- 1096 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
KIRMIZI PAPUÇLAR
Çok beğenmişti ilk gördüğünde onkarı.Işıl ışıl parlıyorlardı ayakkabıcı dükkanının vitrininde. Kırmızı rugan, tıpkı sınıfın zengin kızı Hülyanın babasının ona doğum gününde armağan ettiklerinden. Kız okul da nasılda caka satarak geziyordu onlarla. Gıcır gıcırlar şunlara bak.Ah keşke bende giyebilsem,oynasam,zıplasam beyaz çoraplarımla şık şık gün boyu.Şimdi gidip babama söylesem alacak param yok ki, diyecek.Annem zaten ben de yok, baban da borçlu demekten başka bir şey bilmez. Allah’ım ne kader benim kisi. Millet sende üçer beşer alır giyer ben bir tane bile alamıyorum. Şu ayağımdaki eskilerden her sabah andımızı okurken ne kadar da utanıyorum. Hele beden derslerinde Hülya öğretmenle göz göze gelmek ne feci bir duygu. Kadın bin kere soluk ayakkabıyla gelmeyin hiç değilse cila,boya sürün burası resmi bir kurum dediği halde Ben her sabah bu halde karşısına çıkıyorum olacak şey değil. Allah’ım! Allah’ım! Allah’ım! yoksul yaşamak ve yoksun kalmak istemiyorum artık!..."
İşte bu son cümle sesli kurulmuş bir cümleydi.Ve küüçük kızın yürekten feryadı yanından geçmekte olan uzun boylu,takım elbiseli, elinde bastonu olan aksi ihtiyarı şaşırtmış,jayrete düşürtmüştü. "Ne o? dedi. Kızgın bir ifadeyle, isyan mı ediyorsun ufaklık? Seni yaratana ne verdin bakalım karşılık istemektesin?"
Kız,çöktürdü omuzlarını, hiç dedi hiç,yani ne istemesi benim kisi her zamanki dövünmelerimdi o kadar."
"Nafile! Kızım isyan edeceğine çalışsan ya!Elin ayağın sağlam! Şükret ya birde sakat olsaydın napardın? Yani herkes aynı şartlarda yaratılmamış hayat bu.Ama zengin insanlar da sırt üstü yatıp Allah’a el açmıyor.Çalışıyorlar gece gündüz hem de eşşek gibi.O gördüğün kırmız papuçları alabilmek için kovayla ter akıtıyorlar çalışarak."
Saç buklesini eline dolarken sordu küçük kız:"İyi de Amca ben 13 yaşında bir kız çocuğu nerde nasıl çalışabilirim ki?"
"Sen şimdi sahiden de para kazanmak ve şu kırmızı papuçları satın almak istiyor musun?"
İstemez miyim.Elbette isterim. Bey amca bana yol göster lütfen!"
"Gel o zamn benimle. İşte şu karşı ki evin beşinci katında ki dairede işin gel de gör."
Kız, usulca düştü önüne çıktı merdivenleri bastonlu adamın ardından.Kapıyı bir hizmetçi açtı."Buyurunuz efendim!" diyerek."Evdeler mi?" dedi adam. "Suzan Hanım arkadaşlarına uğradı.Banu Hanım da Elanur’un başındalar." Adam ceketini çıkarıp uzattı ve "Tamam.Sen mutfağa git bana her zaman ki gibi orta şekerli bir kahve.Küçüğe de bir limonata al da gel.Biz, Elanur’a bakacağız."
Kız, saray gibi döşenmiş evin mobilyalarında ki renk cümbüşüne ve esetetik zerafete bakmaya doyamıyordu. Kendisini açtığı kapıya çağıran adamı güçlükle duydu. Gel kızım işte burada senin ilgi ve alakana muhtaç bir güzel hanım efendi var.Gördüğün gibi akranın. Belki hayat ona başka türlü davransaydı seninle aynı okulda hatta aynı sınıfta oynuyor,zıplıyor olacaktınız. Ama gördüğün gibi bu tatlı ve talihsiz yavru yürüyemiyor. Senin o vitrinden hasretle sahip olmak için istediğin ayakkabılardan bir düzineye sahip. Ama giyinip gezemedikten sonra..."Adam devam edemedi.Ağlamaya başladı. Yoksul kız, çok üzülmüş aynı zaman da sinirlenmişti de."Amca neden bütün bunları onun yanında söyleyerek onu üzüyorsunuz diyordu ki tekerlekli sandalyesinde oturan kızın ona tebessüm ederek baktığını fark etti. Aklı karışmıştı. Birden, yüzünü cama çevirerek ağlayan adama soruverdi:"Yoksa kulakları...da duymuyor mu?"
"Evet.Malesef öyle. Doğduğu günden beri bu halde. O’nun için ne kadar uğraştık yıllarca biliyor musun? Gitmediğimiz hastane, gezmediğimiz doktor, şifacı kalmadı. Olmadı işte olmadı gel bak olmadı!" Adam kızın ellerinden sıkıca tuttu ve onu vestiyerin önüne doğru çekti.Dolabın kapağını aç kızm! Aç ta gör kaç tane ayakkabısı var! Say bak bunları Paris’ten getirmiş Amcası hiç giyinemedi.Hiç gezemedi. Bak, bunuda Annesi İstanbul’dan getirmiş kıpkırmızı...Tıpkı sevdiğiniz gibi...O da seviyor kırmızıyı tıpkı senin gibi özlem duyuyor bunları giymek için,bunlarla kırlarda yürümek,koşmak için neler vermezdi,neler vermezdik hepimiz bir bilsen...Bak küçük kız, sen belki bir gün bunları giyeceksin,giyebilirsin. Ama o asla ve de asla giyemeyecek.Senin durum un onun durumunun yanında hiç kalır.Anladın değil mi?
Kız, onu doğrular mahiyette başını salladı.Adam:"Şimdi kabul eder misin ücret karşılığında ona her gün okul çıkışı arkadaşlık etmeyi...Bu sana bahsettiğim iş işte.Sana vereceğim ücretle o ayakkabılardan düzinelerce alabilirsin istersen"
Yoksul kız, raflarda duran ayakkabılara baka kalan gözlerini adama çevirirken gözlerine düşen karartıyı algılayamadı ve bir anda dönen başını adamın bastonuna çarparak yere düşüverdi. Adam, bu baygın vücudu şefkatle kucakladı ve olup bitenlerden habersiz torununun odasındaki yatağa usulca yatırdı bu yaşamı tanımamış küçük yoksul kızı.
Ayşe Ciplioğlu Kaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.