
Gerçi daha ilk TBMM’nin kabul ettiği Anayasa’nın başında yazılı olan gerçeği hepimiz ezbere biliyorduk. “Egemenlik Kayıtsız Şartsız, Milletindir”. Elbette bilmek başka, bu kavramı bir yaşam biçimi olarak benimsemek başkadır. Bize göre, egemenlik kavramını benimsemek, Atatürk’ü anlamanın anahtarıdır. Atatürk’ü anlamak ise Milli Egemenlik İlkesine, her ne pahasına olursa olsun bağlı kalmaktır.
Samsun’da karaya çıkması ile başlayan, İzmir’de düşmanın denize dökülmesi ile sonuçlanan bu uzun Kurtuluş Savaşı yürüyüşünde Mustafa Kemal, her şeyden önce millete dayanmıştır. Başarıya milletle birlikte yürümüş, her aşamada milletin desteğini almıştır.
Efendim, bu kutsal savaşın sonunda da tam bir alçakgönüllülükle şöyle demiştir: “ Bütün bu başarılar, yalnız benim değildir ve olamaz, milletin işbirliği sonucudur.” Bu konuda, daha da derinleştirir düşüncelerini: “ Biz ve Millet, ayrı ayrı şeyler değiliz. Millet ve biz yok, birlik halinde millet var. Milletini canından aziz bilmek, milliyetçilik, milli birliğimizin güç kaynağıdır.
Milli egemenlik konusunda yeni fikirler üretmeden önce onun, daha Cumhuriyet’i kurmadan önce ve kurduktan sonra, söylediklerinin gerçek anlamını kavramak yeter.
Milli Kurtuluş Savaşı’nın daha ilk günlerinde, Ankara’da umutsuz bir hava esmektedir. Kimileri, gizli, açık homurdanmaktadır: “ Mustafa Kemal ne diye Ankara’da oturuyor, cepheye gitsin, ordunun başına.” Ancak, onun cevabı kesindir: “ Önce Meclis, sonra ordu! Ben mucizeyi Meclisten bekleyenlerdenim. Çünkü Meclis teori değil gerçektir. Gerçeklerin en büyüğüdür. Orduyu yaratacak olan millettir. Milleti temsil eden de Büyük Millet Meclisidir.”
Çağdaş uygarlığın ulaştığı bu aşamada milli egemenliğe saygı, insanlığın değişmez tek hedefi olmuştur. Uluslar, türlü geçitlerden, zor dönemlerden geçerek, yeniden milli egemenlik düzeninin şemsiyesi altına sığınmışlardır. Bu olağan ve sosyal bir süreçtir. Karanlıktan aydınlığa giden yolda. Biz, ülke olarak, Atatürk’ün rehberliğinde, bu nimete kavuşmuşuz…
Şimdilerde özetle, özellikle dış odakların (!) ülkemize yönelik oyunlarıyla, zor günler geçirdiğimiz doğrudur. Ancak bu oyunlar bir ilk değildir. Yüz yıllardır bu oyunlar, çeşitli kılıklara girip, şu veya bu şekilde karşımıza çıkmıştır. Ancak bu sefer ki versiyonu oldukça çetin çıkmış, neredeyse ülkemizi bölünmenin eşiğine kadar getirmiştir. Artık bütün inisiyatif, Türk Ulusundadır. Sandıkta doğru seçimi yaparak, kendisini temsil edecek olan, “Yüce Meclis”i, yani TBMM’ sini seçmek olacaktır.
Sevgili okur, milli egemenliğe ve demokrasiye daha da inanarak, daha içten, daha sıcak bağlanmalıyız. Hem de bizlere Allah’ın bir lütfu olan bu değerleri ortadan kaldırmak isteyenlere karşı, tek millet, tek bayrak, tek dil, tek cephe halinde. Sağlıkla kalınız…
T U N A C A N
Hüseyin A. Tuna
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.