- 1383 Okunma
- 19 Yorum
- 0 Beğeni
Sana Sığındım Allah'ım KURTAR!
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sizce, Türkiye de dahil tüm dünyada özellikle 1980 sonrası metafiziğe ve mistisizme karşı yoğunlaşan ilgi tesadüfi mi?
İnsanları aşkın bir gerçekliğe sığınmaya iten acaba ezen, ezmeyi öğütleyen, ahlaksız, hırslı, rekabetçi tamamen çıkar ilişkileri ile örülmüş maddi dünyaya verilen ortak bir tepki midir?
Tüm dünyada, özellikle Amerika’da ülkemizdeki Sırlar Dünyası, Sırlar Kapısı benzeri dizilerin reyting rekorları kırması beni bu soruları sormaya yöneltti. Bir süredir ben de genel yayın yapan kanallardaki bu programları özenle ve ilgiyle izliyorum. Neydi verilen ortak mesaj? Neydi insanları bu programları izlemeye iten toplumsal koşullar? Aşkın gerçekliklere sığınmak nasıl bir ruh hali yaratıyordu izleyenlerde?
Öncelikle sözünü ettiğim dizilerden kısaca bahsetmek isterim. Yoksul gecekondularda yaşayan saf, modernizmin kirletemediği aileler konu ediliyor dizilerde. Bu aileler öyle büyük felaketlerle karşılaşıyorlar ki tam pes etme noktasına geliyorlar. Dayanacak güçleri kalmıyor. Örneğin, çocukları trafik kazasında felç oluyor ya da ölüyor; işsiz ve haliyle aç kalıyorlar; çocuklarının tedavisinde kullanacakları son paraları kapkaççılara kaptırılıyor; huzur evinde bakıcı tarafından işkencelere maruz kalıyorlar; eşleri ya da arkadaşları tarafından aldatılıyorlar; genç kızlar kaçırılıp tecavüze uğruyorlar; PKK tarafından köylerinden kaçırılıyorlar; gelinler kötü kaynananın elinde eziyet çekiyorlar vs vs..
Hem yoksullar; hem de yetmiyormuş gibi büyük acılar ve tuzaklar içerisinde çaresiz yapayalnız kalıyorlar. Ama ya önceden yapmış oldukları iyilikler sayesinde; ya da isyan etmeyip tevekkül etmeye devam ettiklerinde (Allah’a boyun eğme, kendini Allah’a teslim etme, Allah’a sığınma) aşkın bir güç onları çekip çıkarıveriyor karanlık çukurlardan. Hasta olanlar iyileşiyor; işsiz olanlar iş buluyor; ve iyi insanlara kötülük edenler cezalandırılıyor.
Bu dizilerin çok etkili olma nedenlerinden biri, izleyicilere bu öykülerin gerçek hayat hikayeleri olduğunun söyleniyor olması. Dolayısıyla, izleyici bire bir ders çıkarabiliyor kendine; kendinden bir parça bulabiliyor ana kahramanlarda. Dizilerin izleyici kitlesi, toplumun yoksul kesimleri. Yoksul izleyiciler, dizilerde kötülüğe maruz kalan iyi insanlarla kendilerini özdeşleştiriyorlar. Genelde hikayeler gecekondularda ya da köylerde geçiyor. Kötülük edenler de genelde küçük esnaf yani işsizlere ve en alt tabakada olanlara kıyasla daha iyi durumda olanlar. Ama asla orta sınıf ya da üst sınıftan karakterler görünmüyor.
Gecekondu ya da köyde bu dizileri izleyen insanlar için çok yabancı bir yaşam alanı değil dizilerin geçtiği alanlar. Aksine, onlar da hayatlarında büyük sermayedarlarla değil, küçük esnafla karşılaşıyorlar görece daha zengin olarak. Yani kendilerini tanımlarken, büyük şirket sabihi, tüccar, fabrikatör, Koç veya Sabancı ile değil de bakkalla, kasapla, ayakkabıcıyla kıyaslıyorlar. Bu da izledikleri aşkın hikayeleri çok daha inandırıcı kılıyor.
Öğütlenen ise hep aynı, tüm hikayelerin başını izlemek sonunu tahmin etmeye yetiyor. Tevekkül et, boyun eğ, Allah’a sığın, isyan etme, Allah’a güven, çünkü sadece O adaleti sağlar. Gerekirse kötülük edeni hasta eder hatta öldürür; iyilik etmiş olan hastaları iyileştirir; ölmüş olan ermişlerle iyilik edenler arasında bir bağ kurar ve içlerinde oldukları çaresizlikten aşkın bir yolla kurtulmalarını sağlar. İşte yoksullara öğütlenen budur!
Yoksullar bu dizileri izleyince nasıl bir ruh haline girerler? Dizilerde geçen hikayeler onlara tanıdık gelmektedir. Kendilerini yerlerine koydukları zor durumdaki iyi insanlar gibi davrandıkları sürece, yani iyilik etmeye ve susmaya devam ettikleri, isyan etmedikleri, haksızlıklara adaletsizliklere karşı koymadıkları sürece bir gün O aşkın gücün onları da kurtaracağını, bu kabustan uyandıracağını zannederler.
Güvenilecek tek ve en güçlü varlık Allah’tır! Mükafatı da cezayı da verecek O’dur! Öyleyse yapacak en doğru şey susmaktır! İşte, izleyenler bu şekilde içlerini rahatlatır; aşkın güçle kurtarılmayı umut ederek giderek fakirleşmelerine, hastane kapılarında, tersanelerde, doğal afetlerde, savaşlarda yüzlerce binlerce milyonlarca kez ölüşlerine ses çıkarmazlar! Susar ve beklerler!
Acımasızca yoksulları daha da yoksullaştıran ve 1980 sonrası dünyada “kemer sıkma” politikaları olarak dayatılan neo-liberal politikalar, insanların parasız eğitim, konut, parasız sağlık, emeklilik, işsizlik sigortası gibi sosyal haklarını birer birer ellerinden alırken, bu dizilerin verdiği mesaj budur: Susun ve Boyun Eğin!
Çoğu ülkedeki milyonların katıldığı toplumsal hareketlerle kazanılan sosyal hakların, tüm dünyada ve ülkemizde birer birer ellerimizden alınmasına karşı yeni toplumsal hareketlerin oluşmama nedenlerinden biri medya yoluyla aşılanan bu pasifleştirici mesajlardır.
chlorotoxin
24.05.2008
YORUMLAR
"...
Acımasızca yoksulları daha da yoksullaştıran ve 1980 sonrası dünyada “kemer sıkma” politikaları olarak dayatılan neo-liberal politikalar, insanların parasız eğitim, konut, parasız sağlık, emeklilik, işsizlik sigortası gibi sosyal haklarını birer birer ellerinden alırken, bu dizilerin verdiği mesaj budur: Susun ve Boyun Eğin!
..."
benim açımdan yazının düğüm noktası bu paragraf.
bu dizilerle birlikte bazı tv. kanallarında hergün gösterilen, ölüm sonrası hesaplaşmaya ilişkin kurgusal filmler ve bu filmlerin içeriğine benzer ev, mahalle toplantılarında verilen (hatta en fazla yinelenen sözlerden biri);
"allah kimimizi zenginlikle, kimimizi yoksullukla imtihan eder. yoksul isyan eder, zengin yoldan çıkarsa allah'a karşı çıkmış olur"
biçimindeki söylevler insanları teslimiyete götürmektedir.
yoksulların ( emeçiler, köylüler, küçük esnaf) ;
"bize bunu önerenler neden zenginleşmeye devam ediyor? neden tüm servetlerine rağmen ölmeyecekmiş gibi para kazanma hırsıyla çalışıyor?
sorusunu sormalarını engellenmenin tek yolu, yaşadıkları olumsuzlukların "allah tarafından sınama amaçlı" olduğuna inanmalarından geçmektedir.
marks'ın "din afyondur" sözünü söylemesine neden olan koşullar günümüzde daha kapsamlı ve yalnızca dini kurumlar üzerinden değil sermayenin desteğiyle tüm kitle iletişim araçları kullanılarak örgütlenmektedir.
çıkış da; dini kişisel bir seçim ve inanış durumuna çekilerek, dünya işlerine bulaştırılmadan yaşanması için gerekli bilginin üretilmesinden geçmektedir. dünyada yaşanan olumsuzlukların kaynağında allah'ın değil insanın (kapitalizm, emperyalizm ve kurumlarının, en genel anlamda uluslararası sermayenin olduğunu) anlatmamız gerekiyor.
bu güzel ve yerinde paylaşım için sağolun.
emeğinize sağlık.
Elinize sağlık güzel hatta dünyanın tamamına hitab bir konu.
konu para ve kazanma yolları = ; kimi bu yolda herşey mübahdır der.
sömürünün her türlüsüne karşıyız, fakat ortada bir pasta var siz biz onlar şunlar aynı yetilere sahip olsaydık o pastadan yararlanmak istemezmiydik ?
günümüzde şarları belirliyen asıl kurum neresidir ?
Tc. nde para trafiği nerden geçer ?
hayvan hakları için 5.200.000 imza yoluna çıkan insanlar var
siz biz hangi hak için imza toplamaya varız ?
eğitimmi, enerjimi, dokunulmazlıkmı, mal beyanımı vs.
benim öğrendiğim şeylerden biri adalet istmeye verilmediği, yani her halukarda taleb etmemiz gerekiyor
hangi hakkı istedik veya istiyoruz ?
önceliğik ne olmalı ve nasıl, neriye ?
TBMM nemi ?
yoksa tüm ekonomik ve sosyal kuralları belirliyen (belirliyemeyen) TOBB nemi ?
ey Cumhur olanlar, denizlerde son balığın kalmasını beklemekmi lazım ?
Emek verilerek ortaya konulmuş bir yazı.
Olaya belli bir ideolojı ve bakış açısıyla yazılmış.
Bu acımasız vahşi kapitalizmle mücadeleyi en az zararla atlatmanın başka yolu var mı.Türkiye'de o hayatları yaşayanlar sabırdan ve umuttan başka neye sarılabilir.Bunu yapmayanların cinnet haberlerini de aynı medya az sonra,bomba,vahşet tanımlamalarıyla uzun reklamlarla vermiyor mu.
İşin bir başka yönü ise kominizmin yıkılmasıyla tek kutuplu dünyanın sonucudur.ayrıca ateizm'in çöküşü,tanrıya dönüştür.Yazınıza içeriği kadar uzun ve emekli cevap verilebilir.
İnançlar yükselen değer olacaktır.İyi eğitim verilirse doğru,verilemzse hurafelerle gelişen.
Ama bu yüzyıl tektanrılı dinlerin yüzyılı olacaktır.
hacı ali tarafından 5/25/2008 3:20:15 AM zamanında düzenlenmiştir.
sevgili telos, aslında yazımda özellikle son paragraflarda açıkça belirttiğimi düşünüyorum toplumsal hareketlerin amacını , kazanımlarını ve yönünü. Bizim sosyal haklar olarak nitelediğimiz, hukuk dilinde pozitif haklar olarak geçen haklar toplumsal hareketlerle kazanılmıştır. Daha çok yakın bir zamanda, 1990ların sonuna baktığınızda, Fransa'da çalışma saatlerinin azaltılması için verilen mücadele tüm Avrupa'da ses getirmiştir. Bundan çok önceleri çalışma koşulları, çalışma saatleri, iş güvencesi, konut hakkı, emeklilik, sağlık, eğitim, kültürel haklar (Amerika'daki siyahiler, koloniciliğe karşı bağımsızlık mücadeleri vb), kadın hakları gibi alanlarda mücadeleler verilmiş ve pozitif sosyal haklar kazanılmıştır.
Bizde insanlar gözlerimiz önünde ölürken bile çok sınırlı öğrenci ağırlıklı gruplar dışında toplumsal hareketler oluşamıyor. Sendikaların da suçu var elbette. Bizlerin de suçu var.
Ben yazımda nedenlerden biri olarak mistik diziler örneği özelinde medyayı incelemeye çalıştım. Kimsenin dinine, inanışına dil uzattığım yok. Ki zaten ideoloji çerçevesinde bir denemeydi. Şahsi görüşümü soruyorsan, günümüzde ulusal ölçekli hareketlerin yeterli olacağına inanmıyorum. Uluslarüstü hareketlerin de yeterli örgütlenme kapasitesi henüz gelişebilmiş değil. Ama ben "inanıyorum"!
Katkılar için teşekkürler..
Chlorotoxin tarafından 5/25/2008 1:38:20 AM zamanında düzenlenmiştir.
Chlorotoxin tarafından 5/25/2008 1:42:04 AM zamanında düzenlenmiştir.
Chlorotoxin tarafından 5/25/2008 2:28:43 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yazını okudum burda bir konuya dikkat çekmek istiyorum ..insanlar yaradılış itibariyle ve inanış itibari ile yaradanına sığınma yada sıkıntılı durumlarında duaya sarılma , af sabır dilediğini biliyoruz... din olarak ne olursa olsun hemen hepsinde bir karşı alma durumu var ..yazındaki insanları pasifleştirme ve boyun eğme örneklemelerini hepimiz biliyoruz... sanırım konu itibari
ile sona yaklaşıldıkça ne yapılmalı sorusu hakkında bir cevabın omalı ...isyan başkaldırış neye kime olmalı? çantanı çalan hırsıza mı bunu yaşamandaki kader dediğin inanışının bir parçasınamı yoksa inancındaki ilahi yol gösterme olan tedbirindeki tevekkülüyatı beklemendemi hangisi? bazı yönlendirmelerin yapıldığı aşikar hayatın yönü bunlar... fakat sanırsam inaçtaki yaradılış ve kavrama meselesi itibari ile isyanın kime olacağı yada direnişin neye olacağı konusunda çok iyi ve kesin karar vermemiz gerektiğini bir kez daha vurgulamak isterim .. kimilerine göre bu isyan başkaldırış direnme normal olabilir ama bence zihniyeti bile felaketiir..
Yoksullaştırılan halklar mucize peşine düşerler. Mahkemeler
suçu affettiğinde ve halkının haklarına sırtını döndüğünde insanlar ilahi adalete sığınır. Bu psikoşojik açıdan da bir insanın güvenliğini koruyan otomatik bir sistemdir. Çünkü hukuktan bir beklentisi kalmayan insanlar ilahi tecelllilere de inanmasa delirmeleri an meselesidir. Halkların böyle yönlendirilmesinin altında yatan ikinci amaç ayaklanmalarını önlemektir.
Bu yazınız bana Yaşar Kemal'in YER DEMİR GÖK BAKIR adlı romanını anımsattı.
ellerinize sağlık.
çok yararlı çok doğru ve güzeldi
sevgilerimle
Evet , dizilerin vermiş olduğu mesaj kısaca sizin de dediğiniz gibi : SUSUN VE BOYUN EĞİN !
İçerisinde yaşadığımız kapitalist toplumların her şeyi sermaye üzerine kurulu olduğu içindir ki kontrolsuz güç güç değildir düşünseninden hareketle insanları asla başı boş bırakmıyacaksın ( sözde karışmıyor gibi görünüyor ama hani bir laf vardır ya kazın ayağı öyle değil malesef ) ve kafalarının içine kadar gireceksin yani insanın yemesinden tıutun afedersiniz ama kıçını bile sildiği kağıda varana kadar karışma durumunda olmak zorunda hissediyorlar çünkü bunlar bırakıldığında onlar çok iyi biliyorlar ki insanlar o kadar da aptal değiller ama aptallaştırılmak ve cahil olmak zorundalar ki beyler rahat rahat atlarını istediği gibi koştursunlar ama onlar bilmezlerki o atlara bakan da yine o insanlar yani attan her an düşebilirler ve bu korkuyuda her zaman içlerinde acı acı hissederler ...
insanları cahil bırakmanın bir çok yöntemi vardır ve kapitaliz bu konuda uzmandır üstelik yine kafası çalışan insanları kullanarak ...Örneğin dini kullanarak ya da yaratarak insanları yüzyıllardır farklı yollara kanalize etmişlerdir ve hala da etmektedirler dediğimde bir çok arkadaşın tepki vereceğini bildiğimden dolayı bu konuya burda pek girmek istemiyorum ama o arkadaşlar dinin nasıl ortaya çıktığını bilimsel olarak araştırırlarsa şayet inanıyorum ki onlar da anlıyacaklardır dediklerimi ...
Ben iki türlü insandan çekinmişimdir hep birisi cahil diğeride yarım akıllı olanlardır ..
Ne der Sokrates '' Cahil insan kendi kendinin bile düşmanıdır; başkasına dost olması nasıl beklenir.''
Bir gün insanlar anlıyacaklardır diye düşünüyorum ama zaman alacak tabiki , ahh insanlarımız bir anlasalar öğrenmenin pahalı ama cehaletin ondan da pahalı olduğunu ( H.Clausen ) , bu cehalet bize aslında çok pahalıya maloluyor gerçekten de ama dediğim gibi bir gün anlarlar hele böyle sizin gibi bu konularda duyarlı olan ve bunları düşüncede bırakmayıp yazılara döken insanlarımız varolduğu müddetçe sanırım daha da kolaylaşacak gibime geliyor , seni bu güzel yazından dolayı kutluyorum , sevgilerimle ..........
"Güvenilecek tek ve en güçlü varlık Allah’tır! Mükafatı da cezayı da verecek O’dur! Öyleyse yapacak en doğru şey susmaktır! İşte, izleyenler bu şekilde içlerini rahatlatır; aşkın güçle kurtarılmayı umut ederek giderek fakirleşmelerine, hastane kapılarında, tersanelerde, doğal afetlerde, savaşlarda yüzlerce binlerce milyonlarca kez ölüşlerine ses çıkarmazlar! Susar ve beklerler!"
*********************************************************************
Kesinlikle size katılıyorum. Dinler oluştuğundan bu yana insanların haksızlıklara karşı gelmelerini engellemek için en kolay yol olan inanç din sömürüsü. Bu çok kolay etkisi görülebileck bir yol. Ki yüz yıllardır bu güne kadar aynı politika izlenmektedir.
Sizin gibi değerli aydınlar tarafından dile getiriyor olması çok iyi de, çoğunluğu oluşturan kesim bundan habersiz !
Önemli olan çoğunluğun kültür düzeğini yükseltmek ve sizin bu gerçekleri anlatabilip onlara bunun KADER-ALIN YAZISIolmadığını gösterme. Gerçeği söylemek gerekiyorsa bunu başarmak imkansız görülüyor.Ki bir ihtimal olumlu düşünelim.Size müsade ederler mi ?
SiZLERİN SAYISININ ARTMASI VE ELİNİZİ TAŞIN ALTINA KOYACAK CESARETİ GÖSTERMENİZ DİLEĞİYLE. KALEMİNİZ KIRILMASIN DOSTUM...
necva kıyak tarafından 5/24/2008 10:17:40 PM zamanında düzenlenmiştir.