Süleyman'a Mektuplar
’Bildiklerini dedi yüzleştir hayatla
Ve sınamaktan korkma
Doğruyu ve yanlışı o zaman ayırabilirsin
Ve onu anlayabilirsin’
Yusuf Hayaloğlu
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kimilerinin karanlığına ay gibi doğduğunun farkındayım Süleyman.Güneş olmak için dağlarına nasıl koştuğunun da.Sönmesin diye aleviyle aynı ritimde titrediğim, içimde yanan tek mumu rüzgarınla devirişinden biliyorum bunu;pervasız.
Kızıl gülü taçlandırmak için zulamdaki kardeleni nasıl hoyratça çiğnediğini onlarca kez anlattım;sende yitirdiğimi yine sende bulurum umuduyla...’Kaybettiğin şeyi içinde ara’ dedim sonra kendi kendime...
Şimdi bir mezarlığa benziyor daha çok içim.
Kimilerine çiseler gibi fark etmezsin bile yağdığını.Güzelleştirirken çoğalırsın,artarsın;sevgidir bu.Kimilerine dikkat edersin kırmamak için.Gerek duyarsın.Yırtık bir buluttan saplanır gibi düşer sakladıkların senden gizlice.Görev gibidir her şey;yorulursun,yoksullaşırsın verirken.Değmediğini düşünürsün çünkü.
Tek ayaklı bir duruş bu.Hissetmediğin hiç bir şey için kendini zorlama Süleyman.
Sen,beni severdin oysa.Öyle söylerdi kirpiğinden kirpiğime telgraf kuşları.Bana gülümseyip içeriye buyur eden ev sahibinin,yanımdakini alıp yüzüme kapıyı çarpması gibi sızlatıcıydın.O kuşlara güvenmiştim Süleyman.
İçimdeki odaların kapılarını kilitledikten sonra yitirdiğim anahtarın zincirinde bağlı kalan bir yarıma sırt çevirmiş gibiyim.Şu kırık kanadımla içimde ne dağlar aştım seni sevmek için.Sen beni yanmaya hasret karanfil sandın.
Belki bütün çağlayanların sebebi budur.Toplayıp pılımı pırtımı coşmuşken yola,boş sandığım derelerde akacak yer bulamamışlığın, kendime yığılmışlığın dövünüşüdür bu;elimi yüzüme çarpa çarpa.
Suları tersine çevirmem gerek şimdi.Mumun korkak aleviyle damla damla çürüyerek ama emin,ama huzurlu...Tıpkı eskisi gibi...
Dimağıma saplanmış zehirli diken gibisin,sökemedim senli acılarımı.Ne zaman çürüyeceksin söyler misin Süleyman?
Durup durup başa sarıyorum seni.Başa sarıyorum kör düğümden kırışmış leçek gibi: Fark etmedin bile üzerime düşürdüğün karanlığın boğazımdaki ellerini, Kaf Dağı’na doğru her gün biraz daha büyüyen burnunu can havliyle ısırıncaya kadar ben.Sevgi, kalbin ve aklın elindekilere iz düşümüdür.Kör gözle baktığın yaraya merhem olsan faydasızsın artık sen de ,bil ki Süleyman.
Ben,beni seveni sevdim hep.Ama seni, yazsan yazılmaz,silsen silinmez bir cümle gibi sakladım içimde nereye koyacağımı bilemeden,yıllarca. Her şeye rağmen içimdeki yaşama sevincine yedi kat yabancı ve şaşkın kalarak direnişine kuytularımda,yine de sarmaladım.
Bölündüm Süleyman. İki elimin bir türlü buluşamaması gibi; aykırı,uzak, küskün ve dengesiz.İki sesine, iki sesim var şimdi,iki yüzüne yüzlerim.
’Biz birbirine güvenmeyen iki insanız’diyorsun şimdi.Biz birbirine güvenmemeyi bile hak etmeyen dört insanız artık,hangi yüzümüzle ne zaman karşılaşacağımızı bilmeyen.
’Kişi,uğrunda çalıştığı şeyleri sever ve sevdiği şey için; emek harcar’.diyor Erich Fromm.
’Bildiğini yüzleştir hayatla ve sınamaktan korkma’diyor bir diğer Şair.
Sende her şey kendin için,Süleyman.
Boşunaydı ışığını sabahım umup her gün semaha duruşum.
Boşunadır yanılgımı gururuma, sanrılı saplayışım.
Hem ateş,hem suyum yıllardır kendi cehennemimde
bir gün mutlaka tükenecek olan
Nefesimden sonra
Ya da önce...
Benim için yanmasan da, ahtım olsun Süleyman;seni acıyla tutuşturan her şulenin ışıklı aynasında makyaj tazeleyeceğim senin yaptığın gibi.Bana her yönelişinde kalbinden gül koparıp,eşe dosta vereceğim;acıttığıma bakmadan törpülediğim tırnaklarımla, söke söke kökünden.
Bunu, içine şüphe bırakmak için söyledim.
Bu gün benim doğum günüm.Ve biz yarının birbirinde yanılmış iki ’hiçkimse’siyiz artık illaki bir şey olmak niyetinde olmayan.
Biz seninle arkadaş bile olamadık.Görev icabı, sahte yüz yüze...
Hoşça kal Dal Boy Süleyman
Hoşça kal Hiç Bir Şey’im.
20 haziran
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.